26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 MAYIS 2014 CUMA CUMHURİYET [email protected] SAYFA Yaratıcı tartışma zamanı Ünlü siyasal iktisatçı ve aktivist David Harvey, bugünkü Sol’u, demokrasiyi, Gezi’yi, muhalefeti ve çevre sorununu anlattı u ‘Şu anda gördüğümüz o ki, dünyada sağ kanada yoğun bir yöneliş var ve bunun neofaşist örneklerini Macaristan’da, Fransa’da, Kuzey Avrupa’da görebiliyoruz. Bu gidişatın bir biçimde bizi daha şiddetli ve otokratik bir yönetime doğru maruz kılmakta olduğu anlaşılıyor. Buna Türkiye’deki hâkim otokratik, otoriter yönetimi de dahil ediyorum.’ EVRİM ALTUĞ KÜLTÜR 17 Ülkemizde sıkça verdiği konferanslar ve Metis, Sel ve İş Bankası Kültür Yayınları etiketli kitaplarıyla tanınan İngiliz coğrafyacı, antropolog, siyasal iktisatçı ve aktivist David Harvey, geçen günlerde Boğaziçi Üniversitesi’nin (BÜ) konuğuydu. Aptullah Kuran’ı anma etkinlikleri kapsamında, Albert Long Hall’da ‘Kapitalist Kentleşmenin Çelişkileri’ni anlatan Harvey, ifade özgürlüğünden Gezi Direnişi’ne kadar pek çok konuyla ilgili görüşlerini dile getirdi. BÜ konuşmanızda yeni bir dünya için, devrim ve gerçeklik gibi kavramların da buna tabi olması gerektiğini vurguladınız... Şu anda büyük değişimlere gebe bir dönemden geçmekteyiz. Ama bu değişimlerin hangi yöne doğru hareket edeceği bizim inisiyatifimizde. Şu anda, küresel çapta bir içeriksizlikleşme sürecinden geçiyoruz. Elimizde bununla ilgili Gezi Parkı, Londra, Stockholm, birkaç yıl önceki Paris, Brezilya gibi örnekler var. Bunlar bir biçimde birbiriyle uyum gösteriyor ve önümüze mobilizasyon meselesini koyuyor. Şu anda gördüğümüz o ki, dünyada sağ kanada yoğun bir yöneliş var ve bunun neofaşist örneklerini Macaristan’da, Fransa’da, Kuzey Avrupa’da görebiliyoruz. Bu gidişatın bir biçimde bizi daha şiddetli ve otokratik bir yönetime doğru maruz kılmakta olduğu anlaşılıyor. Buna Türkiye’deki hâkim otokratik, otoriter yönetimi de dahil ediyorum. Sol görüşe dahil bir kimse olarak, açık toplum talep eden buradaki diğer kimseler gibi bugün kapitalizmin nasıl ‘işlediğini’ eleştirel bir zihniyetle düşünmek durumundayız. Burada, söz ettiğimiz bu yönelişe direnecek güçlü bir muhalefetin yeniden yapılanması adına ciddi bir talebin aciliyeti söz konusu. u ‘Gezi Direnişi’nde insanlar, kente yeniden dahil olabilmek adına, bu haklarını geri alabilmek üzere, oraya akın ettiler. Çadırlarını kurdular, ‘Ben buradayım, biz buradayız, kendimi kentte bu şekliyle ifade ediyorum’ dediler. Bu da kendini ifade etmenin, içe kapanışı delmenin yollarından biri. Yaratıcı tartışmaların, yeni fikirlerin zamanı bu.’ çoğu bugün için bir işbölümünden, oyundan, maskeden ileri gitmiyor. Paranın gücü politikayı, politika ise medya gibi birçok alanı hükmü altına alıyor. Şu andaki durumun gerçek demokratik yönetişimle bağdaştığını düşünmüyorum. Gezi Parkı Direnişi, kendi kentinde bir tür sürgün gibi yaşayan çok kimlikli bir ‘kentli mülteci’ profilini neredeyse kendiliğinden bir enerjiyle yarattı. Sizin gözleminiz ne oldu? Bu durumu ciddi bir yabancılaşma olarak nitelendirebilirim. İnsanlar, uygun biçimiyle kente yeniden dahil olabilmek adına, bu haklarını geri alabilmek üzere, oraya akın ettiler. Çadırlarını kurdular, “Ben buradayım, biz buradayız, kendimi kentte bu şekliyle ifade ediyorum” dediler. Burada bir soru daha gündeme geliyordu bana göre: Bu insanlar kimlerdi? Dışarıdan gördüğümüz kadarıyla, bunu gelişigüzel biçimde ortaya koymuşlardı ve tahminime göre, onların yaşam tarzları, düşünce biçimleri, politik yaşama yaklaşımları, en az 10 yıldır bu kentte zaten biçimlenmekte idi. “Hiç ‘Biz buradayız!’ likte, sözünü ettiğimiz bu yaratıcı yıkımın etkilerini daha da görmekteyiz, göreceğiz. Gezi ile ilgili kültürel etkinlikler, film, sergi ve fotoğraflar olacaktır ve olmalıdır da. Gezi hakkında yazılıp çizilen her şeye katılmayabilirsiniz, ama şu anda epey hareketli bir süreçteyiz. Bu da kendini ifade etmenin, içe kapanışı delmenin yollarından biri çünkü. Yaratıcı tartışmaların, yeni fikirlerin zamanı bu. Yeni bir kültürel motivasyon gerekçesi. Lenin’in de vaktiyle dediği gibi, ‘Devrimler, halkın festivalleridir”. Ben bunu çok dinamik buluyorum. LGBT hareketi olsun, PEN grubu ve diğer gruplar olsun, sürece katılmalarını çok önemli buluyorum. Komünizmi organik doğada da gözlemleyebilir miyiz ? Geleneksel komünizmin en bildik ve büyük hatalarından biri, doğaya tüketilebilir bir kaynak gözüyle bakması oldu. 1970’lerdeki çevreci harekete dahil olduğum sırada, muhafazakâr soldaki kanaat önderleri, bunu burjuva romantizmi olarak nitelemişti ve çevreci zihniyetimden ötürü beni ağır biçimde eleştirmişti. Bugün gördüğümüz şey ise yavaş yavaş beliren bir Yeşil politika; Avrupa ve Latin Amerika’nın pek çok yerinde görülen bu tavır bugün kimi kesimlerce komünizm ve Marksizme karşı bir hasım olarak da değerlendirilebiliyor. Ama ben bunun sınıf politikaları ile doğrudan ilgili olduğunu ve beraberindeki sosyal ilişkilerin geleceğinin de, düşlediğimiz alternatif toplum adına göz ardı edilemeyecek önemde olduğunu görüyorum. Bizler, davranışlarımızla birbirimize doğrudan bağımlıyız. Ancak muhafazakâr sol bunu hâlâ kabul etmek istemiyor. Bununla beraber, çevreci kesimden pek çok kişi de Marksizm ve komünizmi aynı biçimde dışlıyor. Ben bunu büyük bir utanç vesilesi olarak görüyor ve ilerici sol hareketle uyumlu bir tavır içinde, üzerinde acilen çalışılması gerektiğine inanıyorum. Kapitalizm ile ancak böyle baş edebiliriz. Doğa ile bugün kurduğumuz ilişki, bana göre çok acil bir sorun çünkü. Peki bunu doğa içinde alternatif kentler yaparak mı aşabiliriz? Bu çevresel çelişkiyi aşmanın bir yolu da uluslararası bir kalkınma organizasyonu sağlamak olmalı. Bugün Türkiye’de gördüğüm kentsel dönüşüme baktığımda, çevresel bir felaketle karşı karşıya olduğunuzu görüyorum. Otomobil kültürü İstanbul’un her yanında trafik kilitlenmelerine ve kirliliğe yol açıyor. Radikal bir taşıma reformuna ihtiyacınız var. Ekolojik bir kentsel politika izleyebilmeniz, sadece oraya buraya yığma ağaç dikimiyle mümkün olabilen bir şey değil ne yazık ki. Bunun için kentin toplu taşıma stratejisini de baştan aşağı tekrar yenilemeniz gerekir. Yaşanılan yer ile çalışılan yerler arasındaki ilişkileri yeniden kurmanız gerekir. Emek koşullarının altyapısını ve tüketim alışkanlıklarını da buna dahil edebiliriz. Çevreyi bu şekilde tüketmeyi sürdürürseniz, her şey dramatik biçimde değişecek, yaşam biçimlerinize de bu yansıyacak. Dünyanın geleceğinden umudunuz var mı ? Doğayla ilişkimizi bu şekliyle almıyorum. Doğanın bir parçasıyız. Bulunduğumuz çevreyi daha uygun ve kolay yaşam koşulları sağladığımız inancıyla değiştiriyoruz. Karıncalar veya kunduzlardan farkımız yok. Onlar da yapıyor; biz de yapıyoruz. Bu doğa dışı bir şey değil. Biz bu yönüyle evrimsel bir ilerlemenin parçasıyız. Yapıcı taraftayız. Bu anlamda dünyayı daha güzel de, çirkin de kılacak olan ve kılmış olan yine bizleriz. Önemli olan bu evrimsel süreçte bizlerin üzerine ne gibi sorumluluklar düştüğünün bilincinde olmamız ki, ben bu konuda ümitliyim; görüyorsunuz, insanlar bir araya gelmeye ve sorular sormaya başladılar. SEMPOZYUM BUGÜN YAPILACAK ‘Doğa acil sorun’ Kültür Servisi Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa Kampusu Kongre Merkezi Büyük Salon’da bugün saat 14.00’te “Türkçenin Dudaklarısın Sen: Şair ve Editör Enver Ercan” başlıklı bir sempozyum düzenleniyor. Sempozyumun açılış konuşmalarını Prof. Dr. Yakup Çelik, Doğan Hızlan ve Filiz Nayır yapacak. Sempozyumun birinci bölümünde Enver Ercan’ın şair yönü irdelenecek. Oturum başkanlığını Handan İnci’nin üstlendiği bu bölümün konuşmacıları Haydar Ergülen, Metin Celâl, Baki Asiltürk olacak. İkinci bölümde de dostları Müge İplikçi, küçük İskender ve Ömer Erdem, Enver Ercan’ı anlatacak. Üçüncü bölümde de Enver Ercan’ın editör yönü konuşulacak. Konuşmacılar ise Gülseli İnal, Yard. Doç. Dr. Emel Koşar, Cenk Gündoğdu, Alper Çeker olacak. Dostları Enver Ercan’ı anlatacak Türkiye’deki ana muhalefet partisi, son yerel seçimlerde söylemini birlik oluşturmak üzerine inşa etmişti. Bu çoksesliliğe karşı bir engel oluşturmaz mı ? Bana kalırsa solun alternatif bir toplumun nasıl olabileceğine dair yeni bir vizyon oluşturabilmek açısından kendi içinde birlik oluşturması gerekiyor. Bu daha önu ‘Bildiğim birçok ülkede, celikli. Benzer bir durumu Avrupa da yaşıyor; orademokrasinin tarifi, halkın da da iktidar partisinin söydemokratik gücü olmaktan lemi ile muhalefet/sol parparanın demokratik gücü tinin söylemleri, dikkatle baktığınızda birbirinden olmaya doğru değişti. Örneğin çok da farklı görünmüyor. ABD’de seçim kampanyalarında bir yer”den gelmiş gibi görünHer ikisi de aslında aynı mekle birlikte, zaten oradaydılar. para toplanması, artık ifade şeyleri söylüyor! Gezi Direnişi’nde WoodsBurada en büyük probözgürlüğünün bir parçası olarak tock benzetmesi yapılabilir mi? lem bana göre şu: Yeni bir muamele görüyor. Bu da alenen, Bu olay Woodstock gibi nosalternatif vizyon üretebiltaljik bir şey değildi. Olsa olne kadar dolar, eşittir o kadar sa New York’taki Wall Street işmek. Ama bunu seçime konuşma anlamına geliyor!’ gal hareketiyle benzeşiyordu. Woendeksli değil, pratik, mobilize bir örgütlenme moodstock daha çok kültürel bir dideliyle, yeni bir kalkınma renişti. Wall Street’teki işgal hareve mülkiyet stratejisi eşliğinde gerçekleştireketi ise, dünyayı sınıf temelli güç düzenine karbilmek. Konut sahipliğinden eğitime, işçi hakşı birleşmeye dayalı olarak ortaya çıkmıştı. Bularından sosyal kazanımlara kadar böyle. Bu na benzer eylemleri çiftçilerin yollara saçtıklayönüyle İngiltere’deki İşçi Partisi’nin yaptırı gübreler, sebzelerde de görebiliriz. Bu eylemğı önerileri de çok fazla ciddi bulmadığımı ifa ler, birtakım durumlara dikkat çekme amaçlıdır. de edebilirim. Bana kalırsa durum, Türkiye’de Burada önemli bir soru önümüze çıkıyor: Hangi de aynı gibi. noktadan sonra, başka başka insanlar bu gruba Bugünkü demokrasi algımız hastalıklı mı ? dahil olmaya karar veriyorlar? Wall Street’te bu Bildiğim birçok ülkede, demokrasinin tarifi, gerçekleşemedi. Ama Tahrir Meydanı’na bakhalkın demokratik gücü olmaktan paranın detığımızda, işçi sınıfının etkisine dahil olan dış mokratik gücü olmaya doğru değişti. Bu neden mahallelerin katkısını açıkça görebilirsiniz. le demokrasinin para yoluyla maruz kaldığı bir evrim, halkın festivali’ yolsuzluk biçimi ortaya çıktı. Örneğin ABD’de Geçenlerde Louvre Müzesi’ni basan çiftseçim kampanyalarında para toplanması, artık çiler geliyor akla... ifade özgürlüğünün bir parçası olarak muamele Evet, Louvre Müzesi’ni hakları için koyungörüyor. Bu da alenen, ne kadar dolar, eşittir o larıyla basan çiftçiler için de aynı düşünülebikadar konuşma anlamına geliyor! Bunu tümüylir. Böylesi bir birleşme halini Beşiktaş’ın tarafle yanlış buluyorum. tar grubu Çarşı’da da görebiliriz. Bununla birYani, demokrasi uğruna yapılan şeylerin pek Alternatif vizyon üretmek Yazarımızın yazısı elimize ulaşmadığı için yayımlayamıyoruz. Çevresel felaket ‘D
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear