25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazar 18 Ekim 2015 KULTUR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Ayyuka ‘Sömestr’ (Shalgam Records) ski Ayyuka’yı unutun. Şu arabeskten oyun havasına formları bozarak çalan, tuhaf şarkılar söyleyen Ayyuka’yı. Stüdyoda fasılasız geçen bir haftanın ürünü üçüncü albümleri sözsüz; plansız provasız, William Burroughs metinleri gibi kesilip biçilerek yan yana dizilerek, üst üste bindirilerek elde edilmiş tüm parçalar. Saykodelik Pink Floyd soundlarını, helezonik Kraut Rock pasajlarını, oynak Afro ritimlerini göz göze çalmışlar; nota, beste hak getire! Kadro aynı; gitarlarda Özgür Yılmaz ve Ahmet Kul, basta Altan Sabuktekin, davulda Alican Tezer. İki de konukları olmuş: vurmalı çalgılarda Güney Güvel, saksofonda ise Yeşilçam’ı kuran kuşağın son temsilcisiydi KONUK YAZAR ATİLLA DORSAY emduh Ün’le birlikte Yeşilçam’ı ilk kuran ustaların sonuncusu da aramızdan ayrılmış oluyor. Lütfi Akad’ın Vurun Kahpeye filmiyle (1949) sinema sahnesine giren ve aslında 60’lı yıllarda tüm özellikleriyle birlikte başlayan Yeşilçam’ın temellerini 50’li yıllarda atan beş sinemacıdan biriydi o: Akad, Atıf Yılmaz, Osman Seden ve Metin Erksan’la birlikte... Ama Ün’ün serüveni hayli farklı başlayıp gelişti. Öncelikle daha tıp fakültesinde okurken futbol merakıyla terkedip yıllarca top peşinde koşturan, bu arada çeşitli işlerde çalışan Ün, 1947’de oyuncu olarak girdiği sinemaya bir başladı, pir başladı. Daha 1951 yılında ilk yapım şirketini kurması ve bunu (sonraları Uğur Film olarak) hep sürdürmesi, onu diğerlerinden ayıran önemli bir öğedir. 70 kadar yönetmenliği yanında iki misline yakın yapımcılığı da buna bir kanıttır. Ün de o yıllarda sinemamızı etkileyen kaynaklardan beslendi. Öncelikle Amerikan sineması ve onun ‘tür filmleri’ ayrımı. Sonra, 1940’ların ünlü Fransız ŞiirselGerçekçilik, 45’lerin ise İtalyan YeniGerçekçilik akımları. Sinema okullarının olmadığı ve heveslilerin kendi kendilerini yetiştirdiği o ortamda, bu yabancı etkiler bizim gerçeklerimizle beslenerek yönetmenlere özel kapılar açmıştı. Ün önceleri melodramı seçti. Ardından da popüler güldürüleri. 1955’de başladığı yönetmenliğinde önemsiz filmler yaparken, birden 21 E Orlando Julius. Ardından iş gelmiş zor kısma, parçalara isim vermeye. “Gabor” Alican’ın kedisinin adı. Parçadaki sesler onun çıkardıklarına benziyormuş. “Guaruja”, Brezilya’da Sao Paola’da bir sahil kasabasının adı. Orada çalmışlar bir kez ve doğal güzelliğini unutamamışlar. Eski performansının çok üzerine çıkıyor Ayyuka topa gelişine vurarak çaldığında. “Sömestr” Ayyuka’nın gelecekte direksiyonu kıracağı yol konusunda en güvenilir kılavuz olmakla birlikte, aslen bir doğaçlama topluluğu olduğunu da teyit ediyor. Kesinlikle en iyi Ayyuka albümü, üstelik sadece plak basılmış. M Kaan Tangöze ‘Gölge Etme’ (Ada Müzik) lk solo albümünün kapağında, omzundan dolanan kalın askısıyla elinde tuttuğu akustik gitarı ve boynuna dolayarak oturttuğu ağız mızıkasıyla Bob Dylan’ı çağrıştırıyor olsa da, kendini bir Amerikalı zannetmiyor, başka tarih ve coğrafyalardan ithal edilmiş bir ikonu kopyalamıyor, Duman topluluğunun solisti Kaan Tangöze. Tınısı bir şeyleri çağrıştırsa da, en azından sözleri çeviri kokmuyor. Tersine, buram buram memleket meseleleriyle yoğrulmuş ifadeler taşıyor. Yeri geliyor sırtını belki en doğru tercihlerle Özdemir Asaf’a, Karacaoğlan’a, Hacı Taşan’a ve Âşık Mahsuni Şerif’e yaslıyor, yetmezse doğrudan güncel politik ve 1958’de Üç Arkadaş geldi: o yıl çektiği 4 filmden biri. Ama ötekiler çoktan unutulmuşken, Üç Arkadaş bugün bir başyapıt sayılıyor: bana göre klasik Yeşilçam’ın en güzel ve temsil edici filmi. Elbette bunun birçok nedeni vardı. Yarım düzine kalemin katkısı, enfes bir kadro, kendi ifadesine göre tam 35 gün süren çekimler (Yeşilçam sonrasında çok daha hızlı film çekmeye başlayacaktır). Ve ardından gelen büyük başarı, dönemin tüm eleştirmenlerce övülen bir yapım. Soylu bir melodramın denetimli bir duygusallık ve şiirsel bir dille verilmesi. Şöyle diyecektir: “Filmin işi büyük oldu. Melodramların sıradan oyuncusu Muhterem Nur büyük bir yıldız oldu. Yerli sinemaya gelmeyen bir kitle, başta Saray, salonları dodurdu”. (Memduh Ün Anlatıyor/ Kabalcı Yayınları). Katıksız bir başyapıt doğmuştu. Sonra makul bir hızla devam etti. İlk Ayşecik filmi, Ateşten Damla ile Kurtuluş Savaşı üzerine en iyi filmlerden biri. Hollywood ve Şiirselgerçekçilik esinli büyük kent polisiyeleri: Ölüm Peşimizde, Bire On Vardı, Kanun Karşısında, Aslan Pençesi, Namusum İçin. Ki kendi adıma bunları da çok severim. Sonra tiyatro ve roman uyarlamaları: Kırık Çanaklar, Avare Mustafa, Boş Yuva, Ağaçlar Ayakta Ölür, Yıldız Tepe, Son Gece, Yaprak Dökümü, İlk ve Son. Ve kimi zaman hoş popüler güldürüler: keyifle hatırladığım Ayhan IşıkFatma Girik filmi Halk Çocuğu, Kırk Küçük Anne, Zilli Nazife, Aslan Pençesi. Sonraları verimi giderek azaldı. 1971’de yaptığı ikinci Üç Arkadaş’ta ilkinin başarısına erişemedi. Yaşar Kemal uyarlaması Ağrı Dağı Efsanesi, Suat Derviş uyarlaması Cevriyem de çok iyi sayılmaz. Ama da İ Esin kaynağı Girik oldu toplumsal olaylara değiniyor. Kaan ilk solo albümünde tek başına akustik gitar ve mızıka çalıyor, o özgün karık ve titrek şarapçı sesiyle söylüyor, ama görüntüye bakarak yalnız olduğunu iddia etmek güç, kalabalık muhitinde bolca beslendiği ozan, şair ve halk geleneklerimizi düşündüğümüzde. Albümü anlamak için şu iki beklentiyi bir kenara koyun: bir; Kaan ne politik bir kanaat önderi, ne de halk ozanı. O sadece toplumsal ve insani hassasiyetleri olan bir müzisyen ve insan. İki; “Gölge Etme” gerek müzikal gerekse de içerik olarak Duman topluluğunun devamı ya da muadili değil. (muratbeser@muratbeser.com) ha 1958’de tanışıp hayatının kadını yaptığı Fatma Girik ona hep esin vermeyi sürdürdü: o andığım polisiyelerden sonra Büyük Yemin, Toprak Ana, Gülsüm Ana, onu Kemal Sunal’la eşleştiren Postacı ve Kanlı Nigar, Orhan Kemal uyarlaması Kaçak, vs. 80’lerin sonlarında ilginç bir 12 Eylül filmi çekti: Bütün Kapılar Kapalıydı. Yepyeni oyuncular ve taze bir heyecanla. Gün Ortasında Karanlık da farklı bir filmdi. 1993’deki Zıkkımın Kökü ise Muzaffer İzgü’den uyarlanmış son derece sempatik bir çocukluk filmi. Bu arada çocuk oyuncuları yönetmedeki büyük başarısı da anılmalı. Son filmi Ülkü Tamer’in Allaben Öyküleri’nden uyarlanan Sinema Bir Mucizedir oldu (2005). Antep’te 1950’lerde geçen film, Tunç Başaran’ın senaryosunda yola çıkan iddialı bir projeydi. Sağlık sorunları nedeniyle filmi tamamlayamayan 85 yaşındaki Memduh’un yerine Başaran bitirdi. Ben sevmiştim, ama sanırım ustanın onayını alamayan bir film oldu. Memduh Ün son on yılını zor koşullarda geçirdi. Sağlık sorunlarıyla boğuştu, ama inancını ve iyimserliğini hiç yitirmedi. Yanında Fatma gibi bir eş olduktan sonra niçin yitirsin ki!...Birkaç kez karşılaştık, hatta Sabah için uzun bir söyleşi yaptım: o dönemde oturdukları Hadımköy’deki büyük evlerine giderek... Onu hep anacak, arayacak, o güzel filmleri – umarım onarılıp hayata döndükçe üzerinde konuşacağıız. C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear