24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Çarşamba 27 Ocak 2016 haber EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ luslararası Akademiler ve Bilim Toplulukları İnsan Hakları Ağı’nın (The International Human Rights Network of Academies and Scholarly Societies) Türkiye hükümetini, akademisyenlere dönük saldırılar konusunda uyardığı bildirisine destek veren Nobel ödüllü isimlerin sayısı 30’a ulaştı. 19 Ocak’ta aralarında üç Nobel Ödüllü bilim insanının bulunduğu Yürütme Kurulu aracılığıyla yapılan açıklamaya 25 Ocak itibarıyla 27 Nobel ödüllü bilim insanı daha imza attı. Dünyanın belli başlı tüm bilimler akademilerinin üyesi olduğu Uluslararası Akademiler ve Bilim Toplulukları İnsan Hakları Ağı bildirisinde “Meslektaşlarımıza yönelik olarak Türkiye hükümeti tarafından girişilen her türlü tehdidi, asılsız suçlamaları ve bu meslektaşlarımıza karşı şiddetin teşvik edilmesini kınıyoruz” diyor. Açıklamada şu ifadelere yer alıyor: “Türkiye gibi demokratik bir ülkede, yurttaşların, özellikle de akademik görevlilerin, Türkiye anayasasına uyulmasını, ülkenin tüm yurttaşları için insani standartlara özen gösterilmesini ve kriz durumlarında barışçı çözümlere öncelik verilmesini kendi hükümetlerine gerekli gördüklerinde hatırlatmaları, kesin olarak bir yurttaşlık görevidir.” AKADEMİSYENLERE U 6 Nobelli destek P. Agre M. Chalfie D. Gross Fizik, kimya, ekonomi, tıp ve fizyoloji ödüllü bilim insanları “Akademik görevlilerin barışçı çözümlere öncelik verilmesini kendi hükümetlerine hatırlatmaları, yurttaşlık görevidir” dedi ‘İrfan merkezleri’ ne iş?! smail Saymaz dostumuzun haberinden öğreniyoruz, Alevi temsilcileriyle hükümet arasında cemevlerine hukuki statü tanımaya yönelik görüşmelerin ilkinde “irfan merkezleri” çatlağı ortaya çıkmış. Tabiri aylar önce Başbakan Davutoğlu’nun ağzından duymuştuk: “Geleneksel irfan merkezleri”… Bu, AKP’nin Alevilere şirin gözükmeye çalışırken tam anlamıyla bir taşla iki kuş vurma girişimi. Resmi formülü şu: “Geleneksel irfan merkezleri ile cemevlerine hukuki statü tanıyacak ve mekânların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde mevzuat düzenlemesi.” Toplantıya katılan Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Başkanı Ercan Geçmez, hükümetin nasıl sağ gösterip sol vurduğunun farkında. Şöyle demiş: “İrfan evleri ve cemevleri mantığından vazgeçilmediği sürece bu, karıştır barıştır politikasıdır. Kaldı ki irfan evlerinin de ne olduğunu açmadılar. Diğer tarikatları öne çıkarıyorlar. Bir hukuki statüden bahsediyor, ancak ne olduğunu söylemiyorlar. Alevi toplumunun haklarını konuşurken Sünnilerin duyarlılığını ölçüyorlar” (Radikal, 25.01.2016). Geçmez, önce “irfan evlerinin ne olduğunu açmadılar” dedikten sonra “diğer tarikatları öne çıkarıyorlar” vurgusuyla zaten sırrı faş ediyor da esas üzerinde durulması gereken, hükümetin neden dosdoğru şekilde “tarikat” demeyip lâfı “irfan merkezleri” tabiriyle şık ve fiyakalı şekilde dolandırdığı… Gayet bariz ki kastedilen, tarikatlar. Çok uzatamayız, sadeleştirerek not edelim: Tarikat, “yol” demek. Allah’a giden yol… Yola tabii ki “şeriat”tan çıkılır. İlk durak orası… “İrfan” ise o yolun sonunda vasıl olunacak Allah’ın “hakikat”inin kalbî bilgisi, diğer deyişle “marifet”… “Şeriat, tarikat, hakikat, marifet” yani!.. Niçin “kırk yıllık” tarikat kullanılmıyor da “irfan merkezi” deniyor peki?.. En kuvvetli spekülasyon şu olabilir: Tarikat hâlâ ülkenin hatırı sayılır bir kesiminde “cıss” etkisi yaratan bir sözcük ve bu kesimleri ürkütmekten kaçınılıyor. Hatta belki de Kemalist Cumhuriyet’te bu sözcük öylesine rahatsızlık yaratıcı hale gel İ Nobel ödüllü imzacılar: Peter Agre, Philip W. Anderson, Françoise BarréSinoussi, Gunter Blobel, Martin Chalfie, Claude CohenTannoudji, Robert Curl, Johann Deisenhofer, Peter Diamond, Gerhard Ertl, Shelly Glashow, David Gross, Roald Hoffmann, Wolfgang Ketterle, Klaus v. Klitzing, Harold Kroto, Yuan T. Lee, Anthony J. Leggett, JeanMarie Lehn, John Mather, James Mirrlees, William D. Phillips, John Polanyi, Sir Richard J. Roberts, Thomas A. Steitz, Thomas C. Südhof, John Sulston, Jack W. Szostak, Torsten Wiesel, Oliver E. Williamson. l Haber Merkezi argıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi tarafından yayınlanan bildiride imzası olan akademisyenlerin, “terör örgütü paralelinde düşünen insanlar” olarak damgalamanın yanlış olduğunu söyledi. Selçuk şu değerlendirmeyi yaptı: “O metnin içinde katılmadığımız noktalar olabilir. Mesela orada en çok tartışılan, ‘katliam’ sözcüğüdür. Katliam sözcüğü toplu insan öldürme anlamına da gelebilir. Onlar tam olarak hangi anlamda kullandı belli değil. Bundan yola çıkarak bazı insanları suçlamayı doğru bulmuyorum. Özellikle siyasetçilerin bu konuda konuşmasından sonra yargının harekete geçmiş görünmesi, beni rahatsız etti. Tek bir olasılıktan yola çıkılarak sürekli olarak insanları bir terör örgütünün mensubu veya onun paralelinde düşünen, bunun propagandasını yapan insan olarak damgalamak yanlıştır. Geçmişte bunun acıları batı ülkelerinde de görüldü.” DHA Sami Selçuk: Y Damgalamak YANLIŞ Öcalan infaz erteleme istemiş vrupa’da yayımlanan “İmralı Notları” adlı kitapta çözüm sürecinin başında İmralı’da yapılan görüşmelere ilişkin pek çok ayrıntı ortaya çıktı. 18 Mart 2013 tarihinde dönemin BDP heyetinin adaya gerçekleştirdiği üçüncü ziyarette Öcalan’ın süreç kapsamında kendi durumuyla ilgili yaptığı öneri dikkat çekiyor. Tutanaklarda dikkat çeken bölümler şöyle: nÖCALAN: (...) Şimdi bizim burada yaptığımız işin bir hukuka ihtiyacı var. Nedir o? ParMAHMUT lamento bir yasa çıkaracak ve LICALI bu yasa dışılığa son verecek. Çünkü bizim yaptığımız işlerin hepsi yasadışıdır, öyle değil mi? İşte MİT’in iki müsteşarını niye sorgulamak istediler? Çünkü yaptıkları iş yasa dışıdır, suçtur. Haluk Koç çıkıp konuştu, “Bu yaptığınız anayasaya aykırıdır, suçtur” dedi. Doğru söylüyor, suçtur. MİT müsteşarı neyle yargılanmak istendi? Vatana ihanetle. Avukatlarımın otuzdan fazlası tutuklu. Siz vekil olmasaydınız sizi de alacaklardı belki. Hepimiz vatana ihanetle yargılanabiliriz. Ne demek istiyorum? Gayrimeşru bir iş yapıyoruz demiyorum. Ama yaptığımız işin hukuki bir güvencesi olmalıdır. Ben misyon sahibiyim. Bu isyanı sonlandıracak kişiyim. Be nedenle parlamentonun beni nasıl tanımlayacağı önemlidir. MHP ve CHP gece gündüz işte bu hukuk dışıdır diye bağırıp çağırıyorlar. Doğru diyorlar, haklıdır. Siz hemen Adalet Bakanı’na gidip anlatın, bu yasadışılığın giderilmesi gerekir deyin. Bakın, MİT müsteşarlarının dosyası halen savcıda duruyor. Bu bir darbeydi, çünkü müsteşarların yaptığının yasal dayanağı yoktu. imralı tutanakları A Af falan deniyor, BEN affedilecek bir suç işlemedim nDEMİRTAŞ: Başkanım, arkadaşlar BDP’nin sizinle yürüttüğü çalışmaya ve görüşmelere değer veriyorlar. Ancak gerillanın ikna edilmesi için doğrudan temas olması gerekliliğinden ısrarla söz ediyorlar. Bunun hangi yöntemle olabileceğini belirtmiyorlar, ama mutlaka olmalı diyorlar nÖCALAN: Bunu anlıyorum, ama birinci aşama için zor görünüyor. İkinci aşama için bunu ben de isteyeceğim. Sadece Kandil ile değil, gazeteciler vb. kimselerle de temasım olmalıdır. nDEMİRTAŞ: Net olarak anlaşılsın diye soruyorum: Temas derken bu kişilerin adayı ziyaret etmesini mi, yoksa başka bir mekanizmayı mı kastediyorsunuz? nÖCALAN: Şimdi Öcalan çıksın, af falan deniyor. Bir defa ben affedilecek bir suç işlemedim. Bana bu hafta, bu ay dışarı çık deseler, ben burada kalmayı tercih ederim. Koşullar oluşmadan çıkmam mümkün değil. Ben siyasi davası olan bir adamım ve bu yüzden buradayım. Çıkacaksam da bu çıkış siyasi gelişmelerle olacaktır. Ama bu yaz adada bazı mekân değişiklikleri olabilir. Daha geniş bir mekâna geçebilirim. Misafirlerimle toplantı yapabileceğim daha geniş bir yer olabilir. Belki de inşaatına başlanmıştır burada, bilmiyorum. O zaman Kandil’dekiler de bu yaz buraya gidip gelebilirler belki. Hatta en son silah bırakma gibi şeyler de bir kongreyle olur. Benim bizzat kongreye katılmam gerekebilir. di ki İslâmcı bir iktidar bile şöyle göğsünü gere gere tarikatlara hukuki statü sağlıyorum diyemiyor. Peki, Geçmez’in “ne olduğunu söylemiyorlar” dediği bu hukuki statü ile amaçlanan ne?.. O da muhtemelen tarikatları kaldıran, 30 Kasım 1925’te kabul edilmiş (“Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Seddine ve Türbedar ile Bazı Unvanların Men ve İlgasına Dair”) kanundan rövanşı almak!.. Böyle bir rövanşa pratikte çok ihtiyaç olduğu söylenemez, çünkü tarikatlar bu ülkede “yasak bir realite” olarak varlıklarını hep sürdürdü. Ama tabii bunu “yasal bir realite” haline getirmenin vereceği resmî tatminin tadı bir başka olsa gerek!.. Fakat diğer taraftan böyle bir rövanş girişimi hiç beklenmedik şekilde en çok o tarikat çevrelerinden itirazlara da yol açabilir. Çünkü onlar, hukuki statü eşliğinde yasal korunmaya ek olarak gelecek “kontrol”den de hoşlanmayabilirler. Aylar önce Cumhuriyet’teki yazı dizimizde onları “içeriden” bilen bir “göz”ün belirttiği üzere, “hepsi holding oldular” çünkü. Yani ortada öyle “geleneksel irfan merkezi” falan yok, gayet “marifet”li şirketler var!.. Ama kim bilir belki de hükümet, bir taşla iki değil üç kuş vurma hedefindedir. Yapılacak düzenleme ile hem Alevilerin gazı alınmaya, hem Kemalizmden rövanş alınmaya, hem de çaktırmadan aslında hâlihazırda fiilen her türlü siyasi desteğe sahip, ama öte yandan serbest ve başına buyruk hareket eden tarikat oluşumları zapturapta alınmaya çalışılıyor olabilir. 20’nci yüzyıl başının meşhur Nakşi şeyhi Abdülhakim Arvasi, Cumhuriyet rejiminin tekkeleri kapatmasının beyhudeliğine “Onlar kendilerini çoktan kapatmışlardı” diye tepki vermişti. Çökmüş bir imparatorluk devletinde tüm kurumlar gibi tarikatların da çözülmebozulma içinde olduğunu işaret ederek… Şimdi 21’inci yüzyıl başı Türkiye’sindeki tabloya baktığımızda da Arvasi’nin sözünden esinle tarikatların yolunu yeniden açmanın beyhudeliğine işaret edilebilir. Onlar zaten “yolunu bulmuş” durumda denilerek… n i ’ r i h e ş r Kı i s i j o l o y s so ş i m l i ğ e d uygun Geske ailesine 417 bin lira tazminat Geske’nin ailesine İçişleri Bakanlığı ile Malatya Valiliği’nce 17 bin 320 TL maddi, 400 bin alatya’da Zirve TL manevi tazminat ücYayınevi’nde, reti ödenmesini kararlaş18 Nisan 2007’de elleri tırdı. İçişleri Bakanlığı taile boğazı kesilerek ölrafından mahkemeye sudürülen kişilerden Tilnulan savunmada özetman Geske’nin ailesile; Zirve Yayınevi çalışannin, İçişleri Bakanlılarının, öldürülmeden önğı ve Malatya Valiliği ce baskı ve şiddete maruz aleyhine “Hizmet kukaldıkları yönünde mürasuru’ bulunduğu iddiTilman Geske caatta bulunmadığını, olaasıyla açtıkları tazmiyın yaşanmasında idarenat davası sonuçlandı. Tilman Ekkehart Geske’nin eşi lerin hizmet kusuruna dayalı herhangi bir eyleminin seSusanne Geske, 2008 yılında, kendisi, çocukları Michael, Lu bep olmadığı savunuldu. Olaya cas, Miriam için toplam 90 bin ilişkin ceza davası, Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde deTL’si maddi olmak üzere 630 vam ediyor. 21 sanıklı davada bin TL tazminat talep etmiş1 sanık tutuklu bulunuyor. ti. Malatya İdare Mahkemesi SELAHATTİN GÖKATALAY Zirve katliamı davası M İnfaz erteleme olabilir nÖCALAN: Benim durumuma dair ne olabilir? Örneğin infaz erteleme olabilir. Cumhurbaşkanının da yetkisi var. Sağlık sorunları vesaire gerekçesiyle, sürecin sonuna kadar mesela. Fakat bunun olabileceğini sanmıyorum tabii. Siz yine de bunu AKP ile konuşmalısınız. Bunu konuşmamış olmanızı yadırgadım. nÖNDER: Geçen defa size kendi durumunuzu sormamın nedeni buydu. Geçiştirdiniz. Üçüncü defa sorunca siz cevap verdiniz. nÖCALAN: Doğru, ben öyle ev hapsi, af falan olmak dedim orada. Süreçle zaten hepimiz özgürleşeceğiz dedim. nÖNDER: Siz böyle söyleyince, biz de bu konuyu bizim konuşmamızı istemiyorsunuz şeklinde yorumladık. nÖCALAN: Doğrudur, tamam. Siz yine de bu konuyu Adalet Bakanı’yla konuşun. İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ: İç talimatlara uymadı Gül Kitabevi davası’nDA NAKİL TALEBİ ırşehir’de HDP’li Eşref Odabaşı’na ait Gül Kitabevi’nin de aralarında olduğu dört işyerinin tekbir sesleriyle ateşe verildiği olaylara ilişkin davanın ‘Kırşehir’in sosyolojisi’ nedeniyle nakledilmesi istendi. radikal. com.tr’den İsmail Saymaz’ın haberine göre, Kırşehir Ağır Ceza Mahkemesi, yargılamanın nakli için Adalet Bakanlığı’na yazı yazdı. Na K Sürecin başında oluşturulan akil insanlar heyetinde kimlerin yer alıp almayacağı konusunda yapılan görüşmede ise Demirtaş, ünlü sanatçı Sezen Aksu’yu öneriyor. Sezen’i önermiş kil gerekçesinde, “Sanıklara isnat edilen suçların niteliği dikkate alındığında Kırşehir’in sosyolojik yapısı, nüfusu ve diğer özellikleri dikkate alındığında davanın Kırşehir’de görülmesinin kamu güvenliği için tehlikesi arz etmesi ihtimali yüksek olduğundan aynı derecede başka bir mahkemeye nakledilmesi” ifadesi yer aldı. l Yurt Haberleri stanbul Aydın Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yadigar İzmirli, öğretim üyesi Battal Odabaşı’nın kurumdan atılmasıyla ilgili gazetemize bir açıklama yaptı. Prof. İzmirli, “Üniversitemizin ‘rektörlük onayı olmadan basın kuruluşlarına açıklama yapmama konusundaki’ iç talimatlarına, İş Kanunu ve Borçlar Kanunu kapsamında yapılan hizmet sözleş İ mesinden kaynaklanan mükellefiyetlerine aykırı davranma ve üniversitemizle imzalamış olduğu hizmet sözleşmesinde yer alan ‘...ülkemizin birlik ve beraberliğini zedeleyici davranışlarda bulunma’ vb. durumlarda üniversitenin sözleşmeyi tek taraflı ve haklı olarak feshetme hakkına dayanılarak hizmet sözleşmesi feshedilProf. Dr. İzmirli miştir’’ dedi. C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear