25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 OCAK 2015 PAZAR CUMHURİYET kultur@cumhuriyet.com.tr SAYFA KÜLTÜR 15 Suudi Arabistan Kralı’nın ölümü için ilan edilen yas nedeniyle DT’nin perdelerini kapatmasına tepki: Tiyatro eğlence değil sanat u Eski kültür bakanlarından Fikri Sağlar, ‘Onlar Arap krallarına bağlılar’ derken; Ertuğrul Günay, tiyatronun eğlence değil sanat olduğunu vurguladı. CHP genel başkan yardımcılarından Karakaş, Türkiye’nin artık başka ülkeler kategorisinde olduğunu söylerken; eski DT Genel Müdürü Bilgin ‘Bu, tiyatronun ne olduğunu anlamamaktır’ dedi. SELDA GÜNEYSU Bir cumhuriyet rejimi ülkesinin, bir kralın, hanedan mensubunun ölümü üzerine yas ilan etmesini doğru bulmuyorum. Kaldı ki yas ilan edildiği zaman belki eğlenceler, şenlikler iptal edilebilir ancak tiyatro bir şenlik değildir ki. Tiyatrolarda her zaman eğlenceli oyunlar sahnelenmez, bazen dramlar, bazen acılar da insanlara anlatılır. O yüzden bu tutumu doğru bulmuyorum. Ercan Karakaş: Devlet Tiyatroları’nın yas nedeniyle oyunlarını iptal etmesini doğru bulmuyorum. Tiyatro neden dursun ki? Zaten Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan törene katıldı, taziyelerini iletti. Ayrıca Türikiye ile Arabistan arasında çok işbirliği ya da ortak bir dava yok ki. Her şeyden önce kralın ülkesinde demokrasi yok, zulüm var. Bu da ‘Tiyatro neden dursun ki?’ gösteriyor ki artık Türkiye başka ülkeler kategorisine dahil oldu. Böyle baskı rejimlerinin kralları için yas ilan ediliyor. Lemi Bilgin (Eski Devlet Tiyatroları Genel Müdürü): Tiyatro basit bir eğlence değildir. İnsanların tiyatro gitmesi de salt eğlence olarak değerlendirilemez. Tiyatro sanatını eğlence gibi görüp, tiyatronun faaliyetlerini yas nedeniyle durdurması, tiyatronun ne olduğunu anlamamaktır. Bilge Yaşar Kemal Sevgili okurlar, eskiden gazetelerde roman tefrika edilirdi. Romanın en heyecanlı yerinde kesiliverir, “arkası yarın” denirdi. Son iki yazımda Yaşar Kemal’li anılar anlatmaya başladım, onu da paylaşmalıyım bunu da derken, bir de baktım, bu köşe, Yaşar Kemal üçlemesine dönüşmüş! Ya da Yaşar Kemal tefrikasına yuva olmuş! Ancak bundan biraz da siz okurlar sorumlusunuz. Yaşar Kemal’le ilgili iki yazımdan sonra, sizden gelen tepkiler beni coşturdu. Öyleyse devam... Bu kez iki üniversiteden iki ayrı “esinti”... Yıl 2002. Bilkent Üniversitesi, Türk Edebiyatı Merkezi’nde Uluslararası Yaşar Kemal Sempozyumu gerçekleştiriyor ve yazara onursal doktora verilecek. Sevgili Talat Halman’ın yönettiği, yürüttüğü dört dörtlük bir olay... Öğretim üyesi Süha Oğuzertem’in kimi saptamaları o gün bugün beni hiç terk etmedi. Özetleyip paylaşıyorum: “Yaşar Kemal, doğru dürüst bir resmi eğitim almamıştır ama tarihçidir, coğrafyacıdır, antropologdur, etnografdır, doğabilimcidir, zoologdur, botanisttir, folklorcudur, araştırmacıdır, derlemecidir. Hem aydınlanmacı ve Marksisttir, hem de düşlerin, hayallerin, mitlerin, efsanelerin ondan yakın dostu yoktur. Bir yöreyi anlatırken bütün yöreleri anlatabilir. Bir insanı anlatırken bütün insanları anlatır. Köyü anlatır ama ‘köy edebiyatçısı’ değildir. Roman gibi en az kişisel olan türde en fazla kendisi olabilmiştir. Çok sıkıntı görmüştür ama kendi dertlerini anlatmaz. İşkence görmüştür ama kimseden nefret etmez. Yaşar Kemal yaratır ama uydurmaz.” Bu tanıma bayıldı Yaşar Kemal. Hele “yaratır ama uydurmaz” bölümüne! Boğaziçi Üniversitesi, Yaşar Kemal’e fahri doktora unvanı veriyor... Yıl 2009. O törendeyiz... Yaşar Kemal her zamanki coşkusu ve yaşama sevinciyle, “Doktor oluyorum” diye kahkahalar atıyordu. Çocukluğundan, “Âşık Kemal”, türkü ve ağıt toplayıcısı, destan söyleyicisi günlerinden başlayıp roman sanatına geldi. Sonra “Romancıların başı belada” dedi... Çünkü insanları en çok yalana, zulme, bütün kötülüklere karşı romanın uyardığını belirtti. Şöyle diyordu (6 yıl önceki yazımdan kopyalıyorum): “Bugün tüketim toplumu diye doyumsuz bir toplum yaratılıyor. Tüketimciler topluma bütün değerlerini aşındıran bir yapay kültür benimsetmeye çalışıyor, insanları birer obur canavar haline getirmek istiyorlar. Roman böyle bir toplum isteyenler için tehdittir.” Üzerinde durduğu bir kavram da her okurun okuduğu romanı yeniden yaratmasıydı. Ve kapitalizmin romana bir düşmanlığı da bundandı. Beni terk etmeyecek sözleri ise şunlardı: “Benim kitaplarımı okuyan; katil olmasın, savaş düşmanı olsun. İnsanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılamasın. Kimse kimseyi asimile edemesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak verilmesin. Benim kitaplarımı okuyanlar bilsinler ki bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçup gitmiştir. Bu bizim ülkemizin de sorunu. Türkiye’de diller yasak edildi. Hem de 80 yıl! Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Beni kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar.” Konuşmasının son sözleri üzerine tüm salon ayağa fırlamış Yaşar Kemal’i alkışlıyorduk: “Bilinçli olarak ben aydınlığın türküsünü, iyiliğin, güzelliğin türküsünü söylemek istedim. Romanlarım yaşam gibi doğru söylesin, yaşamla birlik olsun istedim. Çünkü yaşam umutsuzluktan umut üretmektir. İnsan umutsuzluktan umut üreterek bugüne kadar gelmiştir.” Hadi artık çabuk iyileş Yaşar Kemal! Seni çok özledik! İBBŞT Genel Sanat Yönetmeni Erhan Yazıcıoğlu, ‘milli yas’ nedeniyle OYUNLARIN İPTALİNİ yorumladı: İptal edilen ‘Sessizlik’ oyunundan... ANKARA Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz elSuud’un ölümü üzerine ilan edilen bir günlük milli yas nedeniyle Devlet Tiyatroları da bir günlüğüne perdelerini kapattı. Ancak Devlet Tiyatroları’nın perdelerini kapatması, tiyatroseverlerin yanı sıra eski bakanların da tepkisine neden oldu. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nün resmi internet sitesinde dün, “Ülkemizde ilan edilen milli yas nedeniyle sanatsal faaliyetlerimize bir günlüğüne ara verilmiştir” duyurusu yapıldı. Fikri Sağlar: Olacak iş değil. Devlet yas ilan edince, kurumlarına da yas ilan ettiriyorlar ama bundan önce Türkiye’de birçok olay oldu. Reyhanlı’da bombalar patladı. O zamanki olaylara yas ilan etmeyen hükümet, Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz elSuud ölünce yas ilan etti. Atatürk’ün ölüm yıldönümünde ulusal yası kaldıranlar, Suudi kral için yas ilan ediyor, çünkü onlar Arabistan krallarına bağlılar. Ertuğrul Günay: Normalde yas bizim ülkemizde çok fazla yapılan bir uygulama değil. En son Soma’daki facia nedeniyle yas ilan edilmişti. Ancak o olayda, hükümet yas ilan etmese de bütün millet, tüm Türkiye acıyı derinden yaşıyordu. ‘Doğru bulmuyorum’ ‘Emir demiri keser’ “Tiyatro bir eğlence mi” sorumuzu ise şöyle yanıtladı: “Tiyatro, sinema bir eğlence olarak vasıflandırılıyor maalesef... Tiyatroda komedi oyunlarını iptal edip dram oyunları iptal etmemek olmaz. Umarım bundan sonra böyle bir ayrım yapılmaz. Tiyatro bir sanat dalıdır ve sanat bu tip yaslarla özdeşleştirilmemeli. ” İBBŞT oyuncusu ve İŞTİSAN (İBBŞT Sanatçıları Derneği) Başkanı Levent Üzümcü ise konuyla ilgili olarak “Müthiş bir korku filmi içindeyiz” dedi. Üzümcü, öncelikli olarak Suudi Arabistan Kralı için neden yas tuttuğumuzu sorgulamamız gerektiğini söyledi: “Olan bitenleri anlayabilmek mümkün değil. Her şey çığırından çıktı. u İŞTİSAN Başkanı Levent Üzümcü, olayı ‘Müthiş bir korku filmi içindeyiz’ diye yorumladı. İBBŞT sanatçısı Ragıp Yavuz da ‘Ülkesini şeriatla yöneten bir kral ölünce perde kapattırılan Şehir Tiyatroları’nın bir sanatçısı olarak utanç duyuyorum!’ dedi. CEREN ÇIPLAK Kadınların araba kullanamadığı, hatta tek başına bile yürüyemediği Suudi Arabistan’da sinema ve tiyatroyla ilgili bir şey söylemek zor. Ancak Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz elSuud’un ölümü nedeniyle ülkemizde bir günlük milli yas ilan edilmesinin ardından tiyatro dünyamızın da “yas”a girmesine söylenecek çok söz var! İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda (İBBŞT) yas nedeniyle dün oyunlar bir günlüğüne iptal edildi. Özel tiyatrolarda ise oyun iptali yapılmadı. İBBŞT Genel Sanat Yönetmeni Erhan Yazıcıoğlu, Başbakanlık’tan gelen emir nedeniyle oyunları iptal ettiklerini belirterek “Emir demiri keser” dedi. Müthiş bir karmaşa var. Neresinden bakarsanız bakın tutarsızlık ve anlamsızlık görüyorsunuz. İş baştan yanlış. Demokrasi zeytin ağacı gibidir. Doğru hava şartlarında, doğru rüzgârda yetişir. Siz Himalayalar’da zeytin ağacı yetiştiremezsiniz. Biz kendimizi kandırıyoruz. Bakalım bu sahte rüyadan ne zaman uyanacağız. Çoğumuzun rüya olarak gördüğü şey aslında kâbus. Müthiş bir korku filmi içindeyiz...” İBBŞT yönetmeni ve oyuncusu Ragıp Yavuz da Facebook hesabından bir kınama açıklaması yaptı. Açıklamada “Yasama ve yürütme yetkilerini elinde bulunduran ve ülkesini şeriatla yöneten bir kral ölünce perde kapattırılan Şehir Tiyatroları’nın bir sanatçısı olarak utanç duyuyorum!” dedi. Aydınlığın türküsü Arkas’taki ‘Osmanlı Halı Sanatı’ sergisi, Ermeni ustaların emeğini de gözler önüne seriyor Son Ermeni halı ustası u Ünlü Ermeni halı ustası Zerah Penyamin’in el verdiği Avak Şirinoğlu, Türkiye’de yaşayan son Ermeni usta. Şirinoğlu, dünyadaki birçok koleksiyoncunun peşinde olduğu Bursa ipeğinden halılar dokuyor. ASLI ULUŞAHİN İZMİR Arkas Sanat Merkezi’ndeki “Osmanlı Halı Sanatı” sergisinde, Anadolu’nun kadim zanaatı halı dokumacılığının geçmişi, 1800’lerden bugüne, Feshane, Kumkapı ve Hereke gibi başlıca üretim merkezlerinden kıymetli örneklerle sunuluyor. Arkas Holding’in sahibi Lucien Arkas’ın 300 eserlik koleksiyonundan sunulan seçki, dokumacılıkta Ermeni ustalarının emeğini de gözler önüne seriyor. Agop Kapucuyan, Zareh Penyamin, Garabet Apelyan, Tosunyan Sanat Merkezi’nde üretimleri görülebilecek ustalar. Zerah Penyamin, aralarında en önemli olanı. Mesleğe Hereke’de başlamış, sonrasında II. Abdülhamit’in davetiyle saray atölyesinin başına getirilmiş ve 1922’ye kadar burada, Cumhuriyet’in ilanından sonra da Kumkapı’daki atölyesinde çalışmış. Altın ve gümüş iplikler kullanarak yaptığı halılardaki “sultan başı” tasarımıyla ünlenmiş, diğer ustalara ilham vermiş. Halı dokumacılığı Anadolu’da, çoklukla Ermeni ustalardan öğrenilen bir zanaat. Sergideki eserlerine bakıldığında akla 1915’in simgesi “Gazir Halısı” geliyor. Yetim Ermenilerin Lübnan’da dokuduğu bu halı, geçenlerde Beyaz Saray’da sergilenmişti. 78 yaşındaki Avak Şirinoğlu, Penyamin’in “el verdiği” Türkiye’de yaşayan son Ermeni usta. Kayseri Bünyan’da öğrendiği mesleğini, bugün Yalova’daki atölyesinde sürdürüyor. Santimetresine 400 ilmek atılan, 3 yılda tamamlanan, dünyadaki birçok koleksiyonerin peşinde olduğu, Bursa ipeğinden halılar üretiyor. 1955’te Kayseri’deki Ermeni nüfusu 350 haneyken 60’larda 15 haneye düşünce, üç kardeş İstanbul’a göç edip halıcılığın o dönemki merkezi Hereke’de atölye kurmuşlar. Şirinoğlu, 1960’larda ipek halıların çok revaçta olduğunu söylüyor. Avak Şirinoğlu Onlar da Sümerbank’ın buradaki halı fabrikasının kapanmasının yarattığı boşlukla, ipek halılar dokumuşlar. Zerah Penyamin’in yarım bıraktığı iki halıyı ve malzemelerini alıp, onun stiline kendi yorumlarını katarak tamamlamışlar. Sergide, Penyamin’in başladığı, yıllar sonra Şirinoğlu’nun tamamladığı bir halı görülebiliyor. Avak Şirinoğlu, 1990’lara kadar halıcılığın çok iyi durumda olduğunu, 1996’da Gümrük Birliği’ne girilmesinin zanaatı yok ettiğini anlatıyor: “Çinliler bizim halılarımızın taklidini yaptı. Hatta bir dönem üzerine Hereke yazısını bile koydular. Ucuz ithal halılar artınca, yerli mallar pahalı gelmeye başladı. Dokuyan ve dokutan için cazip olmaktan çıktı. O zaman 200 tezgâhım vardı, şimdi 3040’a düştü.” Öncesinde halı dokumacılığı, köylerde, kasabalarda, özellikle kadınlar için temel geçim kaynağı. Anadolu’nun pek çok bölgesinde halı dokunuyor. Şirinoğlu, o dönemki çeşitliliği “Kayseri’de Manchester, Konya’da Ladik halısı, Konya Yörüğü halıları, Yahyalı halıları, Körfez’de Hereke halısı, Kırşehir’de oraya özgü halılar” diye sıralıyor. Artık bu çeşitlilikten eser yok. Halının o dönem için bir yatırım aracı olduğunu da belirtiyor: “Halı ve altın, fakir ailelerin yatırım matahıydı. Anadolu halkı, kara gün için halı ve altın alır, mecbur kaldığında satardı. Ya da halılar, bu sergide görülebilecek eserler gibi, kuşaktan kuşağa geçerdi, mirastı. Şimdi devir değişti, günlük yaşıyoruz, eski halılar yok, yenileri 35 yıl sonra çöpe atılıyor.” ‘Paris’te Bir Gece’ Kültür Servisi Antalya Devlet Opera ve Balesi, rejisini Yiğit Günsoy’un üstlendiği, bir libretto dahilinde ve iki piyano eşliğinde Fransız opera ve operetlerinden seçmelerin sahneleneceği “Paris’te Bir Gece” konserini 27 Ocak Salı akşamı saat 20.00’de yeniden sahneleyecek. Eserin dekor ve kostüm tasarımı Gülden Sayıl Şenlikli, ışık tasarımı Mustafa Eski ve koreografisi Murat Ersoyluoğlu imzasını taşıyor. “Paris’te Bir Gece”, 19. yüzyılın sonlarında Paris’in popüler mekânlarından biri olan Metella’nın Cafe’sinde “Chez Metella”da geçiyor. Chez Metella’da toplumun farklı kesimlerinden gelen insanların yaşam biçimleri, aşkları, tutkuları, hayalleri, Fransız opera ve operetlerinden seçilmiş, birçoğu Türkiye’de ilk defa seslendirilen arya ve düetlerin yer aldığı şarkılarla ve danslarla anlatılıyor. C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear