26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cuma 25 Kasım 2016 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK ‘Voltaire davaları’ haber 13 Necmiye Alpay ve çok sayıda gazeteci, Özgür Gündem davasında hâkim karşısına çıktı Kapatılan Özgür Gündem gazetesi ile dayanışmak için başlatılan ‘Nö betçi Genel Yayın Yönetmenliği’ kampanyasına katıldıkla Vedat ARIK rı gerekçesiyle, gazetenin Ya yın Danışma Ku rulu üyesi, dil bilimci ve yazar Necmiye Alpay, gazeteciler Ha san Cemal, Yıldı CANAN COŞKUN rım Türker, yazar Murat Uyurkulak ve oyuncu Jüli de Kural’ın da aralarında bulun duğu çok sayıda isim dün yar gıç karşısına çıktı. Alpay, “Bu davaları ben ‘düşüncelerine ka tılmıyorum, ama senin düşüncelerini savunma hakkını sonuna kadar destekleyeceğim’ diyen Voltaire davası olarak ad Seri üretim landırıyorum. İfade özgürlüğü savunucularına yönelik davalar birer Voltaire davalarıdır” dedi. İstanbul 14. ve 22. Ağır Ceza Mahkemeleri’nde görülen davaları, HDP milletvekili Garo Pay Adliyede doğum günü bandında adalet Çağlayan Adalet Sarayı’nda nuz: Bu başlık için ne diyorsun, şu ifade için lan, Prof. Dr. Gencay Gürsoy, oyuncu Kadir İnanır, müzisyen Şanar Yurdatapan, akademisyen Büşra Ersanlı, DİSK Basınİş Başkanı Faruk Eren ve çok sayıda gazeteci izledi. Alpay, İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yaptığı savunmada, “Kampanyaya basın özgürlüğünü ve ifade özgürlüğünü savunmak için katıldım. Türkiye’nin Kürt sorunu biriken özgürlük yoksunluğundan patlak vermiştir ve bugünkü fecaat noktasına gelinmiştir. Basın ve ifade özgürlüğündeki baskılar arttığında yazarlar, gazeteciler ve insan hakları savunucuları Voltaire edimlerine başvurma ihtiyacı duymuşlardır. 24 saatliğine farklı siyasi görüşlerden birçok kişi Nöbetçi Yayın Yönetmeni olmayı kabul etti. Çünkü bu gazetenin çalışanları nefes alamaz duruma gelmişlerdir” dedi. Savaşa dikkat çektik Gazetenin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İnan Kızılkaya da, davaya konu olan tüm yazıların güncel ve toplumu bilgilendirmeye yönelik olduğunu söyledi. Kızılkaya, diğer gazetelerin haberdar etmediği olayları kendi bakış açılarıyla yer yer şoke edici, eleştirel şekilde verdiklerini ifade ederek, “Amacımız Türkiye’de, bölgede yaşanan savaşa dikkat çekmekti. Yurtdışından basın temsilcileri gelsinler, incelesinler. Bir tanesinde haber değeri olmayan foto ve spot bulurlarsa ben tüm suçlamaları kabul ederim” diye konuştu. Türker: Borç bildik Yıldırım Türker de yargılandığı dosyada ilk kez savunma yaptı. Türker, “Bu davaya özgürlük merakı olan insanların toplandığı dava diyebilirim. Nö Kapatılan Özgür Gündem gazetesinin Yayın Danışma Kurulu üyesi, dilbilimci ve yazar Necmiye Alpay, 70. yaş gününde yargıç karşısına çıktı. HDP Milletvekili Garo Paylan, sanatçı Ferhat Tunç, eski HDP milletvekil Levent Tüzel, Ertuğrul Mavioğlu, Tuğrul Eryılmaz, Gençay Gürsoy, Faik Bulut, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Mali Sekreteri Can Uğur, TGS İstanbul Şube sekreteri Sevgim Denizaltı ve yönetim kurulu üyesi Vural Nasuhbeyoğlu, DİSK Basınİş Genel Başkanı Faruk Eren ile çok sayıda gazeteci, dava öncesinde, Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde buluştu. ği insan hakları ile basın ve fikir özgürlüğü adına bir eylemdi, simgeseldi. Basın çalışanları olarak bir borç bildik bunu ve yaptık” dedi. Cemal: Kim değişti? Hasan Cemal de ilk kez hâkim karşısına çıktığı davada, “Kürt sorunu konusunda 4 kitap yazdım, hiçbir zaman örgüt propagandasına ilişkin bir dava açılmadı. Bazen düşünüyorum ‘ben mi değiştim, hukuk mu değişti’ diye..” ifadelerini kullandı. Cemal’in avukatı Fikret İlkiz, iddianameyi FETÖ üyeliği davası sanığı savcı Murat İnam’ın hazırladığını belirterek, bunun adil yargılanma hakkının ihlali anlamına geldiğini söyledi. ‘Sessiz kalamadım’ Oyuncu Jülide Kural da “Sanatın hayatın içinden filizlendiğini bilerek yaşadığım ülkenin sorunlarına sessiz kalmam mümkün değildir. Demokrasiye, evrensel insan haklarına inanan bir insan olarak suçlamayı kabul etmiyorum” dedi. Yazar Murat Uyurkulak da savunmasında, yaklaşık 20 yıl “Sana boncuktan kuş yaptık Necmiye, konacak pencerene” dövizleri taşıyan gazeteciler, hep bir ağızdan Ahmet Kaya’nın “Doğum günün kutlu olsun” şarkısını söyledi. 87 gündür tutuklu olan Alpay’ın arkadaşları ve meslektaşları, adliye önünde pasta keserek Alpay’ın doğumu gününü kutladı. Alpay’a bir mektupla seslenen Süha Oğuzertem, “Türkçenin onuru ve gururu Necmiye Alpay 70 yaşında ve hapiste. Makul mu sizce bu. Dile kültüre yaptığı katkılar nedeniyle el üstünde tutulacak, ödüllere boğulacak insan maphus. Kendini yiyen ülke işte bu” dedi. l ALİ AÇAR berler ile ilgilendiğini belirterek, “İfade ve basın özgürlüğü suçsa ömrümün geri kalanında bu suçu işlemeye devam edeceğim” diye konuştu. Gazeteci Faruk Balıkçı da savunmasında, 25 yıldır gazetecilik yaptığını kaydederek, “Sembolik olarak basın ve ifade özgürlüğü kapsamında gazetenin genel yayın yönetmenliğini yaptım” dedi. Dosyalar birleşti İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi, Özgür Gündem davalarının hepsinin ana davanın görüldüğü İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosya ile birleştirilmesine karar verdi. Davaların tümü 14 Şubat 2017’ye ertelendi. Kampanyanın destekçilerinden gazeteci Ömer Ağın, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde savunma yaptı. Hakkındaki iddianamenin subjektif olduğunu kaydederek, “Soruşturmaya konu yazımın başlığı Brecht’ten alıntıdır” dedi. Mahkeme bu dosya ile Fehim Işık’ın yargılandığı duruşmaları 28 Mart 2017’ye dün yargılanan ga ne diyorsun? zetecilerin ve ya Bir gün evvel hu zarların kapıda hukçuların absürd ki listesi, SGK ran bulduğu bir karar devu sırasını anım la tek suçtan tahliye satıyordu. Sabah sine, diğerinden tu 10’dan başlayarak 15 dakika aralarla akşamüstü saatlerine kadar sıralan PÖınğaürnç tukluluğunun devamına karar verilen yazar çevirmen Necmiye Alpay, Voltaire’i sok mış isimler... Hepsi tu örneğin duruşma Özgür Gündem’le dayanışma salonuna. Katılmadığı fikirle amacıyla bir günlük genel ya rin özgürce söylenebilmesi yın yönetmenliğini üstlenmiş. için canını vermekten bahse Necmiye Alpay, Yıldırım den bir filozof. Evet, bu bir ya Türker, Hasan Cemal, Jülide şam felsefesi. Yıldırım Türker, Kural, Murat Uyurkulak, Fa “özgürlük merakı ve tutku ruk Balıkçı, peşisıra geçti sa su olanların dayanışma eyle nık mikrofonundan. Gazete mi” diye tarif ediyordu incelik nin sorumlu yazı işleri müdürü le. Özgürlük tutkusu bir ideo İnan Kızılkaya her duruşma loji. “Kürt gazeteciler özgür ol nın demirbaşı. madan, Türk gazeteciler özgür Vücudunuzda sıradışı kabi olamaz” derken Hasan Ce linden bir ağrı vardır, randevu mal, bütüncül bir siyasi öner alıp devlet hastanesine gittiği mede bulunuyordu. Salonu nizde, 15 dakikada bir hasta Çehov’un, Shakespeare’in, almaktan kendisi hasta düş Haldun Taner’in anıldığı bir müş, sağlık sisteminin hayat yere dönüştürüveren Jülide tan bezdirdiği bir hekime me Kural, yaşadığı ülkenin sorun ramınızı anlatmak için bir larına duyarlı, özgürlükten ta kaç dakikanız vardır. Belki o raf bir sanatçılıktan söz edi ağrı cereyanda oturmaktan yordu. Bu sıfırdan sanattan dır, belki kolay atlatılabilecek ne anladığınızı gösterir. Murat bir virüstür nedeni ama belki Uyurkulak, bir “dış haberci” de hücreler boyu sinsice üre olarak Grozni’yle, Gazze’yle, yen kanserin işaretidir. Bile Beyrut’la Sur’u, Cizre’yi ayı mezsiniz. ramadığı fotoğrafların, bir ya Listede olduğu gibi hiçbir zar olarak kendisine yüklediği duruşma 15 dakika sürmedi, mesuliyeti anlattı. Faruk Ba uzadı. Davaların yoğunlaştığı lıkçı, yaşadığı zorluklara şahit 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde olduğu gazeteyle dayanışma tüm duruşmaların değişme yı vicdani ve ahlaki bir görev yen başkanı sanıkları dinle bilişini. Bir insan olmanın özü mekte, ifadeleri tutanağa ge ne, hayatta durulan yere da çirmekte olabildiğince özen ir savunmalardı. Karşılığında: li de davrandı. Fakat belki de Bu başlığa ne diyorsun? temel mesele bir ağrıya yo Bir süre sonra yargılama bir ğunlaşıp muhtemel bir kan seri üretim bandına dönüş seri görememekteydi. Düşün tü sanki, tutanaklar “kopyala ce ve ifade özgürlüğüne yö yapıştır”larla doldu mecburen. nelik ihlalleler, buna bağlı ola Başkan karar için salonu bo rak basın özgürlüğüne, haber şaltmaya dahi gerek görmez alma ve verme hakkına yöne oldu; tüm duruşmaların erte lik kısıtlamalar Türkiye’nin be lendiği 14 Şubat için bizzat denini sarmakta olan bir kan heyetten gelen Sevgililer Gü ser. Bunun üzerine karşını nü esprisi çektikçe uzadı. za sanıklar çıkartıp soruyorsu Hastalık sinsice ürüyordu. Barış, eşitlik ve emek dersleribetçiGenelYayınYönetmenli dırgazetecilikyaptığını,dışha erteledi. Kocaeli Dayanışma Akademisi’nin derslerine yoğun katılım oluyor SEYHAN AVŞAR Kocaeli Üniversitesi’nden ihraç edilen Barış Bildirisi imzacısı 19 akademisyenin kurduğu Kocaeli Dayanışma Akademisi (KODA), ‘üniversiteyi’ kampus dışına taşımayı başardı. Öğrencilerle, altı haftadır, her çarşamba, Eğitim Sen Kocaeli Şubesi’nin konferas salonunda bir araya geliyorlar. Salon tıklım tıklım doluyor. Ayakta kalanlar yere oturuyor. Seminerleri dinlemek için Türkiye’nin farklı illerinden gelenler de var. Bu haftaki derste, yazar Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay’ın tahliye sevinci yaşandı. Haberin doğru olmadığı kısa sürede anlaşılınca neşe, yerini hüzne bıraktı. Öğrencilerin, pür dikkat dinledikleri seminer, alkışlarla sona erdi. Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Hülya Kendir, önceki günkü derste, “Çocuğun gördüğü düş müdür barış? Dünden yarına savaş karşıtı hareketler” başlıklı bir sunum yaptı. Savaşlarda taraf olmanın dayatıldığı bir ortamda, barışı savunmanın genelde çocuksu bir düş olarak al Kocaeli Dayanışma Akademisi’ndeki derslere değişik illerden gelenler de katılıyor. gılandığını söyleyen Kendir, “Barışın tanımı yalnızca bir ateşkes hali değildir” dedi. Ders sonrası gazetemize değerlendirmelerde bulunan Kendir, ihraç edilmenin bilimsel akademiden ihraç edilmek olmadığının altını çizdi. Kendir, “Bizim her dayanışma dersimiz böyle geçiyor. Barış, eşitlik, emek temelinden dersleri anlatmaya çalışıyoruz. Çok güzel sorularla karşılaşıyoruz. Yurtdışından da çok güzel tepkiler aldık. İhraç edilen ve haksızlığa uğrayan arkadaşlarımız başka şehirlerde dayanışma dersleri yapıyor. İyiyiz, iyi gidiyoruz” dedi. Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Nilay Etiler de böyle bir olay yaşandı diye çalışmalarına son vermeyeceklerini vurguladı. Etiler, KODA’yı kurma amaçlarını ise şöyle anlattı: “İki amacımız vardı. Biri bizi takip etmek isteyen öğrencilerimizle iletişimi sürdürebilmek. Diğeri ise Türkiye’deki üniversitelerin durumunun vahameti. Bu akademide alternatif perspektifi sergilemeyi amaçladık. Ge çen haftalarda derslerden birine katılan 60 yaşlarında bir kadın, ‘Hocam beni hiç okula göndermediler ama sizin sayenizde şimdi üniversiteye gidiyorum’ dedi. Alternatif bir üniversite çalışması yürütmeyi hedefliyoruz.” ‘Pişman değiliz’ Kimya Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Veli Deniz, çevre ve insan hakları aktivistiydi. Ancak, ihraç edilmeden önce siyasete hiç zaman ayıramıyordu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘barış’ diyenleri terörize ettiğine dikkat çeken Deniz, “1999 yılında Kocaeli’de bir deprem yaşadı. Barış bildirisini imzaladığımız günlerde ülkenin bir yeri de o manzarayla aynıydı. Sessiz kalamazdık. Bildiriyi gönül rahatlığıyla imzaladık” dedi. Kocaeli Üniversitesi öğrencileri de “Hocalarımızı bırakmayacağız, mücadeleye devam edeceğiz” diyor. Hukuk fakültesi öğrencisi Enes Gülmez, derse katılmak için Eskişehir’den gelmiş: “Hocalarımızda direnmeye devam edeceğiz” diyor. l KOCAELİ Sisyphos işkencesi Şehrin en kalabalık yerlerinden birinde hızlı adımlarla yürüyorum. Az önce bir zamanlar yasal olarak yayımlanan bir gazeteye destek verdi diye tutuksuz yargılanan bir gazeteci arkadaşımla karşılaşmışım. Birbirimizin kollarını sıvazlaya sıvazlaya son durumu konuşmuşuz. İkimiz de dudaklarımızı endişeyle kemire kemire nicedir kanatmışız. Omuzlarımda, “Güzel şeyler olacak” diyemeden; “Her şey yakında düzelecek”, “Bu ülkeye bir şey olmaz korkma” diyemeden onun yanından ayrılmanın ağırlığı... Yürüyorum. Az sonra aynı suçtan kaçma endişeleri olduğu gerekçesiyle saçma bir şekilde tutuklu yargılanan yazarlar için dayanışma kampanyaları düzenleyen bir başka yazar arkadaşımla buluşacağım. Ve onunla da dudaklarımızı kemire kemire konuşacağız. Kâh birbirimizin gözlerinin içine bakıp kâh uzaklara dalacağız. Bol bol nefessiz kalıp asabi asabi yutkunacağız. “Güzel şeyler olacak” diyemeden, “Her şey yakında düzelecek” diyemeden, “Bu ülkeye bir şey olmaz korkma” diyemeden, ağırlaştıkça ağırlaşacağız. Yürüyorum. Bunları düşünüyorum ve hızlı hızlı yeri döver gibi, biraz daha hızlı yürüyebilsem sanki her şey tersine döner gibi... Yürüyorum. Etrafımdan şehir kalabalığı akıyor. Karada kopan kıyametlerin arasında... Taşmadan, üzerindeki köprüleri yıkmadan, köpürmeden, delirmeden, yatağından çıkmadan... Sanki her şey olağanmış gibi, sanki huzurlu bir dereymiş ve karada olan bitenler ona hiç değmezmiş gibi akan giden hayata şaşıra şaşıra... Yürüyorum. Karşıdan gelen yaşıtım bir kadınla bakışlarımız bir an kesişiyor. Kadın yanımdan geçip gidecekmiş gibiyken dönüp sesleniyor. “Siz Cumhuriyet yazarısınız değil mi?” Tam cevap vereceğim, cevabı beklemeden bana sarılıyor. Ama nasıl! Tüm gücüyle, tüm içtenliğiyle, sıkıca, dakikalarca... Sarılıyor ve sarsıla sarsıla ağlıyor; ben de ona sarılıyorum ve usulca ağlıyorum. Tek bir kelime bile etmiyoruz. Ülkenin dört bir yanında bizimle aynı endişeleri taşıyan ve artık olan bitenlere tahammül edemeyen ne kadar insan varsa hepsinin hüznü ve öfkesi o birkaç dakikalık kucaklaşmada dev bir kuş oluyor, omuzlarımıza konuyor. “Ağlamayın” diyorum. “Siz hep yazın” diyor. Bir daha kucaklaşıyoruz. Ve başka hiçbir şey konuşmadan ayrı yönlere doğru uzaklaşıyoruz. Az sonra yazar arkadaşımla buluşacağım. Cezaevinden gelen ve bir an kalbini yerinden çıkaran, tutuklu yazar arkadaşlarımızın tahliye haberinin asılsız olduğunu henüz öğrenmiş olacak. Yılmış, yıkılmış, gözünün feri sönmüş... olacak. Yorulmuş... Çok yorulmuş olacak. Hayat iki yanımızdan en doğal haliyle akıp gidecek. Masalarda rakı bardakları tokuşturulacak. Uzaklarda kahkahalar atılacak. Bir yerde bir çocuk ağlayacak. Yan sokakta bir ambulans siren çala çala ortalığı ayağa kaldıracak. Biz kâh yürüyeceğiz, kâh dans edeceğiz; biz kâh sessizce oturacağız, kâh avaz avaz bağıracağız. “Tanrı neden kötülüğe müsaade ediyor?” diye soracak kadar aklı olanlar, buldukları cevabı bir türlü doğru anlamlandıramıyorlar diye; Onları ve Tanrı’yı ve iktidarı anlamaya, her seferinde yeniden anlamlandırmaya ve yeryüzünü onların zulmünden korumanın yollarını bulmaya çalışmak zorunda olduğumuzun lanetli bilinciyle... Biz devamlı tartışacağız, devamlı anlamaya çalışacağız, yılmadan, devamlı sorular soracağız. Kendimize de ötekilere de... Aklını mantığa yoranlara... Korkunç bir Sisyphos* işkencesi bu dünya. * Yunan mitolojisinde Sisyphos tanrıları kızdırdığı için dev bir kayayı yuvarlayarak yüksek bir dağın tepesine çıkarmakla cezalandırılmış bir ölümlüdür. Tam tepeye vardığında taş yeniden aşağıya yuvarlanır ve Sisyphos sonsuz bir kısırdöngüde aşağı inip tekrar taşı aynı noktaya çıkarmaya çalışır. Kapatılan DİHA’nın 10 muhabiri tutuklu Kapatılan Dicle Haber Ajansı’na (DİHA) yönelik son bir yıllık baskı ve sansür, raporlaştırıldı. Raporda, “56 muhabirimiz gözaltına alındı, 20’si tutuklandı. 7 muhabirimiz, polisin gaz bombasıyla yaptığı müdahaleden çeşitli yerlerinden aldıkları gaz kapsülüyle yaralandı. Haber takibinden sonra 4 muhabirimiz de ırkçı grupların saldırısına uğrayarak darp edildi. 10 muhabirimiz güvenlik güçlerinin tehditlerine ve darbına maruz kaldı, 3 muhabirimize hapis cezası verildi, 4 muhabirimiz hakkında soruşturma açıldı, 2 muhabirimiz ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ten davalık oldu, 8 editör ve muhabirimizin pasaportları iptal edildi” denildi. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear