25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 AĞUSTOS 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER 5 4 milyarı ‘örttü’ gidiyor FIRAT KOZOK l Başbakanlık’ta 12 yıl geçiren Erdoğan’ın örtülü ödenekten yaptığı rekor harcamanın nereye gittiği bilinmiyor AKP’de ‘Eşitler Arasında Öne Çıkan’ Kim Olacak? Başbakan Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından AKP’de yeni genel başkan arayışı, parti kulislerini hareketlendirdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü isteyenler ile istemeyenler arasındaki kavga inişli çıkışlı süredursun, kavganın tarafı olmayan ya da “Liderimiz Erdoğan, o ne derse, kim derse genel başkan o olur” diyen çok sayıda milletvekili de var. TBMM tatile girmeden önce Meclis kulislerinde ve bahçesinde, Meclis’te gruplar halinde oturan milletvekillerinin tek gündem maddesi “Genel başkan kim olacak” sorusuydu. Sohbetlerde herkes birbirinin nabzını yokluyor, Erdoğan’ın istişare toplantısında kimin adını yazacağını öğrenmeye çalışıyordu. Hatta bazıları, espriyle karışık “Bakıyoruz eğilim kime kayıyor. Ona göre bir değerlendirme yapmak lazım. Boşa da düşmemek lazım” diyerek olası genel başkanın dışında bir isim yazarak siyasi geleceğini tehlikeye atmak istemiyordu. İlk başlarda birden fazla isim dillendirilirken Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun adı ön plana çıkınca milletvekillerinden de “Davutoğlu” diyenler çoğalıverdi. Milletvekilleri arasındaki ikinci tartışma konusu ise yeni genel başkan ve başbakan için nasıl bir tanım yapılacağı üzerinde yoğunlaşıyor. “Bu hareketin lideri Tayyip Erdoğan. Kendisi Çankaya Köşkü’ne çıktıktan sonra da bu değişmez. Bu durumda yeni genel başkana AK Parti lideri diyemeyiz” görüşleri üzerine hukukçu bir milletvekili, anayasa hukukunda başbakanın konumuyla ilgili tartışmalara dikkat çekti ve gülerek tanımını yaptı: “Parlamenter sistemde başbakan da diğer bakanlar gibi bir bakan olarak görülür. Bu nedenle başbakanın ‘eşitler arasında öne çıkan’ ya da ‘eşitler arasında birinci’ olduğu söylenir. Bize hukuk fakültesinde böyle öğrettiler. Yeni genel başkan ve başbakan için ‘partinin lideri’ diyemeyeceğimize göre ‘eşitler arasında öne çıkan’ diyeceğiz artık.” ANKARA Başbakan Tayyip Erdoğan, 12 yıllık başbakanlığı sırasında örtülü ödenek harcamalarında Cumhuriyet tarihi rekorunu kırdı. Erdoğan, bu süre içerisinde kendi ifadesiyle 4 katrilyon (4 milyar TL) bütçe kullandı. Bu paranın nereye harcandığına ilişkin ise hiçbir veri yok. Erdoğan’dan önce Bülent Ecevit, ödenekten 3 yılda 170 milyon TL harcamıştı. Son iki yılda yaklaşık 1 milyar 300 milyon TL’lik bir harcama yapılan örtülü ödenek kaleminde, Başbakan Erdoğan döneminde yapılan harcamanın toplam tutarı dudak uçuklatıyor. 14 Mart 2003’te, Siirt’te gerçekleşen yenileme seçimlerinden beş gün sonra Başbakanlık koltuğuna oturan Erdoğan’ın aynı yıl kullandığı toplam örtülü ödenek bütçesi 103 milyon TL oldu. İlk üç yıl boyunca yıllık ortalama 100 milyon TL’yi aşmayan harcamalar, 2006’dan itibaren rekor kırmaya başladı. Son 11 yılda sokaktaki yurttaşın nereye harcandığı konusunda hiçbir fikri bulunmayan 3.5 milyar TL’lik tutar, başbakan onayıyla harcandı. Eski başbakanlardan Bülent Ecevit, 1999’daki seçimlerden sonra başbakan olmuştu. Ecevit, AKP dönemine kadar bu koltukta oturdu. İktidardaki 3 yılda toplam 170 milyon TL örtülü ödenek harcaması yapmıştı. Haziran 1997 ile Ocak 1999 arasında Başbakanlık yapan Mesut Yılmaz, 1998’de 8.8 milyon TL’lik ödenek kullanmıştı. Yılmaz döneminde yapılan harcamalar da tartışma konusu olmuştu. REFAHYOL hükümeti döneminde Haziran 1996Haziran1997 arasında başbakanlık yapan Necmettin Erbakan bu süre içerisinde 6.3 milyon TL kullanmıştı. Tansu Çiller ise 1993’te başbakan olmuştu. Mart 1996’ya kadar bu koltukta oturan Çiller, son iki yılında toplam 5.3 milyon TL harcamıştı. Çiller’in Selçuk Parsadan’a ödenekten para aktardığı ileri sürülmüş, dava konusu olmuştu. Ecevit 3 yılda 170 milyon harcadı 400 okul ya da Cumhuriyet, 12 yılda yapılan 4 milyar TL’lik örtülü ödenek bütçesiyle neler yapılabileceğini araştırdı. Ortaya çıkan tablo, iktidarın son yıllarda kamuoyuna sunduğu milyarlarca TL’lik “çılgın” projelerin bile bu parayla yapılabileceğini ortaya koydu. İşte devletin kayıtlarında maliyet ve ihale hesaplarından bazı örnekler: 40 derslikli 400 okul: Milli Eğitim Bakanlığı’nın “Okul ve kurumların tahmini yapım maliyetleri” çizelgesine göre 4 milyar TL ile 40 derslikli toplam 400 yeni ortaöğretim okulu yapılabiliyor. Bir derslikteki öğrenci sayısının ortalama 30 olduğu düşünülürse yeni yapılacak dersliklerden toplam 480 bin öğrenci yararlanabilecekti. Ancak bu rakam, derslik sayısının düşmesiyle kat be kat artıyor. Çünkü 40 derslikli bir okulun maliyeti 10 milyon TL iken, 8 derslikli ortaöğretim okulu 4 milyon TL’ye yapılabiliyor. 2600 spor salonu: Milli Eğitim Bakanlığı’nın hesaplamalarına göre okullar için yapılacak bir spor salonunun toplam maliyeti 1.5 milyon TL. Bu hesaba göre de örtülü ödenek bütçesiyle Türkiye’de 2600 okula yeni spor salonu yapılabiliyor. Örtülü ödenek bütçesinin üniversiteler için kullanılması durumunda neredeyse Türkiye’deki tüm üniversitelere yeni kültür ve kongre merkezleri yapılabilecekti. Örneğin geçen ay ihalesi yapılan Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Kültür ve Kongre Merkezi’nin ihale bedeli yaklaşık 20 milyon TL olarak açıklanmıştı. 4 milyar TL ile aynı merkezden 200 tane daha yapılabiliyor. Santrfor Teknik Direktörlüğe Soyunursa CHP’de 30 Mart seçimleri sonrasında başlayan, ancak 10 Ağustos’taki Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasına ertelenen iç kavga, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun “olağanüstü kurultay” çağrısıyla sonuçlandı. 30 Mart seçimlerinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için adı geçen, ancak genel merkezin tercihini Mansur Yavaş’tan kullanması üzerine partisini eleştirse de Yalova’da belediye başkanlığının alınmasında bireysel çabası büyük olan Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında yeni bir yol çizme kararı aldı. Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını “hezimet” olarak nitelendiren ve bunda yanlış aday tercihinin etkili olduğunu savunan İnce, bu kez başarısızlığa “seyirci kalmayacağını” söyleyip liderliğe aday olacağının sinyalini verdi. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun olağanüstü kurultay kararı alması üzerine bu haftadan itibaren resmen başlaması beklenen genel başkanlık yarışına İnce’nin adaylığı, CHP grubunda da kafaları karıştırdı. Çünkü kamuoyunda son derece popüler olan, halk tarafından sevilen İnce’nin Kılıçdaroğlu yönetimi döneminde seçilen delegelerin ne kadar oy alacağı kurultayda görülecek. Grup içinde İnce’ye yakın olan ve iyi bir siyasetçi olduğunu düşünen bazı milletvekili arkadaşları ise çıkışının biraz “erken ve zamansız” olduğu görüşünde. Grup Başkanvekili Engin Altay da bunlardan biri. Altay, İnce’nin durumunu “futbol” terimleriyle özetledi: “Muharrem İnce çok iyi bir santrfor. Ama son kararıyla, maç devam ederken oyunu bırakıp ‘teknik direktör olayım’ diyor. Biz partimizin İnce’den, santrfor olarak mahrum kalmasını istemeyiz. Partinin halihazırda teknik direktörü var.” 90 hastane yapılabilirdi 200 yataklı 90 hastane: Aynı hesaplama devlet hastaneleri için de yapılabilir. Örneğin geçen ay ihalesi yapılan 200 yataklı İzmir Bornova Devlet Hastanesi’nin ihale bedeli 45 milyon 947 bin TL olarak açıklanmıştı. Bu hesaba göre 4 milyar TL ile ortalam 90 hastane daha yapılabiliyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “çılgın” projelerinden biri olan şehir hastanelerine bakıldığında ise çarpıcı bir tablo ortaya çıkıyor. Bu çerçevede Erdoğan, Ankara Etlik’te inşa edilecek tam 3 bin 566 yataklı şehir hastanesinin maliyetini 2.4 milyar TL olarak açıklamıştı. Bu hesaba göre neredeyse 2 tane şehir hastanesi, örtülü ödenek bütçesiyle yapılabiliyor. 21 tane baraj: Elektrik ve su ihtiyacı gün geçtikçe daha da artan Türkiye, örtülü ödenek bütçesini bu alana kaydırsaydı, ortalama büyüklükte 21 tane baraj yapılabilecekti. Örneğin İzmir Bayındır Ergenli Barajı’nın ihale bedeli geçen ay 115 milyon TL olarak açıklanmıştı. 4 milyar TL ile aynı büyüklükteki barajdan 21 tane daha yapılabiliyor. İstanbul’a 3. köprü: Hükümetin bir diğer “çılgın” projesi olan İstanbul’a 3. köprüye bakıldığında da benzer bir tablo ortaya çıkıyor. Köprünün maliyeti yaklaşık 2.5 milyar dolar, yani bugünün parasıyla 5.4 milyar TL’ye ulaşıyor. Parayla köprünün çok büyük bir bölümü tamamlanabiliyor. Hükümet tüm bunların 4 milyar TL’lik kaynağı toplu konut inşaatlarına yönlendirseydi. Ortalama 100 bin TL maliyetli, toplam 40 bin yeni adet TOKİ konutu yapabilecekti. Örtülü ödenek ve iz ödenek nedir? Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü bütçesi iki ana alt kalemden oluşuyor. Bunlar örtülü ödenek harcamaları ve Özel Kalem Müdürlüğü’nün görev tanımı kapsamındaki harcamaları kapsıyor. 5018 sayılı kanunun 24. maddesi uyarınca tanımlanan örtülü ödenek, ilgili yasa maddesinde kamu faydası ve ülke bekası adına yapılan kapalı savunma (gizli savunma) ve kapalı istihbarat (gizli istihbarat) hizmeti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin itibarı, yüksek menfaatı, güvenliği, üst düzey sosyal, siyasi ve kültürel vaziyetler gibi durumların gerektirdiği hallerde hükümet ve bağlı birimleri tarafından harcanmak üzere Başbakanlık bütçesi dahilinde ayrılan ödeneğe deniliyor. Örtülü ödenek bu amaçlar dışında ve başbakanın ailesi ile kişisel harcamaları ya da siyasi partilerin propaganda çalışmalarında kullanılamıyor. Buna karşın ödeneğin kullanılma yeri, giderin kimin tarafından yapılacağı, hesapların yönetilme şekli tamamen başbakan tarafından belirleniyor. AKP döneminde bu kalemden yapılan harcamaların önceden öngörülemeyeceği gerekçesiyle başlatılan “İz ödenek” uygulamasıyla her yıl bütçeye sembolik bir örtülü ödenek bütçesi konuluyor. Ancak bu ödenek yıl içinde yapılan harcamalarda katlanarak gidiyor. 200 tane kongre merkezi: 100 bin TL’lik 40 bin konut: Vekiller Baz İstasyonunun Üstünde Oturuyormuş! Son dönemde tüm mesaisini yeni hizmet binasında harcayan milletvekili danışman ve sekreterlerinde baş ağrısı, halsizlik ve yorgunluk gibi şikâyetlerde yaşanan artış dikkat çekmeye başladı. Öyle ki CHP’li Hasan Akgöl, bu şikâyetler üzerine kendi odasının karşısında yer alan tesisat odasındaki ekipmanların baz istasyonu olduğu şüphesiyle TBMM Başkanlığı’na başvurdu. CHP’li Akgül’ün yaptığı başvuru üzerine TBMM Başkanvekili Sadık Yakut’un verdiği yanıtla, yeni hizmet binasında “bir değil, iki değil, tam üç tane baz istasyonu olduğunu” ortaya çıktı. Söz konusu baz istasyonlarının bina içerisindeki her türlü mekânda telefon hatları üzerinden yapılan haberleşme ve data iletişiminin sağlıklı bir şekilde sağlanabilmesi amacıyla teknik hesaplamaları yapılarak “uygun yerlere kurulduğu” belirtildi. Bugüne kadar gizlenmesi için kimi yerde “tabela”, kimi yerde “Türk bayrağı” görünümü alan baz istasyonlarının TBMM’deki yeni hizmet binasında “ikinci bodrum katında bulunduğu” ifade edildi. Başka bir deyişle 550 vekil ve görev yapan binin üzerindeki personel yaklaşık 5 aydır tam üç baz istasyonundan gelen sinyale maruz kalarak çalışıyor. Gelen yanıta göre, ara katlarda yer alan ve tesisat odası olarak tanımlanan odalarda ise “baz istasyonlarından gelen dijital sinyali dönüştürerek bina içi antenlere dağıtıcı görev yapan ekipmanlar” olduğu da ortaya çıktı. Ayrıca, yeni binanın bodrumunda yer alan baz istasyonlarının görece yüksek bir tepeye alınmasının TBMM yerleşkesi içinde özellikle de bina içlerinde telefon üzerinden haberleşme ve data iletişiminin kalitesini düşüreceği ifade edilerek “baz istasyonlarını başka yere taşınması” yönünde gelecek olası bir talebin de önü kesildi. Baz istasyonlarının sağlık üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle özellikle büyük kentlerde görmeye alıştığımız “mahalle eylemlerinin” bir benzeri TBMM’de de vekillerin katılımıyla yaşanır mı bilinmez; ancak beş aydır binlerce kişinin haberi olmadan üç baz istasyonu ve sinyal dağıtıcı ekipmanın bulunduğu bir binada çalışmanın ne gibi sorunlara neden olacağını hep birlikte göreceğiz. NOT: TBMM tatile girdiğinden biz de köşemize ara veriyoruz. Ekim ayında yeniden buluşmak umuduyla... Birkaç hafta önce katıldığım bir TV programında, AKP’ye yakın durduğunu bildiğim, ama aynı zamanda gazeteci kalmaya çabaladığını sandığım bir kadın meslektaş, Ahmet Davutoğlu sayesinde Türkiye’nin “muhteşem bir dış politika ekseni yarattığı”nı söyledi. Afalladım. Dalga mı geçiyor, diye yüzüne baktım. Hayır, çok ciddiydi. Bitmedi. Aynı programda bu kez bir erkek meslektaş, hem de epey yakından tanıdığım biri Türkiye dış politikasına hiçbir yanlış anlamaya izin vermeyecek açıklıkta ve kesinlikte övgüler düzdü. Türkiye artık Ortadoğu’da ABD’ye kafa tutan, gündem belirleyen bir güçmüş; Ortadoğu’da Türkiye’nin katkısı olmayan hiçbir çözüm ve senaryo mümkün değilmiş, falan filan… O zaman şaşırmış ve bu ölçüde yağcılığın sebebini anlayamamıştım. Şimdi daha iyi kavrıyorum. Anlaşılan bu meslektaşlar sıkı birer gazeteci olduklarından Davutoğlu’nun AKP genel başkanlığına ve başbakanlığa yürüdüğünü epey önceden çakmışlar da kendilerine çekidüzen veriyor, yeni döneme hazırlanıyorlarmış… Nitekim son iki hafta içinde Davutoğlu Güzellemeleri Davutoğlu’na övgüler düzen, onda hem bir siyasetçi, hem bir mütefekkir gören, onu AKP’de epey kıt olan entelektüellerin en seçkini olarak alkışlayan yazılar art arda belirmeye başladı. Ben gafil ise hâlâ eski soruları art arda sıralamakla meşgulüm. Bu Davutoğlu uzun süre AKP hükümetlerinin dış politika çizgisini perde arkasından belirleyip, sonra su yüzüne çıkıp, bakanlık koltuğuna bizzat oturduktan sonra patlattığı ilk demeçlerinden birinde, dış politikamızda ana ekseni “komşularla sıfır sorun” hedefinin oluşturduğunu söylememiş miydi? Şu aramızda sıfır sorun olan komşularımız hangileri acep? Batı tarafında Yunanistan, Bulgaristan tamam. Biri ekonomik krizle, öteki yoksullukla boğuşmakta; o yüzden sorun yaratacak halleri yok. Yani kendiliğinden sıfır sorun. Peki, doğu ve güneyde? Yani Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, İran, Irak, Suriye komşularımızla durum nasıl? Azerbaycan’a petrol ve doğalgaz prangasıyla sımsıkı bağlanmışız. O sıkı bağ, Ermenistan’la ilişkileri normalleştirme adımını göstermelik adımlara dönüştürdü. Ermenistan aramızda sınır kapısı olmayan bir komşuluğa devam ediyor. Yani Ermenistan sorununda sıfır ilerleme… İran’la ilişkiler eskisi gibi değil. Yani Şii İran rejiminin ağırlıklı olarak Sünni Türkiye’ye İslam devrimi ihraç edeceği paranoyası epey gerilerde kaldı. Ama onun yerini ilkeli bir komşuluk ilişkisi değil, İran’a uygulanan ambargoyu fırsat bilip Rıza Sarraf adlı boş bakışlı delikanlı üstünden yürütülen şaibeli ticaret aldı. Buna “bezirgân usulü sıfır sorun” dense yeridir. Ne kaldı? Irak, Suriye!.. “Mezhep kardeşliği”ni dış politikada belirleyici bir çizgi olarak benimsediniz mi Irak’ta olan olur. IŞİD sizin için Irak’ta Saddam yönetimindeki iktidarlarını kaybetmiş Sünniler üstündeki ağır baskı ve aşağılamalara tepki olarak doğmuş neredeyse meşru bir hareket olur. Suriye’ye gelelim mi? Gelmesek daha iyi galiba. Mezhep kardeşliğinin belirlediği dış politika galiba en çok ve en somut Suriye konusunda gözleniyor ve yaşanıyor. Nusayri ağırlıklı Baas rejimine karşı profesyonel katillerden oluşan El Kaide, El Nusra ve IŞİD gibi örgütlerle kucak kucağa olup, TIR’lar dolusu destek sağlayıp, Esad rejiminin birkaç ay içinde devrileceğini sanıp, Suriye sınırını kevgire çevirip, sınır boyu kent ve kasabaları cihatçı teröristler için sığınağa, barınağa dönüştürüp ülkeyi Ortadoğu’da sahici bir bataklığa iten bu dış politika “sıfır sorun” mu yaratır, yoksa “sırf sorun” mu? HHH Bütün bunları bilip de Davutoğlu güzellemesi yapanları anlayamıyordum, anlamamıştım. Meğer bir bildikleri varmış. Onlar Ahmet Davutoğlu nam siyasetçinin iktidar partisinin yeni genel başkanı ve ülkenin başbakanı olacağını bilmiş ya da sezmiş ya da kulaklarına fısıldanmış olsa gerek ki o güzellemeleri döktürmüşler; döktürüyorlar, döktürecekler… Sözün kısası: Hedeflerinin tam zıddı sonuçlar veren planlarıyla uluslararası ün kazanmış Ahmet Davutoğlu başbakanımız oluyor… Annnneeeee!.. Ayşe Sayın, Emine Kaplan, Mahmut Lıcalı parlamentokulisi@gmail.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear