25 Haziran 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Salı 15 Kasım 2016 ÖzAgecanr Karamsar olmaya hakkımız yok Evet, çevremizde her şey olumsuz; hele çağdaşlığı, özgürlüğü, laikliği, demokrasiyi ve refah düzeyi ölçütlerini esas alan bir birey, bir vatandaş, bir öğrenci, bir öğretmen, bir esnaf, bir işsiz ya da emekli için. Meclis çalışamıyor, siyasal partiler düşman taraflar gibi birbirlerine saldırıyorlar, içerde terör almış başını gitmiş. Gazeteciler hapiste, dışarıdakiler adeta rehin alınmışlar. Ordu Suriye’de savaş halinde. Kurulan Kürt kantonu Irak ile birleştiriliyor. Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi ile Ankara arasında köy kahvesini andıran atışmalar, hakaretler ortalığı doldurmuş, ekonomi berbat halde, işsizlik almış başını gitmiş. Kent sokakları dilenci dolu; kimileri sokakta dileniyor, kimileri de parti merkezlerinde kapı bekleyen köleler haline getirilmişler. Mahallede, kentte, ülkede, bölgede ve dünyada bizim için her şey olumsuz. Ama yine de ayakta kalmak, dik durmak, toplumsal düzensizlikler karşısında yıkılmamak zorundayız. “Her şey bitti, yapacak bir şey yok” diye düşündüğümüz zaman sadece birey olarak değil, toplum olarak da yok olmuş, çökmüş oluruz, insanlıktan çıkarız. İyimser olmak için “karanlıklardan kurtulmanın yollarını aramak ve örgütlenerek güçlenmek gerekir”. Demokrasinin, uygarlaşmanın ve çağdaşlaşmanın yolu örgütlenmekten geçer. Örgütlenmek, “toplumsal güç” elde etmek demektir. Birey ancak özgürlüğünü ve bireysel gücünü, toplumsal güç yaratarak sağlayabilir. Katılımcı olmak Bundan dolayı “katılımcı demokrasi” kutsal bir kavramdır; omuz vermek, bir araya gelmek, asgari müştereklerde birleşmek, elini taşın altına koymak. Eller hep birlikte taşın altına konduğunda taş eli ezemez, eller taşı kaldırır atar. Karıncalar misali; tek bir karınca ezilir gider, ama on binlercesi, yüz binlercesi birlikte ortak bir amaç için birleşince bir mandayı bile devirirler. Günümüzde çağdaş ve uygar toplumlarda katılımcılığın yani örgütlenmenin yolları vardır: Öğrenci derneğinden işçi ve işveren sendikasına, siyasal partilere kadar kademe kademe uzanan basamaklar gibidirler. Bunlar kendi yararları ve hedefleri doğrultusunda birleşerek ulusal yararı, parlamentolar şemsiyesi altında oluştururlar. Bir piramit gibi demokratik yapıda oluşmuş “çıkarlar arasında denge sağlanarak” toplumsal maksimizasyon elde edilir. Siyaset, ekonomi, güvenlik ve kültür (din) öğeleri arasında ulusal denge kurulmuş olur. Bireyin yararı ve özgürlüğü ile toplum yararı (refahı) ve özgürlüğü birbirlerini tamamlayacak biçimde bütünleşirler, aralarında çatışma ve kavga olmaz, olsa olsa rekabet olur. Bunun adı katılımcı demokrasidir. Uygardır, çağdaştır, laiktir ve ulusal bütünlüğü sağlar. Paris’in Alman işgalinde Nazi subayı, Parisli Fransıza sorar: “Bu restoranda niye bu kadar Afrikalı siyah çalıştırıyorsunuz?” Restoran sahibi kadın yanıt verir: “Ama onlar Fransız.” “Fransız” derken Fransa vatandaşı olduklarını kastetmektedir. Kurulan demokrasi piramidi böyle bir piramittir. Irk, din ve cinsiyet farkı gözetilmez: Fransa devletinin vatandaşı ise “Fransızdır”. Brötan ya da Faslı olması hiç önemli değildir. Türkiye’deki sorun Demokrasi, çağdaşlık ve uygarlık ölçütleri yerine “dinci örgütlenmelerin sisteme, yönetime egemen olması” ülkenin kapana sokulmasına, çökmesine ve çözüşmesine yol açıyor. Üstelik “emperyalizm, bu dinci örgütlenme yapısını esas alarak Türkiye’ye egemen olmaya çalışıyor”, FETÖ örneğinde olduğu gibi. Dinin (ve kültürün) siyaset, ekonomi ve güvenlik gibi parametrelerle ulusal çıkarlara hizmet etmesi yerine, “asli referans haline sokulması, emperyalizmin eline bir kaldıraç veriyor”. Paris’te beslenen Şii liderin İran’da darbe yapması gibi FETÖ de dışarıdan besleniyor. Aynen PKK gibi. Türkiye’de FETÖ de PKK da aynı amaca hizmet ediyorlar: Atatürk Türkiyesi’nin yıkılması; Lozan’dan Sevr’e gidiş, ülkenin emperyalizmin işgaline hazırlanması için çalışıyorlar. AKP’nin İslamcı ve tek adamlı yapılanmaya yönelik uygulamaları ve parlamenter rejimden uzaklaşması, acaba bu hedeflere yardım etmiyor mu? 15 KASIM 2016 SAYI: 33277 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.14 05.58 06.19 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 07.44 12.56 15.29 17.55 07.26 12.40 15.17 17.43 07.46 13.03 15.43 18.08 Yatsı 19.18 19.04 19.27 yorum 13 Bir ay önce Sözcü gazetesinde Yılmaz Özdil, “Atatürk Büstü” başlıklı yazısında Atatürk heykellerine saldırının başlangıcı hakkında önemli bilgiler verdi (*). İlk saldırıyı 25 Şubat 1951’de Kırşehir’de Kemal Pilavoğlu’nun Ticanileri yaptı. O dönemi anımsarım. PmKialaakvvoiçğşinlua,’rnkauhagtülınkülamoüzdöonkeumrlainrınFaETtaOn’ıstu diyebiliriz. Dini istismar ederek köşeyi dönen ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü hedef alan bir sahtekârdı. CHP iktidarına ve Türkçe ezana tepki olarak 1949’da adamlarına TBMM’de Arapça ezan okuttu. 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti iktidara gelince, ilk işi, ezanın Arapça okunmasına karar verdi. Ardından Pilavoğlu’nun tayfaları 25 Şubat 1951’de Kırşehir’de tören alanındaki Atatürk heykelinin yüzünü parçaladılar. Türkiye ayağa kalktı. Babam Hilmi Acar, beni de alarak İzmir’de Lozan Alanı’ndaki Atatürk anıtında saygı duruşuna götürdü. HHH O günden bu yana Atatürk heykellerine saldırı, özellikle AKP iktidarının son yıllarında yoğunlaştı. Bazı örnekler… 21 Eylül 2012 Aydınlık: Tekirdağ’ın Malkara ilçesinde Atatürk’ün büstü, yerinden sökülüp bir aydınlatma direğine asıldı. 5 Haziran 2014 Aydınlık: Tekirdağ Hükümet Caddesi’ndeki Atatürk büstü Özgen Acar Otomania! (5) Kavşak parçalandı. 25 Temmuz Haber Türk: Diyarbakır surları üzerindeki Atatürk portresi parçalandı. 4 Eylül Sözcü: Ankara Güvenpark’taki Atatürk anıtına saldırıldı. 25 Eylül Sözcü: Cizre’de Atatürk heykeli benzin dökülerek yakıldı. 3 Ekim Milliyet: Rize’de Atatürk büstü ters çevrildi. 8 Ekim Milliyet: Diyarbakır’da Atatürk büstü binadan dışarı atıldı. Batman’ın Gercüş ilçesinde Atatürk büstü söküldü. Van’ın Başkale ilçesinde Çarşı merkezindeki Atatürk heykeli molotofkokteyli ile yakıldı. 12 Kasım Bursa’da bir okuldaki Atatürk büstü, ölüm yıldönümünden bir gün önce siyaha boyandı. 27 Ocak 2015 Ankara Keçiören’deki Çağlar Ortaokulu bahçesinden Atatürk büstü çalındı. 24 Mart Haber Türk: Ankara Ulus Atatürk anıtındaki asker heykelinin tüfeğine zarar verildi. 8 Nisan Cumhuriyet: Atatürk’ün Amasya’ya gelişi ve genelgesini simgeleyen kabartma, belediye çalışması sırasında kırıldı, onarım bekliyor. 31 Ağustos Sözcü: Kayseri’nin Felahi’ye AKP’li Belediye Başkanı Atatürk heykelini otoparka attı. 19 Eylül Sözcü: İstanbul AKP’li Fatih Belediyesi, Atatürk anıtını metal perdeyle kapattı. 13 Şubat 2016 Sözcü: Tekirdağ Ergene ilçesinde ilkokulu binasındaki Atatürk büstü ve portreleri bahçeye bırakıldı. 8 Temmuz Sözcü: Denizli Çivril ilçesinde Atatürk heykeli tabelayla kapatıldı. 28 Temmuz Milliyet: İzmir Konak ilçesindeki Atatürk maskı harap halde. Nurcularla ilgili haber Cumhuriyet’te. 6 Ekim Sözcü: İstanbul Avcılar’da Atatürk büstünü yere attılar. 5 Kasım Sözcü: Trabzon Of’ta 29 Ekim’de Atatürk büstleri sprey ile boyandı. HHH Ticanilerin merkezi Ankara’da Hacı Bayram Camii çevresinde idi. Sonrasında yerlerini Nurcular aldı. Karargâhlarına girdim. 5 Ağustos 1961’de Cumhuriyet’teki haberim nedeniyle hakaret davası açtılar. Aklandım. Hacı Bayram nöbetini FETO’cular almıştı. Şimdilerde ise IŞİD’ciler devrede! HHH *Özdil’in yazısı için tıklayınız: http:// www.sozcu.com.tr/2014/yazarlar/yilmazozdil/ataturkbustu621277/ (Devam edecek) Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] Trump neden kazandı? NURŞEN MAZICI Prof. Dr. Siyaset Bilimci Türkiye’de ABD’nin 8 Kasım seçiminin tartışma yaratan sonuçlarından birisi de seçime katılma oranının yüzde 50’lere düşmesiyle demokrasi arasında bir pozitif korelasyon olduğu yanlış saptaması. Özellikle kararsız seçmenlerin yüzde 30’a yükselmesi, ilk bakışta Amerikan toplumunun demokrasiden uzaklaştığı yorumlarını artırdı. Oysa, ABD demokrasisinin en çok gelişme gösterdiği 1972 seçimlerinden 2016’ya değin bu oran, yani yüzde 50’lerdeki katılım, bir süreklilik gösteriyor. Katılım oranları Nitekim, OECD ülkelerinde son yıllarda yapılan seçimlere de bakıldığında İngiltere, İspanya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, İrlanda ve Lüksemburg’da seçime katılım oranı yüzde 60’larda, Estonya, Slovenya, Polonya, Japonya, Letonya ve Şili’de ABD gibi, yüzde 50’lerde katılım görülüyor. Katılım oranı yüzde 90’a yaklaşan ülkeler ise Avustralya, Avusturya, Belçika ve Malta. Görüldüğü üzere, demokrasilerle seçimlerde oy kullanma arasında bir ilişki yok. Ayrıca, halkoylaması ya da referandumlarda katılım oranının yüksekliğine göre çıkarılan yasalar da, o devletin demokratik olduğu anlamına gelmez. Örneğin, 2014 seçimlerinde katılım oranı yüzde 83.3 olan İsveç’te sadece sağdan akan trafiğin tanınması için düzenlenmiş olan referandumda İsveç seçmenlerinin aleyhte oy kullanmasına karşın, hükümet yine de bu yasayı tanıdı, yani referandum sonucunu dikkate almadı. Çoğunluğun isteğini yerine getirmemek, İsveç’i antidemokratik yapmadığı gibi, aksine demokrasisini güçlendirdi. Kamu politikalarının oluşumunda gruplar, hükümet nezdinde çıkarlarını savunan dernekler ve sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri, sendikalar ve işveren örgütlerinin etkin olduğu ve doğrudan demokrasi araçları olarak ABD seçimlerinde Trump’ın, ekonomik vaatlerle seçim kampanyasını biçimlendirmesi ve seçim sürecinde aşağılamasına karşın kadın, Afro Amerikan ve Hispaniklerden yüzde 42 oy almasının temel gerekçesi, Obama’nın seçim sloganı olan “change/değişim”den etkilenmiş ancak kendi için umduğu değişimin sekiz yılda pek gerçekleşmediği kanısına ulaşan seçmen davranışıyla açıklanabilir. yemeyeceği algısının yaygın olduğu ülkeler seçmeni. Trump meselesi Amerikalıların bir kısmı Trump’ın başkanlık seçimlerini kazanmasını protesto ediyor. nitelendirilen iki uygulama (halkoylaması ve halkın kanun teklifi) örneğine sahip olan İsviçre’de ise tek başına bir İsviçre yurttaşının başvurusuyla yürürlükte olan bir yasa kaldırılabilir ya da yurttaşın gerekli gördüğü bir talep, yasa haline getirilebilir. OECD ülkeleri içinde 2015 seçimlerinde yüzde 39 ile en düşük katılıma sahip ülke İsviçre. Ancak tek kişinin isteğiyle yürürlüğe sokulan ya da yürürlükten kaldırılan bir yasa, İsviçre’yi diktatörlük yapmaz. Dünyada oy kullanımının zorunlu olduğu 25 ülkedeki katılım oranlarının yüksek olması ise yine demokrasinin gelişmişliğiyle açıklanamaz. Bunlardan ikisi, katılım oranları yüzde 90’a yaklaşan gelişmiş Belçika ve gelişmekte olan Türkiye. Siyaset bilimciler, dünya genelinde oy kullanma oranlarının düşüş nedenlerini, sosyoekonomik, kültürel, kurumsal, teknolojik öğeler ile gelir düzeyi, eğitim, cinsiyet, yaş ve kentleşme gibi bağımsız değişkenler ya da seçim sistemlerinin ülkelere göre farklılık göstermesi gibi değişkenlerle açıklamakla bir likte, bu öğeler de katılım oranının düşüklüğünü açıklayacak genellemeler yapmamız için yeterli değil. Ancak, seçimlerde oy kullananlardan önce, oy kullanmayanların ortak özelliklerini saptamaya çalışırsak, iki seçmen tipinden söz edebiliriz. İki seçmen tipi 1 Bireysel olarak seçime katılıp katılmamanın sonuçları değiştirmeyeceği, her seçmenin bireysel olarak olmazsa olmazı olan hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, yaklaşık fırsat eşitliğinin kurumsallaştığı ülkelerde, seçime katılmak önemsizleşebilmektedir. Yani demokratik sistemin kurumsallaştığına güvenin yüksek olduğu ülkeler seçmeni. 2 Siyasal ilgi ve bilgi düzeyi yüksek olmakla birlikte, seçimde kendisini temsil edecek partinin parlamentoya girme olasılığının seçim sistemi sonucu düşük ya da hiç olmaması, seçime katılsa da katılmasa da sonuçların değişmeyeceği, seçmenin bireysel olarak sistemi etkile Gelelim Trump’ın başkan seçilişine: ABD seçimlerinde Trump’ın, ekonomik vaatlerle seçim kampanyasını biçimlendirmesi ve seçim sürecinde aşağılamasına karşın kadın, Afro Amerikan ve Hispaniklerden yüzde 42 oy almasının temel gerekçesi, Obama’nın seçim sloganı olan “change/değişim”den etkilenmiş ancak, kendi için umduğu değişimin sekiz yılda pek gerçekleşmediği kanısına ulaşan seçmen davranışıyla açıklanabilir. Tıpkı, Türkiye’de 1990’larda ANAP ve DYP’nin serbest piyasa ekonomisi uygulamalarını nepotizim (aileakraba kayırmacılığı) ile “talan ekonomisi”ne dönüştürmesi, DSP ve CHP’nin ise sosyal demokrat, halkçı siyasal felsefesinden uzaklaşarak yalnızca laiklik vurgusuyla asıl seçmen kitlesinin yoğunlaştığı varoşlar ve ulusal gelirden adilce pay alamayan işçi, memur ve köylülere üstenci bakışı sonucu, merkez sağ ve sol partilerin çökmesiyle AKP’nin konut, eğitim yardımı, sağlık ve ulaşım gibi sosyal politikalarıyla bu kitleleri sisteme dahil ederek seçimi kazandığı gibi. Ancak, unutmamak gerekir ki, emperyalizmin yeni adı küreselleşme, ABD’nin postmodernizm kuramıyla ulusdevletlerin sonunun geldiğini iddia ederek yayılmacı politikasını sürdürmesini amaçlamıştı. Ne var ki, bu stratejiyle 1990’larda mikro milliyetçiliği azgelişmiş ülkelere yayarak ulusdevletleri parçalamak isteyen ABD’de “milliyetçi” söylemle gelen ve ulusdevleti savunan Trump, başkan seçildi. Bu sonuç da Amerikan stratejistlerine ve siyaset kuramcılarına bilimsel kapak olur umarım. Sultanbeyli’de patlama İstanbul Sultanbeyli’deki Ak şemsettin Mahallesi Atatürk Caddesi’nde bulunan sanayi sitesinde yer alan kozmetik fabrikasında patlama meydana geldi. Patlamada 10 kişi yaralandı. Patlamanın kozmetik fabrikasındaki buhar kazanında meydana geldiği öğrenildi. Patlama nedeniyle çıkan yangına müdahale etmek üzere çok sayıda itfaiye ekibi olay yerine sevk edildi. Yaralılar hastanede tedavi altına alınırken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı. l İSTANBUL/Cumhuriyet Kaymakamın şehit olduğu saldırının failleri yakalandı ‘Bombayı çalışanlar yerleştirdi’ Holdingde patlama: 1’i ağır 3 yaralı Maltepe’de eski başbakanlardan Mesut Yılmaz’ın kardeşi Turgut Yılmaz’ın holdingine kurye ile gelen paket patladı. Patlamada 1’i ağır 3 kişi yaralandı. Enerji ve endüstriyel otomasyon alanında faaliyet gösteren şirkete sabah saatlerinde bir kargo paketi geldi. Şirket müdürü Osman Kurdaş (56) kendi adına gelen kargoyu alarak açtı. Kargo paketinin patlamasıyla Osman Kurdaş, Şahnur Agaik ve Sevgi Özcan yaralandı. Paketin gönderildiği firmanın müdürü, eski Maliye Bakanlarından Kemal Kurdaş’ın oğlu Kurdaş’ın yüzünden yaralandığı ve sol kolunun bilekten koptuğu, durumunun ağır olduğu belirtildi. Güvenlik kamerası kayıtlarından kargoyu getiren şüphelinin Osman Kurdaş’ın oğlu A.C.K. olduğunu belirleyen polis, zanlıyı Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde gözaltına aldı. l İSTANBUL/Cumhuriyet MÜKDGAÜRERTGÜİRONMYOİUŞĞLU Şirket çalışanları patlamadan sonra korku yaşadı. Mardin Valisi Mustafa Yaman, Derik Kaymakamı Muhammet Fatih Safitürk’ün şehit olduğu bombalı saldırının soruşturmasının faillerinin yakalandığını açıkladı. Gözaltında bulunan 52 kişinin sorgusu sürerken, verilen ifadelere göre, olayın faillerinin Kaymakamlık Yazı işleri Müdürü T.E. ile yeğeni olan Kaymakamlık yazı İşleri Şefi M.Ş.M. ve Zabıta amiri V.E. olduğu ileri sürüldü. İfadelere göre, T.E’nin bombayı kargo ile İstanbul’dan getirttiği, Kaymakamlık binasına ise, Yazı işleri şefi olan yeğeni M.Ş.M’nin getirdiği ve makama yerleştirdiği, bombanın kumandaya benzer bir alet ile zabıta müdürü V.E. tarafından patlatıldığı iddia edildi. Kaymakamlık Yazı işleri Müdürü T.E’nin 2014’te yerel seçimlerde belediye başkan adayı olmak için AKP’ye başvurduğu ve şehit kaymakamın cenaze törenine katıldığı belirtildi. l DHA C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear