23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17 AĞUSTOS 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA Ömür kınay AKADEMİSYEN OLACAK İSTANBUL (AA) Merkez üssü Gölcük olan 17 Ağustos 1999 Marmara depreminde 4.5 saat enkaz altında kaldıktan sonra kurtarılan ve beton bloklar arasında boynu yan yatmış fotoğrafıyla depremin “sembol kızı” olan 33 yaşındaki Ömür Kınay, akademisyen olmaya hazırlanıyor. Depremin ardından tekerlekli sandalyeye mahkum olan Kınay, engelli olmasına rağmen hayata asla küsmediğini belirterek, “İngilizce öğrenmek için İngiltere’ye gittim ve 18 ay Brighton kentinde kaldım. Yüksek lisansım yeni bitti. Şimdi doktoraya hazırlanıyorum. Akademisyen olmak için sınavlara girdim. Şimdi onun sonuçlarını bekliyorum” dedi. Kınay, deprem sonrasında açtığı davanın ise 14 yıldır sonuçlanamadığını belirtti. HABERLER O DA ARTIK HAYAT KURTARACAK 9 ‘Sembol kız’ hayatı kazandı Erkan Bebek AKUT üyesi oldu KOCAELİ (AA) Marmara depreminin ardından Kocaeli’ndeki çadır kenti ziyaret eden eski ABD Başkanı Bill Clinton’ın kucağına alıp sevmesiyle dünya kamuoyunun “Erkan Bebek” diye tanıdığı Erkan Işık, Arama Kurtarma Derneği’ne (AKUT) üye oldu. 7 aylıkken Clinton’ın burnunu sıkarak depremin simgesi haline gelen 16 yaşındaki Erkan Işık, Kocaeli’nde AKUT ekibinin en genç üyesi oldu. Işık, AKUT’a üye olarak, afetlerde hayat kurtarmak istediğini söyledi. Binali Yıldırım’ın Açıklaması Binali Yıldırım’ın avukatı Serkan Bayram’dan noter aracılığı ile “İhtarname” adı altında bir açıklama aldım. Gerek muhatabı Sorumlu Yazıişleri Müdürü olduğu, gerekse mahkeme eliyle gelmediği için yayımlama zorunluluğum yok... Ama bu sütunda yazılan her yazı okurlara ve elbette adı geçenlere açık olduğu için, buna da derhal yer veriyorum. Okurlarım yazılarımda daima “aleniyete dökülmüş” bilgi kullandığımı, kaynağı belli olan veya medyada çıkmış haberlere “doğrudan alıntı yaparak” yer verdiğimi bilir. Kimseyi karalamak ya da kimseye iftira atmak gibi bir niyetim hiçbir zaman olmamıştır; olamaz da. Adı geçen yazım da kişilere yönelik değil, genel bir yazıydı ve gazeteniz Cumhuriyet’te birinci sayfada yayımlanan bir açık haberden alıntı yapmıştım. Bu haberde Cumhuriyet de, aleniyete dökülmüş resmi bir fezlekeden alıntı yapmıştı... Yani söz konusu olan “resmi bir evraktı”, gazetede çıkmış zaten ondan önce de aleniyete dökülmüştü; ben de bu nedenle oradan bir alıntı yapmakta bir sakınca görmemiştim. Ama ne olursa olsun, madem bir açıklama geldi, hem meslek ahlakı hem de kişisel ahlak açısından onu okurlara aktarmayı bir görev biliyorum. HHH Açıklama, benim 9 Ağustos tarihinde yayımlanan “Yolsuzluğun Finansmanı” başlıklı yazımın, Cumhuriyet gazetesinin haberinden alıntıladığım şu satırları hakkında: “... Fezlekeye göre havuz işinde ‘örgüt lideri’ olan Binali Yıldırım aldığı talimat üzerine işadamlarından yüksek miktarlarda para toplamak, ihaleye fesat karıştırmakla suçlanıyor...” “... Fezlekeden, tek bir operasyonda yarım milyar dolara yakın haraç toplandığı anlaşılıyor...” Açıklamada, müvekkilin (Binali Yıldırım’ın), yazıda adı geçen kişi ve kurumlar ile bir ilgisinin olmadığı, bu konuda kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmadığı, haberin bir iftira niteliği taşıdığı ve siyasette bakan olarak görev yapan müvekkilin (Binali Yıldırım’ın) kişilik haklarını ihlal ettiği, elem ve buhranına sebep olduğu, durdurulması ve yalanlanması gerektiği, yoksa ceza ve tazminat davası açılacağı belirtilmektedir. HHH Sevgili okurlarım, tekrar ediyorum: Ben özel haber kullanmam, sadece kaynağı açık veya medyada aleniyete dökülmüş haberlere dayalı yorum yaparım... Kişilere yönelik değil, genel yazılar yazarım. Bu yazı da böyledir. Pek doğal olarak sütunum adı geçen herkese her zaman açıktır. Bu nedenle de açıklamayı okurlarımla paylaşmış bulunuyorum. Boşuna noterden yollamışlar; dava açmakla tehdit etmişler... Beni arayıp bunları söyleselerdi veya doğrudan yazsalardı, tutumum yine aynı olurdu. Deprem yaklaşıyor 17 Ağustos felaketinin ardından uzmanlar ‘İstanbul 30 yıl içinde büyük depremi yaşayacak’ demişti. Aradan 15 yıl geçti, risk daha da arttı fakat kentteki binaların durumu hâlâ belirsiz, önlemler yetersiz ÖZLEM GÜVEMLİ Türkiye’yi acıya boğan 17 Ağustos 1999 Gölcük merkezli depremin üzerinden 15 yıl geçti. Bu sürede yaşanan acılar unutulmadı ama depremin hemen ardından uzmanların yaptığı “30 yıl içinde İstanbul’u etkileyecek büyük bir deprem geliyor” uyarısı yetkililerin gündeminden çoktan çıktı. İstanbul’u depreme hazırlayacak önlemler lafta kaldı ama aradan geçen 15 yıl İstanbul için riski daha da büyüttü. İstanbul Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu, “30 yıl tehlikenin büyüklüğünü ifade eden bir ihtimal hesabı. 15 yıl geçtiyse gerçekleşme olasılığının yükseldiğini söyleyebiliriz. Deprem riski arttı, gittikçe depreme yaklaşıyoruz” uyarısında bulundu. 17 Ağustos 1999 günü sabaha karşı saatler 03.02’yi gösterdiğinde meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki deprem 17 bin 480 kişiyi hayattan kopardı. Resmi rakamlara göre 23 bin 781 kişi yaralandı, 505 kişi sakat kaldı, 285 bin 211 konut ve 42 bin 902 işyeri hasar gördü. Resmi olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 50 bin kişi öldü, 100 bine yakın kişi yaralandı. Yaklaşık 16 milyon kişiyi etkileyen deprem, 600 bin kişiyi de evsiz bıraktı. Gölcük merkezli depremde İstanbul’da 454 kişi yaşamını yitirdi, 18 bin 162 konut oturulamayacak hale geldi. Deprem sonrasında yapılan araştırmalar, İstanbul’u vuracak asıl büyük depremin 30 yıl içinde meydana geleceği gerçeğini ortaya koydu. Bu büyük tehlikeye karşı İstanbul’u hazırlamak için kentte köklü bir değişim yaşanmadı. Aradan geçen 15 yıl, hazırlık süreci olarak değerlendirilmediği gibi bu sürede depremin oluşma riski daha da arttı. Yard. Doç. Dr. Gündoğdu, İstanbul’u bekleyen tehlikeye dikkat çekerek Marmara Denizi’nin güneyinin çok hareketli olduğunu, Kuzey Anadolu Fay Hattı’ndaki kırılmanın eninde sonunda gerçekleşeceğinin altını çizdi. Kırılmanın İstanbul’un çok yakınında olacağına vurgu yapan Gündoğdu, “Tekirdağ ile Bakırköy önlerinde denizde kırılma olacak ama hangi taraftan başlayacak bilmiyoruz. Yani kuzeye, İstanbul’a çok yakın. Doğrultu atılımlı bir fay olduğu için en çok enerjiyi Anadolu yakası hissedecek. Çünkü fayın karşısında kalıyorlar” diye konuştu. Gündoğdu, depreme hazırlık noktasında İstanbul’daki binaların durumunun hâlâ belirsiz olduğuna dikkat çekerek, “Okulların önemli kısmına bakıldı ama gereken yapıldı mı? Hastaneler için gerekenler yapıldı mı? Hazırlıklı olduğumuzu söyleyemeyiz. Kentsel dönüşüm, deprem odaklı olmadı. Şu ana kadar doğru dürüst bir dönüşüm örneği yok Türkiye’de. Adı deprem odaklı kentsel dönüşüm ama yapsatçı bir anlayış hâkim” eleştirisinde bulundu. Gölcük merkezli depremde özellikle Avcılar bölgesinde büyük yıkım yaşanmıştı. Uzmanlar, İstanbul’u vuracak büyük depremin Anadolu yakasında etkili olacağını belirtiyor. ‘Bilim adamları çalıştı, yetkililer ne yaptı?’ nuca getirdi” dedi. Bu söylem ve uyarılardan sonra bilim adamları olarak araştırmalara devam ettiklerini şu an AB’nin bir projesi kapsamında Marmara Denizi’nde araştırmalarını sürdürdüklerini dile getiren Görür, “Biz bunları yaparken İstanbul’u depreme hazırlaması gereken yetkililer 15 yılda ne yaptılar? İstanbul’da birtakım projeler yapıldı. Mesela İSMEP kapsamında İstanbul’daki devlet daireleri, okul ve hastaneler depremde güvenli hale getiriliyor. Ama 15 senedir bu proje henüz bitmiş amacına ulaşmış değil” değerlendirmesinde bulundu. Görür, bazı yol, viyadük ve köprülerde yapılan güçlendirme çalışmaları dışında kentin barajlarında, doğalgaz, ka Anadolu yakasına dikkat İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, 15 yılda bilim adamları olarak Marmara Denizi’nde yaptıkları araştırmalarla tehlikenin kaynağı, büyüklüğü, yeri, etkileri konusunda ciddi bilgiler edindiklerini anlattı. Görür, “1999 depremlerinin ilk günlerinde kafamız karışık, bilgilerimiz yetersizdi. Ama yaptığımız araştırmalarla birçok şey aydınlandı. İstanbul’un büyük bir tehdit altına girdiğini, eninde sonunda büyük bir depremle karşı karşıya kalacağımızı gördük. En büyük tehdit de Orta Marmara Çukurluğu ile Adalar arasında olan yaklaşık 7075 km. uzunluktaki kesimde. Adalar’ın güneyindeki fayın da çalışması bilimsel verilere göre mümkün görülüyor. Bilimsel araştırmalar 15 yılda bizi bu so Bina envanteri yok nalizasyon, atık su, içme suyu şebekesinin depreme karşı güvenli hale getirilmediğine dikkat çekti. “Sadece bunlar mı devletin yapması gerekenler” diye soran Görür şöyle devam etti: “Evlerimiz ne ölçüde deprem güvenli? Çok toptancı bir yaklaşım var. Kentsel dönüşümü sürükleyen motor güç müteahhitler oluyor. Kentsel dönüşüm yapılan yerler birinci derecede riskli mi belli değil? Bazı yerlerde sözgelimi Bağdat Caddesi’ndeki dönüşüm hızla yürüyor. Bağdat Caddesi’ne gelene kadar depremde zafiyet gösteren birçok semt var, orada kentsel dönüşümün adı yok. Bu kadar yılda İstanbul’daki 1 milyon 600 bin binanın envanteri bile çıkarılamadı? Hangi bina yıkılır, hangi bina ayakta kalır bilinmiyor.” 15 YILI CÖMERTÇE HARCADIK ‘Kaybedecek zaman yok!’ MEHMET ALİ SOLAK Evet, Yılmaz Özdil’i savunmak!.. Bu meslek ahlakımızın da düşünce özgürlüğünün de ertelenemez bir gereğidir. “Benim gibi düşünmeyen gebersin… Bizden olmayan yok olsun…” mantığının dört nala kalktığı şu dönemde hemen her konuda benim neredeyse tam zıddımda yer alan Yılmaz Özdil’i savunmak, onun ideolojik çizgisini, siyasal tercihlerini değil, düşüncelerini açıklama, yayma özgürlüğünü savunmak, mesleğimizin olmazsa olmaz ilkelerine sahip çıkmaktır… Nedir olay? Yılmaz Özdil, daha önceki yazılarına benzer bir yazı yazmış. Kendine özgü ironinin yeni bir örneğini vermiş. Hürriyet yönetimi müdahale etmiş ve yazı yayımlanmamış. Kapalı kapılar ardında ne konuşuldu bilemem. Kimilerine göre Hürriyet Yılmaz Özdil’in işine son vermiş; kimilerine göreyse Yılmaz Özdil Hürriyet’ten istifa etmiş. Yılmaz Özdil’i Savunmak Olayın “istifa etmiş, hayır işine son verilmiş” tartışması beni ilgilendirmiyor ve bu yazının konusu da değil. Konumuz: AKP elebaşılarının medyayı iyiden iyiye dikensiz gül bahçesine çevirmek için kolları sıvayıp pervasızca harekete geçtiği, Başbakan’ın miting meydanlarında medya gruplarına tehditler savurduğu, çok bilir ve anlarmış gibi medyanın nasıl olması üstüne inciler yumurtladığı şu günlerde bir gazetecinin yazısının gazetenin sahibi tarafından sayfadan çıkarılması, yayımlanmaması… Hürriyet’in bu konuyla ilgili resmi açıklamasına bakalım: “Yazarımız Yılmaz Özdil’in bugün yayımlanması gereken yazısında, Doğan Yayın İlkeleri’ne aykırı bazı ifadeler yer alıyordu. Ancak Özdil, değişiklik yapmak yerine yazısının yayınlanmamasını tercih etti. Okurlarımızla bu bilgiyi paylaşırız.” Argodaki “Ufala da civcivler yesin” deyimi tam da böyle durumlar için kullanılır. Öyle ya Yılmaz Özdil, daha önceleri Hürriyet’te, ırkçılık sınırında, aşırı faşizan tınılar taşıyan çok yazı yazdı. O yazılar için işlemeyen “Doğan yayın ilkeleri”nin bugün hınzır bir ironinin ötesine geçmeyen bir yazı için işletilmesine bakıp Hürriyet yönetiminin açıklamasına “Ufalayın da civcivler yesin”den daha uygun bir cevabı olan var mı? Yılmaz Özdil yazmaya devam eder mi bilemem. Sözcü’den hemen bir “Gel bizde yaz” çağrısı geldi. Yakışır. Ama daha önemlisi yazma olanağı elinden alınan bir gazeteciye Sözcü’nün kucak açmasıdır ve bu iyidir. Özdil’in siyasal tercihlerinden, ideolojik çizgisinden nefret edebilirsiniz (ben onlardan biriyim); Sözcü’nün yayın çizgisinden, ideolojik tercihinden nefret edebilirsiniz (ben onlardan biriyim); ama bu bana ve eğer mutabıksak size de iktidar baskısından yılıp diz çökenlere sessiz kalma; Tayyip Erdoğan’da cisimleşen “Yalnızca benim yandaşlarım özgür olabilir” saldırısına kayıtsız kalma hakkı vermez. Yarın benim ya da benim gibi bir gazetecinin yazma olanakları elinden alınırsa “Özdilgiller” beni, bizi savunur mu, savunmaz mı? Bu sorunun cevabını zerre kadar merak etmiyorum. Umurumda da değil. Bildiğim, şiddet içermedikçe gazetecilerin yazma özgürlüklerinin bırakın engellenmesine, o özgürlüğe ucundan kıyısından dokunulmasına göz yumma hakkım yok. Demokrasiyi, düşünce özgürlüğünü savunanlar için öyle günler gelir ki susmak da suça katılmak olur. Bu yazı “susmadığımı” belgelemek için yazılan kişisel bir yazıdır. Öyle okuyun e mi?.. HATAY Yapı Denetim Kuruluşları Birliği Derneği Genel Başkan Yardımcısı Nizam Genç, “Yeni bir Marmara depremine hazırlıklı değiliz. Artık kaybedecek zamanımız yoktur” dedi. 17 Ağustos büyük Marmara depreminin üzerinden 15 yıl geçmesine karşın gerekli önlemler alınmadı. Gazetemize konuşan Yapı Denetim Kuruluşları Birliği Derneği Genel Başkan Yardımcısı Genç, 2 yıl önce çıkarılan kentsel dönüşüm yasasının deprem riski olan bölgelerden çok arsa rantı yüksek bölgelerde uygulandığına dikkat çekerek deprem riski altında bulunan eski yapı yoğunluklu ve kalitesiz bina stokunun dönüştürülmediğini söyledi. Türkiye’nin her an yeni bir deprem riskiyle karşı karşıya olduğunu vurgulayan Genç, “Dönüşümün hızlandırılması için yasada gerekli revizyonlar yapılarak teşvikler artırılmalı ve uygulama hızlandırılmalıdır. Mevcut zayıf ve yetersiz yapılar acilen yenilenmeli veya güçlendirilmeli, içinde yaşayanların can ve mal güvenliği sağlanmalıdır. Bu konuda artık kaybedecek zamanımız yoktur. Zira aradan geçen 15 yılı cömertçe harcamış durumdayız” diye konuştu. 2001 yılında gerekli özen gösterilmeden, aceleyle çıkarılan Yapı Denetimi Yasası’nın ancak 2011 yılında ülke genelinde uygulanmaya başladığını belirten Genç, “Mevzuatta yapılan değişikliklerle, yapı denetim sistemi giderek zayıflamakta ve etkinliği azalmaktadır. Sistem müteahhitin keyfine bağlı işlemektedir” uyarısında bulundu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear