25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 ŞUBAT 2015 CUMA CUMHURİYET SAYFA 13 Derler ya, “Şeyh uçmaz, müritleri uçurur”. Siyasette müritler çoğu zaman parti örgütüdür, medyadaki destekçilerdir. Ama en keskin mürit yine de partili milletvekili kesimidir. Çünkü kaderini en çok, şeyhin uçmasına bağlamış olanlar onlardır. Siyasette standart kader milletvekili olmaktır. Mümkün ise bir daha hatta birkaç kez daha olmaktır. Ama partisi iktidarda ise bakan olmaktır. (Olamayanların bedbaht olması mukadderdir. Profesör Burhan Kuzu’nun, “Başkanlık sistemine karşı çıkanın gırtlağına sarılmak istemesi” en hazin siyasi mutsuzluk örneğidir! Neyse.) Vekiller bu uğurda, zaten normalden ziyadesiyle şişkin olan şeyhin egosunu pompalar dururlar. Arhayâ, edepadap bilmezler. Şeyhi uçurmak için ellerinden, dillerinden geleni yaparlar. Çünkü “İstikbal göklerdedir!” “Ülkenin lideri” olmanın onu kesmeyeceğini iyi bildiklerinden, “Ortadoğu’nun lideri” derler. Mektepten kalma Arapça bilgisi, Besmele’yi özendiği Arabi aksanla “ayınları patlatarak, gayınları çatlatarak” çekmesiyle Ortadoğu liderliği ona pek yakışmıştı. (Bir de şu kâfir Esed olmasaydı!) Ağızlardan yel alsın. Hem çalmadan hem çalarak oynayan Roman kardeşlerimiz açılışı yaptı. Kendisini “Yüzyılın Lideri” ödülüne layık gördüklerini açıkladılar. Romanlar dünyanın en dünyevi kavmi. Bu nedenle şeyhin ayaklarının dibinde dolanan bazı milletvekilleri gibi uhrevi olmaya, Müslümanlığı kullanmaya falan tenezzül etmediler. Örneğin: “Ona dokunmak ibadettir!” “İki cihanın serveri, kâinatın efendisi, gönüllerimizin sultanı, Rabbimizin sevgili kulu!” “Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir liderimiz var!” falan demediler... Sokak köşesindeki tezgâhlarından bir demet çiçek verir gibi Erdoğan’a “Büyük Roman Ödülü” vereceklerini açıkladılar. Böylece Yahudi Cesaret Ödülü’nün yarasını sarmak onuru da Roman yurttaşlarımıza nasip olacak. Tayyip Bey’in her fırsatta ve nedense hep saydığı ve her seferinde de unuttuğu Romanlar dışında ülkemizde Kürt, Laz, Boşnak, Gürcü, Arap olmak üzere daha onlarca farklı kesim yaşıyor. “Büyük Roman” ödülü şimdi hepsinin işini zorlaştırdı. “Yüzyılın Lideri Ödülü”nün üzerine daha ne konabilir ki? Belki “Gelecek Yüzyılların Lideri”!.. Büyük Roman Ödülü ile Öyküsü Bu arada şeyhin önüne aniden bir “Van münit!” fırsatı çıktı. Müritler anında kendisini “Dünya Lider”liğine terfi ettirdiler. Obama da Putin de havalarını aldılar. Derken Cumhurbaşkanlığı seçimi geldi. Seçmenin “yüzde 99’unun Müslüman” olması nedeniyle bu kez “Ümmetin Lideri” diye reklam edildi. Bu arada “Milletin Adamı” sıfatı unutulmadı. Şimdi sırada milletvekili seçimi görüntülü başkanlık seçimi var. Yeni senaryolar, yeni müritlerin devreye sokulması şart. Çevreye Düşman Bakan! Ülkenin değerlerini yağmalayan iktidar, doğal varlıklarını da geri dönülmez biçimde yok ediyor. AKP eliyle uluslararası tekellerin, küresel ve yerli sermayenin vahşi saldırısıyla karşı karşıyayız. Yeryüzünün eşsiz coğrafyalarını barındıran bir ülkenin doğası can çekişiyor. Girin Google Earth’e, batısı doğusu, Karadeniz’i, Akdeniz’i, Trakya’sı acımasız bir saldırı altında. Delik deşik her yer, toz duman... Vahşi madencilik, taşocakları, orman, dağ taş bırakmadı. Var olanları özelleştirirken ardı ardına açılan yeni termik santrallarla zehir solutuyorlar bize. Sağlığımızla oynanıyor. Enerji adıyla HES’ler dereleri, çayları, ırmakları kurutuyor. Tüm canlıların geleceği tehlikede. RES’leri, koruma alanlarına, köylerin dibine kuruyorlar, insana, hayvana, bitkilere bakmadan. Balık çifliklerinin yoğunluğuna, kirliliğine denizlerimiz, eşsiz benzersiz koylarımız dayanamıyor. Yazıktır yazık! Hiçbir ülke kendi kendini böylesine vuramaz. Geleceğini yok edemez. Doğaya ve insana yönelik bu saldırılardan ötürü her yerde isyan ve direniş var oysa. İktidarın gözü kör. Bu tepkinin kuşkusuz siyasal bir yanıtı olacak. Bakın, Samsun Terme’de kurulması planlanan termik santral projesine karşı AKP’li Belediye Başkanı Şenol Kul baskılardan bunaldı. Belediye binasına kocaman “Santral İstemiyoruz” pankartı astı... Yazın bir kenara, AKP bu çevre yıkımı, doğa yağması yüzünden yağmalanan, talan edilen bölgelerden eski oylarını alamayacak. Dünyanın eşsiz plajı İztuzu’nu yandaşa ihale etmeye kalkıp, direniş karşısında çark edenler, Dalyan’da, Köyceğiz’de ve çevre bölgelerden yanıtını alacak... HHH Çevre ve doğayı koruma mücadelesi çığ gibi yükseliyor. Türkiye’nin dört bir yanında, Karadeniz’de özellikle Trabzon ve Artvin’de, Akdeniz’de 256 ayrı bölgede HES’lerle suları çalınan, ormanları kesilen, maden işletmeleriyle taşocaklarıyla yaşamları çalınanların bir hesabı olacak. Kaz Dağları’nın, Kozak yaylasının köylüleri bugün meydanlarda direnirken yarın sandıkta geleceklerini karartanları unutmayacak. Zaten yönetim zaafı içindeki AKP’yi bu alandan ağır bir darbe bekliyor. Muhalefet bu yükselen tepkiyi, direnişi ve mücadeleyi neden değerlendirmez, ayrı bir konu. HHH Çevreyi korumakla ilgili bakanlık, adeta çevre düşmanı. Halka, hukuka karşı kendi çıkardıkları ÇED yönetmeliğini bile defalarca değiştirdi. Olacak şey mi? Angolo’dan bir tanker yola çıkmış, Aliağa’ya söküm için geliyor. Uranüs’ün çektiği Kuito’nun radyoaktif atık içerdiği haberleri, gazete ve televizyonlarda, sosyal medyada çalkalanıyor. Tankerler karasularımıza giriyor. İktidardan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan tık yok... Sonunda Aliağa açıklarında herhangi bir radyasyon ölçümü yapılmadan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bir iki saatlik incelemesi o kadar. Çevre Mühendisleri Odası, sivil toplum örgütleri çırpınıyor oysa. Oda Başkanı Baran Bozoğlu, ölüm riskinden söz ederek “Biz Aliağa’da tiyatro oynattırmayacağız” diyor. İşte yeni Türkiye’nin hali. İnsana, çevreye düşman bakanlar! Cumhurbaşkanlığı zor iş. Yeni yeni kavramlar, deyimler öğrenmek gerekiyor. Üstelik bunları kamera karşısında ve cümle içinde doğru kullanmak bazen şart oluyor. “Başkanlık” hayali ile yatıp kalktığı ve milleti de kendisine uydurmak istediği için, danışmanları azıcık Amerikan Devlet Sistemi çalıştırmışlar: “Biliyorsunuz” diyor “Amerika’da 2 kamaralı sistem var.” Kaptan çocuğu ve “gemicik oğul babası” olduğu için, bu “kamara” aklında iyi kalmış. “ABD parlamentosu iki kanattan oluşur. Biri Meclis, öteki Senato” diye öğreteceklerine işin içine İngilizce üzerinden “kamara” Padişah Diye Diye... karıştırmışlar. Ama bereket versin o, Kongre’nin kamaralarını Saray’ın kameralarıyla karıştırmadı. Önceki gün açıklandığına göre, Kaçak Saray’da 3 bin dolayında kamera var.. Bu kadar kameranın Hollywood stüdyolarında bile olmaması orada bizim saraydaki gibi “Süper Prodüksiyonlar” çevrilmemesinden. Her yabancı devlet konuğu ziyaretinde, belli ki 16 Türk devletinin cengâverleri sahneye çıkacak, rol kesecekler. Bu sahnelerde zamanın ruhunun doğru yansıtılması, mekânın sahibinin de gözüne girilmesi şart. Hatırlanacağı üzere kendisi Muhteşem Yüzyılı’ı hiç beğenmemiş ve çok eleştirmişti. Meğerse bu biraz kıskançlıktanmış. Tarihi filmin nasıl çevrileceğini, sahne sahne, oyuncu oyuncu planlamış kendisi. Bunda asıl kabahat belki de başta CHP ve MHP olmak üzere tüm muhalefette ve özellikle de bizim gazetede. Yıllardır kendisine “padişah” dedik durduk. Adamı havaya biraz da biz soktuk. Antrenmanlarını Dolmabahçe Sarayı’nda yaptı. TBMM yönetimindeki öteki saraylara da girdi çıktı ve oraları da gördü. Ve Kaçak Saray kafasında böyle oluştu. Bu arada Başkent’in İstanbul’a taşınması da bir mega proje olarak kafasında. Vahdettin Köşkü’nü onartması bundan. 7 Haziran’ı kazanırsa Vahdettin’in bıraktığı yerden devam edecek. Sonu benzemez inşallah diyelim... Kart, eski bir Milli Piyango çalışanının bilgilerini paylaştı ‘Talih kuşu şaibeli’ Yargılamadan Yargılamaya Üç Şubat günü “Balyoz Davası”nın yeniden yargılama sürecindeki 4. duruşması vardı, “Kartal 4. Ağır Ceza Mahkemesi”nde. “AYM”nin verdiği kararla yeniden başlayan yargılama “İstanbul Anadolu Adliye Sarayı”nda yapılıyor. Ne Kartal’daki, ne de İstanbul’un öteki yakasında Çağlayan’daki “adalet sarayı”, her ne denli “saray” olarak adlandırılıyorsa da, R.T. Erdoğan’ın, “1150” odası ve onca uçsuzbucaksız büyüklükte salonu olan “Ak Saray”ı ile boy ölçüşemez; dolaysiyle öyle salonları olmadığı için de; sanığı, savunmanı, izleyicisi yoğun olan “Balyoz Davası”, adliyenin konferans salonunda görülüyor. Yargılama, sanık ve savunmanların adlarının okunmasıyla başladığı için oldukça uzun süren bu yoklama sırasında, “Silivri”deki duruşmaları, mahkeme salonu dışında olup bitenleri anımsamadan olmuyor; şimdi şu anda bu salonu dolduran topluluk, sanığıyla, savunmanıyla, yoğun izleyicisiyle, çok sayıdaki sözlügörüntülü basınıyla, günlerce aylarca değil yıllarca oradaydılar; kuşkusuz başta “Ergenekon” olmak üzere tüm kumpas davalarında da. Neler yaşanmadı ki, bir spor salonundan oluşturulan dermeçatma o yargılama salonunda... İnanılmaz boyutta bir “hukuksuzluk”, “adalet”in boğazlanması ve “acımasızlık”; insanlık adına utanç duyulacak “onur kırıcılık”... Bütün bu olanlara, belki de olacaklara ilk karşı koyuş sanki “salon”dan gelmişti, duruşma sırasında tavan yalnızca yargıçların, savcıların başına çöküvermişti. Ne var ki, bütün duruşmalarda olduğu gibi, “Balyoz”da da gerek yargıçlardan, gerekse savcılardan gelen tümüyle hukuka aykırı bir “baskı” arttıkça artıyor, gitgide “TSK”yi parçalamak, eritmek işlevine dönüşüyordu. “Sanık” sandalyesine oturtulanlar, konuşmalarına daha başlar başlamaz ya da henüz bitirmeden, “Yerine otur!” buyruğuyla konuşmalarının kesilmesine boyun eğmeyince, salondan çıkarılıyor, “Başkan Yargıç”ın “komutan, komutan!” haykırışıyla, komutanlarıyla birlikte salona giren onca jandarma eri, “TSK”nin komutanlarını, generallerini, amirallerini duruşma salonundan bir bir uzaklaştırıyor... Yapılan bu hukuksuzluğu önlemek için hepsi birden ayağa kalkıp “bu olamaz!” diye haykıran “savunmanlar”; onca izleyicinin “hakkınız yok!” haykırışlarını engellemek amacıyla, aralarına karışıp onları dışarı çıkarmaya çalışan “jandarmalar” dışarı çıkmamak için direnen yaşlı annebabalar... Demokratik, çağdaş bir “hukuk” devletinde gerçekleşmesi değil, düşlenmesinin bile olanağı olmayan görüntüler, görünümler... Peki, “yürütme”yi yürüten “AKP” iktidarının başı olan R.T. Erdoğan, bütün bu hukuksuzluklar karşısında ne yapıyordu diye sorulursa; “yargı”nın, “Emniyet”in, “kolluk kuvvetleri”nin kadrolarına çöreklenmesine bilinçli olarak göz yumulan “F. Gülen Tarikatı”nca “TSK”ye kurulan “kumpaslar”ı, doyumsuz bir keyifle adım adım izliyordu... Böylece R.T. Erdoğan ve F. Gülen’in birlikte kurdukları bu “tezgâhlar”a karşı halkımız yüz binler olarak “Silivri”ye akın etti, mahkeme kapısına dayandı; hem de kışkıyamet demeden, Trakya’nın o soluk kesen soğuğuna yüz vermeden, balçıklanan çamuruna bata çıka... Erdoğan’ın “efsane” yaratan polislerinin, koca “TOMA”larla, insanı fırlatıp yere çarpan kimyasallı su fışkırtmalarına, yoğun “biber gazı”na pabuç bırakmadan... Kuşkusuz Silivri’de, yalnızca suçlu sandalyesine oturtulanların değil, can yakınlarının da birlikte yaşamlarından “çalındı”... Bu da yetmemiş ki, kimilerinin yaşamları bütünüyle çalınıp “yok” edildi... Kartal’daki yeniden yargılamaya değinecek olursak, ilkin şunu söyleyebiliriz; Silivri duruşma salonunun duvarlarına dek sinmiş olan “kin”, “iftira” “TSK”yi “yok etme” kokusu, kuşkusuz bu mahkemede duyulamazdı. Silivri salonunun, her ne denli ısıtılırsa, ısıtılsın bir türlü bitmeyen ve insanın iç dünyasını yer yer donduran o “soğukluk”, Kartal’da yeniden ortaya çıkamazdı. “Gizli Tanık” denilen insanlıkla hiçbir alışverişi olmayan “yaratıklar”, Kartal’da görünemezlerdi kuşkusuz... Ne var ki, Silivri’nin engizisyonluk yargılamasının, silinmeye çalışılan izlerinin yeniden canlanmaması için, Kartal’daki yargılamanın en kısa sürede beraatle sonuçlanması, yalnızca suçlananların değil toplumun da büyük bir “beklentisi”... “31 Mart” günü yapılacak duruşmada olalım hep birlikte; ama önce, yarın “Beşiktaş”taki “Sessiz Çığlık” eylemine katılalım. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, Milli Piyango çekilişlerinde numaralarda yapılan usulsüzlüklere ilişkin yeni açıklamalarda bulundu. Kurumun eski bir çalışanının verdiği bilgilerin elinde olduğunu dile getirerek bu bilgilerin kendisinin daha önceki açıklamaları ile örtüştüğünü söyleyen Kart, “Çekiliş sonuçlarını değiştirerek istenilen ikramiyenin çıkmasının sağlandığını” ifade etti. 2012’den beri Milli Piyango bünyesinde gerçekleştirilen haksız kazançlara ilişkin usulsüzlükleri dile getirdiklerini belirten Kart, bu kapsamda, Meclis’teki soru önergesi, basın toplantısı ve 9 Kasım 2012 tarihli Meclis Araştırma önergeleriyle konuyu hep gündemde tuttuklarını hatırlattı. Kart, soru önergelerine hükümetin tutarlı hiçbir açıklama getirmediğini belirterek “Milli Piyango Kurumu’nu denetlemekten kaçındı. Halka saygısızlık yaptı. Diğer kritik olaylarda olduğu gibi hesap vermekten kaçındı” dedi. Eski bir Milli Piyango çalışanı tarafından kendisine ulaştırılan 3 Şubat 2015 tarihli bir açıklamanın, iki yıldan bu yana dile getirdiği bulgu ve olaylarla birebir örtüştüğünü vurgulayan Kart, Milli Piyango oyunlarında yapılan usulsüzlükleri yazılı açık lama ile sıraladı. Çalışanın yurtdışında yaşamaya başladığını ve çıkar örgütlenmesinden kendisinin de faydalandığını fakat “pişman olduğunu” dile getiren Kart, gönderilen açıklamayı paylaştı. Açıklamada şu ifadeler yer aldı: l Milli Piyango Müdürlüğü’nde yapılan çekilişler şaibelidir. l Mensupların çoğunun varlığı milyonlarla ifade ediliyor, ancak kamufle ediliyor. l Çekiliş sonuçlarını değiştirmek ve istenilen rakamlara ikramiye çıkmasını sağlamanın hiçbir zorluğu yoktur. l TRT payı diye milyonlarca lira verilen canlı yayın ilişkileri ortadan kaldırıldı. Birçok özel kanaldan gelen yayın talebi kabul edilmedi, önceden çekilişi birkaç vatandaş ve gazeteci izlerken TRT sözleşmesinin iptali sebebiyle izlemez hale geldi. l Çekiliş yapıldığında 21.30’da internet sitesinde sonuçlar açıklanıncaya kadar kimsenin haberi olmaz, çekiliş sonucu belli olur olmaz ‘son 1 kupon tavrıyla’ hemen çıkan rakamları kapsayacak şekilde belli bayiler aracılığıyla iştirak sağlanır ve bu yöntem canlı yayın iptalinden sonra rahatlıkla uygulanıyor. Kart açıklamasının ardından, “Bu gelişmelerden sonra, hükümetin, sözü edilen bulgular karşısında inceleme, araştırma ve sonucundan kamuoyunu bilgilendirme zorunluluğu bir kez daha doğmuştur” diye konuştu. ‘Çekiliş sonuçları değiştiriliyor’ ‘Son kupon’ uygulaması ‘Pişmanım’ BULMACA SEDAT YAŞAYAN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Ukray 1 na’da, yak 2 laşık yüz bin kişinin öldü 3 rüldüğü Nazi 4 imha kampı. 5 2/ Yalnızlık 6 korkusu. 3/ Parlak kır 7 mızı renkte 8 bir süs taşı... 9 “Bir kez gönül yıktın ise 1 2 3 4 5 6 7 8 9 / Bu kıldığın 1 T O P U R K İ P değil” (Yunus Em 2 O T O F O B İ R re). 4/ Renkli cam 3 P O U Z A T M A parçalarından olu 4 U F U N E T A T şan pencere süsle5 R O Z E T İ K İ mesi ya da resim. 6 B A T U Ş A K 5/ Gerçekleştirilİ Ş A R mesi zamana bağlı 7 K İ T MA K A R ON güçlü istek... Yav 8 İ ru yapmaya alışkın 9 P R A T İ K NO kümes hayvanları için kullanılan sözcük. 6/ Diyalektik... Yunan abecesinde bir harf. 7/ Helyum elementinin simgesi... Belli bir işe gücü yetmeyen; aciz. 8/ Yüksek ısıda pişirilmiş topraktan yapılan vazo, çanak gibi nesne. 9/ Seçkin, zarif... Yayla fırlatılan ucu sivri çubuk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Polonya’da, yaklaşık altı yüz bin kişinin öldürüldüğü Nazi toplama ve imha kampı... Tavlada “üç” sayısı. 2/ Bir etkinliğin geçici olarak durdurulduğu süre... Uygun, yerinde. 3/ Güzel bir manzara görmesi için yerden yükseltilerek inşa edilen yapı. 4/ Parola... Bir bağlaç... Gümüş elementinin simgesi. 5/ Başıboş hayvan... Parıltı. 6/ Harman yerindeki tahılın taş ve toprakla karışık kalıntısı... Öç almayı amaçlayan gizli düşmanlık. 7/ Kendini bir roman kahramanı sanan, hayalperest kimseler için kullanılan sözcük. 8/ Türk müziğinde bir makam. 9/ Kunduracıların delik açmakta kullandıkları tığ... Bir iskambil oyunu. C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear