25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 24 NİSAN 2014 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Narsis Kişilik Bozukluğu (NKB) “Olağanüstü” kişiler olduklarına inandıkları için, başkalarının da kendilerini öyle görmesini beklerler. Bu nedenle de, en çok kendilerine “koşulsuzca biat” edenlerle ve kendilerine eşdüzeyde olduklarını düşündükleri sayılı kişiyle yakınlık kurabilirler. Özveriyi hep başkalarından beklerler, çünkü onlar uğruna her şeyin yapılacağı insanlardır. AYCAN ESENERGÜL Uzman Psikolog S on yıllarda Türk siyasetinde ara vermeksizin yer alan aktörlerin davranış ve söylemlerini takip ettikçe, klinik psikoloji üstüne olan bilgilerim su yüzüne çıkmakla kalmıyor, olası gelişmeler için kaygı düzeyim de artıyor. Birçoğunuz bilirsiniz; “Narsisizm” terimi, kaynağını Klasik Yunan mitolojisinde bir su birikintisinde yansıyan görüntüsüne âşık olan genç Narcissus’tan almakta. NKB, üstünlük duygusu patolojik boyutlara ulaşan bir beğenilme gereksinimi ve diğerleriyle “empati” yapamama biçiminde ortaya çıkan bir kişilik bozukluğudur. Kendini, olduğundan çok daha yetenekli ve üstün görür, başarılarıyla kibirlenir, onay, beğeni ve övgüleri aşırı önemser. Beklediği övgü gelmediğinde ve eleştirildiğinde şiddetli olumsuz duygulara boğulur. Öfkesini akılcı bir filtreden geçirmeden, kontrolsüzce yansıtır. Karşı çıkanları aşağılamakta, cezalandırmakta, suçlamakta ve değersizleştirmekte tereddüt etmez. Her türden durum ve ilişkinin merkezine kendisini koyduğu için, kimsenin ondan talebinin veya ne hissettiğinin, ne söylediğinin, ne istediğinin ya da güçlerinin ayırımına fazla varama Temel belirtiler mak gibi süreğen bir “empati bozukluğu” içindedir. Çoğundaki yaygın düşünce ve davranış biçimi, her konu üstüne bir düşüncesi ve lafı olması gerektiğine olan inançtır. Herhangi bir konudaki yeterliliğini sorgulamaz, sınırlarını bilmez. Bu nedenle, konuşmaları çoğu zaman yüzeysel konuşmaların ötesine geçmediği gibi, empati yoksunluğu nedeniyle kötü bir dinleyici olduğu için, diğerleriyle olan iletişimi iletişim değil, yalnızca monologdur. Kendisini her konuda “haklı, hak sahibi” ve “ayrıcalıklı” görür. Bu nedenle, yasal ve/ veya etik olmayan davranışlarının sorumluluğunu üstlenemez. Genellikle başkalarının kendisini kıskandığını düşünür. Kendisi de diğerlerinin başarılarını, yaptıklarını, değerlerini, konumlarını kıskanır. Diğer insanlarla ilişkilerinde salt kendi çıkarlarını düşünüp başkalarının zaaflarından yararlanarak hedeflerine ulaşmayı gözetir. Her ilişkide, kendini beğenmiş, ukala ve küstah bir tutum içine girer, kendisinin vazgeçilmez olduğuna inanır. at” edenlerle ve kendilerine eşdüzeyde olduklarını düşündükleri sayılı kişiyle yakınlık kurabilirler. Özveriyi hep başkalarından beklerler, çünkü onlar uğruna her şeyin yapılacağı insanlardır. Vermezler, alırlar. Çevresindekiler, saygı, beğeni ve sevgi aktarımında kusur etmedikleri, onunla çelişmedikleri, egosunu besledikleri sürece narsisin gözündeki rütbelerini koruyabilir. Kişisel “çıkarların” ya da “korkuların” ötesinde, böylesine sınırsız ve sonsuz bağlılık ve eştavır sergileyebilmek, farklı bir düşünce ya da eylem biçimi ortaya koyamamak için diğerinin her anlamdaki “üstünlük” halinin karşısında kendini sürekli aşağılarda görmek vardır doğallıkla. Dolayısıyla, nitelikleri ve özsaygıları sınırlı olan veya statü hiyerarşisinde kendini diğerinin altında gören insanlar ancak bu kadar teslim olabilirler bir diğerine. KB oluşumundaki nedenler Aile öykülerine bakıldığında, çoğunun, bir yandan aşırı kollayıcı, diğer yandan çocukla paylaşım ve eşit bir iletişime dayanmayan ilişki kuran, kinci anne ve aşırı otoriter, uzak, cezalandırıcı ve katı baba modelli aile içinde yetiştikleri; erken çocukluk ve ilk gençlik döneminde, duygusal anlamda aç ve kılavuzsuz bırakılmış oldukları saptanmıştır. N arsisler ve yanındakiler “Olağanüstü” kişiler olduklarına inandıkları için, başkalarının da kendilerini öyle görmesini beklerler. Bu nedenle de en çok kendilerine “koşulsuzca bi N Erkek çocuğa daha fazla değer atfederek çok daha fazla gelişim olanakları sunan kültürel yapımız düşünüldüğünde, Türkiye’de NKB tanısı almış olanların, yaklaşık yüzde 7580’ini erkeklerin oluşturması, bir rastlantı değildir. Ekonomik ve siyasi nedenlerle özellikle 1970’lerle birlikte ivmesi artan iç göçün sonucu hızlı kentleşme ve gecekondulaşmayla, bireyler arası gelir, güç ve refah dağılımlarındaki hızlı bir dikey değişim olmasının da NKB gelişimi üstüne olası etkileri vardır. Bir yandan kapitalist tüketim arzu nesnelerine sahip olabilmek yükselen değer haline gelirken, diğer yanda, kendi yaşamında o nesnelere ulaşabilmenin ne denli zor ya da olanaksız olduğunu görmek, kişinin kendinin diğerlerine göre yoksun bırakılmış olduğunu sürekli duyumsamak kolay başa çıkılacak bir durum olmasa gerek. Kendi çevresinde olumlu bazı özellikleri öne çıkarken, onca öykündüğü varoluşun hâlâ çok uzağında kalmanın paralayıcı ezikliği, bazı kişilerde patolojik bir savunma mekanizması olarak narsis özellikler geliştirmeyle ödünlenebilir. NKB, özellikle, bazen kişisel yetenekleri, bazen toplumsal yapılanma sürecinin içerisindeki değişimler, bazen de şans gibi etkenlerle, itibar, statü ve/veya maddi güç açılarından hızlı yükselme fırsatı bulmuş bireyler arasında görülmektedir. ramatik sonuçları olabilir Gücü, statüyü ve varsıllığı ana değerler olarak saygı ve beğeniyle öne çıkaran, bunların kaynağını veya ne ölçüde hak edilmiş olduğunu fazla sorgulama D yan toplumsal yapımız bir yanda. Kadınların mevcut toplumsal statülerinin değişmesi için eğitim ve eğitimin niteliğine kayda değer yatırım yapmayan erkekegemen üstsistemler ve global ekonomik değişim politikalarıyla hızla yaratılan yeni üst toplumsal sınıflar diğer yanda. Aile içinden başlayarak tüm üstyapı kurumlarına yayılan, içselleştirilmiş bir demokrasi ve evrensel çocukinsan hakları anlayışı, söylemi, uygulamaları da bunca eksik olup, itaat önemli bir toplumsal değer olmayı sürdürürken, hem mevcut NKB olgularını pekiştireceğiz, hem de daha nicesini yaratacağız kaygısı içindeyim. Daha geniş bir çerçevede çok dramatik sonuçları olabilecek bir başka kaygım daha var. Bariz NKB belirtileri sergileyen kişileri önce toplumsal statünün doruklarına getirip, sonra değersizliklerini, ayıplarını, yanlışlarını, başarısızlık ve erdemsizliklerini açığa çıkarınca, gerek tarihte, gerek kişisel cinnet durumlarında nice örneğini gördüğümüz çok vahim sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Her insan ağır eleştiri, reddedilme ve prestij kaybı yaşadığında mutsuz olur kuşkusuz ama bu, narsisler için dayanılamayacak kadar yıkıcıdır. Olumsuz bir sonuçta, durumu kabullenip, sorumluluklarını görüp, başarısızlığını olgunlukla üstlenip, özeleştiri yaparak geri çekilen NKB olguları ne yazık ki çok beklendik bir durum değil. İşte o vakit, kendileriyle birlikte bizi de topyekun ateşe atmamaları, büyük riskler almamaları için, son derece dikkatli, bilinçli, akılcı, sağduyulu ve serinkanlı olmak gerek. Onur Öymen, Propaganda ve Basın Onur Öymen’le Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde sınıf arkadaşıydık. Galatasaray mezunuydu, sınıfın en aydın, en entelektüel öğrencileri arasındaydı. Hoşgörülü, sakin kişiliğiyle herkes tarafından sevilirdi. Üçüncü sınıfta ben Maliye ve İktisat Şubesi’ne ayrıldım, (o bizim deyimimizle) Siyasi Şube’ye gitti; diplomat olmak istiyordu. 1963 yılında mezun olduk. Ben sosyal bilimler okumak için Birleşmiş Milletler bursuyla Amerika’ya gittim, o da Dışişleri Bakanlığı’na başvurdu... Sınavları kazandı ama bir türlü tayini yapılamıyordu: Çünkü o sırada yeni çıkan, Doğan Avcıoğlu’nun YÖN dergisindeki sosyalist içerikli bildiriye imza atmıştı. Uzun uğraşlar sonunda ve araya önemli kişilerin girmesiyle diplomasi kariyerine başladı. Almanya gibi önemli merkezlerde büyükelçilik yaptıktan sonra bir bürokratın erişebileceği en yüksek mertebeye ulaştı ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı oldu. Emekli olduktan sonra politikaya atıldı, CHP’den milletvekili seçildi ve Genel Başkan Yardımcılığı’na kadar yükseldi. Şimdi milletvekilliğinden de emekli oldu ve mükemmel kitaplar yazarak topluma hizmetini sürdürüyor. Dostluğuyla övünüyorum. HHH Öymen’in son kitabı “Bir Propaganda Silahı Olarak BASIN, Dünyada ve Türkiye’de Sansür, Baskı ve Yönlendirme” adını taşıyor. Gerçekten çok geniş kapsamlı ve güzel bir çalışma: Dünyadaki ve Türkiye’deki basın tarihiyle başlıyor... Ve elbette hemen ortaya çıkan baskı ve sansür tarihiyle eşzamanlı olarak devam ediyor. Propaganda konusunu, basın sorununun arka planındaki önemli bir faaliyet olarak ele alıyor ve enine boyuna irdeliyor, basının bir propaganda aracı olarak nasıl kullanıldığına ilişkin çok değerli ve ilginç bilgiler veriyor. Mütareke basını... Osmanlı İmparatorluğu’na karşı propaganda faaliyetleri... Nazilerin, basını bir propaganda aracı olarak nasıl kullandıkları... Yahudi soykırımı ve Alman gazetecileri... De Gaulle ve BBC... Churchill’in İngiliz propagandasındaki yeri... Sovyetler Birliği’nde propaganda ve basın... McCarthy döneminde ABD medyası... Amerika’nın propaganda örgüt ve yöntemleri... Ve elbette Türkiye’de propaganda ve medya! HHH Onur Öymen’in bu son yapıtı bütün iletişim fakültelerinde bir ders kitabı olarak okutulmalıdır. Her aydının evinde, elinde bulunması gereken, çok kolay ve zevkle okunan zengin bir kitap! HER İHTİYACIN ALTINDAN KALKAN KREDİ Ulus Ne Kadar Egemen? HİLMİ TAŞKIN Eğitimci Yazar G Ayda 75 TL taksitle 2.000 TL kredinizi alın, ihtiyaçların altından Cep Herkülü gibi kalkın. Üstelik, kredi kullandırım ücreti ödemeden. Bir SMS’le başvurun, ihtiyaç kredinizi hızla ve kolayca alın. T.C. KİMLİK numaranı 4425’e gönder. yaz boşluk bırak KREDİ İkizlerin Cep Herkülü macerası facebook.com/akbank’ta Kredi Tutarı 2.000 TL 10.000 TL Faiz Kredi Oranı Vadesi %1,40 36 ay Taksit Tutarı 74,5 TL 372,5 TL Kredi Kullandırım Ücreti 0 TL 15 TL Sigorta Bedeli 25,34 TL 126,70 TL Maliyet Maliyet Oranı Aylık Oranı Yıllık %1,80 %1,77 %21,65 %21,21 smsKredi 4425 ile yapılan başvurular sadece İhtiyaç Kredisi için geçerlidir. smsKredi ile başvurunuz maksimum 20.000 TL ve 36 ay vadede değerlendirilebilir. 20.000 TL’nin üzerindeki kredi talepleriniz için başvurunuzu Akbank şubelerinden yapabilirsiniz. Kampanya faiz oranı %1,40, kredi kullandırım ücreti 0 TL, istihbarat ücreti 15 TL’dir. Hayat sigortası yıllık primi kredi tutarının binde 12,67’si olarak hesaplanmıştır. 75 TL taksit, 2.000 TL ve 36 ayda geçerli olup tüm masraşar dahil maliyet oranı aylık %1,80, yıllık %21,65’tir. Banka gerekli durumlarda ek bilgi/ belge/keŞl isteme, kredi koşullarını değiştirme ve kampanyayı durdurma hakkını saklı tutar. ünümüz demokrasilerinde ulus, egemenlik yetkisini, temsili demokrasi uygulaması gereğince, seçmiş olduğu temsilcilerine, anayasada belirtilen süre kadar devreder. Temsilcisini belirleme yetkisi ulusun kendisinde değilse! O zaman kendisi adına başkalarının belirlediği adaylara oy vermek zorunda kalır. Ve demokrasi giderek sandığa gidip oy vermeye indirgenir! Bu gerçek bir demokrasi değildir. Sadece adına “sandık demokrasisi” denilen bir demokrasi oyunudur! Başbakan Erdoğan ne diyordu? “Demokrasi bizim için amaç değil araçtır.” O zaman sormak gerekmez mi; hangi amaç için araçtır? Aslında yaşadığımız süreç doğru analiz edildiğinde bu sorunun yanıtlarını kolayca bulabiliriz. “Bütünşehir Yasası” ile demokrasiyi araç olarak kullandığını bizlere göstermedi mi? Şimdi de dar bölge seçim sistemini dile getiriyor. Bu sistemi de ‘amaç’ için kullanacaktır. TBMM’de daha çok üyeye sahip olmak ve ‘amacı’ gerçekleştirmek için gücü ele geçirmektir hedef! Daha önce dile getirdiği, “Ben cumhurbaşkanı seçilirsem bütün yetkilerimi kullanırım” açıklaması da ‘amaç’ için dikkate değerdir. Başbakan, cumhurbaşkanlığını değil başkanlık sistemini hayal etmektedir. Bu sisteme geçmenin ilk adımı, 10 Ağustos için aday olması olacaktır. İkinci adım, genel seçimlere bir yıl kalmadan önce dar bölge sistemini yasalaştırmaktır. Çankaya’ya çıkmayı başardığı takdirde, gelecek yıl yapılacak genel seçimlerde TBMM’de anayasayı değiştirebilecek güce sahip olmak istemektedir. Başbakan Erdoğan’ın demokrasiyi ‘araç’ olarak gördüğünü açıklaması bir gelecek niyetinin varlığını ortaya koymaktadır. “Hedef 2023” açıklaması da… Son dönemde atılan adımlara ve yapılan açıklamalara bakıldığında, ‘amaç’ için ‘araç’ olan demokrasi ile ülkemiz tehlikeli bir sürece doğru yol almaya zorlanmaktadır. Ulusal egemenlik kullanılarak tek adamlık için planlı adımlar atılmaktadır. Ulus, kendi egemenliğini korumak konusunda dikkatli ve kararlı olmalıdır. Muhalefet de gereken direnci ve mücadeleyi verebilmelidir. 10 Ağustos süreci bu bakımdan son derece önemlidir. Bu süreç doğru şekilde yürütülmelidir. Aksi halde ‘araç’ ile ‘amaç’ gerçekleşecek ve bir ‘monark’ kendi iradesiyle geleceğimizi belirleyecektir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear