28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
9 OCAK 2015 CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 9 Paris saldırısı sonrası büyükelçilerle yapılan toplantıda uyarılarda bulundu Fidan: Risk arttı DUYGU GÜVENÇ ANKARA Paris saldırısını MİT Müsteşarı Hakan Fidan ilk olarak büyükelçilere değerlendirdi. “Radikallaşme”nin sonucu olarak saldırı olasılıklarının hep beklendiğini belirten Fidan, Türkiye için de, dünya için de risklerin arttığına işaret etti ve “Herkes tetikte olmalı” uyarısını yaptı. 7’nci Büyükelçiler Konferansı çerçevesinde önceki gün akşam saatlerinde MİT ve TSK ilk defa güvenlik oturumunda bir araya geldi. Toplantının ana gündemini IŞİD oluşturdu. Fidan’a büyükelçilerin Kürt sorunu konusunda soru sormaması dikkat çekerken cemaat ile mücadele konusu Fidan’ın “2014 yılında her türlü paralel tehditle mücadelemiz devam etti” cümlesiyle sınırlı kaldı. Fidan, IŞİD’in ilerleyişini “Zamanında krizin önüne inisiyatif alınıp geçilmediği için, Suriye sahası radikalleşti. Radikalleşme sonucunda böyle bir terör sorunun olacağını bekliyorduk. Bu dünyanın her yerinde olabilir” diye tanımladı. Sorunun ve risklerin hem Türkiye hem de dünya için arttığına işaret eden Fidan, Suriye’deki yönetim anlayışını işaret ederek, “Asıl sorun ile ilgilenilmediği için giderek meşru muhelefetin alanı daraldı. Ve sonra radikalleşme ortaya çıktı ki bu da beklenen bir şeydi. Türkiye bunu bir çok platformda defalarca dile getirdi dinlenmedik” dedi. ka bir şey olacaktır” dedi. IŞİD’in doğuşunun Irak içerisinde Sünnilerin marjinalleştirilmesi ile başladığını ve ülkedeki ayrımcılığın terör için verimli bir alan oluşturduğunu söyleyen Fidan, “IŞİD Irak’tan çıktı, Suriye sahasında yay gibi gerildi. Kimse beklemiyordu ama o yay geri dönüp Musul’u vurdu, Musul’da patladı. Sadece IŞİD ile uğraşmak sorunu çözmez” dedi. Fotoğraf: VEDAT ARIK Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler’in ise “Hükümetten gelen talimat doğrultusunda görev yaptıklarını” söylemesi dikkat çekti. Toplantıda Suriye’ye gitmek isteyen 100 binden fazla kişinin önlendiği, bunların 7 binden fazlasını ise yabancı savaşçıların oluşturduğuna işaret edildi. Paris Büyükelçisi Hakkı Akil, Avrupa’da İslami gruplara baskının artması halinde terörün de artacağı uyarısını yaptı. Akil, PKK ile mücadeleyi anımsatarak, “Baskı terörü besler. Terör de baskıyı artırır. Kısırdöngü vardır” dedi. Bir AB Büyükelçisi ise saldırının AB’den Müslüman toplumlara bakışı etkileyeceğini, kısa dönemde ise AB’nin Schengen sınırlarında güvenlik önlemlerinin artacağını söyledi, aşırı sağı da güçleneceğini ifade etti. Saldırganların, Türkiye üzerinden Fransa’ya gitmemiş olmasının yarattığı memnuniyet dikkat çekti. Türkiye’den IŞİD’e karşı mücadelede beklentilerin artacağını savunan bir başka büyükelçi ise, “Türkiye’den artık aldığı IŞİD tedbirlerini çok daha somut hale getirilmesi istenir” dedi. Kulislerdeki değerlendirmelerde, saldırının IŞİD’in meşruiyetini ve gücünü artırmak için, Fransa gibi operasyon destekçisi ülkeleri “askerleriyle sahaya çekme” hamlesi yaptığı da değerlendiriliyor. Camiler Karartılmalıydı Dünkü Avrupa gazetelerine baktım. Paris saldırısının tüm vahşetine rağmen, ön sayfalarda kan, panik, dehşet fotoğrafları yoktu. Nefret başlıkları da... Acılı ailelerin gözyaşları da... Çoğu Fransız gazetesi, “Hepimiz Charlie Hebdo’yuz” manşetinin cesur kararlılığıyla çıkmıştı. İngiliz Independent’ın birinci sayfasındaki karikatürde, kana bulanmış dergiden fırçasıyla uzanmış bir el; dikilmiş orta parmağıyla, “Ayaktayım” mesajı veriyordu. Türk basınının tavırsız başlıklarıyla kıyaslanınca, ilkeli bir duruş hemen kendini gösteriyordu: “Silahlar, kalemleri susturamaz!” HHH Yine de yeniklik hissi içinde olanlar yok değildi. Örneğin “L’exquipe”de, bu kanlı maçı dehşetle izleyen insanların karikatürü vardı: Skor tabelasında: “Özgürlük: 0 Barbarlık: 12” yazıyordu. Maçın sonucu bu mu? Henüz bilmiyoruz. Dahası, maçın başında mıyız, sonunda mı; ondan da habersiziz. Ama bence bu karikatürde asıl önemsenmesi gereken şey, takımların adları... Bu maçta, taraflar, İslam ile Hıristiyanlık değil... Avrupa ile Asya değil. Doğu ile Batı da değil... “Barbarlık”ın “Özgürlük”e karşı maçı bu... ‘100 bin giriş önlendi’ ‘Baskı terörü artırır’ Charlie’yiz Hepimiz İstanbul Haber Servisi Charlie Hebdo mizah dergisine yönelik saldırı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de medya kuruluşları tarafından protesto ediliyor. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın çağrısıyla başlayan eylemde gazeteciler “Je Suis Charlie (Ben Charlie’yim)” yazılı dövizlerle fotoğraf çektirerek Twitter’dan paylaşıyor. Cumhuriyet, Taraf, BirGün, Evrensel, Radikal ve Yurt çalışanlarının başlattığı eyleme katılımın artması bekleniyor. l Nusra, IŞİD, yarın başka biri Sorunun kaynağının Esad olduğuna işaret eden Fidan, “Önce Nusra Cephesi çıktı. En büyük tehdit Nusra denildi. Sonra Nusra Cephesi’nin yerine IŞİD geçti. Mesele IŞİD meselesi değil. Sorun çözülmediği müddetçe dün Nusra, bugün IŞİD yarın da baş E İZEL ROZENTAL Ayakta öldüler Şalom çizeri İzel Rozental, Charlie Hebdo saldırısında yaşamını yitiren karikatüristleri anlattı CANİKLİ, PARİS saldırısını değerlendirdi: ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, Türkiye’de de Paris’tekine benzer saldırıların beklenebileceğini söyledi. Bu tür saldırıları hangi biçimde olursa olsun ortadan kaldırma konusunda Türkiye’nin büyük bir bilgi birikiminin olduğunu söyleyen Canikli, “Bana göre, her şeyden önce bu saldırının hedefi Fransız yönetimi. Bu tür bir saldırı olduğunda hiç kuşkusuz en çok zararı yönetenler görür. Bu örnekte terör saldırısının ilk mağduru Fransız yönetimidir, Fransa Cumhurbaşkanı ve kabinesidir” dedi. Canikli, Fransa’nın Filistin devletini tanımasının, diğer Avrupa ülkelerinden farklı bir politika izlediğini gösterdiğini söyledi. Saldırının bu sebeple de düzenlenmiş olabileceğini dile getiren Canikli, “Şimdi ilk akla gelen tabii hemen Müslümanlar. Bazı kimlikler bırakılmış, bu da ilginç. Bu kadar profesyonelce yapılmış bir saldırıda saldırganların terk ettikleri arabada kimliklerini unutmaları, açıkçası o profesyonellik zincirinin halkalarına uyuşmuyor. Yani akılcı, mantıklı bir değerlendirme değil. Dolayısıyla orada da bir manipülasyon bir yanıltma var. Bıraktıklarına göre muhtemelen bilerek yaptılar. Bu da operasyonun bir parçası, bir algı operasyonu. Müslümanlar orada hedef gösterilmeye çalışılıyor” diye konuştu. Türkiye’de de benzer saldırılar olabilir CHP’li Özçelik: Batı kuşkulu FIRAT KOZOK ANKARA CHP Genel Başkan Yardımcısı ve eski Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı ve emekli Büyükelçi Murat Özçelik, Paris’teki Charlie Hedbo baskınından AKP’nin de önemli dersler çıkarması gerektiğini söyledi. “İslamiyetin yüce değerlerini ayaklar altına alan bu kadar rezil örgütlere karşı her türlü tedbiri önce bizim almamız lazım” diyen Özçelik, AKP hükümetinin bu tür örgütlerle çeşitli pazarlıklar yaptığı yönündeki kuşkuların Batı’nın hafızasında yer ettiğini söyledi. Özçelik, “Eğer hükümet olarak siz, gerekli önlemleri çok sıkı bir şekilde almazsanız ve Avrupalılar hâlâ Türkiye’de El Kaide, IŞİD için insan devşiren hücrelerin olduğunu, sessiz bekleyen, uyuyan hücreler olduğunu biliyorlarsa, onlar bakımında hem hükümet ve hem Türkiye’nin birtakım uygulamalarının oradaki terör tehdidini engellemeye yeterli olmadığını düşüneceklerdir” dedi. Avrupa’nın AKP’nin IŞİD’e yaklaşımı konusunda ciddi kuşkuları olduğunu belirten Özçelik, “Bugün birileri İslam adına tutuyor, başkalarının gırtlağını kesiyor. Biz çıkıp sadece ‘bu İslam değil’ mi diyeceğiz? Avrupalıya bunu nasıl izah edeceğiz? Önlem alıyor musun? Doğru dürüst bu konuda işbirliği yaptın mı? ‘Terörle İslam yan yana gelmez’ gibi laflarla bu olayların üstünü örtmek yerine, o kafa kesen adamlar ‘ben bunu Allah adına yapıyorum’ dediği sürece karşıdaki insanların tüylerinin diken diken olacağını iyi bilmemiz lazım. İslam değerlerini ayaklar altına alan şeylerin yok edilmesi gereken örgütler olarak kabul edilip bunlardan İslamiyetin kurtarılabilmesi için önlemlerin alınması lazım.” AKP’nin bazı örgütler karşısında beklenen tutumu takınamadığına dikkat çeken Özçelik, “Sonuçta Avrupa’da birçok kişi ‘sizin ülkeniz üzerinden IŞİD’e militan gidiyor’ diye düşünüyor. Örneğin Musul’da kaçırılan vatandaşlarımızın kurtarılmaları sürecinde IŞİD’le pazarlık yapıldığı yönündeki kuşkular hâlâ varlığını koruyor. Türkiye’nin IŞİD’le yaptığı pazarlık sonucunda bazı kişileri serbest bıraktığı, bunların içerisinde İngiliz vatandaşı militanların da olduğu gibi bir kuşku da var. Şimdi eğer bu gerçekçese İngiliz şöyle düşünüyor, ‘ya bunlar bir süre sonra İngiltere’ye dönerse?... Avrupalılar, Türkiye’nin bu konuda payına düşen işbirliğini eskiden daha iyi olmakla birlikte hâlâ tam olarak yaptığı inancında değiller” dedi. Kızgınım, hatta öfkeliyim! Olanları bir türlü hazmedemiyorum. Aslında onlara da kızıyordum. Tüm inançlara saygılıyız diyorlardı, ama “saygı” anlayışları benim yetiştiğim coğrafyadaki “saygı” anlayışıyla pek