21 Mayıs 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cuma 11 Aralık 2015 EDİTÖR: CAN DOKER haber 11 TUTUKLAMA KARARI KALANLARA GÖZDAĞI EMRE DÖKER Dündar ve Gül’e gönderdiği mektupla gündeme oturan hâkim Aydın: Cesur değil, kaygılıyım arşıyaka Adliyesi’nden Hâkim Murat Aydın, MİT TIR’larıyla ilgili yayımladıkları haber ve görüntüler nedeniyle tutuklanan gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcimiz Erdem Gül’e gönderdiği mektubun ardından Cumhuriyet’e konuştu. Mektubunda “Tüm bu yaşananların; hukuk, adalet, yargı adına yapıldığı söylendiğinde içim eziliyor” diyen Aydın, “İçinde bulunduğum mesleğe, 30 yıla yakındır eğitimini alıp uygulamasını yaptığım hukuk bilimine olan aidiyet duygumu yitiriyorum” ifadelerini kullanmıştı. Aydın, Dündar ve Gül’e mektup göndermesinin “cesur” bir hareket olarak K Hâkim Murat Aydın görüldüğünü belirterek, “Ben cesur bir hâkim değilim. Mesleğiyle ve ülkesiyle ilgili kaygı duyan bir adamım. Cesur değilim, sadece kaygılıyım ve doğrusunu söylemek gerekirse korkuyorum” dedi. Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmasına sevinenlerin dahi kararı hukuki bulmadığını ifade eden Aydın, hiçbir soruşturma başlamamışken bir “demecin” arkasından tutuklama kararının verildiğine dikkat çekti. 7. Asliye Hukuk Mahkemesi Başkanı ve Yarsav Başkan Yardımcısı Hâkim Murat Aydın, Dündar ve Gül’e verilen tutuklama kararının “gözdağı” amacı taşıdığını kaydederek, “Tutuklamayı haklı bulanlar bile bu kararın hukuki olduğunu söyleyemiyorlar. Şu anda kararlar hukuki mi siyasi mi onu tartışıyoruz. Bu ‘yargının yok olması’ demektir. Bu durum son 10 yıldır böyle. Ergenekon davasıyla bu iyice art tı. Bu karar, Can Dündar’a mesaj değildir. O, bunu göze almıştır. Amaç ibreti âlemdir. Bir hâkimi sürerseniz, o adam için sorun değildir. Bu kalanlara göz dağıdır. Toplum için tehdit olan budur” diye konuştu. Aydın, toplumun hâkim ve savcılardan “kahramanlık” beklediğini ancak bu durumun sıkıntılı olduğunu da vurgulayarak, “Biz insanları yanımızda görmüyoruz. Adına karar verdiğimiz milletin bize sahip çıkması gerekir. Biz yapayanlız durumdayız. Bu kadar hâkim savcı tayin edildi, sürüldü, öldürüldü, tutuklandı. Kamuoyu bizim yanımızda olmadı. İki arkadaşımız doğuda şehit edildi. Bugün 7 meslektaşımız tutuklu. 100 meslektaşımız açıkta. Yüzlerce meslektaşımız soruşturma geçiriyor” diye konuştu. l İZMİR Oğlum iyi bir gazeteci Çankaya Belediyesi’nin düzenlediği panelin onur konukları Can Dündar’ın annesi Öznur Dündar ve Erdem Gül’ün eşi Aslı Işık’tı. Panelde Dündar ve Gül’ün mektupları da okundu HP, “10 Aralık İnsan Hakları Günü” nedeniyle Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde “Yaşanacak Bir Türkiye İçin İfade ve Basın Özgürlüğü” paneli düzenledi. CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in yönettiği panele, gazetemiz yazarı Nuray Mert, Medipol Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Levent Korkut, MazlumDer Genel Başkanı Faruk Ünsal ve İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan katıldı. Panele onur konukları olarak katılan Can Dündar’ın annesi Öznur Dündar, “Benim oğlum iyi bir yazar ve iyi bir gazeteci. Her şeyden önce de iyi bir insan. Ben onun en çok insan tarafını seviyorum. Ben oğlumla gurur duyuyorum, çünkü benim oğlum suçlu değil. Bizi yalnız bırakmayın” sözleriyle seslendi. İNSAN HAKLARI GÜNÜ’NDE DÜNDAR’IN ANNESİ, GÜL’ÜN DE EŞİ KONUŞTU: C Panelin onur konukları Öznur Dündar ve Aslı Işık Gül birer konuşma yaptı. delemizle, topluca olacak ve ülkemizi aydınlığa kavuşturacak. Buna yürekten inanıyoruz. Hapisteki gazeteciler adına hepinizi sevgiyle selamlıyorum.” ‘Taze mahpus’tan selam... Erdem Gül de mektubunda, “Bugün (dün) belki de en ‘acı’ İnsan Hakları günü... Çünkü tarihimizin belki en kanlı saldırısını yaşadığımız Ankara katliamının bugün (dün) 60. günü. Ne yazık ki insan ve haklarından söz etmek yerine katliam acılarını konuşan bir ülke olarak girdik 10 Aralık’a. Ankara katliamında kaybettiklerimizi bir kez daha anıyorum. İnsanın hakkı için kafa yoran, bir araya gelen, söz söyleyen tüm herkese taze bir mahpus olarak selam ve sevgilerimi yolluyorum” ifadelerini kullandı. san, diktatörlerin en büyük düşmanıdır. Boyun eğmeyi reddeden, haklarına sahip çıkan her yurttaş, baskı rejiminin önünde en büyük engeldir. Bu baskılar, bu haksızlıklar o yüzden işte... Bu zulüm sürsün diye... İnsan hakkı, zalimlerle, adalete inananlar arasında bir ip çekme yarışıysa, burada bir arada olmamız, ipi birlikte göğüslememiz çok önemli. O yüzden bir arada hak aramanızı çok değerli buluyorum. Özgür olmayan bir ülkede, dışarıda olmanın hapis yatmaktan bir farkı olmadığını biliyorum. Tahliyemiz ortak mücaGazetemiz yazarı Nuray Mert de panelde, konuşmasına başlamadan önce salonun fotoğrafını çekti. Salondaki katılımcıların azlığından yanınan Mert, “Bu fotoğrafı bir yere koysak, ülke için fazla bir şey söylemeye gerek kalmaz” ifadelerini kullandı. Kendisinin de bir dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın “hakaretine maruz kaldığını” anlatan Mert, şunları söyledi: “Asıl sorun şu, hiçbirimizin haber alma özgürlüğü yok. Can ile Erdem, bizim bilgi alma hakkımızı savundular.” l ANKARA / Cumhuriyet Nuray Mert ‘Özgürlük için cezaevindeler’ Ankara Temsilcimiz Erdem Gül’ün eşi Aslı Işık Gül de panelin düzenlendiği Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde çok az insan olmasını eleştirdi. Gül, “Ben bu salona ne zaman gelsem boş. Oysa birlik olmak gerekli. Erdem ve Can, kendileri için değil, özgürlük, demokrasi mücadelesi verdikleri için cezaevindeler” dedi. CHP’li milletvekillerinin de katıldığı panelde, Can Dündar ile Erdem Gül’ün “10 Aralık İnsan Hakları Günü” nede niyle yazdığı mektuplar da okundu. Can Dündar, mektubunda şu ifadelere yer verdi: Salonun fotoğrafını çekti ‘Bir arada olmalıyız’ “Sevgili Dostlar, İnsan Hakları Günü’nde aranızda olup, tüm hak savunucuları ile yan yana, omuz omuza haklarımıza, özgürlüğümüze sahip çıkmak isterdim. İnsanoğlunun asırlardır verdiği özgür olma savaşımının bunca cana mal olması, bunca zulme yol açması, bunca insanı hapse sürüklemesi boşuna değil. Hakkını arayan özgür in C Prof. Usluer’den destek ziyareti HP PM üyesi ve Eskişehir Milletvekili Prof. Dr. Gaye Usluer, gazetemiz Ankara temsilciliğini ziyaret etti. Can Dündar ve Erdem Gül’ün sırf iyi gazetecilik yaptıkları için vahim insan hakları ihlallerine uğradıklarını söyleyen Usluer, görüşlerini gazetemiz Ankara Haber Müdürü Ayşe Sayın ile paylaştı. Usluer, “Desteğimiz bütün gazeteciler özgürlüklerine kavuşana kadar sürecek” yanıtını verdi. İnsan Hakları İzleme ve Değerlendirme Merkezi Dönem Başkanı avukat Mustafa Dokumacı da gazetemizi ziyaret etti. l ANKARA / Cumhuriyet Bütçede Dündar ve Gül tartışıldı ’li Selin Sayek Böke, bütçelerin sadece devletin cüzdanı değil, aynı zamanda vicdanı da olduğunu belirterek Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmalarının AKP iktidarlarının zayıf insan hakları karnesinin son notu olduğunu söyledi. Geçici bütçe yasa tasarısı, dün TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşüldü. Komisyonda 12 saat boyunca görüşülen ve 5 maddeden oluşan tasarı kabul edildi. 2016 yılı Merkez Yönetim Bütçesi yürürlüğe girinceye kadar yeni yılın ilk üç aylık döneminde merkezi yönetim harcamalarının yapılmasına olanak veren tasarının önümüzdeki hafta Meclis Genel Kurulu’na gelmesi bekleniyor. l ANKARA CHP C ‘Silivri Pınarhisar değil’ Silivri Cezaevi’nde 620’si tek başına hücrede olmak üzere toplam 1739 gün tutuklu kalan CHP milletvekili Mustafa Balbay, TBMM’deki basın toplantısına, cezaevinin maketiyle geldi. Dündar ve Gül’ün Silivri’de 2. haftayı geride bıraktıklarını anımsatan Balbay, Erdoğan’a seslenerek “Silivri’yi Pınarhisar ile karıştırmayın, bu cezaevinde 4 gün yatabilir misiniz?” dedi. l ANKARA Balbay Balkan radyosundan gazetemize destek an Dündar ve Erdem Gül’e bir destek de Balkanların Sesi Radyosu’ndan geldi. Radyonun kurucuları Erol Emon ve Özer Kurcan “Yaptıkları yayınla, yıllardır belgeselleri ile kişileri, kurumları ölümsüzleştiren, kitaplarıyla yaşadıklarını, gördüklerini, gözlediklerini, bildiklerini bizlerle paylaşan Can Dündar’a gönül borcumuzu bir parça olsun ödemeye çalıştık” ifadelerine yer verdi. www.balkanlarinsesiradyosu.com üzerinden dinlenebilecek olan program, hafta içi her gün Türkiye saatiyle 19:0019:15 arasında yayımlanacak. l İSTANBUL/Cumhuriyet ız çocukları bebeklerle boşuna oynamıyorlar. Daha küçücükken terbiyelenen hayaller, mutlak ve egemen sistemi asırlardır sapasağlam ayakta tutuyor. Buralarda kimsenin aklına evlenmemek gibi bir seçenek de olabileceği gelmiyor. Yalnızlık, namı dilden dile dolaşan tehlikeli bir canavar. Evlerin hemen dışındaki karanlık mağarada uyuyor ve geleneklere baş kaldırmayı göze alan olursa, onu bir lokmada yiyip yutuyor. Sisteme kafa tutana, dışarıda macera arayana hayat yok bu coğrafyada. O yüzden insanların yalnızlığı sevip sevmeyeceklerini öğrenme fırsatları bile olmuyor. Ta en baştan yalnızlıktan ölesiye korkutuluyorlar. Birlikte yaşlanacakları insanın yanı başında da yalnızlıktan kavrulabileceklerini iş işten geçtikten sonra öğreniyorlar. İki insanın birbirini sevmesi ve sevişmesi, ihtirastan, alışkanlıktan, gelenekten görenekten farklı, tek başına ve uçsuz bucaksız bir ülke... Ama bu gerçek bu coğrafyada hiçbir yerde yazmıyor. Ahlak kuralları tüm duyguları daha uyanmadan dağlıyor. Evlenmeden sevişmeyi felaket sananlar... Evlenip de kanlı bıçaklı olup savaşmayı olağan buluyorlar. Gelinle damadı üniformaların içine sokup ite kaka evlilik kurumuna sıkıştıran kültür, o kurumun içinde olup bitecek her türlü felakete hazırlıklı. Ailenin içindeki yangınlar değil, o yangından tüten duman facia sayılıyor. Evde olup bitenler kutsal aile masalına sarılıp sarmalansın, herkesten saklansın isteniyor. Ebeveynler kendi yaşadıkları kötü evliliklerden ders alamayacak kadar körler. Sanki kendilerinin değil de başkasınınmış gibi, tam içinde oldukları halde uzaktan izledikleri o tehlikeli hayatı çocuklarına genetik bir miras gibi devrediyorlar. Babalarına benzeyen haşin adamların elinde parçalanan kadınlar... Annelerinde gördükleri ezikliği evlenecekleri kızlara da yakıştıran oğlanlar... Kısır bir döngünün girdabında nesillerden nesillere kurtlanmış yaralarla yuvarlanıyorlar. O evliliklerin ortasına doğan bahtsız çocuklar... Kendi alınyazılarının müsveddelerini okuya okuya büyüyor ve ailelerinin makus kaderini çağlardan çağlara sadakatle devrediyorlar. Eğer bu döngüde bir aksama olursa herkes biliyor ki... Eninde sonunda devletler yıkılır, iktidarlar sarsılır, onları koruyup ayakta tutan tüm köhne inançlar kaybolur. Ama evlilik programlarının pespayeliğini içine sindirebilen bu toplum, devletin gençlere erken evlenmeleri için teşvik primi vermesini asla yadırgamayacak. Zaten çoğu imam hatipe çevrilmiş olan devlet okullarında kız çocukları küçüklükten itibaren gönüllü olarak kendilerinden vazgeçmenin, inançlarıyla bağlantılı bir yükümlülük olduğuna eğitiliyorlar. Onlar bu yeni düzenlemede de üstlerine biçilen giysiyi uysalca giyecekler. Ve özgürlük hayali kurmalarını imkânsız hale getiren teşvik tasmasını boyunlarına kendi elleriyle geçirecekler. Kayda geçsin... Kadınları okumayan, okusa da çalışmayan, çalışmak istese de erkenden arka arkaya çocuklar doğurup mesleğinde ilerleyemeyen böyle bir ülkenin devleti artık her zaman olduğundan daha da erildir. Ve kadınlara dair hayalleri her daim kirlidir. Ayşe evlen; erken evlen Ayşe erken evlen K ine aralık geldi. Ne de çabuk… Solgun güneşe, sonbaharın ılıkserin havasına en ihtiyacımız olduğu sırada. Silivri toplama kampında haber tutsaklarımız var. Onlar demir parmaklıklar arkasından çıkmadan aralık ayazı, o kalın kapıların altından koğuşlara girmesin istiyorduk. Olmadı… Silivri kapısındaki “Umut Nöbeti”ne gittiğimizde, inadına soğuk, içimize işledi. Sarındık, sarmalandık. Ya o devasa kapıların arkasında kalanlar? Basın Konseyi’nin hazırladığı nöbet çizelgesine göre bu kez, aynı sıkıntıları “tat”mış gazeteci Nedim Şener ve Basın Konseyi Yüksek Kurul Üyesi Baro Başkan Yardımcısı Avukat Başar Yaltı ile nöbetteydik. Kapı önü kalabalık. Ne çok suçlumuz var Tanrım. Birbirine “Allah kurtarsın, senin içerde kimin var” sorularının rüzgârlı havada uçuştuğu bir sırada, nöbet sandalyemizden kalkıp “ayrıştırma” kapısına gittik. Ayrıştırma demek, devasa kampusa dizilmiş 12345 diye devam eden Y daki 10 yaşındaki oğluyla sığıştı. Yüzleri gülüyor, bayram heyecanıyla kıpır kıpırdılar. “Baban bizi bekliyor oğlum. Hele bir KONUK YAZAR rahat dur” diyen ikazlarını, benim sorum kesti: PINAR TÜRENÇ “Neden yatıyor kocan?” “Ormandan ağaç kesip satmaktan. 7 yıla mahkum.” “Anlamadım. Sadece ağaç kesmekten mi?” “Evet. Karadeniz’de hep olur bunlar da, bizimki yatıyor.” L tipi ile 91011 diye numaralandırılan “Haline şükret. Ya, ormanı gasp F tipi mahpushane binalarının hangisine edip toprağını satsaydı eşin.” gidecek olanlar için hazırlanmış, bekle“Allah korusun. Toprağı gasp etmeme odaları ve otobüslerinin belirlenmeyiz.” si demek. “Edenler de var ama…” Elektronik eşya teslimi ve sıkı arama“Demek ki; ormanı gasp eden değil, lardan sonra 9 No’lu F Tipi Cezaevi’ne ağacını kesip menfaat sağlayana ceza ulaşmak üzere, hurdaya yakın otobüse olurmuş” dedik birlikte. attık kendimizi. Amaç; Can Dündar ile 9 No’lu cezaevinde cemaatçi denilen Erdem Gül’ün “ayrıştırılarak” konulduktutuklularla Can Dündar ve Erdem Gül ları F9 No’nun müdürü ile çay içip kode kalmakta. Tecrit edilen, yalnızlaştırınuşmak, Nedim’in kitaplarını iki gazetelan iki gazetecinin müdürü ile görüşme ciyle müdüre teslim etmekti. talebimize, bir görevli utana sıkıla, “BakOtobüse itişerek, çoluk çocuk dolutım, yerlerinde yoklarmış. Çıkmışlar” dişan mahpus yakınlarından nasibime, bir ye yanıt verince, yine o otobüslerle çıkış genç kadın düştü. Yan koltuğa kucağın noktamıza döndük. Bir nöbet yazısı... Dış kapı önünde bu kez bir grup kadın karşıladı bizi. Hava daha da sertleşmişti Silivri kırsalında. Sabahtan beri soğuktan üşüyen ellerimize, evden termoslarıyla getirdikleri sıcak çayları verdiler. “Kek yaptık, börekler de güzel” diye eklediler. Teşekkürümüzü kabul etmediler: “Esas bizler sizlere, gazetecilere teşekkür ediyoruz. İyi ki varsınız. Bizim haber alma hakkımızı koruyabilmek için çabalıyorsunuz.” O sırada, avukat olarak açık görüşe gönderdiğimiz arkadaşımız Başar Yaltı, elinde bir not kâğıdıyla döndü: “İyiler. Size de bu kısa mektubu Can Dündar gönderdi” dedi. Okudum: “Umut Nöbeti’ndeymişsiniz. Orada olmanız, burada içimizi ısıtıyor, güç katıyor, yalnız olmadığımızı kanıtlıyor” diyordu Can. Biz de onlara, kapının önünden seslendik: “Ayaza, güneşsizliğe, daktilosuzluğa, çoğalan yalnızlığınıza sakın ola teslim olmayın. Siz orada iki kişisiniz, biz dışarıda çoğuz ve çoğalıyoruz. Umudu yitirmeyin. Bunlar da geçecek.Sizi, bekliyoruz.” B 3 gazeteciye 11 ay 20 gün hapis cezası irGün gazetesi eski Yazıişleri Müdürü Barış İnce, sorumlu yazıişleri müdürü Berkant Gültekin ve muhabir Can Uğur, 17 Şubat tarihli “Hırsız, Katil Erdoğan” manşetinden dolayı “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçundan 4 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılandığı davada 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmaya yargılanan gazeteciler Barış İnce, Can Uğur ve Berkant Gültekin, avukatları ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatı katıldı. CHP’li milletvekilleri Veli Ağbaba ve İlhan Cihaner, ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş ile Türkiye Gazeteciler Sendikası üyeleri de destek amacıyla duruşmaya katıldı. Dosyayı karara bağlayan mahkeme, 3 gazeteciyi önce ayrı ayrı suçun işleniş şekli ve suçun işlenme saiki ve sanıkların suç içindeki durumunu dikkate alarak 1’er yıl hapis cezasına mahkum etti. Söz konusu eylemin alenen gerçekleştiğini kaydeden yargıç ardından cezayı 1 yıl 2 ay hapis cezası olarak artırdı. Yargıç son olarak sanıkların gazeteci kimlikleri nedeniyle cezayı 11 ay 20 güne indirerek, erteledi. l İSTANBUL C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear