26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KULTUR Olcay’dan ‘özel’ gece Türkiye’nin ilk tam donanımlı Kistik Fibrozis Tanı ve Tedavi Merkezi için, Zuhal Olcay ve Sinema Senfoni Orkestrası yarın akşam 19.00’da Zorlu PSM’de sahne alacak. Geceyi, Volkan Severcan sunuyor. Kulin Roma’da finalist Yazar Ayşe Kulin, L’Ultimo Treno Per Istanbul (İstanbul’a Son Tren) adıyla Newton Compton yayınevi tarafından yayımlanan romanı “Nefes Nefese” ile Premio Roma edebiyat ödülünde finale kalan beş yazar arasına girmeyi başardı. Pazar 22 Mayıs 2016 EDİTÖR: EVRİM ALTUĞ TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ kultur@cumhuriyet.com.tr 17 Mezopotamya’nın binlerce yılı ilk kez Türkçe olarak anlaşılacak Kitap özel cildi, fotoğrafları, harita ve sözlüğü ile tarih okurlarına sunuldu. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Hande Koçak editörlüğündeki ‘Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi’ne tarihsel bir parça daha ekledi. Çalışma, Bâbilce aslından Türkçeye ilk defa çevrilen ‘Bâbil Yaratılış Destanı / Enuma Eliş’i okurlara sunuyor. Türkiye’nin ilk Kültür Bakanı Talât Sait Halman’a ithaf edilen 64 sayfalık eser, Selim F.Adalı ve Ali T.Görgü çevirisiyle raflardaki yerini alırken, kitap çevirmenlerce “Enuma Eliş, Bâbillilerin, baş tanrıları olan Enuma Eliş Marduk’u yüceltmek için Amurî ve eski SümerAkkad kavram ve metinlerin den yararlanarak yazdıkları, kapsayıcı bir dinî metin ve mittir” sözüyle tarifleniyor. Eser, Gılgamış Destanı ile Bâbil Hemeroloji (Uğurlu ve Uğursuz Günler Bilgisi) Serisi ile, bilinen en yaygın üç Mezopotamya eserinden biri. Kitapta Londra British Museum Mütevelli Heyeti ve Yale Bâbil Koleksiyonu izniyle fotoğrafları kullanılan özgün ‘Birinci Tablet’in ön ve arka yüzleri de belgeleniyor. Destanın Türkçesinde ayrıca, ‘Yer Adları’ ve ‘Kozmik Bölgeler’e de özel bir bölüm ayrılıyor. tBTİAToHMRİÇTEIYŞEMpNA Sluamnastasl sinineemmaasımmı?ı, Bu akşam sona erecek Cannes Film Festivali’nde öne çıkan Altın Palmiye adayları, iki ayrı eğilimin rekabetini yansıtıyor Bu temel soru, Cannes’da ‘her ikisi de !’ diye yanıtlanmıştır hep... Bu akşam açıklanacak ödül listesi, George Miller başkanlığındaki jürinin konuyla ilgili tavrını da açıkça yansıtmış olacak. Aslında, bu jüri çok şanslı. Festivalin ‘yaratıcı sineması ağırlıklı geniş bir yelpaze sunmak’ hedefini simgeleyen, kolay kolay ele geçmeyecek çarpıcı bir yapıt var önlerinde. Toplumsal ve küresel sorunları alabildiğine özgür bir yaklaşımla irdeleyen, cesur senaryosu, yenilikçi biçemi, yalın ama pırıltılı mizanseniyle eşsiz bir Altın Palmiye adayı olan “Toni Erdmann”’ın ön sıraya çıkmaması sürpriz olacak diyebiliriz. Üstelik, herkesin beklediği, gönülden dilediği bu karar, bir taşla birçok kuş vurma olanağı da getirecek. Alman yönetmen Maren Ade, böylece, sayıları çok az olan Altın Palmiyeli kadın yönetmenler listesini ciddi şekilde uzatmış olacak. Jüri, hepimizi etkileyen küresel sorunlara, bireysel açmazlara, yaşanan haksızlıklara, bir türlü önlenemeyen yolsuzluklara karşı tavır alan toplumsal içerikli sinemaya daha da ağırlık vermek isterse, ödül listesinin üst sıralarına çıkarabileceği birçok ad var. Baş ta, bu yıl ana bölüme iki filmle birden katılmak başarısını gösteren Romen sinemasının örnekleri geliyor. İkinci Altın Palmiye’sini arayan Cristian Mungiu, dürüst, idealist bir doktorun, rüşvet, adam kayırma, irili ufaklı yolsuzluklar gibi toplumsal hastalıklar batağına, bir Aktris Marion Cotillard ve yönetmen Xavier Dolan, Cannes’da. kereliğine, kızına yardımcı olabilmek için adım atmasının duyarlı ve bilinçli öyküsü olan “Lise Diploması” ile, sade Romanya değil, dünyanın her ülkesindeki toplumsal kanserlere dikkati çekiyor. Cristi Puiu da ‘Sieranevada’ filminde aynı çürümüşlüğün yansımalarını, bir aile toplantısında yakın takibe aldığı karakterler aracılığıyla izlerken, sağlam bir mizansen sergiliyor. Ayrıca Ken Loach’un, hatta “ Aquarius” ile göz dolduran Brezilyalı Kleber Mendonça Filho’nun da ödül şansları var. Ama Dardenne kardeşler, bu kez ödül alacak kadar başarılı değil. Genç bir kadın doktorun sorumluluk ve suçluluk duygusuyla bir polis anketine ortak olması, tüm sosyopolitik göndermelere karşın yeterince inandırıcı değil. Bir eleştirmen, ‘ne kadar da çok doktor hikâyesi izledik bu yıl ‘ diyor. Dünyamız ölümcül toplumsal hastalıkların pençesinde kıvranıyor da ondan herhalde, diyorum. Küresel sorunların tehlikeli boyutlara ulaşması, sanat sinemasının yaratıcılığını körüklüyor ister istemez... Sonuç olarak, olağanüstü bir yıl yaşadık Cannes’da. Jüri, yelpazenin sanat sineması kanadınında öne çıkan Xavier Dolan ile Jim Jarmusch’u da unutmayacaktır herhalde. J.Jarmusch ‘Evet, ama bu da sanat mı?’ diyen o idi TV gazetecisi ve sanat eleştirmeni Morley Safer 84 yaşında öldü. Safer, Jeff Koons gibi çağdaş sanatçıların eserlerini masaya yatırdığı ‘Evet, ama bu da sanat mı?” başlıklı eleştiri programlarının dışında, CBS imzalı ‘60 Dakika’nın da emekçilerinden bir tanesiydi. Dört kadının izinde ‘mübadele’ öyküsü İrem Uzunhasanoğlu, Epsilon Yayınları’ndan çıkan “Gitme, Gül Yanakların Solar” adlı kitabında, 19101938 arasında Yunanistan’dan Edremit’e göç eden insanların yaşadıklarını anlatıyor. Ninesi, anneannesi, annesi ve son olarak kendisi de dördüncü kuşak mübadil olan Uzunhasanoğlu ithaf bölümünde “Anneanneme ve göç ettirilmek zorunda bırakılan tüm insanların anısına” diyerek, bu dört değerli kişinin öykülerini birbirine bağlıyor. Küçük cadı Melis’in maceraları Fatma Meriç Demirel’in “Küçük Cadı Melis Okulda” adlı çocuk kitabı okuyucuyla buluştu. Zepros Yayınları’ndan çıkan kitap, babasının işleri dolayısıyla bir süre İstanbul’da yaşamaları gerektiği için başka bir gezegenden ailesiyle birlikte dünyaya gelen cadı Melis’in okul maceralarını anlatıyor. Melis’in maceraları daha ki tabın ilk sayfasından okul binasının içinde başlıyor. Ailesinin cadı olduğunu diğer çocuklara ve tabii okul müdürüne “çaktırmaması” için tembihlediği Melis de tüm aile üyeleri gibi büyü yapabiliyor, kısa mesafeler için havalanıp uçabiliyor ve yakınındakilerin düşüncelerini okuyabiliyor. Beste Kırmacı “Bu Köy Adam” (Yavuz Burç Plakçılık ) Beste Kırmacı’nın “Bu Köy Adam” isimli ilk albümünün kapağındaki yeldirmeli pozu popçu diyor, içinde Queen’in 12 İnç “Innuendo” single’ına sarılan resmi ise “yok” diyor, “benim derdim iyi müzik.” Onu anlatan şey, ikincisi. 27 dakikaya sığan yedi şarkıda umutla umutsuzluk arasında seyrüsefer eden bir melankoli var. Pop tenceresinden caz ve rock kaynayan bir müzik, ama tam olarak hiçbiri değil. En büyük kozu ise, sahnede de çok iyi olduğu okuyuşundan hemen anlaşılan sesi. Güçlü, yetenekli bir ses; ayrıca kaldı ki bunu birkaç şarkıda yaptığı gövde gösterisiyle ispatlıyor eğitimi de eksik değil. Azımsanmayacak bir tecrübe biriktirmiş; önce memleketi Ankara, ardından İstanbul’da muhtelif mekânlarda yuttuğu sahne tozlarıyla. Sadece toplulukla değil, gitarıyla solo da çalıp söylemiş. İnsanlık tarihinin bitmeyen meselesi aşk ve kadınerkek ilişkilerini tuhaf şarkı isimleri (ki zaten albümün adı da tuhaf) ve göndermeli satırlarıyla biraz alışık olmadığımız şekilde aktarmaya çalışıyor Beste. Sözleri kapalı, biraz da gizemli. Niyetini kolayca açık etmiyor; kırılganlığına nezaket karışmışçasına melek gibi dillendiriyor çektiği acıları, ama finalde bıçağı kalbe tereddütsüz saplıyor. Faik “Sharr Mountains” (Mediatone) “Englishman in New York” out, “Lyon’da bir İstanbullu” in... 15 yıldır Fransa’da yaşayan ve İngilizce müzik yapan Faik’in, ilk solo işi, “Sharr Mountains” isimli, içinde altı şarkının yer aldığı 20 dakikalık bir kısaçalar. Solistliğini yaptığı Fake Oddity topluluğu ile yollarını ayırınca kimlik arayışlarını içeren bir projeye odaklanmış, direksiyonu farklı bir yöne kırmış. Çalışmanın adını hayat hikâyesiyle (Şardağ olan) soyadından ilham almış. İlginç bir singer/songwriter Faik; hippi ruhlu genç bir maceraperest, aynı zamanda tedavisiz bir gezgin. Şarkılarının en büyük ilham kaynağı da yollar. O yüzden aşk, hüzün, mütemadiyen değişen şehirler ve insan suretleri var şarkılarında; bir de tabii olmazsa olmaz hayal dünyası. Güzel ve pastoral bir ses rengi var. Jeff Buckley ve Nick Drake etkili sesi, samimi, dokunaklı satırları ve güzel kompozisyonları yeteneğinin delilleri. Bu iyimser şarkılarda kozmik bir evren ve son derece kişisel bir sanatsal çizgi yaratmış. Şarkılarında folk ve pop etkileri, hatta inceden Brit Pop ve Doğu ezgileri bulunuyor. Acaba bizden bir Bon Iver çıkar mı diye sorsak gereksiz mi olur? Ya da Faik’i dinleyince “Zaten çıkmış bile” mi demeli? Aydınlık ekenlere şükranla... “Y etti ya! hayatımızın her alanına bunca girmeye ne hakkı var!” “Her yerde o! Her konuda o! Dünyanın başka hiçbir ülkesinde yok böyle bir şey!” Geçen hafta, gençlere bol bol kulak verdim. En çok duyduğum yukarıdaki iki tümce oldu. Erdoğan’dan söz ediyorlardı. Umutsuzluk ekmek istemiyorum, konuyu değiştiriyorum. Aziz Sancar’a teşekkürler Geçen haftanın benim için iki kahramanı vardı: Birincisi Aziz Sancar. 19 Mayıs haftası boyunca, tüm söylemleri, özellikle gençlere yaptığı konuşmalarla, öğrencilere verdiği öğütlerle, tüm davranışları ve düşünce biçimiyle, yeryüzünün ve ülkemin güzelliğine, benim ülkemde de aydınlığın, dürüstlüğün gelişebileceğine, sahici insan olunabileceğine beni inandırdı. Aziz Sancar, geçmişle gelecek arasında kurduğu köprülerle, Atatürk ve Cumhuriyet ilkelerine duyduğu ve dile getirdiği minnetle, değer ölçüleri hiyerarşisinde savunduğu önceliklerle, adeta bir ışık feneriydi. Örnek insan oldu. Bu karanlık günlerde, çoğumuzun kalbini fethetti, umutları yeşertti. (Onu bizlere tanıtan Özlem Yüzak ve Orhan Bursalı’ya yazıları için sonsuz teşekkürler. “Aziz Sancar ve Nobel’in Öyküsü”nü okumak için sabırsızlanıyorum.) Türkân Saylan’ın izinde Geçen haftanın bir başka kahramanı ise Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin kurucusu Türkan Saylan ve onunla birlikte derneğin tüm yöneticileri, çalışanları, gönüllüleri ve katkıda bulunanlarıydı. Türkan Saylan’ın 7. ölüm yıldönümünde İs Sanat’ın salonu ağzına dek dolu. Tayfun Talipoğlu’nun “Türkan Saylan” belgeselini birbirinden güzel konuşmalar izliyor. Her an Türkan Saylan’ın o yapıcı, yaratıcı ve çözümleyici kişiliğinin bir başka ayrıntısı çıkıyor karşıma... Gecede gençler egemen! Türkan Saylan 6. Sanat ve Bilim Ödülleri veriliyor. Melike Belkıs Aydın (Pembe Kızıl) ve Göksu Baykal (Geç Kalmış Bir Öpüş) öyküleriyle, Sanat Ödüllerini; Doç. Dr. Yalçın Solak, sağlık alanındaki Bilim Ödülü’nü alıyor. Üçü de Türkan Saylan’ın izinde yürüdüklerini vurguluyor. Yalnız onlar değil, sahnede söz alan ÇYDD’nin burslu öğrencileri de aynı vurguyu yapıyor. İşte içlerinden biri Sevgi İpar: Diyarbakır doğumlu. 20 kardeşten biri. Tıp fakültesinde okuyor. “Onun yolunda devam edeceğim” diyor. Ona sonsuz inanıyoruz. Türkan Saylan gülümsüyor! Geceyi, Gülsin Onay’ın Beethoven, Saygun ve Chopin ezgilerinden oluşan piyano resitali taçlandırıyor. Gülsin Onay’ın yorumu, öylesine duyarlı ve azimli, öylesine disiplinli ve özgün ki, tüm salonu kanatlandırıyor. Karanlığa inat aydınlık Geçen haftanın kahramanları benim için bu yukarıda saydığım insanlardı. Bu ülkede riyakârlığa, yalana, talana mahkum olmadığımızı bana hissettirenlerdi. Bir gün, er geç Türkiye’nin aydınlık yüzü kazanacaktı. Belki ben görmeyecektim ama bir gün mutlaka... Mutlaka Aziz Sancar’ların ve Türkan Saylan’ların izinden gidenler bu ülkeye egemen olacaklardı. Sevgili Türkan Saylan’a, Ergenekon dediler, terörist dediler, misyoner dediler, militarist dediler. Sahte deliller, iftiralarla lekelemeye kalktılar! Onun yaşamı yetmedi. Ama ÇYDD’den Ayşe Yüksel’in, Filiz Meriçli’nin, Nur Gerçer’e işkence 7 yıl sürdü.. Aysel Çelikel’in vurguladığı gibi: Bu insanlara Üstün Hizmet Madalyası beklerken gözaltılar, yargılamalar, ceza tehditleri geldi. Onlara reva görülen haksızlıkları, hüzünle anarken acıların da hesabı bir gün mutlaka sorulacaktır diyoruz. Bu ülkede aydınlık ekenlere teşekkürler. Karanlığa inat aydınlığı savunanlara sesleniyorum: Üniversite çağındaki yüz binlerce gencin hayatında “Bir ışık da siz yakın!” ÇYDD’ye destek verin! Sanatçılar eğitime destek için buluştu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Kadıköy Şubesi ve sanatçılar “Sanattan Yaşama” sergisinde bir araya geldi. Proje kapsamında açılan sergi, Caddebostan Kültür Merkezi’nde son kez sanat izleyicisiyle buluşacak. Proje koordinatörlüğünü Günsu Saraçoğlu ve Dilşad Atasoy’un üstlendiği ve toplam 78 sanatçının eserleriyle yer aldığı sergide, Süleyman Saim Tekcan, ressam Hikmet Çetinkaya, Yücel Dönmez, Taner Alakuş, Sait Günel, Süha Semerci, Hasip Pektaş ve M. Kutlukhan Perker gibi imzalar bir araya geliyorlar. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear