21 Mayıs 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Perşembe 10 Aralık 2015 haber EDİTÖR: AYŞEGÜL ÖZBEKASLAN YILDIZ TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 6 u aralar, Aydın Doğan şahsen, Doğan Medya Grubu gazete ve dergiler olarak, Ahmet Hakan ise etkili bir yazar kimliğiyle doğrudan tetikçilerin hedefinde. Bu saldırıları, medya özgürlüğü açısından, Can Dündar, Erdem Gül ve onlar gibi hapiste olan gazetecilere yapılan haksızlıklar kadar önemli ve hayati gördüğümü belirtmek isterim. HHH Ahmet Hakan, her zaman düşüncelerine katılmasam da beğendiğim çok yetenekli bir köşe yazarıdır: Güzel yazı yazdığı için, katıldığım fikirlerinin bazılarını benden önce yazınca, doğrudan alıntıladığım da olmuştur. Bu kez de, geçen pazar günü, Başkanlık Rejimini niçin istediğini çok güzel yazmıştı; o kadar güzel yazmıştı ki, ben de karşı görüşümü onun yazısından bölümler alıntılayarak belirteceğim. HHH Ahmet Hakan: Başkanlık sisteminde hiçbir “başkan”, bugün bizdeki Cumhurbaşkanı Erdoğan kadar “tek adam” olamaz. İyikötü bir fren ve denge mekanizması mutlaka çalışır. Emre Kongar: Bu olayda (şu anda da yaşandığı ve görüldüğü gibi) önemli olan sistem değil, kişidir. Erdoğan, tek kişinin egemenliğine uygun olmayan Parlamenter sistemi dahi nasıl istediği gibi kullanıyorsa, Başkanlık sistemini de, üstelik çok daha kolay bir şekilde, arzularına ram edecektir. AH: Bugün adına parlamenter sistem dediğimiz, ancak ne olduğu belli olmayan bir sistemin içinde debelenmektense başı sonu belli bir sisteme kavuşmamız daha iyi olacaktır. EK: Adına Parlamenter denilen sistemin ne olduğu bellidir. Erdoğan kurallara uymadığı, bu sistem yozlaştırıldığı ve yargı da buna gözünü kapadığı için debeleniyoruz. AH: Yeni bir sisteme geçildiği takdirde... “Kuvvetler ayrılığı”, “hukukun üstünlüğü”, “bağımsız yargı”, “demokrasi” gibi ilkeler mecburen yeniden kurgulanacak ve bu ilkelerin çiğnenmesi pek mümkün olmayacaktır. EK: Bu ilkeler bugün de anayasanın emirleri ola B İthal özgürlük B Türkiye Delegasyonu yeni Başkanı Büyükelçi Hansjörg Haber Hürriyet’e verdiği bir demeçte, Can Dündar’ın hapishanedeki hücrede kaleme aldığı mektupta dile getirdiği endişeye yanıt vermiş. Can Dündar ve Erdem Gül endişelerini şu şekilde dile getirmişlerdi: Umuyoruz ki, mülteci krizine son verme arzusu Batı dünyasının insan hakları, basın ve ifade özgürlüğü ile temel değerler konusundaki hassasiyetlerine engel teşkil etmez. Can Dündar ve Erdem Gül’ün endişelerinin de Türkiye’nin demokrat kamuoyu tarafından geniş ölçüde paylaşıldığını da belirteyim. Büyükelçi diplomatik dilin kıvraklığı içinde, mülteci krizinin Avrupa için çok önemli olduğunu, ama, basın özgürlüğünün eksikliği konusunda Avrupa’nın duyduğu endişelerin zirvelerde yetkililere iletildiğini söylemiş. Ve ardından da, meselenin can damarına parmak basan şu tümceyi telaffuz etmiş: Ancak basın özgürlüğü dışarıdan ihraç edilemez. Şu anda Ortadoğu batağı ve Kürt sorununa gırtlağına kadar batmış olan Türkiye’nin en önemli meselesi nedir diye soracak olursanız, basın özgürlüğüdür derim. Basın özgürlüğüdür çünkü diğer bütün sorunların çözümünde, özgürlük ön koşuldur. Demokrasi ve özgürlük konusunda ise şu anda anahtar konumda olan basındır. Kamuoyunun sindirilmesi, Çankaya’nın fethi ve nihayet kuvvetler ayrılığı ilkesinin ayaklar altına alınması suretiyle, bağımsız yargının ortadan kaldırılmaları aşamaları teker teker başarıyla geçilmiştir. Şimdi “dikensiz gül bahçesi”nin önündeki tek engel, özgür basından elde ne kalmışsa odur. Basının büyük bölümü de zaten yandaş medyaya dönüştürülerek denetim altına alınmış ve salt Tayyip Bey’in istediği doğrultuda algı yaratmakla kalmayıp, muhalefete saldırılarda uç beyi görevini de üstlenmiş bulunmaktadır. Baskı ve hamaset konusunda, ülkenin egemeninin başı sıkıştığında, Bahçeli’nin MHP’sinin el altından desteğine sahip olabileceği RTÜK konusundaki iki olayda da belli olmuştur. Ama Tayyip Bey bunlarla yetinmeyerek, basından mutlak itaat beklemektedir. Bunun için saldırılar özgür basından geriye ne kalmışsa ona yönlendirilmektedir. HHH Bu amaca yönelik olarak bir yandan bağımsız basın çökertmeye çalışılırken (Dündar ve Gül’ün Silivri’ye kapatılmaları bunun bir parçası) öte yandan Doğan medyasının da tümden tasfiyesine yönelik girişimler arttırılmaktadır. Şu anda ilk hedef Doğan medyasının TV kanallarıdır. Bu ilk hedefe ulaşılmasına çok az kalmış, hatta kimilerine göre, operasyon nerdeyse tamamlanmıştır. Bütün bunlar gerçektir ve basın özgürlüğü Türkiye’nin şu andaki bir numaralı sorunudur. Bunları belirtirken Büyükelçi Haber’in altını çizdiği gerçeği de görmezden gelemeyiz. O da ithal basın özgürlüğü olmayacağıdır. Bu sütunda bıkmadan usanmadan bu gerçeğin altını çizmeye çalışıyoruz. Demokrasi ve onun onsuz olmazı basın özgürlüğünü yaşama geçirip, korumak ancak o ülkenin yurttaşlarının gayretiyle mümkün olabilmektedir. Başka bir deyişle, Türk halkı ne kadar basın özgürlüğü istiyorsa, o kadar basın özgürlüğüne sahiptir. Ne kadar istediği de seçim sonuçlarıyla sabittir. Haksızlık etmeyelim! Türk halkı basın özgürlüğü istemiyor değil, istiyor, yalnız isteyenlerin miktarı kâfi gelmiyor. Bütün mesele bu. A Başkanlık rejimi rak geçerli ama uygulanmıyor. Başkanlık sisteminde Erdoğan yargıçları da atayacak, milletvekillerini de belirleyecek, zaten yürütmenin başı olduğu için kuvvetler ayrımı bütünüyle ortadan kalkacaktır! AH: Başkanlık sistemine geçilmesiyle birlikte bugün başımızda bulunanlar için hiç sorulmayan “İyi ama başkanın yetkileri nasıl sınırlanacak, başkan nasıl denetlenecek, başkanın sınırlanması nasıl sağlanacak” soruları, mecburen sorulacaktır. EK: Bugün bu sorular ne kadar sorulabiliyorsa, o gün de belki ancak o kadar sorulabilecek, hatta o kadar bile sorulamayacaktır. AH: Başkanlık sisteminde seçilmelerini “başkan”a borçlu olmayan, “bakan” olma ihtimalleri bulunmayan, dolayısıyla bakan olma beklentisiyle kişiliklerini ezdirmeyen şahsiyet sahibi milletvekillerinin ortaya çıkma ihtimali artacaktır. EK: Bu sistemde de partisinin milletvekillerini (aynen bugün olduğu gibi) Erdoğan belirleyecek, üstelik kabineyi de kendi kuracağı için istediğini doğrudan bakan yapacaktır. AH: Başkanlık sistemi, adı üstünde bir sistemdir. Bugünkü gibi bir sistemsizliğin içinde debelenmektense adı “başkanlık” olan bir sisteme geçmek, çok daha hayırlı olacaktır. EK: Bugünkü Parlamenter sistem, sistemsizlik değil, Parlamenter sistemin Erdoğan ve AKP tarafından, yüksek yargının da sessiz kalmasıyla yoz laştırılmış halidir. Başkanlık sistemi, bugün her kafadan çıkan farklı seslerin de ortaya koyduğu biçimde hem çok daha belirsizdir, hem de tek kişi tarafından yozlaştırılmaya çok daha müsaittir. AH: Bütün yetkileri elinde tutan ama sorumsuz ve hesap vermez bir cumhurbaşkanımız olacağına... Bütün yetkileri elinde tutan ama sorumlu ve hesap verebilir bir başkanımız olsa daha iyi olur. EK: Bugün, sistem dışına çıktığı ve sistemi yozlaştırdığı halde hesap sorulamıyorsa, Başkan olduğu zaman hiç hesap sorulamaz. AH: Bugünkü mevcut sistemin sadece adı parlamenter sistemdir. Bugünkü mevcut sistem, adı konulmamış bir başkanlık sistemidir. Üstelik bugünkü sistem, antidemokratik bir başkanlık sistemidir. Antidemokratik bir başkanlık sistemine maruz kalmaktansa... Demokratik bir başkanlık sistemi çok daha iyidir. EK: Bugünkü sistemi yozlaştıran da Erdoğan ve AKP’dir. Başkanlık sistemi dedikleri, kendi yozlaştırdıkları ve antidemokratik hale getirdikleri garip sistemi meşrulaştırmak olacaktır. AH: ABD’deki gibi bir başkanlık sistemi, bugün Türkiye’deki fiili başkanlık sisteminden bin kat daha demokratiktir. Bugün Türkiye’de uygulanan fiili başkanlık sistemindense ABD’deki gibi bir başkanlık sistemini istemek, demokrasiyi istemekle özdeştir. EK: AKP kanadından kimse ve bizzat Erdoğan ABD Başkanlık sisteminin savunmasını yapmamaktadır. Tam tersine, “Türkiye’ye özgü başkanlık sistemi”, bütünüyle yoz bir nitelik taşıyan “Meksika türü başkanlık sistemi”, “Başkanın partili olacağı başkanlık sistemi”, “Fransa gibi Başkanın yetkilerinin yaygın olacağı sistemin Türkiye’ye uyarlanmış hali” gibi, daha şimdiden ABD’deki kontrol ve denge sisteminin (check and balance) dışında bir rejimin hedeflendiği açıkça ortaya konmuştur. Üstelik Erdoğan açıkça, yargının icraya ayak bağı olduğunu ifade etmiş, böylece niyetini belirtmiştir. HHH Konuyu açık seçik bir biçimde tartışma olanağı verdiği için Ahmet Hakan’a teşekkürlerimle bitiriyorum bu yazıyı. Sokak güvenli değildi, yukarıda bekledik Elçi’nin üğü d l ü r ü öld ulan r u v a t sokakpolis: KANAS’LA VURULAN POLİS ŞEHİT OLDU Mesut Demirkan Haydar Çetin AA iyarbakır’ın Sur ilçesinde paD zartesi gecesi Kurşunlu Camii yakınlarında hendek ve barikatlara Keşke babamı bir daha görseydim iyarbakır’da Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Özgür Kadın Kongresi (KJA) ve Mezopotamya Hukukçular Derneği’nin (MHD) de aralarında bulunduğu Zorla Alıkonulan Kadınlar İçin Mücadele Platformu, Gaziantep’teki sığınmacı kamplarından IŞİD’e kadın ve çocuk pazarlandığı haberleri üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Basın açıklamasına, HDP Hakkâri Milletvekili Selma Irmak, HDP Diyarbakır Milletvekili Ezidi kökenli Feleknaz Uca, Ezidi Federasyonu Başkanı Dr. Leyla Ferman katıldı. Alman ARD kanalının Türkiye’deki köle pazarları ve Ezidi kadınların ticareti ile ilgili yaptığı habere Türk basınında yalnızca Cumhuriyet yer vermişti. lMAHMUT ORAL / DİYARBAKIR Ezidi kadınlar için suç duyurusu D tuzaklanan bombaları imha etmeye çalışan polis memuru Haydar Çetin, Kanas suikast silahı ile başından vurularak ağır yaralandı. Bu sırada PKK’lilerin bölgede bulunan patlayıcıyı infilak ettirmesi sonucu 1 polis memuru daha yaralandı. 2 polisten durumu ağır olan Çetin, müdahalelere rağmen kurtarılamayarak dün şehit oldu. Çetin için Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü bahçesinde tören düzenlendi. Şehidin annesi Şükran, eşi Aysun ile 6 yaşındaki oğlu Eymen’i polisler teselli etti. Şehit polisin 4 aylık Emin adındaki bebeği olduğu öğrenildi. Cenazesinin katafalka bırakılması sırasında annesi Şükran Çetin “Oğlum ben seni böyle mi görecektim” diyerek gözyaşı döktü.Şehidin 6 yaşındaki oğlu Eymen Çetin, babasının tabutunun ambulanstan alındığını görünce ağlayarak, “Keşke son bir kez daha görseydim. Anne babam cennete mi gidecek? Anne sen gitme ne olur. Ben bakmayacağım oraya” dedi. Nusaybin’de şehit olan özel harekât polisi Mesut Demirkan için Mardin Emniyet Müdürlüğü’nde tören düzenlendi. Törene çocukları Zeynep, Abdullah ve Rabia ile birlikte katılan şehidin eşi Zehra Demirkan, gözyaşlarına hâkim olamadı. Demirkan’ın Ankara’dan 45 günlük geçici görevle 17 gün önce Mardin’e gönderildiği öğrenildi. Şehidin cenazesi Çorum’un Boğabağı köyünde toprağa verildi. l ADNAN AVUKA SEYFETTİN METE/ MARDİN/ ÇORUM DHA Şehit Demirkan’ın Kızı Rabia’nın gözyaşları yürekleri burktu. Şehit Çetin’in oğlu Eymen (6) babasını gözyaşlarıyla uğurladı. Fransa Ömer Güney’i vermedi Paris, PKK’li Cansız, Söylemez ve Doğan’ı öldürdüğü iddia edilen Güney’in iade edilmesini isteyen Türkiye’ye olumsuz yanıt verdi ALİCAN ULUDAĞ iyarbakır Baroda bulunan “deforme su Başkanı Tamermi çekirdeği” ise hir Elçi’nin öldürülönemli bir delil olarak mesi ile ilgili soruşkamuoyuna sunuldu. turmada önemli bilBaşsavcılık kaynakgiler su yüzüne çıkıları da deforme merKEMAL GÖKTAŞ yor. Elçi’nin vurulminin Elçi’nin vurulmasından saniyeler duğu yerin uzağında önce vurularak yabulunduğunu kabul ralanan polis S.T ifadesinde, etti. Ancak kaynaklar, çok “Sokak güvenli değildi, yudüşük bir ihtimal de olsa, karı çıkıp bekledik” diyerek deforme merminin bir arapolislerin Elçi ve arkadaşlacın lastiğiyle ya da başka bir rının güvenliğini sağlamak şekilde yerinden taşınmış yerine basın açıklamasının olma ihtimalinin göz önüne yapıldığı yerden uzaklaştık alındığını ifade etti. larını itiraf etti. SoruşturmaPolis memuru S.T, o gün da ayrıca Adalet Bakanı Been az 12 polisin o sokakta kir Bozdağ’ın bulunduğunu görev yaptığını söyledi. S.T açıkladığı deforme mermipolislerin bir kısmının banin Elçi’nin vurulduğu yesın açıklamasının güvenlirin 2530 metre yukarısınğini sağlamak yerine uzakdan alındığı ortaya çıktı. So ta durmayı tercih ettiğini de kakta tespit edilen 83 delilanlattı. den 43’ünün alınabildiği soGlock’la vuruldu ruşturmada, Elçi’nin vurulduğu yerde tespit edilen deElçi’nin vurulmasına ilişliller alınamadı. kin görüntülerde S.T’nin vuElçi’nin öldürüldüğü Yerulduğu an görülebiliyor. nikapı Sokak’ta yapılabiGörüntülere göre arkada bulen tek delil incelemesinde lunan saldırgan Uğur Yakısokaktaki mermi çekirdekşır, bir işporta tezgahının arleri ile diğer deliller sokakasında görünen polise elini ğın başından itibaren 1’den geriye doğru kıvırarak ateş 83’e kadar numaralandırılediyor. Yakışır daha sonra dı. Son numaralar, yani 83 elindeki Glock marka tabannumara vurulduktan soncayı, ters mermi nedeniyra düşen Elçi’nin kafa hizale tutukluk yaptığı için posına geliyordu. Bu numaralislerden birinin üzerine atalandırma yapıldıktan sonra rak kaçıyor. Yakışır’ın taşıdeliller tek tek toplanmaya dığı Glock marka tabancabaşlandı. dan sokağın başında atılan Ancak 43’e gelindiğin4 mermi kovanı bulunmuşde sokakta yine çatışma çıtu. Diğer saldırgan Mahsum kınca delillerin toplanmaGürkan ise sokağın ortasına sı tamamlanamadı. Sokageldiğinde tabancasını elinğın başında, takriben 15 ila de ters tutarak kaçmıştı. 20 numaralı deliller arasınlANKARA D Ömer Güney ransa, Paris’te Sakine Cansız, Leyla Söylemez ve Fidan Doğan’ı öldürdüğü iddia edilen Ömer Güney’in iade edilmesini isteyen Türkiye’ye olumsuz yanıt verdi. PKK kurucularından Sakine Cansız, Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Paris temsilcisi Fidan Doğan F ile Leyla Söylemez, 9 Ocak 2013 tarihinde Paris’te bulunan Kürdistan Enformasyon Bürosu’nda susturuculu silahla başlarından vurularak öldürülmüştü. Fransız polisi, olayın faili olarak Ömer Güney’i gözaltına almıştı. Tutuklanan Güney hakkında dava açıldı. Bu arada öldürülenlerin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması sebebiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da soruşturma başlattı. Bu kapsamda Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dışilişkiler Genel Müdürlüğü aracılığıyla Fransa’dan olaya ilişkin bilgi ve belge istendi. Bu kapsamda Güney’in ifadesi ve davanın iddianamesi, istenen belgeler kapsamında başı çekti. Savcılık, Fransa’dan Güney’in de ia desini talep etti. Alınan bilgiye göre Fransa, Güney’in iadesi talebini reddetti. Fransız makamları, davanın iddianamesi dahil hiçbir bilgi ve belgeyi de Türk makamlarıyla paylaşmadı. Savcılık kaynakları, Paris makamlarının bilgi paylaşmaması nedeniyle, Türkiye’nin soruşturmada ilerleyemediğini belirtti. lANKARA C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear