26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumartesi 18 Kasım 2017 4 Atatürk şart değil, demokrasiye uyun yeter! AKP’de son dönemde başgösteren Atatürk tutkusunun tartışmaları sürüyor, daha da sürecek gibi görünüyor. Tartışmalar daha çok girişimin, içtenliği dolayısıyla da inandırıcılığı üzerinde odaklanıyor. Sorunun can alıcı noktasının o olmadığı kanısındayım. Gerçekten de, davranış ister “bu Atatürk’ü ne yaptıysak bir türlü silemedik, bari kendimize benzetelim!” niyetinden kaynaklansın, isterse AKP’nin 15 yıllık politikalarının seçmenin Atatürk’te simgeleşen laik Cumhuriyet’in önemini kavrayıp bu değerlere sarılma dürtüsünün siyaset sahnesine yansımasının ürünü olsun, sonuçta siyasetçinin içtenliğinden çok daha önemli olan laik Cumhuriyet ile kazanımları ve değerlerinin korunmasında halkın uyanık bekçiliğinin, gecikerek de olsa, iktidarı da etkileyecek dereceye erişmesi olgusunu göstermesi bakımından önemli ve olumlu olduğunu düşünüyorum. Gerçekten de Atatürk ve laik Cumhuriyet düşmanlığının toplumda oluşturduğu tepkinin bu politikayı yıllarca sürdürmüş olanları bile etkileyecek düzeye gelmiş olması demokrasi açısından sevindiricidir. HHH Demokratik siyaset sahnesinde “düşman” kavramının yeri yoktur. Düşman kavramı demokrasi sahnesine girdiği andan itibaren, demokrasinin özü olan iktidar ile aynı çizgide olmayanların demokratik hak ve özgürlükleri alanı terk etmek zorunda kalırlar. İktidarların devletin kurucu felsefesi ve değerlerine düşman olduğu ülkelerde devlet iktidar gibi düşünmeyenlerin üstünde baskı aracına dönüşerek, kendi kendini yemeye başlar. İktidar politikalarının bu yola girmemesi yolundaki en büyük güvence ise toplumun demokratik bilincidir. Son gelişmeyi işte bu bilinci göstermesi açısından önemli ve olumlu buluyorum. Ama burada başka bir yanılgıya düşmemek, bütün toplumun tornadan çıkmışcasına biteviye olmasını beklememek gerekir. Herkesin aynı siyasi görüş ve doğrultuda olduğu bir toplum, içinde demokrasiye yer olmayan, bir ütopyadır. Demokraside herkes aynı görüşte birleşmez, farklılıkların temel hak ve özgürlüklere saygı çizgisinde barış içinde bir arada yaşaması öngörülür. Bu durumda toplumumuzda herkesin Kemalist olmasını beklemenin gerçekçi de gerekli de olmayacağı kendiliğinden anlaşılır. 22.04.1983 tarihli 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 4. maddesi şöyle der: “Siyasi partiler demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdırlar. Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olarak çalışırlar.” Doğrusu bu madedeki ifadenin yukarıda dile getirilen amaca uygun ve gerçekçi olduğunu söylemek pek mümkün değil. Bütün siyasi partilerin Atatürk ilkelerinden biri olan devrimcilik ilkesine bağlı olarak hareket etmesini ve çağdaşlaşmayı hedefleri arasında ön sıraya geçirmesini istemek demokrasiye uygun değildir. Toplumun içindeki muhafazakâr kesimden bu yönde örgütlenmesini ve politika uygulamasını talep etmek ne demokrasiye sığar ne de hakkaniyete... HHH Zaten bu hüküm gerçekte de bir anlam ifade etmemiş, Erbakan Hoca’nın ve bugüne kadar varan takipçilerinin partilerinin siyaset arenasında yer almaları ve iktidar olmaları engellenememiştir. Buradaki “Atatürk ilke ve inkılapları” deyiminin yerine demokrasinin temel kavram, kurul ve kurumları ibaresinin kullanılması daha doğru olacaktır. Demokrasilerde kimsenin herkesin kendisi gibi düşünmesini talep hakkı yoktur. Türkiye’de Kemalistlerin herkesten Atatürkçü olmalarını talep hakları olamaz, yoktur da... Biz de, AKP’den ve önderinden Atatürkçü olmalarını değil, sadece demokrasinin temel kurum ve kurullarına saygı göstererek, laik Cumhuriyet de dahil, hiçbir kuruma düşmanlık beslememelerini, kışkırtmamalarını talep ediyoruz. Hepsi bu! haber EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Vekile cezaevi yolu 2014’teki kararında ‘Milletvekillerinin asli görev alanı Meclis’tir diyen AYM, HDP’li Yıldırım hakkında zıt bir görüş açıkladı Anayasa Mahkemesi, tutuklu HDP Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım’ın yaptı ğı hak ihlali başvurusunu reddet mesinin gerekçesini açıkladı. Yük sek mahkeme, “İlk olarak yasama dokunulmazlığına is tisna getirildiği ve ya bu dokunulmaz lığın kaldırıldığı du rumlarda milletvekil ALİCAN ULUDAĞ lerinin tutuklanamayacağına ilişkin anayasal bir kural bulun mamaktadır. Anaya sa Mahkemesi’nin de milletvekilleri nin tutuklanamayacağına dair bir ka rarı yoktur” dedi. Buna karşılık mah keme, 2014’te tutuklu olan Gülser Yıldırım’ın hakkının ihlal edildiği kararı verirken bugünkü görüşünün aksine “Aslolan halkın siyasi irade sinin engellenmemesidir. Serbest se çimlerde halkın adına karar alma yetkisi verilen milletvekillerinin asli görev alanı parlamentodur” demişti. Anayasa Mahkemesi, perşembe günü yaptığı toplantıda tutuklu mil letvekili Gülser Yıldırım’ın “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları nın ihlal edildiğine” ilişkin başvuru sunu, “açıkça dayanaktan yoksun” bularak kabul edilemez bulmuştu. Yüksek mahkeme dün yayımladığı 43 sayfalık gerekçeli kararında, hak kında 9 fezleke bulunan Yıldırım’ın bu dosyalar yönünden dokunulmaz lığının TBMM Genel Kurulu tarafın dan 20 Mayıs 2016 tarihinde kaldı rıldığını anımsattı. HDP’nin Eş Genel Başkanı’nın “ke sin bir tavırla hiçbir mil letvekilinin ifade verme ye gitmeyeceğini” belirt tiği ifade edilen kararda, Yıldırım’ın da Diyarba kır Savcılığı’nın çağrıla rına uymadığını, 4 Ka sım 2016’da gözaltı na alındığı ve tutuklandığı anımsatıldı. Başvurucu nun tutuk lanmasına karar veren sulh ceza hâkimliğinin, “67 Ekim olayları” ve “hendek olayları” kapsamındaki bazı olgulara ve başvurucunun bazı eylemlerine atıf yaparak PKK silahlı terör örgütünün üyesi olma ve halkı suç işlemeye alenen tahrik etme suçları yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna vardığı anlatılan kararda, özetle şöyle denildi: “Kamuoyunda “67 Ekim olayları” olarak bilinen şiddet eylemlerinde çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesi ve yaralanması hususları dikkate alındığında HDP MYK’si adına yapılan çağrı ile söz konusu şiddet olayları arasında illiyet bağı kurulması mümkündür. Başvurucu söz konusu çağrının iradesi dışında yapıldığını iddia etmemiş, aksine çağrıyı sahiplenecek şekilde beyanda bulunmuştur.” Yıldırım’ın hendek olaylarıyla da suçlandığı anımsatılan kararda, şu değerlendirme yapıldı: “Diğer taraftan Mardin milletvekili olan başvurucunun, kamuoyunda ‘hendek olayları’ olarak bilinen olaylar sırasında Mardin ili Dargeçit ilçesinde güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada öldürülen ve kırsal alan sorumlusu olduğu belirtilen bir terörist ile çok sayıda telefon görüşmesi yapması ve mesajlaşması ile bu mesajların içeriği birlikte dikkate alındığında, söz konusu haberleşmenin terörle bağlantılı bir suça konu edilmesinin olgusal temellerinin bulunduğu da söylenebilir. Dolayısıyla başvu rucu hakkındaki tutuklama kararında ‘suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunduğu’ yönünde yapılan değerlendirme keyfi değildir. Bu itibarla başvurucunun ‘tutuklamanın hukuki olmadığı’ yönündeki iddiası açıkça dayanaktan yoksun bulunmuştur.” ‘Anayasal kural yok’ Anayasa Mahkemesi’nin, bugüne kadar bir milletvekilinin milletvekili olarak görev yaparken tutuklanmasının hukuki olmadığı yönünde herhangi bir karar vermediği ileri sürülen kararda, şunlar kaydedildi: “Anayasa Mahkemesi, milletvekillerinin tutukluluğuyla ilgili daha önce verdiği kararlarda seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarıyla bağlantılı olarak sadece “tutukluluğun makul süreyi aştığı”na ilişkin şikâyetleri incelemiştir. Yasama dokunulmazlığına istisna getirildiği veya bu dokunulmazlığın kaldırıldığı durumlarda milletvekillerinin tutuklanamayacağına ilişkin anayasal bir kural bulunmamaktadır. Başvurucunun ileri sürdüğünün aksine Anayasa Mahkemesi, daha önce verilen kararlarında (Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Kemal Aktaş, Selma Irmak, Faysal Sarıyıldız, İbrahim Ayhan, Gülser Yıldırım) milletvekillerinin tutuklanamayacağına dair bir değerlendirme yapmamıştır. Dolayısıyla milletvekilliği, başlı başına tutuklamaya engel teşkil etmemektedir” ifadesi kullanıldı. l ANKARA Demirtaş’ın çağrısı... Gerekçeli kararda, milletvekili dokunulmazlıklarına ilişkin anayasa değişikliği teklifinin TBMM’ye verilmesi üzerine başvurucunun mensubu olduğu HDP’nin Eş Genel Başkanı’nın yaptığı bir konuşmada kesin bir tavırla hiçbir milletvekilinin ifade vermeye gitmeyeceğini belirttiğine dikkat çekildi. Kararda, “Dolayısıyla başvurucunun bu tutumunun kişisel bir yaklaşımın ötesinde so ruşturma ve kovuşturma süreçlerini zorlaştırmaya yönelik siyasi bir tavır olduğu, bu nedenle devamlılık arz edebileceği söylenebilir. Sonuç olarak başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında açıklanan, kaçma şüphesine ilişkin tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin bulunduğu anlaşılmaktadır” denildi. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear