23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
11 NİSAN 2014 CUMA CUMHURİYET SAYFA 13 Sandığın sağlamlığı “gürgen ağacından” imal edilmesi ile sağlanmaz. Sayımın ve sürecin saydam olması yeter! Bu sözler yirmi yıl önceki 1995 genel seçimi arifesinde, dönemin Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Nihat Yavuz’a ait. Yavuz, Cumhuriyet tarihinin en uzun görev yapmış (altı yıl) en kıdemli YSK Başkanı. Parmağa, tırnağa Hint boyası sürerek mükerrer oy belasından kurtulma fikrinin ve uygulamasının “kısmi” sahibi. Oy kullanan seçmenin parmağını boyamanın ilkel bir uygulama olduğu gerekçesiyle AKP döneminde bundan vazgeçildi. Boyaya karşı çıkanlar boyanın cilt kanserine yol açabileceğinden masraflı olduğu dahil yığınla bahane üretmişlerdi. YSK Başkanı Yavuz o günlerde boyanın maliyetinin 68 milyar TL (yani bugünün 68 bin TL’si) olduğunu açıklamıştı. 68 bin TL tasarruf uğruna boyadan vazgeçildi! Seçmen kütüklerinin sağlamlığı seçimlerin en büyük güvencesi. AKP ise on iki yıla yaklaşan iktidarı döneminde seçmen kütüklerini sağlamlaştırmak ve saydamlaştırmak yerine kuşkulu hale getirdi. Kuşkunun temelinde seçmen kütüklerinin hükümetin etkisine hatta emrine açık hale getirilmesi yatıyor. Dünyanın en çok seçmene sahip 17. ülkesiyiz. 177 bin sandık var. (Çok şükür sandıkların büyük bir kısmı ahşap yerine şeffaf; plastikten yapıldığı için iktidarın başka amaçlar için ağaç katliamı yapma imkânı genişletildi.) Sandıkların saydam plastik bazılarının sınırlarını ise kendisine oy verip vermeyeceğine göre yeniden düzenleyen yasa gibi “Adrese Dayalı Nüfus Sistemi’ndeki bilgileri esas alarak” seçmen kütüklerini düzenleme yetkisini İçişleri Bakanlığı ve TÜİK’e verdi. Bu mekanizma ile seçimler baştan sakatlanmış oldu. Kaldı ki böylece yasaya ve anayasaya açık bir ayrılık ortaya çıktı. Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Yasa’da “Seçmen kütüğü; adres kayıt sistemindeki bilgiler esas alınarak YSK’ce belirlenecek usul ve esaslara göre her yıl yeniden düzenlenir, sürekli bilgi toplama ile her seçim döneminde güncelleştirilir” hükmü hiçe sayılmaktadır. Seçimlerin dürüst ve güvenilir bir ortamda yapılmasını emreden anayasaya göre “Seçmen kütüklerini YSK’nin oluşturması gerekir!” Oysa iktidar bir hilei şeriye ile yasaya bir fıkra ekleyerek seçmen kütüklerinin İçişleri Bakanlığı emrindeki Nüfus İşleri Genel Müdürü’nce hazırlanmasını sağladı. Böylece “tarafsızbağımsız” olması gereken YSK’nin elini bağlamış oldu. Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun o günlerdeki uyarıları da sonuçsuz kaldı. Seçmen kütüklerinin YSK tarafından hazırlanması ilkesinin çiğnenmesine siyasi partilerin seyirci kalmasıyla ülkemizde seçim güvenliği sakatlanmış oldu. Örneğin geçen dönemde seçmen sayısındaki 6 milyonluk artışı iktidar belirledi. Bu artış ve kütükleri bizzat iktidarın belirlemesi nedeniyle de yapılan ve yapılacak seçimlerin meşruiyeti kuşkulu hale gelmiştir. GÖRÜŞ Prof. Dr. ERDENER ÖZER İktidarın Kütüğüne Dayalı Seçim Elbette Çürük Olur... malzemeden yapılmış olması seçimleri ne yazık ki saydamlaştıramadı. Bu seçimlerin tapeler, “lanoğlum Bilal” sedaları, ayakkabı kutuları, yatak odası kasaları ve para sayma makineleri gölgesinde yapılması toplumsal bir hicran ve vicdan yarası oldu. Seçmenin yarıdan fazlası dilinde ve kalbinde şu korkuyla sandığa gitti: “Milletin malını götürenler elbete oyunu da götürürgötürecek!” Bizim 70 yıla yaklaşan seçim tarihimiz bir anlamda kuşku tarihidir. Ama bu dönemdeki kadar yoğun kuşku hiç yaşanmadı. Çünkü halkımız hiçbir demokratik ülkede rastlanmayan bir rekor kırarak (yüzde 90) sandığa koştu. Kuşkunun yoğunluğu katılımın fazlalığından biraz da. Mansur Yavaş’ın deyimiyle 1 oyun bile hakkının peşine düşmüş olmasından. İktidarın gölgesinin her kuruma olduğu gibi YSK’ye, il ve ilçe seçim kurullarına düştüğü sır değil. Ancak bu gerçek, siyasi partileri sorumluluktan kurtarmaya yetmiyor. Aslında seçimlerin asli sahibi ve isterlerse sürece her aşamada ağırlık koyabilecek olanlar yine de siyasi partiler. Sandıkların başında, onların belirlediği partililer nöbet tutuyor. Oy verme işlemlerini ve seçmenlerin kimliklerini kontrol edenler de yine onlar. Oyları da onlar sayıyor. Onlar kâğıda döküyor. Tutanakları onlar düzenliyor ve imzalıyor. Bu süreçte sergilenen toplu ve bireysel ihmal veya zaafın kusurunu başta CHP ve MHP olmak üzere tüm partiler görmeli ve önümüzdeki seçimler için ayaklarını denk almalıdırlar. Ama bu arada seçmen kütükleri konusu TBMM gündemine sokulmalıdır. Çünkü kütükleri doğrudan iktidara bağlı kurumlar, kuruluşlar hazırlıyor! Sorunun kökü ve seçimin sakatlığı burada yatıyor. Hükümetin doğrudan ve dolaylı denetiminde hazırlanan, düzenlenen seçmen kütüklerine dayalı bir seçimde meşruiyet zaafı çok açık. Bu zaaf, Anayasa Mahkemesi sürecinden sonra AİHM yolundaki Ankara seçimleri dolayısıyla evrensel hukuk tarafından da teslim edecektir. AKP, kimi ilçeleri birleştiren, Meçhul Seçmen Etkisi Üniversite Suskun Kalmamalı! Yerel seçim sonuçları ne derse desin, AKP iktidarı ömrünü tüketiyor. İnsan ömrü gibi, iktidarların da bir ömrü var. Siyaset bilimi ne der bilemem, ama iktidarların da biyolojik saati çalışıyor. Evet, AKP iktidarı yaşlandı. Kendisine muhalif olanlara karşı gözü körleşti. Bu körlük, zalimliğe varan bir huysuzluğa kadar uzandı. Yerel seçimler toplumdaki gerilimi düşüremedi. Bugünkü gibi iktidar kaynaklı siyasal gerilimin tırmandığı zamanlarda, toplumun aydın kesimlerinin korkmadan harekete geçmesi gerekiyor. Sandık sonuçlarına bakınca, Türkiye’nin aydın kesiminin kitlesel niceliği ortada. Aydın olmanın başlıca nitelikleri arasında yer alan ilericilik, devrimcilik ve çağdaşlık, elbette ki laik ve özgürlükçü bir eğitim sürecinin sonucunda elde edilebilir. Ancak bireylerde aydın sorumluluğunun bir reflekse dönüşmesi, ancak örgütlenme ve kamu iletişim kanallarının kullanılması ile gerçekleşebilir. “Aksi durumda baskı altında örgütlenememiş ve kitlelere ulaşamamış bir ideoloji, nasıl toplumsal fayda üretebilir?” İşte bugün Türkiye’nin aydın kesiminin işlevsizliğinin temel nedeni budur. Dünya siyaset tarihine baktığımızda, eğitim ve din kurumlarının toplumsal rollerinin belirgin olduğu zamanlar olmuştur. İnsanlık tarihinin Aydınlanmacı dönemlerinde üniversitenin etkinliği yadsınamaz. Buna karşın toplumun gerilediği dönemler; üniversitelerin siyaseten bastırıldığı, öğretim elemanlarının örgütlenemediği ve topluma yüzlerini dönemediği zamanlardır. Ülkemizde topluma egemen olmak için yürütülen sosyal mühendislikten, kurumsal olarak üniversiteler de nasibini almakta. Son otuz yıldır akademik kurullarda, “Üniversite siyaset yeri değildir” söyleminin devamlı olarak işlenmesi bunun bir göstergesidir. Her türlü akademik sürecin, bugün bire bir genel siyaset ile ilişkili olduğu ülkemizde, üniversitedeki bir kişinin siyasetten uzak bir duruş sergilemesi ne kadar doğrudur? Bugün üniversiteyi sadece eğitim ve araştırma paydasında, “havuç ya da sopa” ikileminde bırakma çabası sonuç vermektedir. Kadro ve performansa bağlı ek ödeme her zaman birer havuç, yıldırma (“mobbing”) ise her zaman etkin bir sopadır. Üstelik rektörlük seçimlerinin ileri(!) akademik demokrasi örneği olarak gerçekleştiği bir ortamda, üniversite örgütlenmesinin amacı kuşku ile karşılanmaktadır. Dolayısıyla demokratik örgütlenmeler kitlesel bir nitelik kazanamamaktadır. Oysa üniversite kendini, adeta bir akvaryum içerisinde yaşayan balıklar gibi toplumun güncel olaylarından uzak “elit” bir kitle olarak görmemeli. Topluma karşı duyarsız kalmak söz konusu olmamalı. Bu bağlamda aydın sorumluluğunu yerine getirmekten kaçmamalı. Toplumsal gerilimin yükseldiği bugünlerde; özgür, demokratik ve çağdaş bir gelecek için umut beslenmeli. Liyakatin ve özgürlüğün yerleştiği bir üniversite için çaba harcanmalı. “Hiç olmazsa bu zamanlarda üniversite suskun kalmamalı, toplumsal sorumluluğunu yerine getirmeli. Toplumu bu gerilimli darboğazdan çıkaracak düşünce fenerlerini yakmalı ve güzel günlere doğru rehberlik etmeli.” İyi ki bugün yeni ve daha aydın bir nesli temsil eden üniversite gençliği var. Sanal ortamda da olsa, güçlü bir şekilde iletişen ve anonim olarak örgütlenebilen bu kitlenin, toplum dinamikleri üzerindeki etkisi kuşkusuz güçlü olacaktır. Kütük Gibi Yasa Hilenin Kökü Kütüklerde KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr İslam Demokrasisi mi? Ne dersiniz, “demokrasi”nin de “İslamlaştırılması”nın sırası gelmedi mi? Yoksa bu “operasyon” da çoktan olup bitti mi? Eğri oturup doğru konuşalım; böyle bir “değişim” böyle bir “düzenleme” gerekir doğrusu... “İslam”ı sınıflandıran stratejik dostumuz (!) “ABD”, bizim için “Ilımlı İslam” sınıfını uygun bulduğuna göre... Bu durumda; “ılımlaştırılmış” bu “İslam”a uygun bir “demokrasi” neden olmasın ki? Ayrıca “uyum” sağlamak için de gerekmez mi? “Demokrasi, ‘çağdaş evrensel’ bir kavram, dolaysiyle olamaz!” gibi bir yanıt verildiğinde soru da anında gelecektir. “İslam Olimpiyadı”, “İslam Ekonomisi”, “İslam Modası” yok mu? Bir bakıma haklılar... “Ekonomi” söz konusu olunca nelere başvurulmadı ki... Örneğin “İslam Bankası” gündeme geldiğinde, “faiz”in “yasak” olduğunu belirten “ayet”e karşı hemen “yorum” yöntemi devreye sokulup kısaca söylersek “kazançtan pay” gibi bir “anlam” kaydırılmasıyla, “İslam Faizi” yaratılıp yürürlüğe konulmadı mı? Kadın “moda” dünyasının bir bir ortaya koyduğu yenilikler; özellikle İslam ülkelerinin yönetici sınıfının kadınları için, gereken biçimde düzenlenip gittikçe büyüyen bir ekonomi alanı olarak“İslam Modası” yaratılmadı mı? Bunun örnekleri önümüzde, “Hayrünnisa ve Emine” hanımlar... Öte yanda; “İslam Şeriatı”nın sıkı bir biçimde uygulandığı “Suudi Arabistan”da, sanırım önceki yıl içinde “kadın”ların da katıldığı sınırlı bir yerel seçim yapılmıştı. Ne var ki hemen ardından Suudi’lerin ünlü müftüsü “Abdurrahman Barrak”: “Seçim’ kadın ile erkeği eşitlediğinden dolayı ‘haram’dır!”, “fetva”sını vermekte gecikmeyecekti. Oysa “seçim”lerin, “demokrasi” uygulamasının “ilk” basamağını oluşturduğu bilinir. Ayrıca başta “kadınerkek eşitliği” olmak üzere “demokrasi”nin temel taşlarından biridir “eşitlik”. “Laik yaşam biçimi” de öyle, “evrensel hak ve özgürlükler” de. “Demokrasi” nin kısaca belirtilen bu yapısı karşısında bile İslamlaştırılmasından, “İslam Demokrasisi”nden söz edilebilir mi? Peki; temel eğitimini “İslami ilkeler” doğrultusunda yapan, yaşamı bu ilke ve uygulamalarıyla yoğrularak oluşan birlikte yaşadığı toplumu da, bu görüşe göre yapılandırmak isteyen bir ‘siyasetçi’den, “biri”nden, “evrensel insan hak ve özgürlükleri”ni kavraması, hele “düşünce özgürlüğü”nü anlayıp benimsemesi beklenebilir mi? Böyle “biri”nin yani “R.T. Erdoğan”ın; “AYM”nin “Twitter yasağı”nı kaldırma kararı karşısında: “Uygulanır ama ben ‘saygı’ duymam!” demesi bu bakımdan tam da ona uygun bir yanıt olmamış mıdır? “R.T. Erdoğan”ın bu yapısının bir başka dışa vurumunu da, sözde “Ergenekon Davası”nın başlangıcında, “Ben bu davanın ‘savcı’sıyım!” diye bir bakıma“efelenerek” ortaya koymasında görmüştük. “Efelenmesi”nin nedeni; bir ülkenin “Başbakan”ı olarak, her şeye “kadir” olduğu anlayışıyla “erkler ayrımı”nı hiçe sayıp, “yargı”ya da “el” atabileceğini; karşısında hiçbir “engel” tanımayacağını dolaysiyle bir “Ulülemr” olduğunu bilmemiz (!) içindi... Ne dersiniz? Sözde “Ergenekon Davası”nın “savcı”ları da bir bakıma bu “Başsavcı” nın istekleri doğrultusunda “Atatürkçü” aydınların, askerlerin, yurtseverlerin; aileleriyle birlikte yaşamlarını karartmak, ayrıca dışardakilerin de kulağını çekmek için “yüz binlerce” sayfalık “sözde” bir “iddianame” hazırladılar... Bilindiği gibi, bütünüyle “düzmece” delillere dayanan; us (akıl) ve mantık dışı, yer yer insanı acı acı güldüren dolaysiyle “duruşma” ları, “çadır tiyatrosu”nun gösterilerine dönüştüren bir “iddianame”ye dayanan bu mahkemeden çıkacak “sonuç” duruşmalar ilerleyince kendini belli etmişti. Savunman “Nazlı Erol”un, savunma yaparken bir ara Yargıç “Haşıloğlu”na bakarak: “Siz bu iddianameyi tümüyle okudunuz mu?” sorusu öyle yerindeydi ki. Gerçekten tüm “iddianame”yi, günde “8 saat” okuma hızı ile okumak için bile aylar değil “yıllar” gerekiyordu... Değerli savunman “N. Erol”un “soru”su, her ne denli üzerlerine almasalar da başta, “Başkan” olmak üzere tüm “üye” ve “yedek” yargıçlar için de geçerliydi... “Duruşma”larda gerek uygulanan “hukuk”a aykırılığa; gerekse “yargıç”ların bir “yargıç”tan beklenmeyen kimi çok üzücü tutumları karşısında, “insan”ın dayanma gücü yetmiyordu. Duruşmaları izlerken öyle çok “utandım” ki, yalnızca duruşma salonundan çıkmak yetmezdi; birçok kez kendimi mahkeme binasının önünden geçen cadde de yürürken buldum... Bir de “sanıkları”, duruşmayı izleyen “eş”leri, “ana”ları, “baba”ları “çocuklar”ı düşünün... Yaşatılanlar ve sonuçlar “gerekçe”yle birlikte bir “Hukuk Katliamı” değil de nedir? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK BULMACA fhakancelik@mynet.com SEDAT YAŞAYAN T.C. KOCAELİ 4. İCRA DAİRESİ TAŞINMAZIN AÇIK ARTIRMA İLANI Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri: Kocaeli İl, İzmit İlçe, 1049 Ada No, 172 Parsel No, Yenidoğan Mah. Mahalle/Mevkii, 535 m2 arsadan 80/2140 paylı 15 Bağımsız Bölümdür. Dairemiz 2 oda, salon, mutfak, antre, banyo, wc ve iki balkondan olunmaktadır. Kullanım alanı 90 m2’dir. Emsal dairenin gözlemi sonucu yer döşemeleri laminant parke, ıslak hacimler seramik, pencere doğramaları PVC, giriş kapısı çelik kapı, ısıtma sistemi doğalgaz kombili kat kaloriferidir. Ulaşım ve çevre etkenleri iyi olup tüm belediye hizmetlerinden yararlanmaktadır. Adresi: Zabıtan Mah. Namık Kemal Cad. Yiğit Apt. A Blok No:2 D.No:5’tir. İzmit/ KOCAELİ İmar Durumu : İnşaat tarzı Konut alanında kaldığı, bitişik nizam 3 kat inşaat yapılabileceği anlaşılmaktadır. Kıymeti: 90.000,00 TL KDV Oranı: %1 1.Satış Günü: 27/05/2014 günü 15:30 15:40 arası 2.Satış Günü: 23/06/2014 günü 15:30 15:40 arası Satış Yeri: Büyükşehir Belediye Mezat Salonu M.Alipaşa Mah. Doğu Kışla Parkı İçi No:28 İzmit/Kocaeli Satış şartları: 1 İhale açık artırma suretiyle yapılacaktır. Birinci artırmanın yirmi gün öncesinden, artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar esatis.uyap.gov.tr adresinden elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada tahmin edilen değerin %50’sini ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden, ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada da malın tahmin edilen değerin %50’sini, rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin %20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı isteğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Damga vergisi, KDV, 1/2 tapu harcı ile teslim masrafları alıcıya aittir. Tellaliye resmi, taşınmazın aynından doğan vergiler satış bedelinden ödenir. 3 İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4 Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve İflas Kanunu’nun 133’üncü maddesi gereğince ihale feshedilir. İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak sureti ile ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır, ihale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5 Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6 Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2013/6723 Esas sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 01/04/2014 2013/6723 ESAS “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın:22633) SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Cep telefo 1 nundan yoksun 2 olma korkusu. 2/ Aynı ahır adına 3 koşan yarış atla 4 rına verilen ad... 5 Gözleri görme6 yen. 3/ Buzul yüzeyi üstünde 7 yükselen sivri 8 kayalık tepeler. 9 4/ Ekin biçme aleti... Ege yö 1 2 3 4 5 6 7 8 9 resinde mısıra veri 1 P A R A K E T E len ad. 5/ ABD Mer 2 A M A Z O N S E kez Bankası’nın sim 3 R A A L G I R gesi... Ceviz ya da ba 4 A Z A P E Ş İ K dem içi. 6/ RizeEr5 K O L I L I C A zurum karayolunK A N da bir dağ geçidi... 6 E N G E L I Ş I K Z Türkiye’nin de üye 7 T İ C A Z E T si olduğu bir örgüt. 8 E S 7/ Baryum elemen 9 E R K A N T İ tinin simgesi... Duyuru. 8/ Küçük erkek kardeş... Kemiklerin yuvarlak ucu... Kenar süsü. 9/ Bireyler arasında ortak simgeler sistemiyle gerçekleştirilen anlam ve bilgi alışverişi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bulutlardan duyulan korku. 2/ Yayla fırlatılan ucu sivri çubuk... Yumurta ve irmikle yapılan bir tatlı. 3/ Kamuya duyurulmak istenilen şeyleri yüksek sesle haber vermeyi iş edinmiş olan kimse... Vilayet. 4/ Dövülmüş et, bulgur ve soğanla yapılan ızgara köfte... Boru sesi. 5/ Bir Avrupa halkı... Borsada belli miktardaki hisse senedini belirtmekte kullanılan işlem birimi. 6/ Tifo gibi bazı hastalıklara eşlik eden kas zayıflığı. 7/ Yurdumuzun sulak alanlarında da yaşayan dalıcı bir su kuşu. 8/ Yoksullara yiyecek dağıtan hayır kurumu... Bir nota. 9/ Işık kaynağının 1 saniyede çevresine yaydığı ışık enerjisi... Kötü bir durumdan kurtuluş; felah.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear