20 Mayıs 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Çarşamba 16 Aralık 2015 dizi EDİTÖR: HAKAN AKARSU Cocukları öldürüp kuyuya attılar Çevirmenin adı yok Köşemen 14 DARGEÇİT DAVASI KSV’nin düzenlediği, bu yıl ilk kez verilen Talat Sait Halman Çeviri Ödülü’nü Georges Perec’in “Karanlık Dükkân: 124 Rüya” adlı çevirisiyle Siren İdemen kazandı. Seçici kurul başkanı Doğan Hızlan ödülü açıklarken kurulun bir notunu da bildirdi. Seçici kurul kitabın yayıncısı Metis Yayınları’na bir uyarıda bulunuyordu. Bir ödül töreninde böyle bir uyarı yapılması belki bir ilkti ama çoğunluğu çevirmenlerden oluşan bir seçici kuruldan da beklenebilecek bir şeydi bu. Değerli çevirmenler Sevin Okyay, Ahmet Cemal, Yiğit Bener ve Kaya Genç’ten oluşuyordu seçici kurul. Çevirmenin de eser sahibi olduğuna dikkat çeken Hızlan, yayınladığı nitelikli kitaplar ve çeviriler nedeniyle kutladığı Metis Yayınları’nı, çevirmenin adını kitabın kapağına yazılmadığı ve kitabın içinde kısa yaşam öyküsüne yer vermediği için uyardı ve yayınevlerini bu konuda daha duyarlı olmaya davet etti. Bir kitabın kapağında çevirmeninin adının kullanılıp kullanılmaması yayınevlerinin tercihine, çevirmenin ısrarına bağlı. Bu konuda dünyada da Türkiye’de de bir kural yok. Çevirmen tıpkı editör, grafiker ya da diğer yayınevi çalışanları gibi bir kitabı oluşturan, var eden gizli kahramanlardan. Bir çeviri kitapta çevirmenin yazar kadar önemli olduğunun, eğer bir eser iyi çevrilmemişse yayınlandığı dilde hiçbir şansının olmadığının anlaşılması pek eski değil. Oysa Türkiye gibi dünyada yayımlanan hemen her önemli kitabın çevrildiği, çeviri kitap oranının yüzde 40 gibi büyük bir orana vardığı bir ülkede çevirmenin önemi daha büyük olmalı. Defne Halman ödül törenindeki konuşmasında babası Talat Sait Halman’dan söz ederken çevirinin bir eser, çevirmenin eser sahibi sayılması konusunda yaptığı çalışmalardan söz etti. Çeviriler birer işlenme olarak kabul edilip Fikir ve Sanat Eserleri Yasası’nın (FSEK) korumasına alınmış ama çevirmenlerin eser sahibi olarak kabul edilmesi pek eski değil. Bu ancak 1995’te yapılan düzenleme ile mümkün olmuş. Bu düzenleme ile çevirmen “işlenme eser sahibi” olarak sayılıyor ama yasanın hiçbir yerinde adı anılmıyor, “çevirmen” sözcüğü geçmiyor. Çevirmen “işlenme eser sahibi” olarak tanımlandığı andan itibaren eser sahibi ile aynı haklara sahip oluyor. FSEK’in 15. maddesi şöyle diyor: “Eseri, sahibinin adı veya müstear adı ile yahut adsız olarak, umuma arzetme veya yayımlama hususunda karar vermek salahiyeti munhasıran eser sahibine aittir.” Çeviri de bir işlenme olarak “eser” olduğuna göre çevirmen 15. maddedeki hakkını kullanarak adının eserinin üzerinde kullanılmasını isteyebilir. İşin yasal yanının ötesinde bir kitabı kimin çevirdiği önemlidir. Georges Perec’in kitabını Siren İdemen gibi usta bir çevirmenin çevirmiş olması okurun o kitabı almasını, okumasını olumlu yönde etkileyecektir. Dünya klasiklerinin yayınında onca rezalet yaşandıktan sonra okurların daha duyarlı hale geldiğini ve klasikleri satın alırken kimin çevirdiğine baktığını biliyoruz. Birçok önemli eser tanıtılırken çevirmeni de özellikle vurgulanıyor. Çevirmenin kitabın kapağında adı yok ama iş yargılamaya gelince çevirmen eser sahibi olarak sanık sandalyesinde. Çevirmenin eser sahipliği öyle önemseniyor ki çeviri bir kitap hakkında dava açıldığında o eserin yazarı değil çevirmeni yargılanıyor. Örneğin Chuck Palahniuk’un kitabına müstehcenlikten dava açıldığında yargılamak üzere Palahniuk’u değil kitabın yayıncısını ve çevirmenini sanık sandalyesine oturttu hâkim. Oysa çeviri bir işlenme eser ve çevirmenin sorumluluğu da o eseri doğru ve güzel olarak çevirmek. Eserin niteliği de içindeki görüş de eser sahibine, yazara ait. Basın Kanunu yorumlanarak çevirmenler ve yayıncılar yazar yerine yargılanıyor. Çevirmenler ve yayıncılar yeni Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünsal’dan bu konuda bir yasal düzenleme yapmasını ve çevirmenlerin, yayıncıların yazar yerine yargılanmasını önlemesini bekliyor. Tabii ki daha da iyisi hiçbir kitabın yasaklanmadığı, sansürlenmediği, hiçbir yazarın, çevirmenin, yayıncının yargılanmadığı bir hukuka sahip olmamız. İ Doğan ailesinin 2009’da ulaştığı emekli bir korucu, askerlerin 56 cesedi bir çukura gömdüklerini anlattı. Kazılarda 11 kafatası ve insan kemiklerine ulaşıldı. ardin Dargeçit’te, 29 Ekim 1995’te iki öğretmen ve bir müteahhit PKK tarafından kaçırılarak öldürüldü. Bu olayla ilgili operasyon başlatan güvenlik güçleri Seyhan Doğan, (14) Abdurrahman Coşkun (21), Mehmet Emin Aslan (19), Abdurrahman Olcay (20), Nedim Akyön (16), Hikmet Kaya (24) ve Süleyman Seyhan’ı (57) gözaltına aldı. Davut Altınkaynak’ı (13) almak için evlerini basan askerler kendisi evde olmadığı için annesi Hayat Altınkaynak’ı gözaltına aldı. Anne, sonra verdiği ifadesinde “panzerle götürüldüğünü, elbiseleri çıkarılarak sopayla vücudunun her yerine vurulduğunu, 2 saat boyunca işkence yapıldığını” anlatacaktı. Gözaltına alınan çoban Seyhan Doğan’ın yerine ertesi gün hayvanları otlatmaya götüren 11 yaşındaki kardeşi Hazni Doğan da gözaltına alındı. Dargeçit Jandarma Taburu’nun altındaki işkence merkezine götürülen çocuk, ağabeyiyle birlikte işkence ve tacize maruz kaldı. 4 günün sonunda serbest bırakılan çocuk, yaşadıklarını ailesine anlattı. Annesi Asiye Doğan diğer oğlu Seyhan’ı sormak için jandarmaya gittiğinde “serbest bırakıldığı, dağa gitmiş olabileceği” yanıtını aldı. Doğan, savcılığa dilekçe verdikten sonra gözaltına alındı. Çıkar çıkmaz yaşadıklarını gazetelere anlattı. Haberlerin ardından Doğan yine alındı ve 20 gün işkenceli sorgulara tabi tutuldu. M Şıh Mehmet Emin Bingöl NAİM KURT DAVASI andarma, boşaltılan Muş’un Kızılağaç köyüne kalan eşyalarını ve kışlık odun almak üzere gelen 54 köylüyü Ekim 1993’te gözaltına aldı. Tanıklara göre gözaltındaki iki PKK’li, köylülerden Mahmut Acar, Ali Can Öner, Yakup Tetik ve Mehmet Emin Bingöl’ü “örgüte yardım eden kişiler” olarak teşhis etti. Teşhis edilenler içi su dolu bir odaya götürüldü. Odada Yakup Tetik ve yörede sevilen bir din adamı olan Şıh Mehmet Emin Bingöl de vardı. Tanıklar, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın da o sırada Muş’ta olduğunu ve gözaltına alınanların bir kıskaldı ve gözaltına alınanlardan bir daha haber alınamadı. Sadece Süleyman Seyhan’ın cesedi 6 Mart 1996’da bir kuyuda yanmış halde bulundu. Sonradan Seyhan’ın cesedinin yerini ailesine Uzman Çavuş Bilal Batırır’ın söylediği ortaya çıktı. Batırır, bu olaydan sonra ortadan kayboldu. Eşi Hatice Batırır eşinin kendisine “benim yazımı tanırlar” diyerek imzasız bir ihbar dilekçesi yazdırdığını anlattı. Dilekçede Jandarma Komando Tabur Komutanı Hurşit İmren, Dargeçit İlçe Jandarma Komutanı Mehmet Tire ve Mahmut Başçavuş’un bazı kişileri öldürerek kuyulara attıkları anlatılıyordu. Bu dilekçeden sonra Batırır, evlerinde misafir olduğu bir gün, yat J Gözaltında ölümlere ‘PKK öldürdü’ mizanseni mıyla görüştüğünü anlatmıştı. 6 Kasım 1993’te komutanlığa yakın mesafedeki bir su kanalı yakınında 6 köylünün cesedi bulundu. Bingöl’ün boynuna olayı PKK’nin üstlendiğine dair bir kağıt asılmıştı. Uzun soruşturma sürecinin ardından 20 yıl sonra, 5 Kasım 2013’te Van Başsavcılığı dönemin Jandarma Alay Komutanı Naim Kurt’a dava açtı. İddianamede, olayı PKK’nin üstlenmesinin “mizansen” olduğu belirtiliyor ve Kurt’un JİTEM ile bağlantılı olduğu ileri sürülüyordu. Kurt ise, savunmasında, o dönem kendisinin değil Savaş Aksoy’un alay komutamak üzere gittiği karakoldan dönmemişti. Eşine telefon açan bir asker ‘Batırır’ın işkence yapıldıktan sonra kalorifer kazanında yakılarak öldürüldüğünü’ söyledi. Olayla ilgili kazan dairesinde görevli erlerin tanıklığına “isimlerin kayıtlarda bulunmadığı” gerekçesiyle başvurulamadı. Doğan ailesinin 2009’da ulaştığı emekli bir korucu, askerlerin 56 cesedi Bağözü Köyü’nde kepçeyle açtıkları çukura gömdüklerini anlattı. Kazılarda öldürülen 4 köylüye ait olanlar da dahil 11 kafatası ve insan kemiklerine ulaşıldı. Dargeçit Savcılığı 25 Aralık 2014’te, İmren ve Tire’nin aralarında olduğu 5 jandarma hakkında 6’şar kez müebbet hapis istenı olduğunu, cinayetleri de PKK’nin işlendiğini savundu. Kurt’un adres gösterdiği Aksoy, “adresi tespit edilemediği” gerekçesiyle dinlenmedi. Muş Ağır Ceza Mahkemesi, 22 Aralık 2014’te Kurt’un “jandarma alay komutanı olduğunun belli olmadığını” belirterek beraatına karar verdi. Kararda, öldürülen kişilerin “terör örgütüne yardım” iddiasıyla gözaltına alınmasının “kanuni bir görev” olduğu savunuldu ve “maktüllerin serbest bırakıldıktan sonra jandarmaca öldürüldüklerinin ispatlanamadığı” ileri sürüldü. Dosya, Yargıtay’da temyiz incelemesinde bulunuyor. miyle dava açtı. Bu davayla 10 korucu ve belediye başkanının iki koruması hakkındaki dava birleştirildi. Midyat’tan Adıyaman’a “nakledilen” davada ikinci duruşma 29 Aralık’ta görülecek. Davanın sanıklarından Hurşit İmren, CHP ’den Sivas Çepni Belediye Başkanı idi. İmren, 2014’de de aday adayı oldu ancak Cumartesi Anneleri’nin itirazları sonucunda CHP PM adaylığını düşürdü. Mehmet Tire ise 20092014 arasında DP’den Bodrum Gümüşlük Belediye Başkanlığı yaptı, 2013’te AKP’ye katıldı. Tire, 2014’te belde belediyelerinin kapanması yüzünden aday olmadı. Öğretmenleri araya girdi Gençlerin ve çocukların gözaltında olduğu sırada, bazı öğretmenler de güvenlik gerekçesi ile taburda tutuluyordu. Dargeçit Lisesi kimya öğretmeni Hayri Nurullah Yıldırım, taburda öğrencilerinin gözaltında olduğunu gördüklerini belirterek “Birkaç öğretmen yüzbaşı Mehmet Tire’yle konuştuk. Tire ‘onlar öğrenci değil terörist. Jitem onları sorguluyor’ dedi. Kaymakam da askeri adres gösterip çekindiğini söyledi” dedi. Öğretmenlerinin çabası yetersiz SÜRECEK 16 ARALIK 2015 SAYI: 32942 ‘Babamın yüzüne bakmaya utandım’ Coşkun Başbuğ, kadın satmaktan, fuhuş çetesi yönetmeye ve şantajdan devleti satmaya kadar ağır suçlamalar yöneltildiğini söyledi iyarbakır’da 7. Kolordu da hudut subaylığı görevini yapan İstihbarat Albay Coşkun Başbuğ, 2010’da emekli oldu. 2 yıl sonra ise İzmir’deki sözde casusluk operasyonu kapsamında, örgüt lideri olmak suçlamasıyla ilk gözaltına alınanlardan oldu. 2.5 yıl Buca F Tipi Cezaevi’nde yattı. Bu durumu “manidar” bulan Başbuğ, “Gözaltına alan polislere, ‘F tipi kumpasla f tipi cezaevine gönderildim. İyi sistem kurmuşsunuz’ deyince, ‘öyle diyorsanız öyledir’ diyerek güldü” yorumunu yapıyor. Avukatları davayla ilgili bilgi istemesine karşın savcı, “gizlilik” gerekçesiyle talebi reddetmiş. Ancak gizli denilen bu belgeler ise dönemin Kanaltürk, Zaman, Taraf ve Bugün gazetelerinde, televizyonlarında yayımlanmış. Davadan önce hiçbir mantığa dayanmayan 2 bin sayfalık iddianame hazırlandığını, iddianemenin güçlü görünmesi için her yolun seçildiğini vurgulayarak, “Bu iddianeminin ardından mahkeme heyetine ‘hepiniz yargılanacaksınız, bu yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz’ dedim. Mahkemeyi tanımadığımı söyledim. 2,5 yıl cezaevinde kaldım. Bir kez bile tahliye ve beraat talebinde bulunmadım. Mahkeme he İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç Akın Atalay İcra Kurulu Başkanı Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: Reklam Tanıtım ve Halkla İlişkiler Genel Koordinatörü Ayşe Cemal Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörleri Hakan Çankaya Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel D yetiyle hiçbir maddi bağım olmadı” diye konuşuyor. ‘Tazminatı F tipi ödesin’ Tutuklanmadan önce tekne bakım onarım şirketi kurmak üzere olduğunu yabancılarla yaptığı anlaşmanın cezaevine girince bozulduğunu da kaydederek, “Tam işi sonlandırmak üzereyken maddi anlamda her şeyi kaybettim. Şu an bir şey yapmıyorum. Sadece emekliyim. Davanın sonuçlanmasını bekliyorum. Şubatta dengelere göre karar duruşması olabilir. Devlete karşı maddi tazminat davası açmayacağım. Ancak bu paralar F tipi örgütten karşılanacaksa sonuna kadar giderim” diyor. Başbuğ, davaların başlamasının ardından babasıyla ilk karşılamasını da unutamıyor: “Babamla ilk karşılaştığımda yüzüne bakamadım. Çünkü suçlamalara göre ‘kadın satıyorsun. Fuhuş çetesi yönetiyor tuzağa düşürüyor şantaj yapıyorsunuz. Devletinizi satıyorsunuz.’ Bu kadar suçlamalar çoğu kişiye ağır geldi. Tüm arkadaşlarımda küskünlük çok fazla. Bu davanın ülkeye kaybı çok. Milli gemi projesinin mühendisleri görevlerini bıraktı. Birisi Singapur’a gitti. Çok zor yetişen pilotlar ayrılmak zorunda kaldı. Emek Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Bulvarı 1352 S. 2/3 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.41 05.24 05.45 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.15 12.06 14.23 06.56 11 .51 14.11 07.15 12.14 14.38 Akşam 16.45 16.33 17.01 Yatsı 18.1 2 17.58 18.23 liye ayrılanlar oldu. Bu davanın ardından yalnızlık hissiden dolayı çok kırılmalar yaşandı. Çoğu arkadaşıma ’oyuna gelmeyin istedikleri zaten bu. Görevlerinizi terk etmeyin dedim. Ama kalp kırıklığı fazla olunca maalesef ayrıldılar. Şu anda bizi görünce arkasını dönen, konuşmaktan korkan arkadaşlarım var. Bizi vebalı gibi görüyorlar. Buca Cezaevi’nde yatan tek kişi bendim. Bir kişi bile beni 2,5 yıl boyunca ziyarete gelmedi. Çok kişinin kaldıracağı bir yük değildir. Korku her şeyi yaptırıyor. Ben baştan beri birine güvenerek mücadeleye girmedim. Başıma bunların geleceğini bildiğim halde girdim. Bir şaşkınlık ve yılgınlık yaşamadım. İlk gözaltına alan polis şaCoşkun şırdı. ‘Ne kadar raBaşbuğ hatsınız, operasyonu biliyor muydunuz?’ diye sordu. 2.5 yıl Buca F Tipi Cezaevi’nde yattı. Bu ‘Bekliyordum’ dedurumu “manidar” bulan Başbuğ, “Gözaldim ‘10 yıldır bektına alan polislere, ‘F tipi kumpasla f tipi liyordum’.” cezaevine gönderildim. İyi sistem kurmuşsunuz’ deyince, ‘öyle diyorsanız öyledir’ SÜRECEK diyerek güldü” yorumunu yapıyor. C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear