26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazar 28 Şubat 2016 10 Bizim çok erkek (!) hâkimlerimiz! Can ve Erdem’le yeniden sarılmanın sevinciyle... Filmlerde görürdüm, İngiliz mahkemelerinde hâkimler ve tüm dava yöneticileri kıvır kıvır omuzlarına düşen peruklar takarlardı. Ken di kendime sorardım, neden bunları takıyorlar? Me ğer bunun sembolik bir nedeni varmış. Bu peruk ları takarak, onları izleyenlere, davalı ve davacıla ra şu mesajı veriyorlarmış: Bu mahkeme cins, ırk, din ayrımı yapmaz! Bizim cinsiyetimiz, ırkımız, dini miz mahkeme dışında kalmıştır. Bu bilgileri araştı rırken şunu da öğrendim. İngiltere’de hâkimler ma aş almazlarmış, ne kadar ihtiyaçları varsa ellerinde ki banka kartıyla o kadarını çekerlermiş. İsterse bu bir milyon sterlin bile olabilirmiş. Bu bilgilerden sonra bizim çok erkek (!) hâkimlerimize gelmek istiyorum. Evet fazlasıyla er kekler ve toplumda kadına bakışı belirleyen tüm ne gatif öğretilerden geçmişler. Ve taraftırlar! Evet, iddi alı bir sav ortaya atıyorum. Çünkü ne kadar tecavüz cü, ne kadar kadın katili erkek sanık varsa, hemen hepsi hâkimlerin takdir yetkisi denilen bir durumdan yararlanıyor. Ve sanık çoğu zaman alması gereken ce zanın yarısını bile almıyor, hatta serbest bile kalıyor. Şimdi indirim gerekçelerine bir bakalım: “Beni tahrik et Kadınlar ölürken... ti efendim.” “Ben onu deliler gibi seviyordum, o beni iste medi, ben de dayanamadım, başka erkeklere gitme sini istemedim, bu nedenle öldürdüm.” “Efendim, be nim tecavüzüm yarım kaldı, sonuna kadar gitmedim.” “Efendim, şeytana uydum!” Bunlar erkek sanığın sa vunmaları. Bir de hâkimlerin kendi gerekçeleri var: Örneğin: “Kız direnmemiş”. “Kız on üç yaşında ama rızası varmış. Hem bakireliği gitmemiş”. Bu gerek çelere bir de, sanıkların kravat takım, ezilip büzülüp “hâkim bey” demeleri yok mu? Bizim hâkimler her türlü tarafsızlığı unutup, basıyorlar ceza indirimini! Bu neden böyle oluyor. Çünkü hâkimler de bu toplumun insanları. Ve çoğunluk erkekler! Onlar da, “Benim erkek oğlum her şeyi yapar” di yen anne babalar tarafından yetiştirildi. Onlar da kadını bir cinsel obje gibi gören bu toplum içinde büyüdüler. Mahalledeki dul Fatma teyzeyle ilgili ya pılan esprileri duydular, hatta kendileri de bu espri lere ortak oldular. Büyük çoğunluğu ilk cinsel deneyimlerinde ha yal kırıklığına uğradılar. Büyük çoğunluğu evlenmek için kız oğlan kız aradılar. İlk olmak toplum tarafın dan öylesine kutsanmıştı ki, çok sevdikleri kız arka daşlarını sırf bu nedenle bıraktılar. Neşeli, girişken kızlardan korktular. Onlar açıklarını yakalayabilirler di. Onları sevmeyi denemediler, korktular, kaçtılar. Daha da ileri gidebilirim. FBI’nın takip ettiği ço cuk pornosu müdavimi bir öğretim üyemiz var, tes cilli. FBI bir yaptırım uygulanması için Türk emni yetini uyarıyor. Ama bizim savcılar nedense bunu bir suç olarak görmüyorlar. Belki hâkimler de! Ama gerçekler tokat gibi yüzümüze vuruyor, Türkiye en çok çocuk pornosu izlenen ülkelerin başında geli yor. Bu nedense bizi hiç şaşırtmıyor. Çünkü cinsel liğin gizlendiği, bastırıldığı bir toplumda yaşıyoruz. Her şey halının altına süpürülüyor. Ve hâkimlerimiz de sanki hiç küçük çocukları, hiç yetişkin kızları, oğlanları yok gibi basıyorlar ceza indirimini. Ama daha vahim bir şey var: Hukuk giderek, din selleşiyor. İlahiyat hocaları, “Başı açık dolaşan ka dınlar satılıktır” diyerek, hâkimlerin ceza indirimi ne kılıf hazırlıyor. Diyanet İşleri adeta aile içi cinsel liği doğal sayan fetvalar veriyor. Bu sözlerin yan kı bulduğu, onaylandığı bir toplumda özellikle de hukukun etkilenmemesi mümkün değil. Hâkimler de, kendilerini ve tarafsızlıklarını hiç sorgulamadan, adeta bu fetvaları kabul ediyorlar. Yoksa bu kadar ceza indirimi neden? Galiba, hâkimleri tarafsız yap mamız mümkün değil, öyleyse Meclis’in acilen bu hâkim takdirini ve indirimini önleyecek bir yasa çı karması gerekiyor. Bir son söz, kadın öldüren ya da tecavüz eden erkek yurttaşlar, bu ceza indirimi ko nusunu yalayıp yutmuşlar. Haberiniz olsun. 28 ŞUBAT 2016 SAYI: 33016 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörleri Hakan Çankaya Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. lMuhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.09 04.54 05.16 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.34 12.24 15.27 06.18 12.08 15.13 06.39 12.31 15.38 Akşam 18.01 17.46 18.11 Yatsı 19.20 19.04 19.27 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY AKP iktidarının başladığı 2002 yılında, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yaklaşık 70 bin imam, hatip, “Nefret ve taciz etmek için yeterince dinimiz var, sevmek ve saymak için yok.” müezzin, kayyım, Kuran kursu eğitmeni, vaiz vb. kadrosu vardı. VOLTAIRE Bütçesi, güncel para birimiyle 553 milyon 364 bin TL’ydi. Ancak Avrupa, özellikle Sünni İslamın; Bizzat Diyanet’in yayımladığı resmi Katolik Kilisesi’nin çılgınca zenginleştiği istatistiklere göre memur sayısı her yıl ve müminleri Tanrı korkusuyla ezmekle ortalama 5 bin artarak 2014’te 119 bin yetinmeyip tıpkı IŞİD’inki gibi cinsel ayrımcı 743’e yükseldi. 2015 yılında, 12 bin ek kadroya ihtiyaç açıklayan Diyanet İşleri, tuttuğu Diyanet’in manevi iflası ve şiddete dayalı yöntemlerle hizaya soktuğu ortaçağına girdiğini ve çıkmaya da hiç niyeti olmadığını fark etti. istatistiklerde personel sayısının kaça Rasyonel bir mantıkla, “Madem ulaştığını pas geçti. Müslümanlar İslamiyet’te reform yapmıyor, biz Aynı yıl, bütçesi 11 bakanlığın bütçesini müminler arasında dalga dalga yayılmalıdır, değil yaparız!” diyen ülkelerin sayısı giderek artıyor. geride bırakan Hz. Diyanet, kendisine ayrılan 5 milyar 700 milyon TL yetmediği ve harcamaları 6 milyar 400 milyona ulaşacağı için, 700 milyonluk ek ödenek istedi. 2016’da Hz. Diyanet’e ayrılacak bütçe henüz belli değil. Kadrosunun ne kadar şişmanladığı da artık açıklanmıyor... Sizi sayılara boğmak istemiyorum... Zaten yurt sathında kaç bin Kuran kursu falan var, doğrusu bilmiyorum. Ama MEB Bakan Yardımcısı Orhan Erdem, 2002’de 440 olan İHL sayısını 2014’te 1017’ye çıkarmış olmakla övünüyordu... HHH Halkın imana gelmesi için yapılan bunca yatırım, dini eğitime verilen böylesi önemin bir karşılığı olmalı. Örneğin İslamiyetin güzel ahlakı, insanlara iyilik, dürüstlük, hiç olmazsa din kardeşliği, ruh ve beden mi? Ne gezer... Allah’ın işine bakın ki, 2016 itibarıyla Türkiye hapishanelerinde yer kalmadı. Hükümlü ve tutuklu sayısı 176 bin 116’ya ulaşarak Hz. Diyanet’in personel sayısını geride bıraktı. 8 bin 496 mahpus, doluluk oranını çoktan aşan cezaevlerinde “kapasite fazlası” olarak yatıyor. Hatta yatamıyor. Şaka etmiyorum: Bazı cezaevlerinde koğuşlar öyle tıkış tıkış ki, bazı mahkumlar ayakta dururken ötekiler yatıyor, onlar kalkınca ayaktakiler yatıyor. Bunu biliyor muydunuz? Üstelik Türkiye Türkiye olalı, hiç bu kadar soyguncu, hırsız, yağmacı ve tecavüzcüyü bir arada görmemiş; bunca şiddet, cinayet ve hırsızlığa tanık olmamıştı. Memleket, mahkemeye bile çıkarılmayan hırsız, soyguncu, talancı ve ahlaksız kaynıyor. 2002’den 2016’ya rekor kıran kadın cinayetleri de cabası... Bütün bunlar da bir şey demek değil mi? Ümmete din ve iman pompalandıkça şişen suç oranları, aslında Hz. Diyanet’in manevi iflası sayılmaz mı? HHH Diyanet İşleri Başkanlığı, Avrupa’ya da İslamın İlk adımı Avusturya attı ve 25 Şubat 2015’te kabul edilen İslam Yasası’yla ülkedeki camilere dış yardımı, yabancı parasıyla cami yapımını ve... ithal imam istihdamını yasakladı. Yasa, önümüzdeki 1 Mart yürürlüğe giriyor. Avusturya’da bundan böyle Avusturya’nın yetiştirdiği, sınadığı, onadığı, Almanca konuşan imamlar görev yapabilecek. HHH Bizim Diyanet’in Avusturya’ya gönderip maaşını ödediği bütün din görevlileri, 1 Mart’tan öteye memlekete dönmek zorunda. Zaten oturma izni yenilenmeyen ilk ithal imam da bir Türk oldu: Gölsen’deki bir camide imamlık yapan Yakup Aynagöz’ün evini polis bastı, eşiyle birlikte uçağa bindirilip 17 Şubat’ta Türkiye’ye gönderildi. Avusturya’daki 65 adet Diyanet imamı, İslam Yasası kapsamında önümüzdeki hafta Türkiye’ye dönüyor. İslam Yasası, diğer Avrupa ülkelerinde yoğun ilgiyle karşılandı. Almanya ve Fransa, Avusturya’dakini örnek alan yasama hazırlığında. Hz. Diyanet, gidişattan elbette müşteki. Bakalım Mehmet Görmez, Viyana bozgunu temizliği aşılayan yüce ışığını saçıyor. AB ülkelerinde 27 din müşavirliği, 21 din ataşeliği var ve 1800 küsur camiye, Türkiye’den hakkında fetva verecek mi? İsim babası Avusturyalı Emil Jellinek olan Mehmet Görmez ve Mercedes’i. nitelikleri imam, hatip atayıp maaşlarını ödüyor. Mercedes’ini haram ilan edecek mi? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr Hapislik bazen kamusal görevdir 92 gün süren, çok onurlu bir “kamusal görevi” başarı ile yerine getirdiler. Evet, kamusal bir eylem olan habercilik sonuç vermeyince, hapislik de şart olabiliyor. Elbette bu bazı gazeteler ve gazeteciler için böyle! Can ile Erdem, daha önce belki yüzlerce kez eleştirdikleri halde sonuç alamadıkları, dandik iddianameler sayesinde devletin işlediği “hak ihlali suçu”nu bu kez Anayasa Mahkemesi eliyle dünya âleme gösterdiler. HHH Ne oldu şimdi? Çifte müebbet hapis yetmiyormuş gibi ucuna 30 yıl mahkumiyet de eklenmiş olan malum iddianame, Muhterem Cumhurbaşkanımız ile onun Sayın MİT Müsteşarı’nın şikâyetlerini de içeriyordu. AYM, önceki günkü kararıyla 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kabul ettiği iddianameye açıkça “nağme yapmayın” demiş oldu. HHH Ne oldu şimdi? Türk Dil Kurumu Sözlüğü, “nağme yapmayı” şöyle tanımlıyor: “Bildiği bir şeyi bilmez görünmek ve bahane ileri sürmek!” Sözlük, “İddianame yazma”yı tanımlamıyor. Belki de son yıllarda bazı ellerde iddianame yazmanın, “nağme yapmak”la aynı kapıya çıkacağını bildiği için tanımlamıyor. HHH Ne oldu şimdi? Saray Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın’ın tahliye kararı üzerine yaptığı açıklama ise bir tür “ara nağme”! “Bu bir beraat değil, tutuksuz yargılama kararı! Dava devam edecek biz de yakından takip edeceğiz!” Yani daha önce söylediği, “Bu böyle kalmaz” sözü gereği Sayın Cumhurbaşkanı’nın eli ve gözü mahkemenin üzerinde olacaktır! Oysa bunu ve buna benzer “ucu açık cümleleri” Türk Ceza Kanunu tehdit ve gözdağı olarak değerlendiriyor. (Md.106/1.) HHH İki kez müebbet ve 30 yıl hapis cezası gibi “nağmeler”in şakaya gelir tarafı yok. Adalet terazisinin ayarı bozulunca kusurluyu aramak, bulmak ve cezalandırmak sonuçta demokratik siyasetin çözeceği bir sorun. Birçok olumsuzluğun nedeni ve hatta faili veya yar dım ve yatakçısı, mevcut iktidar borusunu istediği gibi öttürmeye devam ederken adaletin ayarı neden bozulmuş, nerede bozulmuş, nasıl bozulmuş, kimler eliyle bozulmuş gibi sorular fazlasıyla nafile... HHH Ne oldu şimdi? “Hak ihlali”nin derecesini belirlemeye olanak yok. Ağırlaştırılmış çifte müebbetten, hükmünün açıklanması geriye bırakılmış (HAGB) hafif hapis cezalarına kadar türlü türlü hak ve özgürlük ihlalleri var. Aynı dosyada aynı suçtan birine beraat ötekine mahkumiyet verilip hükmünün açıklanması geriye bırakma kararı verilmiş bir davanın mağduru olan adı bizde saklı bir okur yazmış. “Hak ihlali davamı Anayasa Mahkemesi’ne taşıdım. Bir yandan da 5 yıldır kanserle boğuşuyorum. Ama dosyama sıra gelmiyor. Belki de kusurum müebbet değil 2 yıl ceza almak. Bana göre, ceza mahkemeleri de sulh mahkemeleri gibi bir yerlerden emir veya dayanışma ile çalışıyor.” Okuru, epostasının altına yazdığı telefonundan bulup konuştum. Anlattı: 29 Ocak 2014’te CNN Türk Tarafsız Bölge programında, akil adamlar arasında yer alanlardan Cemal Uşşak adlı bir muhteremin sözleri her şeyi açıklıyor. Prof. Ahmet İnsel Bey, “Emniyet ve yargıdaki yapılanma işbirliği bütün sorunların özünü oluşturuyor” diyecek oldu. Cemal Uşşak Bey araya girerek, “Yargıdaki bu durumun bir mesleki dayanışma olduğu düşünülemez mi?” dedi. Değerli okura göre yargıdaki bozulmanın, adalet terazisindeki ayar bozukluğunun ve binlerce hak ihlalinin sebebi bu “dayanışmadır”. HHH “Yargıdaki dayanışma” yargıçlar ve savcılar ile sınırlı kalsa iyi... Çok çok yukarılara uzuyor. Dileyelim, Anayasa Mahkemesi’nin Dündar ile Gül için verdiği karar bu zinciri kıracak bir ilk adım olsun. 2 3 16 23 33 44 6 BİLEN: 541 Bin 501 Lira 80 Kuruş (3 Kişi) 5 BİLEN: 3 Bin 372 Lira 35 Kuruş 4 BİLEN: 43 Lira 45 Kuruş 3 BİLEN: 6 Lira 90 Kuruş Özgürlük anı Kaç gün geçmiş diye hesaplıyorum: 92. 92 gün önce o sabah 10.00’da girmiştik Çağlayan Adliyesi’ne. 12 saat sonra, gece 22.00’de “Özgür basın susturulamaz” sloganlarını atarak çıkmıştık adliye binasından. Mahkeme Can ve Erdem’in tutuklanmasına karar vermişti. Öfkeliydik. Adliyenin hemen önünde Erdem Gül’ün annesinin konuşmasını anımsıyorum: “Benim oğlum doğrudan yanadır, hata yapmaz... Ben çocuklarımı babaları hapisteyken fındık ve çay toplayarak yetiştirdim...” Boğazımız düğümlenmişti onu dinlerken. Sonra Dilek Dündar’ın sözlerini anımsıyorum. “Direneceğiz ve kazanacağız” diyordu Dilek. Can ve Erdem’i orada bırakmak öyle ağır gelmişti ki. Şimdi, 92 gün sonra Silivri Cezaevi’nin önündeyiz. Can ve Erdem’i almaya geldik. HHH Saat 21.30 gibi cezaevinin önüne ulaşıyoruz. Bülent Mumay bizden önce gelmiş. 92 gün önce, Twitter’dan “Adliyede bir avuç insanız” diye mesaj atmıştı. Bu sefer, “Hava buz gibi. Ama herkesin yüzünde bir mutluluk” demiş. Gerçekten de üşüyoruz. Nasıl bir soğuk. Beş saattir sürüyor bekleyişimiz. Soğuk iliklerimize işliyor. Erdem’in oğulları Deniz Gül ve Sarp Güney Gül arabada ısınmaya çalışıyorlar. Az sonra babalarını göretacneahkmleetr@, gçmoakil.choemyecanlılar. Fakat onların o üşümüwşwhwa.alhinmietgtaön.rcüomnce hüzünleniyorum. Geldiğimiz araçlara nöbetleşe binip biraz olsun ısınmaya çalışıyoruz. Kimse uzun süre arabada kalamıyor tabii. Ya çıkarlarsa? Ya çıkışlarını kaçırırsak? Orhan Erinç, Hikmet Çetinkaya ile yan yana. Cengiz Mumay, Celal Başlangıç’la sohbete dalmış. Nebil Özgentürk ve Zülfü Livaneli birlikte gelmişler. Telefonlarımız susmak bilmiyor. Facebook, Twitter, Periscope, WhatsApp... Cezaevine gelemeyenler sosyal medyadan gelişmeleri izliyorlar. Mesaj yağmuruna tutuluyoruz. Biz de dakika dakika gelişmeleri aktarıyoruz. Herkesin elinde akıllı telefonlar var. İnternet çağında gazetecileri susturamazsınız. İstediğiniz kadar televizyonlar, gazeteler üzerinde baskı uygulayın. Gazeteciler bir yolunu bulur ve işlerini yaparlar. HHH Ne oldu şimdi? Anayasa Mahkemesi, Can ve Erdem’in MİT TIR’ları haberleri nedeniyle tutuklanmasının “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı” ile “ifade ve basın hürriyetlerinin” ihlali olduğuna karar verdi. Tutuklamaya delil olarak gösterilen eylemlerin tümü gazetecilik faaliyetidir dedi. Kuvvetli suç şüphesi yok dedi. Dava çöktü. Ne demişti Dilek Dündar: “Direneceğiz ve kazanacağız!” Direndik ve kazandık. “Biz boyun eğmeyiz” demiştik. Eğdik mi? “Gerçekler hapsedilemez! Gerçekler yalanları yenecek” demiştik. Gördünüz. Türkiye bir ayıptan kurtuldu. Ama ayıp bir değil ki. Bugünün Türkiye’sinde esaret kolay, özgürlük zor. Basın baskı altında. İnsan hakları sicilimiz korkunç. En çok gazeteciyi hapseden ülkeler listesinde üst sıralardayız. Türkiye bu utanç tablosundan kurtulmak zorunda. HHH Saat 03.15... Önce Can indi araban, ardından Erdem. Sonra kucaklaşmalar, sevinç gözyaşları. Erdem’in çocuklarının gözlerindeki ışıltıyı görüyorum. Louis Borges’in “Anlar” şiirini anımsıyorum. Yaşamın “anlardan” oluştuğunu söylüyordu Borges. “İşte yaşamımızda iz bırakacak anlardan biri daha” diye geçti aklımdan. Saat 05.30 gibi evdeyim. Can’ın kameralar karşısındaki sözlerini dinliyorum yeniden: “İçeri girerken bizi buraya tıkan kin, öfke bizi zehirlemeyecek dedik. Zehirlenmedik. Mücadelemiz sürecek. Biz çıktık, 30’u aşkın meslektaşımız içeride. Takipçisi olacağız. Bu toplama kampı müze olana kadar mücadele etmeye sonuna kadar devam edeceğiz.” C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear