26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Salı 25 Ekim 2016 Hem tümöre hem2 sibelbahcetepe@gmail.com hastaya özel tedavi Beyin cerrahisi her geçen gün daha da ilerliyor. Prof. Dr. Türker Kılıç, hastaların artık tedavi için yurtdışına gitmediğini belirtiyor Sık tekrarlayan ve özellikle sabah saatlerinde yoğunlaşan şiddetli baş ağrısı, bulantı ve kus ma gibi şikâyetler beyin tümörünün sinyali olabilir. Ülkemizde her yıl 15 bin kişiye beyin tümörü teşhisi konu luyor. Beyin ve Sinir Cerrahisi Uz manı Prof. Dr. Türker Kılıç, günü müzde artık kişi ye ve hastalığa özgü tedaviler yapıldığı nı belirterek “Yani hem tümöre hem de hastaya özgü tedavi SİBEL BAHÇETEPE ler gündemde” dedi. Avrupa Bilim ve Sa nat Akademisi üyesi, Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakülte si Dekanı Prof. Dr. Kılıç ile be yin cerrahisi hakkında merak edilenleri konuştuk. Prof. Türker Kılıç ‘Halk sağlığı sorunu’ n Ülkemizde beyin tümörü görülme sıklığı nedir? Beyin tümörleri çocukluk çağının ikinci sıradaki tümörleridir. Özellikle yetişkinlik döneminde de daha genç hastaları etkilediği için belirgin bir iş gücü kaybına da neden olmaktadır. Sebep olduğu ekonomik kayıp ve daha çok genç hastaları etkilemesi, bu hastalığı bir çeşit halk sağlığı problemi haline getirir. ‘Artık yurtdışına gitmiyorlar’ n Beyin tümörlerinin tedavisinde ne durumdayız? Tedavi seçenekleri açısından düşünüldüğünde, özellikle gelişmiş merkezlerde, dünyada var olan tedavi seçeneklerinin neredeyse tamamını ülkemizde de bulabilmekteyiz. Bazen bunlara ulaşım zor olsa da, neticede sağlık sisteminin oturmuş olduğu ülkelerle karşılaştırdığımız zaman, ülkemizde beyin tümörlerinde tedaviye ulaşma açısından bir zorluk yok. Dolayısıyla eskiden beyin tümörü teşhisi konulduğunda hastaların yurtdışında tedavi görmek istemesi daha fazlayken artık günümüzde böyle bir ihtiyaç ortadan kalkmıştır. n Beyin tümörlerinin tedavisinde yeni yöntemler var mı? Beyin cerrahisinde yeni yöntemle re baktığımızda kişiye özgü tedavileri görmekteyiz. Yani hem tümöre hem de tümörü taşıyan hastaya özgü tedavi gündemde. Artık tek bir tümör yok. Biz kişinin yaşına, içinde bulunduğu sosyal, psikolojik, hatta yaptığı iş durumuna, hastalığın niteliğine, gen yapısına, hastalığın yayılım biçimine ve beyinde yerleşim gösterdiği alanın fonksiyonuna göre, hem tümöre, özgü hem de kişiye özgü tedavi planlama aşamasına gelmiş durumdayız. Kişiye özgü tedavinin birinci yöntemi, tümöre özgü bir tedavi geliştirmektir. Bu açıdan bakıldığında her tümör anatomik anlamda diğerinden farklıdır. Diğeri ile aynı olan bir tümör yoktur. Bu nedenle de ameliyathane içerisinde ameliyathane MR’ı teknolojisi ile kişiye özgü anatomik tedavi geliştirme açısından önem taşır. Ameliyatta MR ile kontrol İkinci yöntem ise ameliyat esnasında yapılan fizyolojik monitörizasyondur. Yani ameliyat esnasında konuşma ve Prof. Türker Kılıç, beyin cerrahisinde artık kişiye ve hastalığa özgü tedaviler yapıldığını, hastaların da tedavi için yurtdışına gitmediğini belirterek “Eskiden beyin tümörü teşhisi konulduğunda hastalar yurtdışında tedavi görmek isterdi. Günümüzde artık böyle bir ihtiyaç yok” diyor. Beyin tümörleri gen bankası Prof. Kılıç, beyin tümöründe hastalığın genetik profilini çıkarmanın mümkün olduğunu söylüyor. “Ama artık öğrendiğimiz şey şu, her tümör farklı bir canlıdır. Her tümörün kendine ait bir biyolojik zihin mekanizması var” diyen Kılıç, şu an yapmaya çalıştıklarının beyin tümörünün geliştirdiği ve normalden farklılılaştırdığı gen etkileşiminin ortaya çıkardığı bir biyolojik zihni anlamak olduğunu kaydediyor. Kılıç, şöyle devam ediyor: “Bunu ne kadar çok anlarsak o kadar tedavide başarı elde ederiz. Türkiye’deki ilk, dünyadaki beşinci tümör bankası 1997’de kuruldu. Tedavisini gerçekleştirdiğimiz her tümörün bir parçasını daha sonra üzerinde çalışılması için bu tümör bankasına koyuyoruz. Şu anda 3 binin üzerinde tümör örneğinin bulunduğu bir tümör bankamız var. Ortak bir beyin bankası kurmak en büyük hedeflerimizden biri. Bunu yapabilmek için ortak bir ulusal genetik enstitüsüne ihtiyacımız var. hareket merkezinin haritalanması, bu merkezlerin tümörle olan ilişkisinin ortaya konulması işlemivdir. Bütün bunlar kişiye, tümöre özgü özellikler taşıyan durumlardır. Ameliyat esnasında geliştirilen bu teknolojik imkanlarla, artık bazen belirli bir beyin alanındaki tümörü cerrahi yöntemle çıkarmaktansa, o tümörlü alanı ameliyatla çıkarmamayı tercih edip, ameliyathane MR’ı içerisinde bunu kontrol edip bu tümör parçasını farklı yöntemlerle tedavi etmekteyiz. Bunlar; moleküler, kemoterapi, immünoterapi yöntemi olabilir. Bunların dışında immünoterapi gibi aşı tedavisi gibi başka tedavi yöntemlerimizde mevcut. Diğer bir anatomik seçiciliği olan tedavi biçimimiz ise Gamma Knife tedavisidir. Işın cerrahisi olarak çevirebileceğimiz Gamma Knife da, nasıl ameliyathane MR’ını anatomik seçicilik olarak kullanıyorsak yine MR bilgisini bu kez ışın cerrahisi anlamında hastalarımıza uygulamaktayız. Sonuç olarak artık günümüzde kişiye özgü ve hastalığa özgü tedavi yapıyoruz. Farkına varın, kanseri yenin Meme kanseri tanısı konulan hastaların yarısı 50 yaşın altında Türkiye’de her 8 kadından biri meme kanseri. Meme kanseri olan kadınların yarısı 50 yaşın altında; bunların içindeki yüzde 20’ye yakını 40 yaşın altında. Yani oldukça genç. Uzmanlar, meme kanserinde erken tanının önemine bir kez daha dikkat çekerek “Bir kadının kendi kendine aylık meme muayenesi yapması erken tanıya götüren basit bir önlem ve önemli. Kendi kendinize muayene sırasında elinize bir kitle gelmesi, meme cildindeki değişiklik, kızarıklık, kalınlaşma, meme başında çekinti, iki meme arasında boyut farkı veya koltuk altında bir şişlik olması durumunda mutlaka doktora başvurulması gerekiyor” dediler. Meme Kanseri Farkındalılık ayı kapsamında düzenlenen etkinliklerde meme kanserine dikkat çekildi. Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Ece Dilege, menapoz sonrası dönemle kilo almanın kanser riskini arttırdığını belirterek, ülkemizde meme kanseri olan kadınların yaklaşık yüzde 50’sinin 50 yaşın altında olduğunu, bunların içindeki yüzde 17’si ise 40 yaşın altında olduğunu anımsattı. Doğru bilinen yanlışlar Dilege, meme kanserinde doğru bilinen yanlışları ise “Sıkı sütyen giymek kansere neden olmaz, koltuk altlarına sürülen alüminyumlu deodorantların ve kozmetik ürünlerinin direkt meme kanserine neden olduğunu gösteren hiçbir bilimsel veri yok” diye sıraladı. Radyoloji Uzmanı Doç. Dr. Bengi Gürses ise “Bir kadının kendi kendine aylık meme muayenesi yapması erken tanıya götüren basit bir önlem ve gerçekten çok önemli” değerlendirmesini yaptı. ‘Amazon kadınlarıyız’ Meme kanserini yenen Mine Arıl (48) Boğaziçi Üniversitesi Elektronik Mühendisliği mezunu ve iki çocuk annesi. Yoğun iş temposu arasında meme kanserine yakalandığını öğrenen Arıl, kanseri yenen hastalardan yalnızca biri. Hastalığı öğrendiğinde 35 yaşında olduğunu anlatan Arıl, “Koltuk altımda elime bir kitle geldi. Önce fındık kadardı önemsemedim, sonra ceviz kadar olduğunda doktara gittim. Sol meme de iki kitle görüldü. Memenin alınıp alınmayacağına ameliyat sırasında karar verile cekti.Uyandığımda sol memem yoktu” diye konuştu. “ İlk anda bununla yüzleşmek kolay olmadı” diyen Arıl “35 yaşından sonra meme kanseriyle dönüm yaşadım. Biz sol memesini silahı daha iyi taşıyabilmek için feda eden Amazon kadınlarıyız” dedi. Şennur Çelikel Prof. Alihan Gürkan Umudu ve azmi sayesinde iyileşti 57yaşındaki Şennur Çelikel, 7 yıl önce mide bulantısı ve karın ağrısı şikâyeti ile hastaneye başvurdu. Safra kesesi hastalığından şüphelenilen Çelikel’in böbrek üstünde kitle tespit edilip alındı ancak bu yıl tekrar nüksetti. “İkinci kez ameliyat olamazsın” denilen Çelikel, umudunu kaybetmedi ve doktora gitti. Genel Cerrah Prof. Dr. Alihan Gürkan tarafından gerçekleştirilen operasyonla yeniden sağlığına kavuşan Çelikel, “Daha önce nasıl ameliyat olup bu hastalıktan kurtulduysam yine ‘bir çaresi vardır’ dedim. Doktorum, kitlelerin riskli bir yerde olduğu ancak çıkarabileceğini söyledi. Böbrekte kitlenin olduğu kısım ve karaciğerimin de belli bir kısmı alınarak tümörlerden tamamen kurtuldum. Sağlığıma ikinci kez kavuştuğum için çok mutluyum” dedi. ‘İlk 6 ay bebeğinizle aynı odada yatın’ Amerikan Pediyatri Akademisi’nin “Ani Bebek Ölüm Sendromu” vakalarının değerlendirilmesi ve önlenmesi rehberine göre, bebekler en az 6 ay, mümkünse 1 yıl aileleriyle aynı odada ancak kendi yataklarında uyumalı. Pediatristler, bunun ani ölüm riskini azaltmak için olduğunu söylediler. İstanbul Florence Nightingale Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Başak Namdar Çelikkan, ülkemizde uykuda bebek ölümlerinin özellikle kırsal ke simlerde fazla olduğunu söyledi. Çelikkan “Büyükşehirlerde doğumlar genelde hastanede yapıldığı için, annelere doğum sonrası bilgi hastanelerde veriliyor. Bebek en az 6 ay, aynı odada ayrı yatakta yatırılmalı, üstü ağır örtülerle örtülmemeli, emzirdikten hemen sonra uyutulmamalı, yüzüstü yatırıp bırakılmamalı, çok az eğimli yatırılmalı. Anne bebeğini besleyip, hemen yatırırsa süt akciğere kaçabilir ve bebek yaşamını yitirebilir” uyarısında bulundu. sağlık EDİTÖR: SİBEL BAHÇETEPE Sandık fetişizmi ve sivil darbe itirafı “Sandık fetişizmi”: Sandıktan çıkan iktidarın, sınırsız bir biçimde, her istediğini yapacağına, başta ifade ve muhalefet özgürlüğü olmak üzere, bütün temel insan hak ve özgürlüklerini, istediği gibi ihlâl edebileceğine ilişkin inançtır! HHH “Sandık fetişizmi”: Demokrasinin “olmazsa olmazı”, “gerekli ön koşulu” olan seçimi, Demokrasinin “yeterli şartı” sayarak, seçilmiş iktidarın, her türlü haksızlığı, hukuksuzluğu yapmaya hakkı olduğuna ilişkin düşüncedir. HHH “Sandık fetişizmi”: Seçilmiş iktidarın, “milli irade” kavramını sadece kendisine oy vermiş olan seçmenlere indirgemesidir. HHH “Sandık fetişizmi”: Sandıktan çıkan iktidarın, kendinde “Anayasayı ihlâl etme hakkı” görmesidir. HHH “Sandık fetişizmi”: Seçilmiş iktidarın, “çoğunlukçu demokrasiyi”, “çoğunluk baskısı” olarak yorumlamasıdır. HHH “Sandık fetişizmi”, “lider sultası” ile yönetilen parti yapısı dolayısıyla, siyasal liderin kayıtsız, koşulsuz diktatörlüğü demektir. HHH “Sandık fetişizmi”, “gerekli koşulu” olduğu demokrasinin “yeterli koşulu” haline getirildiğinde, onun en büyük düşmanı olur! HHH “Sandık fetişizmi”, 19. Yüzyılın kavramı olarak Tek Adam Diktatörlüğünü, Bonapartizmi üretmiş, 20. Yüzyılda Mussolini ve Hitler’e esin kaynağı olmuş, 20. ve 21. Yüzyıllarda, azgelişmiş demokrasilerin diktatör üretme mekanizması haline dönüştürülmüştür. HHH Türkiye askeri darbelerden çok çekti... Ama “Sandık fetişizminden” dolayı, bu darbelerin kaynağını, ilk sivil darbeyi yeterince irdelemedi... Oysa darbeler dizisi, “seçilmiş” Başbakan Menderes tarafından, Anayasa’ya aykırı bir “Tahkikat Komisyonu” kurularak gerçekleştirilen ilk “sivil darbe” ile başlamıştı. Türkiye’nin hüzünlü Çok Partili Düzen tarihi, askeri darbeler kadar, sivil sağ iktidarların çarpık demokrasi anlayışlarıyla da lekelenmiştir! HHH Demokrasilerde, “seçilmiş olmak”, nasıl bir siyasal iktidara her istediğini yapma hakkını vermezse; seçilmişlerin yetkileri temel hak ve özgürlükleri koruyan Anayasa ile sınırlı ise... Aynı biçimde bir siyasal iktidarın önce Anayasaya aykırı davranıp sonra bu aykırılıkları referanduma götürmesi de olanaklı değildir. Bu açıdan, iktidar çevrelerinden son zamanlarda duyulan, “Fiili durum zaten başkanlık rejimidir, yeni anayasa ve referandumla bunu yasallaştıracağız” ifadesi, bir referandum gerekçesi değil, olsa olsa yeni bir “sivil darbe” itirafıdır. HHH İktidarın derhal Anayasal sınırlar içine çekilmesi, temel hak ve özgürlüklere dayalı parlamenter rejimin korunması ve bunun için sivil demokratik mücadele şarttır! Çocuklara ‘hayır’ demeyi öğretin Çocuk ve Ergen Psikiyatristi, Psikoterapist Prof. Dr. Özgür Öner, çocuk istismarına karşı ailelere uyarılarda bulundu. Türkiye’de istismar olaylarının çocuğun bildiği, tanıdığı, hatta güvendiği kişilerden kaynaklandığını anımsatan Öner, “İstismara uğrayan çocukların yüzde 90’ı istismarcıyı tanır ve yüzde 30’u aile üyelerinin, yüzde 60’ı ailenin güvendiği kişilerin istismarına uğrar” dedi. Çocukları en iyi koruyan faktörün anne babaları ile olan ilişkileri olduğunu anımsatan Öner, “Kim olursa olsun, herkese, onları rahatsız eden bir şekilde dokunmaları durumunda ‘hayır’ deme hakları olduğunu, yetişkinlerin ve daha büyük gençlerin onlarla cinsel içerikli konuşmalarının veya cinsel davranışlar göstermelerinin doğru olmadığını öğretin” diye konuştu. l İHA C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear