22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 8 MART 2014 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 3 Mart Devrim Yasaları ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü 8 Prof. Dr. NECLA ARAT Kadın Araştırmaları Derneği Başkanı mazlumlar” rolünü oynayabiliyorlar. Tekke, zaviye ve medreselerin açılmasına ilişkin yasa teklifleri hazırlıyor; Öğretim Birliği Yasası’nı (Tevhidi Tedrisat’ı) 4+4+4 ile delmeyi başardıkları için şimdi “hilafeti geri getirme” çalışmalarını başlatıyorlar. “Halife seçelim!” çağrısı yapıp hatta Başbakanı “Halifei ruyi zemin” ilan ederek ona “biat ettiklerini” haykırıyorlar.. “Dindar ve kindar nesiller” yetiştirmek için çocuklarımızdan yola çıkıp Milli Eğitim Temel Kanunu’nda “Türk Milli Eğitiminde laiklik esastır” ilkesi varken Diyanet’in “Kuran kursları okulöncesi din projesi” ile kreşlerde 46 yaş grubundaki bebelere “din eğitimi” veriyorlar. 429 sayılı devrim yasası ile Şeriye ve Evkâf Bakanlığı’nın kaldırılmasına karşı çıkıp bu yasayla “İslamın yasama üzerindeki otoritesinin iptal edildiğini ve vakıflar üzerinden İslami yaşam biçiminin toplumsallaşmasına ağır bir darbe indirildiğini” öne sürüyorlar. “Şeriat Bakanlığı yeniden kurulmadan dindar nesil yetişmeyeceğini” dile getiren bu devrim karşıtlarına göre, “90 sene önce sadece Hilafet kaldırılmamış; bir ümmetin zihin dünyası işgale uğramış. Bu işgalden tamamen kurtulamadığımız için, istiklal mücadelesi hâlâ devam ediyormuş...” Şimdi soruyorum 2 Mart’ta sabaha karşı (yani 3 Mart’ın 90. yılında) TBMM’de kabul edilen “Demokratikleşme Paketi”nde “Kemalist Devrim”in simgeleri olan “Şapka Devrimi”nin ve “Harf Devrimi”nin (Türk Ceza Kanunu’nun 222. maddesi yürürlükten kaldırılarak) yok edilmeleri; laik Cumhuriyete başkaldırının siyasal simgesi olan “türban”a yasal güvence sağlanması, son miting konuşmalarından birinde “Ah! Ah! Harflerimizi çaldılar... Kitaplarımızı yaktılar...” diye ağlanan Başbakan’ın “Cumhuriyetle birlikte zihin dünyalarının işgale uğramış olduğunu” söyleyen devrim karşıtlarına bir armağanı mıdır? Bütün bu olup bitenler ve yer darlığı nedeni ile aktaramadığım nice olumsuzluklar yaşanırken “Kadın Hakları Günü”nü kutlamaya neden elimin varmadığını bilmem anlatabildim mi? Kurtuluş Savaşımız Kadınların Eseridir u Kadınlar, daha 1860’lı yıllarda gazete ve dergilere yazılar yazarak kadın haklarını savunmaya başlamışlardı. Bu yayınlarda kadınlara öğrenim hakkı, çok eşliliğe son verilmesi, kadınlara çalışma olanaklarının tanınması, kadınerkek eşitliği ele alınmıştır. 0’li yıllardan beri kadın sorunlarına ilişkin çalışmalar yapıyor, 8 Mart’larda kitaplar, köşe yazıları, duyurular, kutlama mesajları yayımlıyorum. Ama bu 8 Mart’ta, laik Cumhuriyetin ideolojisini yok etme işlevini üstlenenlerin dolu dizgin at koşturduğu bir ortamda, doğrusu Dünya Kadınlar Günü’nü kutlama yazısı yazmak hiç içimden gelmiyor. Çünkü Türkiye’deki kadın haklarının güvencesi olarak gördüğüm devrim yasalarına yönelik saldırılar ve laik hukuk devletinin olağanüstü yıpratılmış olmasının sonuçlarını tahmin etmem, beni engelliyor. İçinde bulunduğumuz sislidumanlı siyasaltoplumsal ortamda, ulusdevletin yapıtaşları birer birer sökülürken ne “cinsiyet ayrımcılığına, ne kadına yönelik şiddete ne de çocuk gelinlere” öncelik vermek istiyorum. Zira “Devrim Evi”, yani laik Cumhuriyet kafamıza yıkılırsa, kadın haklarına ilişkin feminist söylemleri kullanmamızın söz konusu bile olamayacağını çok iyi biliyorum. Bu nedenle, İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği’nin 8 Mart kadın etkinlikleri programı çerçevesinde “Kadın Araştırmaları Derneği”mizin de yıllardır düzenlediği “3 Mart 3 Devrim Yasaları” etkinliğini bu yıl “Kabul Edilmelerinin 90. Yılında Devrim Yasalarımızı Kim Çaldı?” başlığı ile duyurduk. Siyasal ortamda her gün ortaya çıkarılan kasetler, rüşvet, yolsuzluk, şantaj, montaj, dublaj tartışmaları gündemi belirlerken ve büyük çaplı hırsızlık iddiaları dudak ısırtırken; bu ete kemiğe bürünmüş yolsuzlukların yanında elle tutulup gözle görülemeyen ilke, değer, yasa ve ideoloji hırsızlığı kimsenin umurunda olmuyor galiba... İşte çok uzun zamandan beri süregelen bu umursamazlık yüzünden, devrim karşıtları, anayasamızdaki “laiklik ilkesi”nin “Değiştirilemez hükümler arasında yer almamasını” büyük bir rahatlıkla isteyebiliyorlar. Eğitimde, yargıda, emniyette hatta TBMM’de “cemaat/tarikat” kadrolaşmasının mimarları oldukları halde, halkı aldatmak için, “kandırılmış Kadının Esaret Sarmalı Bugün 8 Mart “Kadınlar Günü”... Aslında ülkemizde böyle bir özel güne gerek yok... Hemen hemen her gün bir kadın cinayetiyle, bir aile içi şiddetle veya medyada adına “çocuk gelin” denilen mide bulandırıcı olayla karşılaşıyoruz. HHH Ne yazık ki cinayetler, tecavüzler, aile içi şiddet ve “çocuk gelinler” denilen iğrenç olaylar, yani “erkek şiddeti” konusunda bizzat kadınlar da suçlu: Kadını ezen erkek egemen kültürün yaşatılmasında ve sürdürülmesinde anneler çok önemli ve olumsuz bir rol oynuyor... Kadını esir eden erkek egemen kültüre boyun eğmiş anneler, çocuklarını da, erkekleri yücelterek, kızları bastırarak yetiştiriyor... Çünkü kendileri öyle yetişmişler... İkinci sınıf vatandaşlığı, esareti içselleştirmişler, benimsemişler... Bu değerlerle yaşamış, evlenip yuva kurmuşlar... Şimdi çocuklarını da bunlara göre yetiştiriyorlar! HHH Geçen çarşamba gecesi Abbas Güçlü’nün Kanal D’de canlı yayımlanan, Maltepe Üniversitesi öğrencileriyle yaptığı “Genç Bakış” programında konuktum. Elimden geldiğince, sorunun nereden kaynaklandığını ve nasıl çözüleceğini anlatmaya çalıştım. Öteki konuk, değerli avukat ve kadın hakları savunucusu Nazan Moroğlu, sorunları sayılar ve yüzdelerle açıkladı, çözüm yollarını işaret etti. Dinamik, kıpır kıpır Maltepe Üniversitesi öğrencileri de sorular ve yorumlarla katkıda bulundular. HHH “Kadın hakları” sorunu esas olarak bir “demokrasi” ve “insan hakları” sorunudur. Demokrasi ve insan haklarının gelişmediği tarım toplumlarında kadın sorunları da çözülemez... Çünkü “feodal tarım kültürü” erkek ve yaşlı egemendir... Bütün kadınlar da buna boyun eğmiştir. Kadın sorunlarının çözümü ancak Endüstri Devrimi’nden sonra gelişen kent kültürü çerçevesinde ele alınmaya başlanır... İçinde yaşadığımız Bilişim Devrimi’nin kadınları özgürleştirici ve sorunlarını çözücü nitelikleri daha belirgindir... Ama bu devrimin “insan hakları ve demokrasi ideolojisi” ülkemizde henüz benimsenmiş değildir: Türkiye’nin sorunu, feodal kültür kalıntılarının hâlâ toplumda ve siyasette egemenliğini sürdürmesidir. Otoriter ve hatta totaliter feodal kültür, bir yandan demokrasimizin ve insan haklarının gelişmesini engellerken, öte yandan bunun doğal sonucu olarak kadınları da ezmektedir... Ve ne yazık ki çoğu zaman, anneler de çocuklarını yetiştirirken, bunun bir aracı olmakta ve “esaret sarmalı” devam etmektedir. K ZEKİ SARIHAN vela Osmanlı, bir vatanperverdir. Vatanın hukuku, kadınlık hukukundan bin kat mühim ve muhteremdir.” Fransız İhtilali’nde kadının rolünü ele alan Kadınlar Dünyası, kadınların özgürleşmesinin bugün de geçerli olduğu gibi iş hayatına atılmalarıyla mümkün olacağının bilincindedir. Başka milletlere ezilmemek için en büyük kuvvetin ekonomi, sanat ve işçilik olduğunu anlatmıştır. Kadınlar Dünyası’nın insan özgürlüğünden ne anlaşılması gerektiği konusundaki satırları, bugün kadınları erkeklere bağımlı tutmaya çalışanlar için bir protesto niteliğindedir: “İnsan özgürlüğü, kendine sahip olan insanın her şey için istediği gibi düşünmesi, istediği gibi karar vermesi, istediği gibi yerine getirebilmesi, o işin güzellik ve çirkinliğini de istediği gibi yargılayabilmesidir.” Meşrutiyet kadınlığı, İslam dinini de değil kadın özgürlüğüne engel olmak bu özgürlüğün güvencesi saymaktadır: “Cahil, korkak, cılız, ahlaksız analardan doğacak millet, nasıl olur da yaşar ve düşmanlardan öcünü alır?” Birinci Dünya Savaşı’da erkeklerin boşalttığı iş alanları kadınlarla doldurulmuş, bu da kadının özgürleşmesini, kendine güvenini doğurmuştur. Nezihe Muhittin şöyle yazmaktadır: “Evvelce yalnız kına gecelerinde, düğünlerde, tandır sofralarında ve özel toplantılarda birleşen Türk hanımları, artık genel çıkarlara yarayan derneklerin çatısı altında toplanabiliyorlar ve isimleri başlı başına anlam ve kişilik ifade edebiliyordu.” Kurtuluş Savaşı, Türk kadınlığı için o zamana kadar görülmedik bir özveri, örgütlenme, hizmet dönemi oldu. Tehlikenin gelişini öncelikle İstanbul’un aydın kadınları fark ettiler. “Kadıköylü Kadınlar” imzasıyla gazetelere gönderilen bir yazıda, “Milli haklarımızı muhafaza edecek hükümet ve erkek yoksa biz varız” denilmiştir. Bolu kadınları, Büyük Millet Meclisi’ne bir dilekçe yazarak ırz ve namuslarını kendilerinin koruyabilmesi için silah verilmesini istemişlerdir. Erzurum, Edirne gibi illerde camilerde, Kastamonu’da bir okulun bahçesinde toplanarak kendilerinin de mücadeleye hazır olduklarını ilan etmişlerdir. Şimdi sıra kadınların miting kürsülerine çıkmasına gelmiştir. Bu, Türkiye tarihinde ilk kez olmaktadır. Fatih, Üsküdar, Kadıköy, Sultanahmet mitinglerinde Halide Edip, Meliha Hanım, Sabahat Hanım, Naciye Hanım, Zeliha Hanım, Münevver Saime, Şükufe Nihal, konuşmalarında vatanın bağımsızlığının ve birliğinin yok edilemeyeceğini haykırmışlardır. Kurtuluş Savaşı yıllarında kurulan kadın dernekleri içinde en etkili olanı Sivas Anadolu Kadınları Müdafaai Vatan Cemiyeti’dir. Dernek; Amasya, Konya, Kayseri, Viranşehir, Erzincan, Yozgat, Niğde, Pınarhisar, Burdur, Kangal, Aydın, Balıkesir’de şubeler açmıştır. “Ülkenin yarısının diğeri üzerine göçmen” olduğu bir dönemde Hilali Ahmer kadınlarının gerek İstanbul’da gerek Anadolu’da yaptığı hizmetler ise unutulamaz. Yardım toplamada ve yardım yapmada Anadolu kadınları birbirleriyle yarışmışlardır. Kurtuluş Savaşı kadınlarının gördükleri en meşakkatli iş, kötü hava koşullarına rağmen Samsun, İnebolu gibi limanlara yığılan savaş malzemesini kağnılarla cepheye taşımalarıdır. Sayıları 20 bin olan bu kadınlar, Kastamonu’nun Seydiler köyünden Şerife Bacı’nın şiddetli bir soğukta Kastamonu yakınlarında kağnıdaki çocuğunun üzerine kapanıp donması gibi sayısız kahramanlıklar yaratmışlardır. Fransız muhabir Schliklen, bu kadınlar için “Vatana adanmış vücutlar” diye yazmıştır. Türkiye kadınları silah kuşanarak cephede de görev almıştır. Çete savaşlarından başlayarak siperlerde çarpışan, orduya asker toplayan, üsteğmen rütbesine kadar yükselen kadınlar vardır. Halide Onbaşı, Erzurumlu Kara Fatma, Binbaşı Emire Ayşe, Ayşe Çavuş, Çete Ayşe, Tayyar Rahmiye, Kılavuz Hatice, Gül Hanım, Gördesli Makbule, Ayşe Kadın, Adile Hanım, Asker Saime, Türk Jandark’ı Küçük Nezahat bunların en tanınmış olanlarıdır. Kurtuluş Savaşı’yla ilgili anıtlarda görülen kadın figürleri, kadirbilirliğin eseridir. Toplu kaynak: Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Kadınları, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2007. adınlara haklarının kendi istekleri ve mücadeleleri olmadan yukarıdan verildiği doğru değildir. Onlar, haklarını dişleriyle, tırmaklarıyla kazandılar. Cumhuriyet’e kadar bu konuda epey yol alınmış bulunuyordu. Tarık Zafer Tunaya, 1918’e gelindiğinde kadın sorununun “esas olarak” halledildiğini yazmaktadır. Türkiye’de kadın devrimi, Tanzimat’ın yarattığı birikimden yararlanılarak 1908 İkinci Meşrutiyet devrimiyle yapılmıştır. Kadınlar, daha 1860’lı yıllarda gazete ve dergilere yazılar yazarak kadın haklarını savunmaya başlamışlardı. Bu yayınlarda kadınlara öğrenim hakkı, çok eşliliğe son verilmesi, kadınlara çalışma olanaklarının tanınması, kadınerkek eşitliği ele alınmıştır. Aydın Türkler, 1908’de ortaya çıkan coşkun hürriyet ikliminden yararlanarak kadınların toplumsal yaşama katılması, çeşitli işlere girerek hayatlarını bağımsızca kazanabilmeleri, eğitim olanaklarından eşitçe yararlanması için kolları sıvadılar. Dernekler kurdular, gazeteler çıkardılar. 4 Nisan 1913’te ilk sayısı çıkan günlük Kadınlar Dünyası, İkinci Meşrutiyet’te özgürlük patlamasını şöyle anlatıyor: “Üç dört senelik meşrutiyet hayatımız, memleketimizde birçok ihtiyacın mevcut olduğunu gösterdi. Senelerce olgunlaşmaya, gelişmeye ilgisiz kalan Osmanlı, hayatımızın her aşamasında bir yeniliğin, hakiki bir inkılâbın gerekli olduğunu bize anlattı.” Türk kadın hareketi başından beri, Batı’daki gibi feminist değil yurtseverdir. Türk kadınları, erkekler gibi Namık Kemal’in “Vatan Mersiyesi” benzeri şiirleriyle büyümüştür. Halide Edip, Meşrutiyet dönemi kadın hareketini anlatırken şöyle yazıyor: “Bir kadın ev
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear