23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17 ŞUBAT 2015 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 IŞİD Daha Uygar Kaldı Tecavüze uğradığı için direnen, başı demirle ezilen, bıçaklanan ve sonunda da elleri kesilip bedeni ateşe verilen bir kızın, ana babasının ve toplumun yüreğinde açtığı bu yarayı hangi idam cezası kapatabilir ki? Bu vahşeti gerçekleştiren canavara karşı öfke nasıl diner? Onun yaptığı gibi demirle dövmek, bıcaklamak, ardından ellerini keserek ateşe vermek.. Bu türden bir “toplumsal sakinleştirici” yönteme çok şükür adalet toplumsal sağduyu izin vermez. Zaten böylesini IŞİD bile yapmıyor. (Ürdünlü bir pilotu kafes içinde canlı canlı yakmıştı. Çünkü, pilot “düşman”dı. Bombalama niyetiyle dolaşırken ele geçirilmişti. Cezayı hak etmişti. Ya Özgecan’ın günahı? Canavarıyla hemşeri ve aynı ülkenin yurttaşı olmak, aracına binmiş ve canını emanet etmiş olmak? Ülkeyi baştan başa saran bu öfkeyi, isyanı yeniden konulacak idam cezası ile bastırmak mümkün değildir. Zaten idam konulsa bile katili idam etmek de mümkün değil. Seçimlere gün sayarken, toplumdan yükselen “idam geri gelsin!” isteğini oya çevirmek için olmasa da, halkın gazını almak için idam telaffuz edilmeye başlandı bile. Oysa mesele hiçbir yurttaşımızın, hiçbir ana babanın benzer bir canavarlığa maruz kalmamasıdır... Sorun budur. İdam bunu sağlıyacak mı? Elbette hayır? Laf atamalara, el atmalara, salya akıtarak bakmalara, bir köşe sıkıştırıp taciz etmelere de idam verilecek değil. Mesele Özgecan’ların korkusuzca minibüse, taksiye binebilmeleri, parklarda sokaklarda dolaşabilmeleri, evlerinden okullarına güvenle, özgürce hatta neşeyle gidebilmelerini sağlamaktır. Mesele, 26 yaşındaki bir dolmuşçunun yalnız kalan bir müşterisine sırf bir genç kız diye saldırabilmesinin önlenmesidir. İdam ile bu sağlanamaz. Tacizcinin başlangıçta öldürme niyeti olmuyor ki! Babaların isyanını en net ortaya koyan, “İdam cezası gelsin!” diyen Ekonomi Bakanı Zeybekci değil; AB Bakanı Volkan Bozkır oldu: “Kızıma böyle bir şey yapılsa, silah alır cezasını kendim verirdim!” Ve bendeniz gibi, milyonlarca babanın hissiyatına tercüman oldu! Kızı üniversite 1’de okuyanokumayan bu ülkenin istisnasız tüm babalarından duyacağınız tek yanıt budur! Hiçbir baba mükemmel değildir. Ayıptır söylemesi, ilk gazetecilik günlerimden beri, idama karşı oldum. Kimileri için belki daha da ayıbı, 2000 yılında, Meclis’te “idam kalksın!” diye oy kullandım. Davanın takipçisi olacağını söylemekle yetiniyor. CHP’li Nazlıaka Hanım’ın danslı protestosu ile düştüğü ofsaydı gole çevirmeden de edemiyor: “Sanki zevk alıyor. Danslı protesto!” HHH Erdoğan’ın takipçisi olacağı “dava”, inşallah “İdamın yeniden geri gelmesi olmaz!” Ama olayın şeklen en önemli cephesinden TBMM Adalet Komisyonu’ndan ilk ses geldi: “Cinsel suçlarda idam yeniden değerlendirilebilir!” Anayasa Komisyonu Başkanlığı da yapmış olan, sağduyulu dengeli bir hukukçu siyasetçi olan Ahmet İyimaya, Saray’dan esecek bir rüzgâra ne kadar direnebilir? Göreceğiz! Baba Başka, Devlet Babalık Daha Başka Bunda, üç kişiyi parası için öldürüp fırınında yakan ve 1960 yılının son günlerinde Eminönü’nde asılan Börekçi Ali’nin rüzgârda dönen gövdesinin körpe zihnimde bıraktığı izin payı da var mı bilmem! Ortalıkta idam kasırgası esiyor. Saray, henüz topa tam girmedi. O Kafa!.. “Özgecan’ın katilleri asılsın, hadım edilsin” demek sorunu çözüyor mu? Sivrisinekleri yok ederek bataklık kurutulamaz. Kadına yönelik cinayet, taciz, tecavüz ve şiddeti yaratan iklimi değiştirmeden bu ülkenin en büyük toplumsal sorunu çözülemez. AKP iktidarıdır bu iklimi yaratan, kadını ikinci sınıf sayan. Algı değil, gerçek. Raporlar var; Dünya Ekonomik Forumu Küresel Cinsiyet Ayrımı Raporu’nda Türkiye, 135 ülke içinde 124. sırada. İktidarın kadına bakış açısı ayrımcıdır. Bu ikilimi doğuran gerici zihniyet, eğitim sistemidir; laiklik karşıtı, dinci egemen erkek bakış açısıdır. HHH İş en yukarıdan başlıyor, “Ben zaten kadınerkek eşitliğine inanmıyorum” anlayışından... O bakış, o yönetim yukarıdan aşağıya, yasama, yargı, yürütmenin içinden bürokrasiye, aşağılara mahalleye, sokağa ulaşıyor. Üniversitede, okulda, ailede, çarşıda, sokakta, otobüste, metroda, alışverişte, köyde, kasaba ve kentte yansıyor. Sonra ne görüyoruz? AKP iktidarında yüzde 1440 artan kadın cinayetlerini. “Kürtaj ve sezaryen cinayettir” değerlendirmesiyle çocuk sayısına karar veren, kürtaj yasağıyla kadının bedenine hükmeden iktidar sahiplerini. Her üç kadından birinin şiddete uğramasını. 14 milyon kız çocuğunun 18 yaşından küçükken evlendirilmesini... Cinsel saldırı suçunun yaklaşık yüzde 70’i çocuklara yönelik bu ülkede. Koruma istemiyle polise veya savcılığa başvuran kadınların yüzde 73’ü, sığınma evlerinde olan kadınların yüzde 27’si cinayete kurban gidiyor. Sonra o kafa, altı yaşındaki kızların evlenebileceğini söylüyor. Günah diye 9 yaşındaki kızların başını örtüyor. Hamile kadınların sokakta yürümesini, yüksek sesle gülmesini sakıncalı buluyor. Kadınların saç telinden, kız çocuklarının kolsuz gömleklerinden, kadınların etek boyundan, makyajdan tahrik oluyor. Nişanlıların el ele gezmesini, flört etmesini istemiyor. Tecavüzcüsünün çocuğunu doğursun, onunla evlensin beklentisinde. HHH Bu iklimin yargısı, tecavüzcüye iyi halden indirim uyguluyor. Örtüsüz kadını kiralık ya da satılık perdesiz eve benzetiyor o dünyanın kafası. Ona göre çalışan kadın, fuhuşa hazırlık yapan sürece destek oluyor, evde otursun! Onun milletvekili, kürtajın tecavüzden daha büyük bir suç olduğunu söyleyebiliyor. Kız erkek ayrı okullarda okusun istiyor. Kadın haber spikeri izlemeyi caiz bulmuyor. Annenin bile dizkapağının görülmesini tahrik sayıyor. Başlık parası istiyor, çağdışı berdel evliliğini, töre ve namus cinayetlerini onaylıyor... Onun savunduğu düzende tecavüze uğrayan 1016 yaş arası çocukların yüzde 40’ı ensest mağduru. Kadına yönelik şiddetin çözümünü, mahallenin sahiplerine bırakıyor. “Kadınlar iş aradığı için işsizlik oranı yüksek” diyen, kadını evinin süsü, erkeğinin şerefi sayan bakanları var. “Kızlı erkekli evlerde kalınmaz” diyen valileri de... Öldürülen, yaralanan, aşağılanan, eziyet edilen, adları sayılamayacak kadar çok kadının yaşadığı topraklar burası. Horlanan, korkutulan, dayak atılan... Şimdi de tutmuş seferberlik başlatıyorlar. Önce aynaya bak! Evet Bu Nesil Sizin Evet, bu nesil sizin: İktidarınız 13. yılında Özgecan’ı demirle döven, bıçaklayan, kesen ve yakan katil, 26 yaşında. Demek, AKP geldiğinde 13’ündeydi.. Sabahakşam TV’lerde, radyolarda dursuz duraksız nutuk atan, Tayyip Bey’in sesiyle, başı kesilen Münevver için söylenen, “Kızı yalnız bırakırsan ya davulcuya..” , “Kızlarına sahip çıksalarmış!”, “Kürtaj yok. Tecavüze uğrayan kadın doğursun, devlet bakar!” türü demeçlerle büyüdü! Ardından ister istemez bu kafaya uygun bir yargı sistemi oluştu: “Tayt giymeye, kahkaha atmaya, mini eteğe, sutyensiz dolaşmaya” “Tahrik indirimi” geldi! Benzer indirimler 912 yaşındaki erkek çocuklarının saldırganlarına uygulandı. Onlar, kahkaha atmamışlar, tayt giymemişlerdi. Ama tecavüzcüler takım elbise giyip kravat takmışlar ve alçak sesle konuşmuşlardı. Görmez de Gördüğüne Göre Rakel Dink’in 8 yıl önceki feryadını, çok geç de olsa, milyonluk Mercedes’inden başını uzatıp Diyanet İşleri Başkanı Görmez de tekrarladı: “Bu insanlığını kaybetmiş habis ruhların, nasıl bu kadar pervasız olabildikleri hemen her düzlemde müzakere edilmelidir” dedi. Ve ekledi: “Artık devlet ve toplum olarak nerede nasıl ne hata yapıldığı, insan yetiştirme düzenimizin sıkı bir şekilde gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum” dedi. Rakel Dink, “Bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz, kardeşlerim!” diye haykırmıştı. Ampul aydınlatmak yerine karanlık saçtığı için, “bebekten katil yaratan karanlık” sorgulanmak yerine daha da koyulaştı. “Dindar ve kindar nesiller yetiştirmekten” de söz edildi. ‘Yağlı kazık’ ifadesi Özgecan Dramı / Gerilla Kitaplı ‘Bakan’ Che! Özgecan Aslan’a yapılan alçaklığın hiçbir özrü olamaz. Acısı hep içimizde yaşayacak. Maalesef, Türkiye cinselliği günah, ayıp ve tabu bir namus meselesi olarak görmeye devam ettikçe tecavüzler, katliamlar, ensest, zoofili hep devam edecek. Gerisi, ne yazık ki geçici infial! Bu arada devlet erkânı tepkileriyle gözlerimi yaşarttı! “Kadınerkek eşitliğine inanmıyorum” diyen Recep Tayyip Erdoğan değil miydi? “Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, anası ölsün!” diyen Melih Gökçek, “Tecavüze uğrayan doğursun, devlet bakar” diyen Sağlık Bakanı Recep Akdağ değil miydi? İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün “Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masumdur” diye buyurmamış mıydı? Tecavüzcünün “zaten bâkire değildi” lafına indirim veren yargıya ne demeli? Ormanda saldırıp döven ama kızın astım krizi tutup bayılınca tecavüzü “yarım kalan” adama verilen indirim... Saymakla bitmez. “Ruh sağlığı bozulmadı” raporu almanın tecavüzcüye indirim kazandırdığı bir ülkede yaşamıyor muyuz? Bu arada “idam!” diye tepinenlere iki hatırlatmam var; ne yaparsanız yapın, o alçağa o kararı çıkartamazsınız çünkü bir hukuk devletinde yasalar geriye yönelik uygulanamaz. Ayrıca Avrupa’dan uzaklaşmayı göze alırsanız, sonuç kötü sürprizler, yani siyasi idamlar getirir! İki hamle ötesini görmeden, dolduruşa gelmeyin... Çok pişman olursunuz! Şimdi Küba’ya dönelim. Kübalılar güler yüzlü, nazik ve mutlular. Bir resmimde yazdığı gibi: “Hayatta en güzel şeyler bedava.” Deniz, hava, aşk, güneş, arkadaşlık! Küçük umutlar parasızlığa rağmen ağır basıyor bu insanlarda! Halbuki Erdoğan’la beraber Güney Amerika’ya akın eden işadamlarımızın hedefleri başka: Fırsatlar ülkesi olarak gördükleri Küba’da tavuğa altın yumurtlatmak! Che Guevara’nın gerilla seferlerini Türk hayranları çok iyi bilir. Ama Küba’nın 2 numaralı ve üstelik ekonomiden, endüstriden ve Merkez Bankası’ndan sorumlu “devlet adamı” olarak yaşadıkları pek bilinmez. Bir kere, siz ömrünüzde hiç molotofkokteyli izahına girişen veya bazukanın nimetlerinden dem vuran, “Gerilla Savaşının El Kitabı”nı kaleme alan bir “Bakan” gördünüz mü? Ayrıca dış bankalarla cebelleşmek, polemiklere giren otoriter bakan rolleri, teorik makaleler, bürokrasiye karşı açtığı savaş, onun diğer çabaları.. Ama şüphesiz en ilginç tarafı, karşılıksız, on binlerce saat “gönüllü” olarak çalışması. Che, çalışanlara yapacakları bu “ilave” eforlar için hiçbir maddi karşılık verilmesini istemiyordu. Onun için önemli olan sadece artan bilinç düzeyi ve “manevi tatmin”di! Ayrıca kısa dinlenme zamanının da yarısını okuyarak geçirirdi. Hem de bakanın kapısını patisiyle vurarak açan sevgili küçük köpeği Muralla’yı ihmal etmeden! Bugün “Comandante Che”, Küba ekonomisinin ruhunu döndürmeye devam ediyor. Korda’nın, dostum Perfecto Romero’nun, Salas’ın fotoğrafları, her duvar, kitap, afiş, hediyelik eşyanın üstünde. 1999’da “Motosiklet Günlükleri”nde Che’nin yol partneri olan Alberto Granado ile röportaj yapmıştım. Bu sefer ise Sierra Maestra, Kongo ve Bolivya’da Che ile çarpışmış tek gerilla olan Harry Villegas’ı, yani “Pombo”yu arayıp buldum.. Che efsanesi, Küba’da tüm hızıyla sürüyor. Turizm gelirlerinin ana gücü, onun sert ve romantik bakışlarıyla dönüyor. Bizim ülke ise efsanevi devrimcimiz Mustafa Kemal’in değerini her gün aşağı çekme gayretinde! Fidel, Che ve onca devrimciye örnek oluşturmuş dev bir liderimiz varken, siyasilerimizden sözde aydınlarımıza kadar herkes bu ters rekabet içinde yarışıyor! Castro’nun ise gerçekten hakkını vermemiz lazım: Ne 57 yıldır önderi olduğu ülkede, ne de dünyada, Che’nin, efsanevi bir simge haline gelmesini ve şöhretinin kendisinin önüne geçmesini kıskanmadı! Tersine hep onu korudu, yüceltti. İşte bunu yapabilen, gerçek liderdir. Havana’da sahaflarda sa atlerce kitap aradım, pazarlık becerilerimi test ettim. Dostum, “resmi Che tarihçisi” Froilan Gonzalez ’in birçok kitabına rastladım. Onun evi, tam bir Che müzesi gibi: Birçok sanatçının Che resimleri duvarlarda. Ressam Suat Akdemir’le meşhur Malecon Havana sahil 88 bulvarında uzun yürüyüşler yaptık, dalgaların yola vuruşunu keyifle izledik. Orada kimseler Türk kafasıyla denizi doldurmaya kalkmamış(!). Hemingway gibi, Floridita’da Daiquiri, El Bodeguito del Medio’da mojito içtik. Ülkenin sorunlarını tartışmaya çalıştık. Biz ne dersek diyelim, Küba onları kendi hız ve mantığında çözecek. Son üst düzey ziyaretin aslında tek faydası THY’nin bir İstanbulHavana hattı açması olabilir. İnanın o “dolmuş” boş kalmaz! En içten rehberinizi ise buldum bile. Yulia’nın bilgileri benden! 28 Şubat davasında mağdur sıfatıyla ifade veren Akşener, MGK’da askerlerin hükümete baskı yapmadığını belirterek ‘Erbakan’ı tabanı yalnız bıraktı’ dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Başkanvekili Meral Akşener, İçişleri Bakanlığı olarak görev yaptığı REFAHYOL hükümetini devirmeye teşebbüs iddiasıyla açılan 28 Şubat davasında mağdur sıfatıyla ifade verdi. Asıl mağdurun kendisi değil, millet olduğunu savunan Akşener, bu nedenle sanıklardan şikâyetçi olmadı. 9.5 saat süren ve irtica ile mücadele kararlarının alındığı MGK toplantısında askerlerin hükümete baskı yapmadığını belirten Akşener, “Kendi tabanı da Erbakan Hoca’yı çok yalnız bıraktı” dedi. Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 73. duruşmasında mağdur sıfatıyla ifadesine başvurulan Akşener, 28 Şubat sürecinde pek çok insanın, ama en önemlisi Türk milletinin mağdur olduğunu savundu. “Peygamber ordusu” kabul edilen Türk ordusunun, bazı davranışları nedeniyle milletteki algısının tahrip olduğunu söyleyen Akşener, “Ben kendimi mağdur saymıyorum. Benden çok daha fazla mağdur olanlar olduğu için hicap duyduğumdan mağdur saymıyorum” dedi. taşıyordu. Bu 18 maddelik görev, iktidarın yapması gereken görevlerdi. Fakat birdenbire askeri bürokrasinin bu görev kendilerine aitmiş gibi konuşmalar yapmaya başladığını gördük.” Erbakan’a “28 Şubat sürecinde direnmedi” denilerek çok haksızlık yapıldığını söyleyen Akşener, “Hoca için, o günü, bugünün şartlarında yargılamanın haksızlık olduğunu düşünüyorum. Kendi tabanı da Hoca’yı çok yalnız bıraktı. Çok nazik, son derece milli, inanılmaz zarif bir insandı Erbakan. Askeri cenahla da ilişkileri bu şekildeydi” ifadelerini kullandı. Akşener, “yağlı kazık” olarak hatırlanan söze ilişkin de bayanda bulundu. İçişleri Bakanlığı bürokratları ile asker arasında dönemin İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Teoman Ünüsan ile “ismini zikretmekten utandığı bir generalin olduğu” resmi görüşme yapıldığını ifade eden Akşener, şöyle devam etti: “Görüşme esnasında, herkesin çok sıklıkla benim için kullandığı, ilginçtir, ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin İçişleri Bakanı ileri geri konuşmasın, geldiğimizde, bakanlık önüne koyduğumuz bir yağlı kazığa kendisini oturturuz’ denmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı olduğum için söylendi. Sayın Cumhurbaşkanı’na, gereğinin yapılması için ilettim. Çok üzüldüğüm, rencide olduğum bir konuydu. Bağrından Atatürk’ü çıkarmış bir ordunun, Akşener Balkanlar’da acılar çekşikayetçi tirmiş Kont Vlad’ı örnek olmadı. alması, benim için manidar olmuştur.” kamilmasaraci@gmail.com ‘Kont Vlad’ı örnek alması’ rbakan direnmedi’ Akşener, şöyle devam etti: “REFAHYOL Hükümeti kurulduktan sonra, özellikle irtica adı altında bir gerilim atmosferi oluşmaya başladı. Artan biçimde irtica üzerinden kamuoyunda gerginlik oluşturulmaya başlandı. Meşhur 28 Şubat toplantısında, 18 madde karara bağlandı. Maddelerin esası irticai odaklarla mücadele anlamı ‘E BULMACA SEDAT YAŞAYAN ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Avans. 2/ 1 Voltaire ’in 2 bir trajedisi... Mert, ka 3 lender ve ba 4 bacan kimse. 5 3/ Giysi kesi6 mi... Tohumda embriyo 7 nu kaplayan 8 etli bölüm. 4/ 9 Şarkı, türkü... Türkiye’nin 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Akdeniz’deki en 1 T İ R O K S İ N büyük adası. 5/ Yı 2 Ü Ş Ü K A R İ N kanılan yer... Boru 3 R Ş A T H İ Y E sesi. 6/ Tuzağa dü 4 K İ T R E S E şürülen şey... BesS A T E leyici değeri olma 5 E T İ 6 L A Y E M U T V yan maddeleri yeO B İ me alışkanlığı. 7/ 7 İ L E T İ İ E Y A L E T Osmanlı ordusun 8 da albaya karşılık 9 E K E N E K L A olan rütbe. 8/ Pulculuk. 9/ Ağzı geniş tek kulplu su kabı... Bağışlama. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İntihar. 2/ Büyük Okyanus’ta küçük bir ada ülkesi... Bir işi yerine getirme. 3/ Derinliğin bittiği yer... İnce yapılı. 4/ Rütbesiz asker... Deniz kenarında salaş ve dam gibi barınılacak yer. 5/ Yün atkı... İslamlıktan önce Kâbe’de duran üç puttan biri. 6/ İlave... Oyunda berabere kalma. 7/ Düz kenarlı şapka. 8/ Ekinin sap ve kabuğu... Bir nota. 9/ Çeşmeden su taşımayı iş edinmiş olan kimse... “Mecliste ol kelamı dinle / El iki söylerse sen birin söyle” (Karacaoğlan). C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear