Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 22 NİSAN 2014 SALI 8 HABERLER GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada patronu oldukları TV’ler var ya; özellikle onlar.. acaba RTE cumhurbaşkanı olacak mı, nasıl olacak, Abdullah Gül’ü şöyle silkeleyip Çankaya’ya çıkacak mı diye… …sabahtan akşama ya dörtlü ya da üçlü programlar yayımlıyorlar. Oysa artık belki utancından Başbakan’ın açıkça söylemediğini, yandaş yalaka esnafı yayın organlarında, söyleşilerde çoktaaan ilan ettiler. Cumhurbaşkanı, pardon başkan RTE’yi 10 Ağustos’ta halk seçecek, işte o kadar. Ama osssun. Medyamızın ağustos ayı sonuna kadar saatler dolusu program yapmasına, ilan edilen bu gerçek engel olamaz. Kim olacak, RTE çıkacak mı yukarıya? Gül başbakan olmaz ise ne olacak falan filan. Konu ayrıntılı biçimde programlarda tezgâhlanıyor... Öyle ki iktidarın pekâlâ kollandığı, hatta hak verini bulsun iddiası, fikir namusu gereği diye çoğu zaman iktidarın savunulduğu bu programlarda... ...itinayla dörtlü; ikisi kadın, diğer ikisi erkek, iktidarın da değil, RTE’nin borazanı bulunuyor. Bu saptamanın canlı örneklerini Dört Bir Taraf progamına bir bakın, göreceksiniz. Üçlü ise muhalefet yapan bir gazetenin ya Ankara temsilcisi ya da bulunursa dobra dobra görüşlerini açıklayan bir yazarı oluyor. Temsilci, o da arada bir öyle bir soru soruyor ki, gazete okuyan ortaöğretim öğrencisi bile bu sorudan daha köşeli, daha vurucu bir soru sorabilir. Bu, medyanın bir yüzü. Şimdilik geçelim... HHH Üzerinde durmak istediğim başka bir konu. Bu programların hemen hepsinde, parti liderlerinin meydanlar, grup, bilumum konuşmalarında karşıtlarına, hatta adı sanı bilinen insanların birbirilerine önce ve hatta her paragraf başında kullandıkları şu “sayın” sözcüğü… Söylenmesiyle birlikte kullananın muhatabına layık gördüğü, cahilden cibilliyetsize kadar sıfatlarla, ifadelerle asla ama asla bağdaşmıyor. Yanlış anımsamıyorsam sayın sözcüğünü siyaset ahlakında ilk kez kullanan; 1960 27 Mayıs ihtilalinden sonra toplanan Danışma Meclisi Başkanlığı’na seçilen emekli Org. Kazım Orbay idi... Kürsüye davet ettiklerini, sözünü kesmek zorunda kaldığı zaman bile başkanlıktan uyarırken ve hatta kürsüden ayrılacakları sırada onlara seslenirken adının önüne bir sayın sözcüğü koyardı. Diyeceksiniz ki bugün de Meclis başkanvekilleri, milletvekillerini kürsüye davet ederken, konuşurken sözünü kesmek ya da uyarmak istediği zaman, adları önüne yine sayın sözcüğünü koymayı ihmal etmiyorlar. Kürsüye çıkanlar da, örneğin bakanlar, söze sayın sözcüğü ile başlıyor. Başbakanları, arada bir de olsa sayın sözcüğünü anımsamıyor bile... Tabii onun hakaretlerini aynı tonda yanıtlamak zorunda kalan muhalefet liderleri de konuşmalarına aynı tonda ama “sayın”la başlıyorlar. Günlük yaşamda birbiri ile zıtlaşan kimi yazarlar da yine karşılarındakilere sayın ile söze girişiyorlar... Velhasıl bu sayın sözcüğü, içerdiği anlamı, kullanım amacını çoktan yitirdi. Hakaret etmenin öncüsü bir sözcük oldu!.. Kime küfretmek istiyorsalar önce sayın sözcüğünü adı önüne koymak toplumsal bir kurala dönüştü. Doğrusu RTE’nin bu konuda eline kimse su dökemez. Cumhuriyetin konuşma ahlakında da devrim yapmadığını artık kimse iddia edemez. Küfretmek, aşağılamak, o kişiyi varsaymamak mı istiyorsunuz, önce şu sayın sözcüğünü mutlaka sözün başında kullanmanız gerekiyor… Bir örnek verelim. Örneğin Başbakan Yardımcılığı’na kadar yükselmiş bir siyaset adamı Bülent Arınç’ın yaptığı gibi, anasını bilmem ne yaptığım derseniz ve bu terbiyeli tanımı hakaret olmaktan çıkarmak istiyorsanız; anasını bilmem ne yaptığım “sayın” şu kişi derseniz… …kuşkunuz olmasın, böylece AKP’nin toplumsal terbiye devrimine aykırı davranmamış olursunuz! HHH Bir itirafta bulunayım. Başkalarını bilmem ama 12 yıldır bendeniz Bay RTE’yi, “sayın” Başbakan diye ne yazdım ne de andım. Ne o ben gibilere sevecen, saygın gözle baktı, ne de ben gibiler ona! Elbette henüz Başbakan iken RTE’ye, böyle sayınsız söze, yazıya başlayanlara hakaret davası açılıp hapse tıkmıyorlar. Cumhurbaşkanı mı başkan mı hangi sıfatla olursa olsun, yine de sayın diye anmak zorunda olmayacağız. Ha, ne zamana kadar? Çankaya’dakine sayın demememin suç olduğunu saptayacak yasa çıkarıncaya kadar. Bildiğimiz, inandığımız yolda yürümeye devam ederiz. Sonra?.. Elle gelen düğün bayram! “Agorafobi”, psikolojik bir rahatsızlığın adı... “Agora” Yunancada “geniş meydan” anlamına geliyor. “Fobi”, korku karşılığı kullanılan, yine Yunanca kökenli bir sözcük... Özellikle panik atağı olan insanların, kalabalık yerlerde kalıp kaçamama korkusuyla açık alanlardan kaçınması, “agorafobi” olarak tanımlanıyor. Siyaset biliminde de yeri var: Agoralar, Batı kültüründe kentlilerin buluştuğu, tartışıp konuştuğu, mitingler, gösteriler, yürüyüşler yapıp itirazlarını dillendirdiği meydanlar... Kitle psikolojisinin canlandığı, dayanışma ruhunun şahlandığı mekânlar... Bu buluşmalar halk için ne kadar cazipse, iktidar sahipleri için o kadar ürkütücü... Meydan, otoriteye meydan okumanın da meydanı çünkü... HHH Son yıllarda her 1 Mayıs’ta Taksim’in kapatılması boşuna değil böyle bakınca... Taksim, tarihçesiyle de, genişliğiyle de potansiyel bir isyan merkezi gibi görünüyor. Haktan, hukuktan, insandan yana bir iktidarın meydan korkusu olmaz; bilakis, gidip orada emekçilerle saf tutar. Ama hukukla değil, baskıyla hükmedenler için Taksim Meydanı bir sınav alanıdır. HHH “Taksim yasak. Onun yerine bazı ilçelerimizde butik meydanlar yapacağız” diyor Başbakan... Kupon arsalar gibi butik meydanlar da ondan sorulsun istiyor. Zor. Modern kentli toplumları, gelişme çağında çocuklar gibi tembihleyip kum havuzunda oynatamazsınız. Halka ait meydanları halka kapatamazsınız. Sıkıyönetim yapamamış, siz mi yapacaksınız? Gezi, bu “Ben yaptım oldu” kafasına, “astığım astık kestiğim kestik” havasına verilmiş okkalı bir cevaptır. Hükümet, yasaklarla hükmetmeye devam ettikçe de tekrarlanacaktır. HHH Psikologlar, “Agorafobisi olanlar meydana çıkarsa, panik, baş dönmesi, terleme gibi sonuçlar doğabilir” diyorlar. Bu belirtileri iktidarda gözlüyoruz. Tedavisi? Terapi almanız lazım. Meydan korkunuzu yenmeniz için uzmanlar size yardımcı olacak. Yanlış inanışlarınızı anlatacak. Nefes teknikleriyle rahatlatacak. Yavaş yavaş elinizden tutup kalabalık yerlere sokacak. Ve meydanlara alışacaksınız. Başka yolu yok. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY n Baştarafı 1. Sayfada AKP iktidarı 22 Nisan 2009’da yıllardır tartışılmakta olan 1 Mayıs’ın resmi tatil günleri arasına alınması ve kutlanmasıyla ilgili önemli bir adım attı. 1 Mayıs’ın “Emek ve Dayanışma Günü” olmasına ilişkin yasa TBMM’den bütün partilerin evet oyuyla geçti. Meclis’teki ortak paydaların giderek azaldığı bir dönemde 1 Mayıs’ın oybirliğiyle geçmesi toplumsal barış açısından da umut verici bir durumdu. Cumhurbaşkanı Gül de bu ortak kabule 1 Mayıs’a 3 gün kala karşılık verdi, 27 Nisan 2009’da Köşk’ün de onayıyla İşçi Bayramı resmileşti. Genel beklenti artık hükümetin de kabul ettiği 1 Mayıs’ların gerilimli günler olmaktan çıkması, adına yakışır bir bayram havasında kutlanmasıydı. 2009’da yasanın da yeni çıkmış olmasının getirdiği iyimser beklentiyle hükümetin, “Herkes gitmesin, makul sayıda insan Taksim’e 1977’deki kanlı gün anısına çelenk koysun” yaklaşımı sınırları zorlanarak uygulandı. 2010’da 32 yıl aradan sonra Taksim kutlamaları “izinli” olarak gerçekleşti. 6 işçi ve memur konfederasyonu buluştu. Huzur da bozulmadı. Dönemin İstanbul Valisi, “Her şey planlandığı gibi oldu” dedi. 2011’de bütün kesimlerin buluştuğu bir Taksim yaşandı. Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü, “Şölen havasında geçmesi için her şeyi yaptık” dedi. 2012 yılı bir bakıma toplumsal uyanış yılıydı. Ulusal bayramlardan 1 Mayıs’a kadar tüm buluşmalar kalabalık ve coşkuluydu. HHH Her şey genel hatlarıyla 1 Mayıs’ın adına yakışır şekilde giderken geçen yıl hükümet emek ve dayanışmadan vazgeçti. Taksim Alanı’ndaki düzenleme çalışmalarını gerekçe göstererek burada 1 Mayıs kutlamalarına izin verilmeyeceğini duyurdu. Geçen yıl 1 Mayıs sürecinde başlayan Taksim tartışması ayın sonunda genişledi ve “her yer Taksim” oldu, tarihe Gezi Direnişi diye geçen günler başladı. Hükümetin Gezi korkusu devam ediyor olmalı ki, Taksim bu yıl da emek ve dayanışmaya kapalı. Geçen yılki bahane “İnşaat sürüyor, bitmiş olsaydı meydan sizindi” diye özetlenebilir. Bu yılki bahane ise şu: “Vatandaş rahatsız olmasın...” HHH Hükümetin özellikle Gezi günlerinden itibaren yığınsallaşan gösterilere karşı uyguladığı iki yöntem var. Biri, hak arama gösterilerinin kitleselleşmesini önlemek için onları toplumdan koparmak ve kendince marjinalleştirmek. Bunu bazen çok sert önlemlere başvurup korkutarak yapıyor. Bazen de eyleme katılanları baştan terörist ilan ederek deniyor. Bir başka yöntem de hak arayanları toplumun öteki kesimleriyle karşı karşıya getirmek. 1 Mayıs’a bir hafta kala görünen o ki, hükümet tüm yöntemleri deneyecek. 1 Mayıs, Cumhurbaşkanlığı seçimine nasıl bir toplumsal iklimde gidileceğini de gösterecek. Hükümetin niyeti hiç de iyi görünmüyor. Başbakan’ın önce “Taksim olmaz Kadıköy verelim” açıklamasının ardından “Kadıköy de olmaz” demesi, Başbakan’a Bakanlar Kurulu’nun hemen bu yönde adımlar atması niyetin şu olduğunu ortaya koyuyor: 1 Mayıs da karşıtlık üretmek için kullanılacak. Eldeki yüzde 50’nin biraz artması için “düşman” üretilip “Aman birbirimizden ayrılmayalım, yoksa teröristler huzuru bozacak” propagandasına girişilecek. Hükümet kendi ilan ettiği bayramı yasaklıyor. Dahası zehir ediyor... 1 Mayıs’ın gerçekten emek ve dayanışma günü olarak kutlanmasını isteyenlerin bu oyunu görerek ve bozarak hareket etmesi, toplumla kucaklaşmayı birinci sorumluluk sayması gerekiyor. Meydan Korkusu Hele memlekette muhalefet zayıflatıldıysa, bütün itiraz kapıları kapandıysa, medya susturulduysa, üniversite bastırıldıysa, pankart açmanın bedeli adam öldürmekten pahalıysa ve itirazını dillendirmek için insanlara meydanlardan başka mecra bırakılmadıysa... Meydan, tek bir ağızdan haykıran devasa bir insandır. HHH 1 Mayıs 1977’de ondan kana boğdular Taksim’i... 1979’da sıkıyönetimle ondan yasakladılar. 12 Eylül’den sonra gösteriye kapatılması da ondandır. Dün basın açıklaması yapmak isteyen bir avuç insanın iktidarda yarattığı panik ve karşılaştığı şiddet de ondan... Başbakan’ın halkın meydanını halka kapatmaktaki pervasızlığı da ondan... Korkudan... “Meydan bizi devirir” korkusundan... Yaşanan hak ihlalleri cezasız kaldı Son 8 yılda biber gazından 8 çocuk yaşamını yitirdi, 146 çocuk yaralandı İstanbul Haber Servisi Ülkemizde son 8 yılda kolluk güçlerinin biber gazı kullanması nedeniyle 8 çocuk yaşamını yitirdi, 146 çocuk yaralandı, çok sayıda çocuk gözünü kaybetti, yoğun gaza maruz kalınması nedeniyle hayatının geri kalanını solunum sorunu yaşayarak geçirdi ve ciddi sağlık sorunları ortaya çıktı. 2013 yılında ise 89 çocuk iş cinayetlerine kurban gitti. Gündem Çocuk Derneği tarafından hazırlanan 73 sayfalık “Türkiye’de Çocuğun Yaşam Hakkı Raporu” biber gazına maruz kalan çocuklar, çocuk işçiler, savaş ve çocukların yaşadıkları gibi durumlara dikkat çekti. Raporda, Suriye’de yaşanan iç savaş nedeniyle ülkemize yansıyan şiddet sonucu 2013 yılında 8 çocuğun hayatını kaybettiğine de dikkat çekildi. 11 Mayıs 2013’te Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde gerçekleştirilen bombalı saldırıda 5 çocuğun öldüğü, Suriye sınırları içerisinde yaşanan çatışmalar sırasındaysa Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesine gelen kurşunlarla 3 çocuğun hayatını kaybettiği vurgulandı. Raporda, Adana’da çalıştığı plastik fabrikasında pres makinesine sıkışarak hayatını kaybeden 13 yaşındaki Ahmet Yıldız gibi önlenebilir nedenlerle 71 çocuk işçinin öldüğü, 18 çocuğun da işyeri kazalarında hayatını kaybettiği kaydedildi. yayılması nedeniyle çevrede bulunan bebeklik çağındaki çocuklar da gazdan yoğun biçimde etkilendi. Biber gazının sıvı ve gaz halde kullanılması yaşamı tehdit etmesinin yanı sıra gaz fişeğinin doğrudan kişiye yöneltilmesi yaralanmalara ve can kayıplarına yol açtı” denildi. SURİYE’DE SAVAŞ, TÜRKİYE’DE ÖLÜM Türkiye’deki toplumsal olaylarda kolluk güçleri tarafından kaygı verici şekilde kullanılan biber gazının, Gezi Direnişi sırasında ve sonrasında tüm Türkiye’de çocuk, kadın, engelli, yaşlı ayırmaksızın tüm yurttaşların yaşam hakkını ihlal etmeye devam ettiği belirtilen raporda, “Yetişkinlere göre fiziksel dayanıklılığın sınırlılığı göz önüne alındığında çocuklar, hedef olma ve kendini koruyamama gibi durumlarla daha sık karşılaştı. Kullanılan biber gazının havada ‘Gaz fişeği kişiye yöneltildi’ Raporda, 20062014 yılları arasında kolluk güçlerinin biber gazı kullanımıyla yaşamını yitiren 8 çocuğun 5’inin 12 yaşın altında; 3’ünün ise 13 yaş üzerinde olduğu vurgulandı. Plastik mermi ve polis kurşununun neden olduğu ölüm ve yaralanmaların değerlendirme dışı tutulduğu anımsatılan raporda, son 8 yılda kolluk güçleri tarafından biber gazı kullanımıyla yaralanan 146 çocuktan 56’sının 12 yaşın altında; 90’ınınsa 13 yaşın üzerinde olduğuna dikkat çekildi. Rapora göre biber gazı kullanımı nedeniyle yaşanan hak ihlalleri cezasız bırakıldı. Raporda şu ifadeler yer aldı: “Ölümle sonuçlanan biber gazı kullanımlarının sebep olduğu ihlallere karşı başlatılan hukuksal mücadele, devletin biber gazının ölüme sebebiyet vermeyeceği konusundaki belgelerle ve bilirkişi raporlarıyla savunmaya geçmesiyle cezasız bırakıldı. Gezi Direnişi süresince hükümet yetkililerinin can kayıplarına ve yaralanmalara neden olan polisin şiddet kullanımını teşvik eden, primlerle ödüllendiren tutumu da daha sonra yaşanacak olumsuzlukların önünü açtı. Ölümle sonuçlanan vakalarda ise otopsi raporlarına yansımasa da biber gazının ölüme yol açabileceği kanıtlandı.” HAYATA DÖNÜŞ DAVASINA BAKAN SAVCI İŞ YOĞUNLUĞUNU BAHANE GÖSTERDİ 11 yıl geciken soruşturma CANAN COŞKUN Hayata Dönüş operasyonu kapsamında 20 cezaevinde 2’si asker olmak üzere 30’u tutuklu 32 kişinin öldüğü operasyonu soruşturan ve “görevi kötüye kullanma ve ihmal” suçlamasıyla HSYK tarafından hakkında dava açılan Ali İhsan Demirel’in soruşturmayı, 11 yıl boyunca personel yetersizliği ve iş yoğunluğu nedeniyle geciktirdiği ortaya çıktı. Demirel, İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 27 Ocak’ta görülen talimat duruşmasında gecikmenin bir diğer nedenini “Jandarma Genel Komutanlığı İstanbul İl Jandarma Bölge Komutanlığı, İstanbul İl Jandarma Komutanlığı ve operasyonu fiilen yürüten Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı’nca operasyona katılan görevlilerin açık kimlik ve adreslerinin bildirilmemesi” olarak gösterdi. İstanbul 6. Ağır Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmada ise müştekiler hazır bulunurken sanık Ali İhsan Demirel katılmadı. Demirel, mahkemeye sunduğu dilekçede işlerinin yoğunluğu nedeniyle yasal susma hakkını kullanmak istediğini belirtti. Demirel, “Gerektiğinde Yargıtay 5. Ceza Dairesi’ne de duruşma günü giderek ek savunma yapacağım” anlattı. Demirel’in 27 Ocak tarihli talimat duruşmasında verdiği ifadede Eyüp’te fiziki ve personel yetersizliği nedeniyle davaya konu gecikmelerin meydana geldiğini anlatarak “Gecikmelerde kastım yoktur. Beraatıma karar verilmesini talep ediyorum. Halen cumhuriyet savcısı olarak görev yapmış olmamdan dolayı duruşmalardan vareste tutulmamı talep ediyorum” dediği ortaya çıktı. Şikâyetçilerin avukatı Ömer Kavili de yoğunluğun gerekçe olamayacağını anlatarak “sanığın duruşmadan kaçtığını” ifade etti. Mahkeme, sanık Demirel’in susma hakkını kullandığı ve savunmasını esas mahkemesi olan Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nde yapacağını bildirdiğinden zorla getirme emri çıkartılmasına olanak bulunmadığını belirterek talimat evrakının Yargıtay 5. Ceza Dairesi’ne gönderilmesine karar verdi. 23 NİSAN KUTLAMALARI Köşk tartışması damga vuracak Haber Merkezi 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı yurt genelinde çeşitli etkinliklerle kutlanacak. Ankara’daki törenlere siyasi gündem damgasını vuracak. Törenlerde ve TBMM’deki resepsiyonda gözler alevlenen Cumhurbaşkanlığı seçimleri tartışması nedeniyle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’da olacak. Özel gündemle toplanacak TBMM Genel Kurulu’nda ise siyasilerin mesajları merak ediliyor. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ve TBMM’nin açılışının 94. yılı Ankara’da odağında Meclis’in olduğu devlet törenleri ile kutlanacak. Kutlamalar, sabah saatlerinde TBMM kampusu içindeki Atatürk Anıtı’na çelenk konulması, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayacak. Ardından Anıtkabir’de ve Birinci Meclis’te tören yapılacak. Resmi törenlerin ardından Anıtkabir saat 20.00’ye kadar ziyarete açılacak. TBMM Başkanı Cemil Çiçek, daha sonra Meclis Tören Salonu’nda kutlamaları kabul edecek. TBMM Genel Kurulu, 23 Nisan özel gündemi ile toplanacak. Meclis Başkanı Çiçek’in başkanlık edeceği birleşimde AKP, CHP, MHP, BDP ve HDP adına 10’ar dakikalık konuşmalar yapılacak. Çiçek, akşam saatlerinde Meclis’te 23 Nisan resepsiyonu verecek. Resepsiyon, Köşk seçimleri dolayısıyla gözlerin çevrildiği Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bir araya gelip gelmeyecekleri sorusunun yanıtı için önemli olacak. Ayrıca, törenler ve resepsiyon, aldığı son kararlar nedeniyle hükümetin hedefi haline gelen Anayasa Mahkemesi’nin başkanı Haşim Kılıç’ın da katılıp katılmayacağı ve yerel seçim sonrası muhalefet liderleri CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Erdoğan’la bir araya gelip gelmeyecekleri açısından merak konusu olacak. Ölüm ocağına karşı direniş başladı EĞİTİM SEN LGBT KOMİSYONLARI: Polisten ilköğretim öğrencilerine de gaz! DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Şırnak’ın Silopi ilçesinde Süleyman Demirel ilk ve ortaokulundan çıkan öğrencilerden birkaçı iddiaya göre, okul yakınında bulunan adliye binası önündeki polislere taş attı. Atılan taşlardan yaralandığı iddia edilen polis memuru öğrencilere gaz bombası attı. Polisin attığı 2 adet gaz bombası, okulun bahçesine düştü. 5 ve 6. sınıf öğrencisi 12 öğrenci baygınlık geçirdi. Esnaf da atılan gazdan etkilendi. Fenalık geçiren öğrenciler çevredekilerin yardımıyla Silopi Devlet Hastanesi Acil Servisi’nde tedavi altına alındı. Durumu iyi olan 3 öğrenci ayakta tedavi edildikten sonra taburcu edilirken, diğer öğrencilere serum takıldığı belirtildi. HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız ve BDP Silopi ilçe örgütü yöneticileri, hastaneye gelerek öğrencilerin durumuna ilişkin hastane yetkililerden bilgi aldı. Yurt Haberleri Servisi İğneada Kıyıköy Çilingoz hattında kuzey ormanlarının tam ortasında yer alan Tekirdağ’ın Güngörmez köyünde kuvarsit ocağı işletilmek istenmesine karşı yurttaşlar protesto yürüyüşü düzenledi. Yurttaşlar Tekirdağ Saray’da toplanarak Güngörmez köyüne gitti. Protesto eylemine CHP Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü, Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Albayrak, Saray Belediye Başkanı Nazmi Çoban’ın da aralarında olduğu yetkililer, akademisyenler, sanatçılar ve sivil toplum kuruluşları da destek verdi. Çocuk ve kadınların olduğu yüzlerce yurttaşın katıldığı eylemde çevre felaketine dikkat çekildi. Trakya Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Muzaffer Eskiocak, kuvarsit ocağının normalden 3 katı verem hastalığı yaydığını ve kanser hastalığına yol açtığını belirtti. Saray Belediye Başkanı Nazmi Çoban, “Bizlere yaşamı zindan etmek isteyen rant güçlerine karşı, halk birleşe birleşe kazanacak” dedi. Üniversite tehdide sessiz kalmamalı İstanbul Haber Servisi Eğitim Sen İstanbul 6 Nolu Üniversiteler ve 3 Nolu Mecidiyeköy Şubesi LGBT Komisyonları, Mardin Artuklu Üniversitesi’nde (MAÜ) eşcinsellik üzerine yapılacak panelin Hizbullah’a yakınlığıyla bilinen bir haber sitesince ‘ahlaksız etkinlik’ diye duyurulmasını ve iptal edilmek durumunda bırakılmasını protesto etti. Üyeler, haberlerle ilgili hukuki sürecin bir an önce başlatılmasını talep etti. Komisyonlar, Mardin Artuklu Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Levent Şentürk hakkında yerel haber sitelerinde başlatılan linç kampanyası kınandı. Açıklamada özetle şöyle denildi: “dogruhaber.com’da M. Müfit Yaray imzasıyla 17 nisan 2014’te yayımlanan ‘iptal yetmez’ yazılarında Şentürk’e ağır saldırı yapıldı, Mardinliler kışkırtıldı ve tehditler yer aldı. Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörlüğü ve Mimarlık Fakültesi Dekanlığı’nı, akademik özgürlüklerin ihlali ile kendi kurumlarını da hedef alan bu saldırganlığa sessiz kalmalarını kınıyoruz. Haberlerle ilgili olarak hukuki sürecin bir an önce başlatılmasını talep ediyoruz.”