örtüşmüyordu. Tabuları yerle bir etme pahasına arı kovanına kalemlerini sokmaktan hiç çekinmiyorlardı. Haklıydılar, ifade özgürlüğü tabu tanımamalı! Rahatsız olan okumasındı. Ben de öyle yaptım, 1992 yılından beri süregelen Charlie Hebdo aboneliğimi birkaç yıl önce iptal ettim. Ama hiçbir zaman o güzel insanları yeryüzünden yok etmeyi aklımın ucundan geçirmedim. Perşembe günü öğleden itibaren telefonum hiç durmuyor. Arayan dostların çoğu “tanıyor muydun” diye soruyor. Tanımasam ne olur? Bütün dünya onları tanıyor artık. Kalemin Kalaşnikoftan daha güçlü olduğu kesin! Tignous (Bernard Verlhac) yaşıtım ve bir Cartooning for Peace üyesi idi. Eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan ile Le Monde gazetesinin çizeri Plantu’nun 2006 yılındaki karikatür krizinden sonra kurdukları oluşumda yer alıyordu, tıpkı Semih Poroy, Piyale Madra, Ramize Erer ve benim gibi… Karikatürün barış ve hoşgörüyü geliştirmek için önemli bir iletişim aracı olduğuna inananlardandı. Yüzünde hep çekingen fakat muzip bir ifade taşırdı. “Şanslıyım, çünkü karikatür çizerek hayatını kazanmanın mümkün olduğu bir ülkede yaşıyorum” diyordu. Wolinski, öldürülen karikatürcüler arasında ülkemizde en tanınanı idi. Defalarca Türkiye’ye gelmiş, Aydın Doğan Karikatür Yarışması’nda jüri başkanlığı yapmıştı. Cavanna, Siné, Reiser ve Cabu ile birlikte Fransa’da 68 Hareketi’nin başını çekenler arasındaydı. Solcuydu ama en çok solcularla dalgasını geçerdi. O kadar ki, kimi zaman sağcılardan yana tavır almakla suçlanırdı. Oysa 1981 yılında, sol Mitterrand ile birlikte iktidara geldiğinde, artık biz solu eleştiremeyiz diye kabuğuna çekilmeyi düşündüğünü dostları söyler… Cabu ise ilk gençlik yıllarımdan beri hayranı olduğum bir çizerdi. Biraz da kendimle özdeşleştirdiğim, uzun saçlı, üşengeç liseli “Le Grand Duduche” tiplemesiyle haftalık Pilot dergisinde tanıştığımda 8. sınıfa gidiyordum. Cabu’nün müthiş çizgisine ta o zamandan beri tutkunum. Yıllar sonra kendisini tanıdığımda, böylesine yetkin ve sert mizah anlayışına sahip olan bir sanatçının bu kadar yumuşak ve mütevazı olmasına çok şaşmıştım. Farklı bir özelliği ise beni daha çok şaşırtmıştı: Cabu, bloknotuna ve elindeki kaleme hiç bakmaksızın, hatta çizim aletlerini dizlerinin üstüne yerleştirip masanın altına gizleyerek karşısındakinin portresini ustalıkla çizebiliyordu! Charlie’nin genel yayın yönetmenliğini yapan Charb ile hiç karşılaşmadım, tanışmadık. 2012 yılında bu göreve geldiğinde kendisiyle yapılan bir röportajı okumuş, bir karikatürcü olarak söylediklerinden kendi payıma gurur duymuştum. Şimdi yeniden güncel olan bu röportajın bir yerinde, korkmuyorsunuz sorusuna Charb şu yanıtı vermişti: “Misillemeden korkmuyorum. Çoluk çocuğum yok, karım yok, arabam yok, borcum yok. Belki büyük söz etmiş olacağım, ama diz çökerek yaşamaktansa ayakta ölmeyi yeğlerim.” Yukarıda saydığım dörtlünün yanı sıra katledilen bir beşinci karikatürcü var ki, kanımca kendisinden söz edilmeyerek anısına haksızlık ediliyor. 74 yaşındaki Philippe Honoré, Charlie Hebdo’nun en yetkin çizerlerinden biriydi. Kendine has farklı bir stili ve mizah anlayışı vardı. Yıllar önce çizgisini dostum Turgut Çeviker’e gösterdiğimde onun da aynı tepkiyi verdiğini, Honoré’nin siyah lekeleri ağır basan karikatürlerini hayranlıkla izlediğini hatırlıyorum… Sosyal medyada mizah dünyasındaki bu önemli kayıpların asla telafi edilemeyeceği konuşuluyor; yerlerinin doldurulamayacağı, bir daha kimsenin bu denli cüretkâr olamayacağından dem vuruluyor. Merak ettiğim, yaşasalardı acaba bu korkunç olayı ve haklarında yazılanları nasıl tiye alırlardı? Soykırım BEHİÇ AK Wolinski ile çocukluğumdan beri tanışıyorum neredeyse. Babamın eve getirdiği Fransız dergilerinden. Daha sonra Cabu ile tanıştım. Sanırım lise sıralarındaydım. Ben de o sıralarda mizah dergisi “Akbaba”ya karikatürler çiziyordum. Cabu’nun 68’lerin meşhur mizah dergisi “Harakiri”nin kurucusu olduğunu çok sonraları öğrendim. Eski “Harakiri” dergilerini büyük bir şaşkınlık ve beğeni ile toplamaya çalıştım. Fransızca bilenlere çevirttim. Daha sonraları “Charlie Hebdo” dergisini keşfettim. Fransızların sivri dilli, sarkastik, hiç kimseye taviz vermeyen mizahı ilgimi çekmeye başladı. Kimin ilgisini çekmez ki? Herkesin, her şeyi içine attığı bir dünyada birilerinin çıkıp her türlü iktidarı sarsmayı göze alması azımsanabilir mi? Önümüze konan havuçları elimizin tersiyle itmenin yolunu açan tavizsiz mizah anlayışının, hakikata götürdüğünü zamanla anladım. Mizahçının hakikat uğruna kendi günlük çıkarlarıyla bile uzlaşmayan halini terk etmemesinin, kendi dahil her türlü iktidarın altından sandalyeyi çekivermesinin, gerçek uğruna “harakiri”yi göze almasının onu tehlikeli kıldığını da. Karikatüristi öldürmek kolaydır, ya vicdanı... Bir karikatüristi öldürmek çok kolaydır. Silahtan anlamaz, dövüşmeyi bimez, entrikalar, dümenler pek onun işi değildir. Uyumsuzdur. İlk önce işten o atılır, aylığı ilk onun kesilir. Son söylenecek şeyi ilk başta söylemesi onu zayıflatmış, “Hakikatle malul” kılmıştır zaten. İktidar ya da muhalefette olsun politikacılar, din bezirgânları, hırsızlar, tüccarlar, şirketler, liberaller, kendini sosyalist gibi sunan iktidar meraklıları, şöhret düşkünü entelektüeller, faşistler, bürokratlar, cinsiyetçiler, maçolar, tüketiciler, üreticiler, kimlikçiler, milliyetçiler, zorbalar, iştahlı stratejisyenler onun çizgilerinden bir tokat yemiştir mutlaka. Cenazesi, timsah gözyaşları dökenlerle dolu olur yine de. Herkes üzülmenin ve bir baş belasından kurtulmanın sevincini yaşar. Cenazeye katılmaktan korkanlar da olur tabii... Bilmiyorlardır ki Moliere’in cenazesine katılmaktan korkanlar “Tartuffe” oyununu haklı kıldılar. Karikatürist toplumun vicdanıdır. Karikatüristi öldürmek çok kolaydır, ama vicdanı? Vicdanı öldürmek ne kadar da kolay gibi gözükür, öyle değil mi? Ama imkânsızdır. Zaten her türlü iktidar önce onu öldürmeye çalışır. Başaramayacağını bilir ama yaralamaktan da geri durmaz. Önceki gün öldürülen karikatüristler, sadece Fransız karikatüründe değil, dünya mizahında bir “nesil”di. Bir nesli fiziken ortadan kaldırdılar. Buna bir “soykırım” diyebiliriz. Bu “soykırım” yaralı vicdanları sokağa dökecek şimdi. O zamana kadar evlerinde oturan insanlar vicdanen yaralı olduklarını fark edip çok şaşıracaklar. Sokakta el ele tutuştuklarında... HHH Aradığımız çarenin sırrı da bu tasnifte yatıyor. Çünkü bizi ayıran şey, dinimiz, dilimiz, rengimiz, ırkımız, kıtamız değil... Biz, farklı dinden, dilden, renkten, kıtadan “Özgürlük” yanlıları olarak “Barbarlar” takımına karşı savaşıyoruz. “Gâvurlar”a karşı “Müslümanlar” cephesinde değiliz; düşünce özgürlüğüne inananlar olarak, Charlie Hebdo’nun cesur kalemlerinin yanında “Le Pen+El Kaide nefret ortaklığı”nın karşısında duruyoruz. Her dinin içindeki bağnaza karşı, her dinden insanlarla, bağnazlığın yeryüzünden silinmesi mücadelesinde buluşuyoruz. Silahın karşısında kalemin yanında, fanatizme karşı sağduyu takımında saf tutuyoruz. HHH Önceki günkü performansıyla Türkiye’nin bu saflaşmada pek de kararlı bir tavır sergilemediğini, barbarlıkla arasına mesafe koymakta geciktiğini söylemek gerek... Kınama mesajları verildi gerçi; ama örneğin Cumhurbaşkanı’nın mesajı, katliamdan 10 saat sonra ve dünya liderlerinin hayli gerisinden geldi. Diyanet İşleri de tepki vermek için, ertesi günü bekledi. Geçen ay Taliban’ın Pakistan’daki kanlı saldırısı nedeniyle, dayanışma amacıyla bir günlük yas ilan edip bayrakları yarıya indiren Türkiye, aynısını Fransa için yapamaz mıydı? Almanya’daki ırkçı saldırılar nedeniyle kiliselerin ışıklarını kapatmasını öven Diyanet İşleri, Hz. Peygamber adına yapılan katliama tavır için, bir günlüğüne camileri karartamaz mıydı? Artık kınama mesajlarına, “Zamanlama manidar”, “Algı manipülasyonu” türünden uyarılar serpiştirmek yerine, vahşetle İslam arasına net bir çizgi çekmenin, “Bütün Müslümanlar terörist değil ama neden teröristlerin çoğu Müslüman” sorusunu yinelemenin, İslamofobi kadar İslamı da tartışmanın, “sevgi dini” olduğu söylenen bir inançtan nasıl bunca şiddet ve nefret üretilebildiğini ve nasıl yok edilebileceğini sormanın zamanıdır. Bedri Koraman ve karikatüre tahammül Dünya karikatüristlerine başsağlığı dilerken bugünlerde yoğun bakımda tedavi gören bir çizgi ustasına, duayen ağabeyimiz Bedri Koraman’a da buradan geçmiş olsun demek ve acil şifalar dilemek istiyorum. Onun adına çıkarılan kitapta, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in imzasını taşıyan, kısa bir giriş yazısı var. Diyor ki: “Mizah, zekânın diriliğidir ve bu nedenle daima eleştirel bir ağırlığa sahiptir.” Ve şu teşhisi koyuyor: “Demokratik rejimlerde siyasi mizahın sahip olduğu yer, bir gelişmişlik göstergesidir.” Bu göstergeyle günümüze bakarsak, gelişmişliğin hayli gerisine düştüğümüz anlaşılır. Demirel’in koltuğunda, kendisini hicveden bir karikatüre 10 yıl hapis talebiyle dava açtıran bir Cumhurbaşkanı oturuyor. Ve onun tahammülsüzlüğü, Türk mizah dergilerine Paris katliamını örnek verip “Ayağınızı denk alın” diyenlere yol gösteriyor. C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear