Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Pazartesi 28 Mart 2016 14 Hoş dönüşler... Gözden kaçırılmaması gereken önemli bir süreç yaşanıyor. Geçmişte AKP’yi destekleyen kimi yazar ve yorumcular son zamanlarda büyük bir dönüşüm gösteriyor ve bu partiyi çok ağır bir biçimde eleştiriyor. Önceleri AKP’ye yol gösterenler, ilginçtir, şimdilerde Türkiye’ye demokratik çıkış yolu göstermeye girişiyor! Son olarak Cumhuriyet’te Selin Ongun’un geçen hafta dört gün boyunca yayımlanan röportajlarıyla AKP eleştirileri ileri boyutlara taşındı. Röportajlarda Türkiye nereye koşuyor; çıkış yolu nerede sorularına yanıt arandı. Açıklamalardan çıkan ortak sonuç, ülkenin şimdiki çok sınırlı özgürlük ortamından bile hızla uzaklaşmakta olduğu ve görünür bir gelecekte bir çıkış yolunun bulunmadığıdır. Tanı yanlış! Açıklamalarda bir büyük eksik ve daha da büyük bir yanlış var. Eksik şu: Dönüşümcüler, geçmişteki AKP yanlısı tutumlarıyla ilgili olarak hiçbir özeleştiri yapma gereği duymuyor; AKP’ye o koşulsuz desteği neden verdiklerini açıklamıyor; kendilerini sorgulamayı akıllarına bile getirmiyor. Büyük yanlış da şu: Açıklamalarda AKP’nin siyasal İslamcı kimliği tümüyle göz ardı ediliyor. Oysa İslam düşüncesi, bu konunun uzmanlarından birçoğunun sıkça vurguladığı gibi 13. yüzyıldan bu yana içine kapanmış; değişik düşünceler karşısında hoşgörüsüz, baskıcı, yasakçı duruma gelmiş ve bu nedenle durağanlığa ve yıkıma sürüklenmiştir. Siyasal İslamın yaşamakta olduğu ve bir boyutuyla canlı bombalara uzanan yolculuğu, aslında cahil ya da bilgisiz üreten bu çok dar düşünce yapısından kaynaklanıyor. Siyasal İslamcı olduğu başından beri bilinen AKP de kimilerinin savunduğu gibi 2011’den sonra bozulmadı, düşünce özgürlüğüne bakışı nedeniyle başından beri özünde bozuktu. AKP destekçiliğinden dönüşerek gelenlerin her şeyden önce ve hiç olmazsa bu gerçeği görmeleri, hastalığa doğru tanı koymaları gerekirdi. AKP eleştirisi yapmaya yeni başlayanlar bu çok önemli noktayı tamamıyla bir tarafa bırakıyor. Yine de dönüşenlerin ülke demokrasisinin AKP tarafından çok ağır bir biçimde hasta edildiği noktasına gelmeleri olumlu bir gelişmedir. Hasta iyileşecekse... Bu ülkenin demokrasisinin iyileşmesinin yalnızca iki yolu olabilir. Yollardan biri İslamcı düşüncenin yasakçı anlayışından uzaklaşması ve günümüzün düşünce özgürlüğü düzleminde köklü bir biçimde kendi kendini yenilemesidir. Bu yol, geçerli nesnel koşullar nedeniyle Türkiye’nin siyasal İslamcılarının başarabileceği bir iş değildir. İkinci yol da ülkenin siyasetini ve kamu yönetimini siyasal İslamdan uzak tutmaktır. Türkiye Cumhuriyeti bu yol üzerinde kurulmuştur ve bu ülkenin demokratikleşmesinin kapısını yeniden açacak anahtar; hastayı iyileştirecek asıl ilaç da budur; laikliktir. Büyük bir tarihsel yanlış yaparak AKP’yi desteklemiş olan; birçoğu bunu yaparken Kemalizm diye Cumhuriyet’in değerlerini karalamaktan kendilerini alamayan dönüşümcülere bir büyük sorumluluk düşüyor: Eğer bu ülkenin demokratikleşmesini gerçekten istiyorlarsa, düşünce özgürlüğünün temeli olan laikliği sonuna kadar savunmaları gerekir. Bunu yaparlarsa kendileri demokrasi yönünde dönüşür; belki ülke de! Yok eğer dönüşümcüler bunu yapmazlarsa, AKP’ye yönelttikleri, çok doğru, ancak çok geç kalmış eleştirileri, kendi vicdanlarını bilemem ama toplumun ve tarihin gözünde aklanmalarına asla yetmeyecektir! 28 MART 2016 SAYI: 33045 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörleri Hakan Çankaya Deniz Tufan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. lMuhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.19 05.06 05.32 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.47 13.16 16.45 06.32 13.01 16.30 06.56 13.24 16.52 Akşam 19.33 19.17 19.39 Yatsı 20.53 20.36 20.56 AKP’de referandum sinyali Müezzinoğlu BAKAN MÜEZZİNOĞLU: EKİMKASIM GİBİ SANDIĞA GİDELİM Edirne’de AKP İl Başkanlığı’nda partililere seslenen Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, “İnşallah sağılıklı bir anayasal değişikliği bu sene yapalım. EkimKasım gibi de bir referanduma gidelim” dedi. Müezzinoğlu, “Ey millet siyaseti senin için yapıyoruz. Milli irade sensin. ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ demiş bu Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal. Niye korkalım ki senden? Senin için siyaset yapıyorsak sen ne diyorsan onu yapa caksak milli iradenin hak ve hukukunu korumak için sana geliyoruz. ‘Evet’ diyorsan, başkanlık sistemiyle gideriz. Mevcut parlamenter sistemin güçlendirilmiş yapısını istiyorsan onu da adam gibi yapalım” dedi. l EDİRNE / DHA KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr Gazetecilik Sınavda Geçen hafta gazeteler ve gazeteciler için sınav haftasıydı desek yanlış söylemiş olmayız. İki önemli gelişme karşısındaki tutum gazetelerin gerçekten gazetecilik yapıp yapmadıklarını net bir şekilde gösterdi. Bunlardan birincisi Rıza Sarraf’ın ABD’de Miami’de tutuklanması, diğeri Can Dündar Erdem Gül davası idi. Rıza Sarraf’ın tutuklanmasını Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’ine hızla duyuran ve onun talimatı ile sıcak takip altına alan Hürriyet Washington muhabiri Tolga Tanış gelişmeyi ayrıntılı bir şekilde duyururken, Cumhuriyet, Sözcü, Habertürk de habere aynı gün birinci sayfalarında yer vermeyi başardılar. Ertesi gün ise BirGün, Evrensel haberin takibine katıldılar. Peki, bu önemli haberi görmezden gelen, ertesi gün Sarraf’ın avukatlığına soyunanlar kimlerdi? Doğal olarak havuz medyası gazetecilik dışı faaliyetini bu haberde de kararlı bir şekilde sürdürmeyi başardı. Köşe yazarlarına diyecek bir sözümüz olamaz; nasıl görüyor, nasıl yorumluyorlarsa öyle yazdılar; bulguları dikkate almak yerine savunma güdüsünün peşine takıldılar, olabilir; ama haber niyetlerden öte bir şeydir ve okur ne olup bittiğini, gerçeğin ne olduğunu olabildiğince kanıtlarıyla öğrenmek ister. Havuz medyasından öğrenmesi mümkün olmadı. Neyse ki haber, adını saydığım gazeteler ve sosyal medya aracılığı ile okura ulaştı. Sıcak haberdir ve gerçek gazeteciler olayın peşini bırakmaya niyetli değiller. İkinci olayımız ise gazetecilerin yargılanması olayıdır. Burada da gazeteler duruşma öncesinde ve duruşmada neler olup bittiğini anlatma konusunda ikiye ayrıldılar. Bir kısım medya adeta “müşteki” sıfatıyla “haberlerini” yazarken, olup biteni olduğu gibi aktarmayı seçenler, gazeteciliğin içinde bulunduğu durumu, haberciliğin karşı karşıya kaldığı baskıyı öne çıkarmayı tercih ettiler. Duruşma öncesi meslek örgütlerinin düzenlediği Habere Özgürlük toplantısı ise tahmin edileceği gibi havuz medyasında yer almadı. Habere ve haberciliğe pek yüz vermeyen gazeteler, Cumhurbaşkanı’nın DündarGül davasını izleyen yabancı misyon temsilcilerinin duruşmayı izlemeye haklarının olmadığı yönündeki açıklamasını duyururken de gerçeğin peşine düşmediler. Oysa okur, yabancı ülke temsilcilerinin hakları, görevleri konusunda aydınlanmak, böyle bir hakları olup olmadığını öğrenmek istiyordu. Haberciler, konuya ilişkin temel belge Viyana Sözleşmesi’ni okura duyurmakla yetinmediler, uzman görüşlerine de başvurdular. Türkiye’nin dış ülkelerdeki misyonunun da aynı haklara sahip olduğunu dikkate aldılar, duyurdular. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde mahkum olduğu davanın da yabancı diplomatlar tarafından izlendiğini ve Erdoğan’ın dönemin ABD İstanbul Başkonsolosu tarafından ziyaret edildiğini ortaya çıkardılar. Gazetecilik böyle bir şey ve ancak nesnel olanın, gerçeğin peşine düşmekle yapılabiliyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başarı Ödülleri TGC’nin Gazetecilik Başarı Ödülleri açıklandı. Ödül alan ve övgüye değer bulunan tüm arkadaşlarımızı kutluyorum. Bu arada gazetemizden iki arkadaşımız Ali Açar “Altın İtiraflar” başlıklı haberi, Erkan Akdoğan birinci sayfa düzeni ile ödül aldılar; iki arkadaşımızın, Hilal Köse ve Ceren Çıplak’ın çalışmaları da övgüye değer bulundu. Cumhuriyet’in internet sitesi cumhuriyet.com. tr en iyi internet sitesi ödülüne layık görüldü. Arkadaşlarımızı içtenlikle kutluyorum. Çeviri haber daha çok dikkat ister Yurtdışında yaşayan bir okurunuzum; gazetenizi internet ve tablet uzerinden takip ediyorum. Özellikle son zamanlarda, haberlerinizde çok sayıda imla hatası ve anlatım bozukluğu ile karşılaşıyorum. Web sayfalarının çok kısa sürede hazırlandığını tahmin ediyorum ama her gün bu tip hatalarla birçok haberde karşılaşmak gazete okumayı güçleştiriyor. Bir örnek vermek isterim: Haber, sanıyorum yabancı bir kaynaktan tercüme edilmiş (google translate bile kullanılmış olabilir) ve ikinci kez okunmamış bile. İşte “Suudi prense nişan ülkeyi karıştırdı” başlıklı haberden birkaç örnek: “Fransa Cumhurbaşkanımız”, “Benzer gün”, “Toplumsal basın”, “Alanda ve yeryüzünde terörizme karşı savaşta gösterdiği büyük gayret”, “Olaya tepki verici Fransızların karşı çıktığı bir puan da Suudi Arabistan’ın en fazla idam cezası verici ülke olması.” Bu arada önemli bir yazım hatası: Legion d’Honneure değil, Légion d’honneur. Sizden ricam, gazetenizi internet uzerinden takip eden bizleri biraz daha ciddiye almanız ve editor süzgecinden geçmiş haberler sunmanızdır. İyi çalışmalar. Saygılarımla... Dr. Zeynep Serinyel ‘Kürt illeri’ Güneydoğu’dan gelen haberleri acıyla, derin üzüntüyle okuyorum. Gazetede haber ve yazılarda zaman zaman “Kürt illeri” ifadesinin kullanıldığını görüyorum. Bu ifadeyi gerçekten bölücüayrıştırıcı buluyorum. Neden mi? Bu ifadeyi kullanıyorsak Türkiye’de hangi iller Türk illeri sorusuna da bir yanıt verebilmek gerekir. Örneğin, İstanbul Türk ili mi, ya İzmir, Adana, Mersin? Böyle bir yargı olabilir mi? Bir siyasetçi bunu söyleyebilir belki, çünkü onun ideolojisinde o illerde kurulacak bir özerklik ve/veya bağımsızlık vardır, o illeri öyle adlandırmak fikrinin bir parçasıdır. Ama bir gazeteci? Bir gazeteci bunu yapmamalıdır. Böylesi ifadeler gazetecinin nesnelliğini, tarafsızlığını zedeler kanısındayım. Saygılarımla... Meral Ciyan Şenerdi Cumhuriyet’in hafızası Gazetemden bir isteğim var. Türki ye Cumhuriyeti’nin hafızası siliniyor. Bu konuda sanki George Orwell’in “1984”ünü yaşıyoruz. Anılması, hatırlanması, kutlanması gereken çok önemli tarihsel olayları, gönül borcumuz olan Cumhuriyet aydınlarını atlamaya başladık. Böyle giderse 30 Ağustos’u, 23 Nisan’ı, 29 Ekim’i bile unutmamız şaşırtıcı olmayacak. Bir Aziz Nesin, bir Nâzım Hikmet, bir Mustafa Necati, bir Hasan Âli Yücel sanki hiç yaşamamış gibi olacak. Nazım Arslan yorum Uzaklarda bir ışık parlıyor mu? Onat Kutlar’ın “Gündemdeki Sanatçı” başlıklı kitabında Çehov’dan bir alıntıya rastlıyorum: “Hayata atılır atılmaz silik, donuk, renksiz, tembel, kayıtsız, faydasız, mutsuz insanlar olup çıkıyoruz. Niçin? Bu kent yüz binlerce insanı barındırıyor. Ama hepsi birbirine benziyor. Hepsi aynı. Ne geçmişte ne de günümüzde bir tek aziz bile bulamazsınız. Bir tek bilgin, bir tek sanatçı bile yok. Sadece yiyorlar, içiyorlar, uyuyorlar, sonra da ölüyorlar… Başkaları geliyor sonra, onlar da yiyorlar, içiyorlar, sıkıntıdan çıldırmamak için dedikodu yapıyorlar, iskambil oynuyorlar, düzenbazlık ediyorlar. Çocukların sırtına korkunç bir yük biniyor, içlerindeki o kutsal pırıltı sönüp gidiyor. Günümüz ne kadar iğrenç. Ama geleceği düşününce rahatlıyorum. Hafifliyorum sanki. Uzaklarda bir ışık parlıyor. Özgürlüğü görüyorum…” İçimden sormak geliyor: Yoksa Çehov, “Üç Kız Kardeş”i bizim iklimlerimizde mi kaleme almıştı? Andrey’in yukarıdaki ünlü tiradı, bizim için de kurgulanmış olabilir mi? Bir edilginliğin umarsız portresi… Çehov, Çarlık Rusyası’nın son döneminin, başka deyişle bir geçiş döneminin yazarıydı. O dönemin neredeyse kusursuz çözümlemelerini yaparken yaşadığı toprakların ve halkının doğasını ve tarihini çok iyi bilen her sanatçı gibi böyle bir geçiş döneminin hangi dönemece varacağını da doğru saptadı. “Günümüz ne kadar iğrenç. Ama geleceği düşününce rahatlıyorum. Hafifliyorum sanki. Uzaklarda bir ışık parlıyor. Özgürlüğü görüyorum…” Çehov’un bir yandan Andrey’in ağzından döneme egemen olan edilginlik atmosferini en acımasız söylemlerle eleştirirken, öte yandan geleceği düşününce rahatladığını, hafiflediğini, uzaklarda bir ışığın parladığını ve özgürlüğü gördüğünü söylemesi kesinlikle çelişki değildi. Çünkü düşünsel hamuru Tolstoy’ların, Dostoyevski’lerin, Gorki’lerin, Gonçarov’ların düşünsel mayasıyla yoğrulmuş bir toplumun üyesi olarak böyle bir kültürel zeminin hangi fırtınalara gebe kalabileceğinin de çok iyi bilincindeydi. Peki, biz nasıl okuduk? Tamam, biz yukarıda saydığım düzeyde yazarlar yetiştiremedik. Zaten tarihinin yaklaşık yedi yüz yılını bir inanç toplumunun kalıpları içersinde tüketmiş bir toplum olarak yetiştiremezdik de. Ama öte yandan adlarını verdiğim yazarların ve daha nicelerinin eserlerinin dilimize çevrilmesinin üzerinden onyıllar geçti. Çoğu defalarca baskı yaptı. Hadi yazarını yetiştiremedik. Ama kitaplarını okuduk mu gerçekten? Yoksa “Bu da bitti!” diyerek arka kapaklarını kapatmakla mı yetindik? Bu yazıyı yeni bir Dünya Tiyatro Günü’nde yazıyorum. Ve Çehov’u ne ile noktalayayım derken, yıllarımın dostu Ali Poyrazoğlu’nun bugünkü Cumhuriyet’te söyledikleri yardımıma yetişiyor: “Tiyatro, oyun bittikten sonra kapıdan seninle beraber çıkıp evine gelip hayatına karışan bir şeydir. Zihninde yeni sorulara, yeni gündemlere yer açar ve sana hayatın üstüne yürüme cesaretini aşılar…” Bugüne kadar yeterince sormadıysak bile, artık her an sormamız gerekiyor: Peki, biz oyunları böyle mi seyrediyoruz? Okuduklarımızı böyle mi okuyoruz? Yanıt olumsuz ise eğer, o zaman uzaklarda ne bir ışığın parladığını ne de özgürlüğün kendisini görebiliriz! Vizesiz Avrupa ‘detay’a takıldı DUYGU GÜVENÇ Türkiye ile AB arasında vize serbestisi karşılığında onaylanan Geri Kabul Anlaşması’nın yol haritası 2013’te açıklanmış ve Türkiye 72 kritere yönelik rezervlerini ise ‘Meşruhatlı Yol Haritası’(Detaylı) ile iletmişti. Türkiye’nin kabul ettiği, AB’nin kabul etmediği bu yol haritasına göre yeni pasaportlarda parmak izi taşınacak. AB Bakanı Volkan Bozkır, yeni pasaportlar için harç değil defter bedeli ödeneceğini bildirdi. AB, Türkiye’den Geri Kabul sürecinde tüm üyelere eşit muamele beklerken, Türkiye’nin kendi yol haritasına göre ‘kendisine vize uygulayan ülkelere’ vize uygulamaya devam etmesi gerekiyor. AB üyesi olan fakat Schengen’e dahil olmayan ülkeler ise Türkiye’nin vizeleri kaldırmasını bekliyor. Ancak Ankara sadece 26 ülke için kaldırmaya hazırlanıyor. Bozkır, “Vizeler iki ay içinde ya kalkacak ya da kalkmayacak” dedi. Oysa ABTürkiye Zirvesi’nde taslak metne son anda AB hüküm ekledi. Bu AB’ye mutabakatı 1 ay içinde gözden geçirme veya sonlandırma hakkı veriyor. Yani AB, yasadışı geçişler durdurulamazsa anlaşmaya devam etmeyeceğini kayda geçirdi. l ANKARA C MY B