28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cuma 16 Aralık 2016 10 Aldırma Kadri aldırma… Gazeteciler bu aralar ya adliyede ya cezaevi kapılarında ya da içerde. Dışarıda kalanlar ise bir avuç hakiki gazeteci. Onlar da yazmaya, çizmeye çalışıyor. Acaba beni de tutuklarlar mı? Dışarıda derken, başkaları da var. 1453’ten önce bile İstanbul’da yaşayan Yahudiler de yavaş yavaş memleketten ayrılıyor. Bizim çevrelerde de çoluğu çocuğu ve parası olanların büyük bir kısmı bu memleketten umudu kesiyor. Vize, yurtdışında en uygun ülke hangisi muhabbetleri var etrafta. Nefes alamaz olduk.  Buralarda gazeteci diye dolaşanlar ise aslında yatacak yeri olmayanlar. Merak etme. Onlara da sıra gelecek. Bir kısmı, isim vermeyeyim sen tanırsın, şimdiden işten atıldı, bazılarını o meşum uçağa almıyorlar. Kimileri dönmeye çalışıyor. Ama yerleri dar. Almanya’da ev alanlar da varmış onlardan. “Tabula Rasa”dan sonra meslekle ilgili etraflı bir yüzleşme/ hesaplaşma lazım. Bilirsin, Fransa’da iki dönem hakkında (İkinci Dünya Savaşı ve 68 Mayıs’ı), çocuklar, torunlar babalarına dedelerine iki kritik sorar: Baba sen o zaman hangi taraftaydın? 193945’te doğru taraf Jean Moulin idi ya da De Gaulle idi, belki de Komünist Parti’ydi. Yani Direnişçilerin safında olmak önemliydi. İlk başlarda çok küçük bir azınlıktılar. Fransızların çoğu uzun süre, Nazi işbirlikçisi Mareşal Pétain’in yanındaydı. Vichy rejimini desteklemişlerdi. 68 Mayısı’nda önemli olan barikatın hangi tarafında yer aldığımızdı. CohnBendit ile birlikte polislere kaldırım taşı atan saflarda mı, yoksa André Malraux ile ihtiyargerici rejimi destekleyenlerin yanında mı? Kadri, yarın öbür gün oğlun, seninle gurur duyacak. Babam, o dönemde gazetecilik yaptığı için hapse atılmıştı. Mesleği ve görevi gereği hiçbir iktidara yanaşmadığı için cezalandırılmıştı… diyecek. Bugün yanlış safta olanlar yarın ya susacak ya da yalan söyleyecek. Bizim bir arkadaş, geçenlerde sanık olarak yargılandığı bir davada, hâkim “Sabıkanız var mı” diye sorduğunda bıyık altından sırıtmış. Ne oldu, neden gülümsediniz? Hâkim bey, Türkiye’de gazetecilik yapıp sabıkası olmamak yani gerçekten çok zor bir iştir… Amerikan maden grevcilerinin 1930’lardaki mücadelesinde doğup bugün hâlâ söylenen bir mücadele şarkısı vardır, “Which side are you on boys” (Çocuklar siz hangi taraftasınız). Sen ve hapisteki tüm gazeteciler taraflarını zaten çoktan belli etmişlerdi. “Bağımsız gazetecilik tarafındayız”  demişlerdi. Silivri, bizim çocukluğumuzda yengeç ve pavuryası ile ünlü bir sahil kasabasıydı. Çok eskiden de bir Rum yerleşim merkezi imiş. Şimdi sizler oradasınız. Ama kimse kalıcı değil demir parmaklıkların ardında. Hem sen Mektebi Sultani’de yatılı okumuş adamsın. Cezaevinin ne olduğunu da bilirsin. Bir arkadaş senin için “Onda bir İngiliz asilinin olgunluğu var” demişti geçen gün. Oh yes indeed! Tüm olumsuz koşullara rağmen, Murat’la, Hakan’la, Güray’la, Turhan’la, Akın’la, Musa ile kendinizi dışarıdaki hapishaneye iyi bir şekilde hazırlıyorsunuzdur, eminim. Diğer Cumhuriyetçilere, öteki meslektaşlara da, görüşebiliyorsan, bin selam… Takım bu aralar pek parlak değil. Çıkınca sen de göreceksin. Olsun. Biz takımımızı yalnız Avrupa’da kupa aldığı zaman sevip desteklemedik. Yeni stadımız, bizim eski Ali Sami Yen gibi değil tabii ki… Avrupa maçlarından önce (seneye) ya da lig maçlarından sonra, iki duble atıp, bir şeyler yiyebilecek doğru dürüst bir mekân yok yakınlarda. Bizim o eski grubun çoğu üyesi de sağa sola dağıldı zaten. Olsun, sen hele bir çıkıver, ilk maçta bir organizasyon yaparız.    Leonard Cohen göçtü gitti bu arada. Duymuşsundur. Bu şarkıyı (Every body knows)  kimin için yazmış acaba? En çok da kaptanı merak ettim. Arda’dan bahsetmiyor değil mi?: Herkes biliyor, zarların hileli olduğunu  herkes yuvarlanırken talihe umut bağlamış  herkes biliyor, savaşın bittiğini  herkes biliyor, iyi adamların kaybettiğini  herkes biliyor, dövüşte şike olduğunu  fakirler fakir kalır, zenginler zenginleşir  hep böyle gider  herkes biliyor  herkes biliyor, geminin su aldığını  herkes biliyor, kaptanın yalan söylediğini (…) haber EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY / ELİF TOKBAY TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Gazeteci Mahalli tutuklandı Tedavi altında olması gerektiğini söyleyen MS hastası Mahalli’ye hâkim, ‘Cezaevinde de doktor var’ yanıtını verdi CANAN COŞKUN “Türk milletini, Cumhuriyetini alenen aşağıladığı ve hakaret ettiği” iddiasıyla gözaltına alınan gazeteci Hüsnü Mahalli “kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret ve Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamasıyla” tutuklandı. Hâkim tutuklama kararında tedavi altında olması gerektiğini söyleyen MS hastası Mahalli’ye “ceza infaz kurumlarında doktorların mevcut olduğunu” belirtti. Hüsnü Mahalli katıldığı TV programındaki yorumları ve Twitter paylaşımlarıyla “Türk milletini, Cumhuriyetini alenen aşağıladığı ve hakaret ettiği” iddiasıyla 12 Aralık’ta gözaltına alınmıştı. MS (Multpl Skleroz) ve diyabetik polinöroterapi hastası olan Mahalli önceki gece sağlık sorunları nedeniyle hastaneye kaldırıldı. Gözaltı süresi dolan Ma çek durumun bu şekilde olmadığı halli dün savcılık ifadesi için Çağ nı” belirten hâkim Mustafa Çakar, layan’daki İstanbul Adliyesi’ne ge Türkiye’nin Suriye ya da başkaca tirildi. Mahalli, ifadesinin ardından yerde hiçbir şekilde hiçbir terör ör kamu görevlisine görevinden do gütüne destek olmadığını savuna layı hakaret ve Cumhurbaşkanı’na rak, aksine bu örgütlerin karşısında hakaret suçundan tutuklama iste olduğu ve mücadele ettiğini belirtti. miyle sevk edildiği İstanbul 9. Sulh Yargıç Çakar, Mahalli’nin MS Ceza Hâkimliğince tutuklandı. Hâkimden ‘analiz’ Hüsnü Mahalli hastası olduğunu ve tedavi olması gerektiğini belirttiğini anımsatarak “Tutuklu kaldığı dönemde hastanede yatma Tutuklama kararında, Mahalli’nin Halk sı gerekmesi durumunda hastanede tedavi TV’de katıldığı programda yaptığı konuşma sine devam edebileceği, cezaevlerinde dok larla Cumhurbaşkanı’nın ve hükümet üyele torların mevcut olduğu” ifadelerine yer verdi. rinin terör örgütlerinin arkasında olduğunu, Hâkim, Mahalli’nin serbest kalması halin Suriye’de yaşanan olaylardan Türkiye Cum de kaçacağını, delilleri yok edeceğini, gizle huriyeti yetkililerinin sorumlu ve sebep ol yeceği veya değiştireceğini suçun mağduru duğunu iddia ettiğini belirtildi. “Oysa ger ve tanıkları üzerinde baskı kurma girişiminde bulunacağını öne sürdü. Mahalli’nin gözaltına alınması için gerekçe gösterilen TCK’nin 301. maddesinde düzenlenen ve soruşturma açılabilmesi Adalet Bakanlığı iznine tabi “Türk milletini, Cumhuriyetini alenen aşağılama” suçu ile ilgili izin alınmadığı ortaya çıktı. ‘Suçlama onur kırıcı’ Mahalli savcılık ifadesinde şunları söyledi: “Arap Baharı’na kadar hükümet politikalarını desteklemekteydim. Ancak sonra hükümetin bu yöndeki politikalarını eleştirmeye başladım. Devletimizin uluslararası camiada mağdur olmaması, devlet ve milletin zor durumda kalmaması için uyarılarda bulundum. 2011’de dönemin Başbakanının tavsiyesiyle Türk vatandaşı oldum. Atılı suçlamaya muhatap olmak onur kırıcı.” l İSTANBUL Karamsarlık yokCHP milletvekili Atila Sertel, Silivri’de 10 arkadaşımızla görüştü ve yazdı: Hava buz gibi... İstanbul’da buz ile kar karışımı soğuk, adamın ciğerine işler. Dört gün önce Beşiktaş maçının ardından patlayan bomba ülkemizi yaktı, kavurdu. Moralim hiç olmadığı kadar değerlerin altında. Gencecik polislerimiz maç sonrası sıcak evlerine gitmek için toplanmışlar. Eli kanlı terörist bomba yüklü araçla… Dikkat ettim… Sokaklarda, caddelerde… Takside, raylı sistemde… Gülmeyen, mutsuz insanların ülkesi gibi İstanbul… Silivri yolundayız. En son Can Dündar ve Erdem Gül için gelmiştik. Murat Sabuncu Atila Sertel Turhan Günay Kadri Gürsel Önder Çelik Musa Kart Güray Öz Mustafa Kemal Güngör Bülent Utku Hakan Kara ÇİN’DEN KÖTÜ DURUMDAYIZ Güray Tekin Öz geliyor. O sakin insan, yıllarını mesleğine adamış Güray Tekin Öz ile konuşmaya başlamadan önce diğerleri gibi teşekkürünü alıyoruz. Ziyaret ettiğim için bana, onların sesi olup basın ve ifade özgürlüğünü, gazetecilerin tutukluluğunun sona ermesi için mücadele eden Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na teşekkürlerini ileti yor. Konuşuyor: “Terör bizleri son derece üzüyor ve derinden etkiliyor. Terör halkın düşmanıdır, gazeteciler halkın dostudur. Halkın dostlarını gözaltına alıyorsunuz, tutukluyorsunuz. Gazetecilerin tutukluluğunda dünya şampiyonu olduk. Çin’i de geride bıraktık. Bizi soracak olan dostlarımıza, okurlarımıza selam olsun. Cezaevinde iri ve diri duruyoruz.” İŞİNİZ VE İŞİMİZ ÇOK ZOR Önder Çelik ile birlikteyiz. Dedi ki: “İşiniz ve işimiz çok zor. Çünkü gerçekleri dile getirecek, yazacak, konuşacak mecra kalmadı. Adam var, adam öldürüyor, kısa bir süre sonra dışarı da. Eli ni, kolunu sallayıp geziyor. Adam, sokak ortasında, otobüste kadına saldırıyor, serbest kalıyor. Her türlü kötülüğü yapanlar sokakta serbest. Vatandaş soruyor, ‘Yahu bu gazeteciler neden içeride?” HAKAN KARA GÜLÜYOR Neredeyse çocukluğundan beri tanıdığım Hakan Kara ile birlikteyiz. Gazeteciliğe birlikte başladığı ve dostluğunu asla yitirmediği Sedat Pişirici’ye selamla başlıyor. Anlatıyor: “Sedat benimle ilgili çok güzel bir yazı yazmış. Ona selam söyle. Ali Ekber Yıldırım’a, Cemiyet Başkanımız Misket Dikmen’e selam. 33 yıl çalıştığım Cumhuriyet gazetesi bizim için bizden daha önemli. Çalıştığım süre içinde binlerce haber ve yazı yazdım. Bir tanesinde Fetö ile ilgili yazı bulsunlar. Hadi bulsunlar.” Hakan Kara bypass ameliyatı olmuş bir arkadaşımız. Hücrede sağlığını korumanın uğraşında. Her gün 10 bin adım atmanın ve sağlıklı kalmanın uğraşı içinde... ÜLKEM ADIMA ENDİŞELİYİM BUGÜN DE BİZ BURADAYIZ... Murat Sabuncu geliyor. Çok az görüşüyoruz. Soran herkese selamlarını iletiyor, sormayanlara da benden selam olsun. O da ülkemiz adına endişelerden söz ediyor: “İnanın kendi adıma üzüntü duymuyorum. Ülkemin durumu beni çok üzüyor. Geçmişte Nedim Şener’in görüşmecisi idim. Nedim Şener ve Ahmet Şık’ı ziyarete gelirdim. Sıklıkla bu cezaevine açık görüşe ziyarete geldim. Bugün de biz buradayız. Nedim televizyonda benden söz etmiş, yazmış. Teşekkür ediyorum. Kitaplara kavuştuk. Bizi merak etmeyin, sağlıkla ve daha bilinçle çıkacağız buradan.” HUKUK HERKESE LAZIM Can Dündar ve Erdem Gül’ün avukatı Bülent Utku geliyor. Yıllarca hukuk için, adalet için cüppe giymiş. “İnanın kendi adıma değil ülkem ve insanlarım adına endişeleniyorum. Aladağ’da kız çocuklarımızın ölümü canımızı çok yaktı. Son patlamada ölen polis kardeşlerimiz, yurttaşlarımız bizi perişan etti. Kendi durumumuz bu olayların karşısında sözü edilecek şeyler değil.” Mustafa Kemal Güngör. Avukat. 25 yıldır Cumhuriyet’in avukatlığını üstlenen. “Hukuk herkese lazım. Bunu geçmişte hukuksuzluk yapanlar gördüler. Bugün onlar da hukuksuzluktan yakınıyor. Diliyorum bundan sonra yargılanacak olanlar da hukukun kendileri için ne kadar önemli olduğunun farkına varsınlar. Yurtdışından kendi isteğiyle gelen Akın Atalay için kaçma şüphesinden söz etmek akıl işi mi?” KALICI OLAN CUMHURİYET Bütün görüştükleri me arkadaşları mızın selamla rını ilettim. Ve kil arkadaşları mızın isimlerini sıralarken Akın Atalay, “Tuncay Özkan’ı gelmiş sayalım. Onun Akın Atalay uzun yıllar bu rada yatması her şeye bedel” de di. Morallerinin yüksekliğinden söz etti. Uzun yıllar, açık görüşler için geldiği cezaevinde tutuklu Akın Atalay. Üstelik kendisine sunu lan tüm önerileri ve olanakları eli nin tersiyle iterek tutuklanan ar kadaşlarının yanına gelmek için yurtdışından dönen Akın Atalay özetle şunları söylüyor: “Tutuklu luğumuzu gerektiren hiçbir şey yok. Ne bir delil, ne de bir suç. İd dianame bile hazırlanamıyor. Ne yazacaklarını kendileri bile bil mez. Benim için asıl olan Cum huriyet gazetesidir. Hepimiz gelir geçeriz ancak Cumhuriyet gazete si ayakta kalmıştır, kalacaktır.” Şunu yazarak bitireyim. İçeridekiler de asla yılgınlık, karamsarlık yok. Onlar bir suç işledikleri, ya da suça iştirak ettikleri için değil, Cumhuriyet yöneticileri ve çalı şanları oldukları için yattıklarının bilincindeler. Her darbe sonrası cezaevine atı lan ve sonrasında beraat ederek dışarıda onur madalyalarını top lumdan alarak yaşayan Cumhuri yet yazarları ve çalışanlarını hepi miz biliyor ve tanıyoruz.... BABALARINA AĞLAYAN KIZLAR Açık görüşme salonundayız. Musa Kart’ı bekliyorum. Konuşurken en çok özlediği ve andığında burnunun direğini sızlatan torunu olduğunu öğreniyorum. Kızının, kızı, iki yaşındaki biricik torununun hasretine dayanamıyor. Yerlere onunla yuvarlanmayı, oynamayı çok özlemiş. Sözü ona bırakayım, dışarıya ilettiği de onun ne kadar duyarlı bir insan olduğunu ortaya koyuyor: “Babalarının arkasından ağlayan çocukların fotoğraflarını görmek istemiyoruz. İnsanlarımız çok gerildi. Artık bu topluma şahadet şerbetinden başka sunacağımız şeyler olmalı.” (Şiddete uzak bir yerde oturup ayrışmadan, kamplaşmadan, bölünmeden sorunlarımızı konuşmalıyız, konuşabilmeliyiz diye düşünüyorum.) Musa Kart söylüyor, ben yazıyorum. Boş kâğıdı uzatıyorum. Çiziktirsin, diye... Yasakmış. Cezaevi görüşünde tutuklu, kaleme kâğıda el süremezmiş. Haberleşme yasağına girermiş. Geçmişe göre daha ağır ve katı yasaklar. Çizgiyi de yasakladılar. SİYASET YAZISI YAZACAK Sonra Turhan Günay geliyor. İsmini duyduğum ancak ilk kez karşılaştığım Turhan Abimiz. Sakalları koyuvermiş. Konuşmaya başlarken, daha sonra görüşeceğim tutuklu arkadaşlarına selam ve sevgilerini iletiyor. İsteseler de birbirlerini görme olanakları yok. “CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na çok teşekkür ediyorum. Biz dahil tüm gazetecilerin hukuk içinde yargılanması, özgürlükleri için çok mücadele ediyor. CHP’nin vekilleri de. Bir de Onur Bilge Kula’ya çok selamlar. Onun yaptığı sanat ve kültür çalışmaları içinde olduk, oluruz da... Cumhuriyet gazetesine yapılanlar Cumhuriyetimize, laik ve çağdaş sisteme karşı yapılmıştır. Bugüne kadar siyaset yazıları yazmadım ama bundan sonrası için yazmayı düşünüyorum.” SUÇLAMALAR HÜKÜMSÜZ Kadri Gürsel de sakal bırakmış. “Yüzüm dinlensin, istedim” dedi. Geçmişten, televizyon yayınlarından, basın meslek örgütlerinden, gazetecilik ilkelerinden söz ettik. Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu’nun mücadelesinden duyduğu memnuniyeti anlatırken, “Ulvi bir davranış” içinde olduğundan söz etti. Kadri Gürsel’in anlattıklarından aklımda kalan cümlelerini yazayım: “Bizden daha ziyade ülkemizin içinde bulunduğu durumu daha çok önemsiyorum. Ekonomimiz çok kötü durumda, siyaset ise iyice çıkmaza sürükleniyor. Polislerin, sivil yurttaşlarımızın can verdiği son saldırı canımızı yaktı. Gencecik insanlarımızı yitirdik. Teröre karşı birlikte özgürlükleri savunarak karşı çıkmalıyız. Bizim sorunumuz kişisel değildir aksine toplumsal bir sorundur. Üzerimize atılı suçların her biri asılsız ve hükümsüzdür.” C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear