25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 MART 2014 PAZAR 14 PAZAR YAZILARI Berkin A Önce havalar bozuldu oturdu. Rusya bağlantılı gelişmeler açıkladı. Bildt belki de Demirbaş İsveç için zaten her zaman önemli Şarl’ın 1709’da Ruslar karşısında sayılmıştır. Bu ülkede de tuhaf bir uğradığı bozgunun intikamını almak Rusya düşmanlığı var. İnsanların içine için fırsat kolluyor. Ruslardan kaçıp işlemiş, her fırsatta açığa çıkıyor. Tabii Osmanlı’ya sığınan Demirbaş Şarl daha çok muhafazakârlarda görülüyor 1714’e kadar Bender’de misafir kalmıştı. bu düşmanlık. Savunma Carl Bildt’in Moskova’ya STOCKHOLM politikası da her zaman karşı kükremesi karşısında olası bir Rus saldırısına tedirginliğe kapılanlar da oldu. göre planlanmaktadır. Hatta “İsveç’i iyi ki Carl Bildt Muhafazakârlardaki Rusya yönetmiyor” diyenler bile düşmanlığı Ukrayna krizinde çıktı. Koalisyonun küçük ortağı bir kez daha kendini gösterdi. liberallerin lideri, eski subay İsveç Dışişleri Bakanı Jan Björklund’un Moskova’yı OSMAN İKİZ Carl Bildt iyi ki AB’nin tehdit edişi ise şaka gibiydi. başında değil. Yoksa daha “Ukrayna’nın sorunu bizim ilk günden sürmüştü olmayan Avrupa de sorunumuzdur” diye çıkış yapan ordusunu Moskova’ya. Başbakanıyla eski subay Putin’e gözdağı vermek için bile ters düştü Rusya yüzünden. Gotland adasına iki savaş uçağı gönderdi. Başbakan Fredrik Reinfeldt, Rusya’nın, İki savaş uçağının caydırıcılığından Ukrayna ve Kırım’daki Rus azınlık olsa gerek Rus donanması Gotland için endişelendiği yorumunu yaparken dolaylarında görülmedi. Emekli subay Carl Bildt olayı Rus saldırganlığıyla belki de bundan kendisine kahramanlık payesi çıkarıp torunlarına anlatacak bir hikâye kuracaktır ama torunlar da muhtemelen dedelerine İsveç’te karaya çıkan Rus denizaltısını hatırlatacaklardır. Hatta, 1981’de kıyıda karaya oturan Sovyet denizaltısına İsveçli yetkililer neden giremedi diye de dedelerine soracaklardır. Anlayacağınız Ukrayna krizi sırasında epey kuru gürültü koparıldı. Önce kışkırtma yapıldı sonra Avrupa korosu sahneye çıktı. Hâlâ da yaptırım diye konuşuyorlar. Oysa AB’nin kendi içinde ciddi sorunları var. AB, sadece dışarıdaki gerginlikleri körüklemekle kalmıyor, içeride de istikrarı bozuyor. Irkçı partilerin güçlenip parlamentolara girmeleri 1520 yıl içinde toplumu nasıl etkileyecek. İyimser yorum yapmak zor, buna karşılık felaket senaryoları bol. Küçük politikacılar ve ucuz politikalar çağında önce havalar bozuldu, sonra her şey. osman.ikiz@gmail.com çocuğa Kanada’dan ağıt... u yıl Kanada’da kış sert ve uzun geçiyor. Bir gün güneşli ve yağışsızsa 5 gün yağış var. Hava sıcaklığı ise eksi yirmilerden yukarıya çıkmıyor. Yaşam devam ediyor. Quebek ilinde iki yıldan beri süren yolsuzluk soruşturmaları daha sonuçlanmış değil; belediye başkanları, birçok belediyenin üst düzey yetkilileri, belediyelere iş yapan müteahhit/ taşeronlar, bazı sendika yetkilileri birer beşer ifade veriyorlar. Kimin nerede hangi iş için ne kadar rüşvet verdiği, kimin ne kadar ödediği, bazı işleri yaptırmak için birtakım sendikalarla “nasıl anlaşmak gerektiği” savları hâlâ sürüyor. Toronto Belediye Başkanı’nın mecliste usulsüzlüklerini dile getiren muhalefet üyelerinin üzerlerine yürümesini ise dünya televizyonları verdi, Türkiye’de de izlemişsinizdir. Kamu kuruluşlarında “görünür biçimde dinsel bir simge taşınmasının yasaklanması” yasa tasarısıyla birçok kesimin tepkilerini çeken azınlık iktidarındaki Quebek Partisi (PQ) erken genel seçimlere gitme kararı aldı. 7 Nisan’da Quebek’liler sandığa gidecek. Türk toplumu üyeleriyse 17 Aralık’tan beri Türk kamuoyu ile birlikte yeni bir diziye odaklanmış durumda; “acaba bu akşam kimin ses kaydı çıkacak, o ses kaydında neler açığa çıkacak” yollu meraklarıyla iş yapamaz duruma düştüler. Montreal’de yaşayan bir profesör dost, geçenlerde “Türkiye’deki bu gündem yüzünden işimi yapamaz oldum, yazmam gereken onca yazanak var, öğrencilerin ödevlerini incelemem gerek; gel gör ki, mendebur dizi bizi her şeyden alıkoyuyor, Muhteşem Sülüman halt yemiş yanında” diye yakınıp duruyordu. Yayımlanan ses kayıtlarının birinin bile en az demokrasinin işlediği ülkelerde hükümet düşüreceği, ancak nedense Türkiye’de “bal tutan parmağını yalar”, “çalıyorlar ama çalışıyorlar” görüşünün egemen olduğundan ya da “başka seçenek yok ki” algısı yaratılarak bu bozuk düzenin sürdürülmeye MONTREAL çalışılması, hem içinde yaşayıp hem daha geniş bir açıdan bakma olanağına sahip yurtdışındaki Türklerce akıl ÖMER F. ÖZEN alınmaz bulunuyor. Derken, 15 yaşındaki Berkin çocuğun 269 gün komada kaldıktan sonra uyanamayıp yaşamını yitirmesi, Türkiye’de olduğu gibi yurtdışında da yürekleri dağladı. Berkin çocuğun geçen haziranda sabahın erken bir saatinde anasına kıyamayarak ekmek almaya gitmesi, o sırada polisin attığı bir biber gazı fişeğiyle başından yaralanması ve aylardır komada kalması, bazı kesimlerin yüreğini ne yazık ki yumuşatamamış, vicdanlarını daha da karartmıştı. Dahası yurttaşın verdiği vergilerle yurttaşa hizmet için orada bulunan bazı milletvekili sıfatlı kişiler, insanların acılarına, “ölüseviciler”, “bilerek fişini çektiler” yolundaki açıklamalarıyla daha da acı ektiler… Böyle durumlarda “Hiç olmasa susun” demek hakkımız yok mu? Hangi gazeteci dost demişti onu: “Siz ne zaman bu kadar acımasız, bu kadar vicdansız oldunuz?” Toplumumuzun yüksek değerlerinden acıyı duyma, acıyı paylaşma geleneği nereye gitmişti? Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Montreal’de de duyarlı insanlar Berkin çocuk için anma toplantısı düzenledi. Şiddetli bir kar fırtınası altında, eksi 20 derecede “Güzel gülüşünle gönlümüzde yaşayacaksın Berkin Çocuk” dediler; karanfillerle, mumlarla yürekli dağlı olarak, o ekmek almaya giden güzel çocuğu andılar. Ve daha insanlar Berkin’in acısıyla yaşarken, her haliyle kışkırtma olduğu belli olan bir olayla, Burak Can’ın canını aldılar. Biz bu filmin daha kaçıncı sürümünü göreceğiz? Daha kaç kez aynı yollardan geçeceğiz? Biraz sağduyu, biraz vicdan sahibi olmak gerekmiyor mu? Ne zaman köreldi duygularımız? Tüm renkleriyle Anadolu insanının o güzel hoşgörü değerleri nereye gitti? “Durdurun dünyayı inecek var” mı diyelim? Peki, biz inince her yer güllük gülistanlık olacak mı? Bırakın bari acımızı yaşayalım! ofozen@yahoo.ca B slında havalar fıstık gibiydi. Kış gelmeden bahar yetişti dense yanlış olmaz. Arada birkaç gün kar atıştırdı ama karakışlara alışık olduğumuzdan o atıştırmaları ciddiye almadık. Peki sevindirici mi bu? Bana sorarsanız endişe verici. Havalar mevsim normallerine göre seyretmiyorsa “ne oluyor” dememiz gerekmiyor mu? Gerekiyor ama aslında ne olup bittiği artık ayan beyan ortada. Küresel ısınma her yıl kendini daha belirgin olarak hissettiriyor. İşte önce havaların dengesi bozuldu; sonra sular bozulacak. Sonrası, gıda sıkıntısı, hastalıklar vs. çorap söküğü gibi gelecek. İnsanlığı tehdit eden bir felaket adım adım yaklaşırken insanlar birbirinin gözünü çıkarmaya devam ediyor. Son bir ayı Ukrayna gerginliğiyle geçirdik. İsveç’te sonbaharda seçim yapılacak. Sürekli anket yapılıyor. Partiler seçim maratonunda koşmakta ama Ukrayna gerginliği haftalarca birinci sıraya purosunun dumanı F TEKSAS boyu diktatör haline geldi. arz edelim ki puro tiryakisi Fidel Castro seçimlerde bir insansınız, daha çok diktatörü yenemeyeceğini, HavanaKüba purolarını onun her türlü baskı ve sandık seversiniz ve ABD’de yaşamaya hilesi ile iktidarını devam karar verdiniz. Tütün ürünleri ettireceğini anlayınca, kendisini satan bir dükkâna gidip destekleyenlerle bir ihtilal sözgelimi Cohiba purosu almak TEVFİK DALGIÇ başlattı ve sonuçta Batista istiyorsunuz. Dükkân sahibi güçlerini yenerek Küba’ya veya satış elemanı size “Küba hâkim oldu. Castro ilk olarak Sovyet türü purosu yoktur” yanıtı veriyor. Gittiğiniz bir komünist sistem uygulamaya başladı her tütün ürünleri dükkânında aynı yanıtı ve özel sektörün üretim kuruluşlarını alıyorsunuz. Sanırsınız ki, Amerikalılar devletleştirdi, bunlar arasında ünlü Havana Havana purosunu sağlık nedenleriyle purosu üretenler de vardı. Castro’nun yasaklamış olmalılar, fakat başka marka ABD’nin yanı başında bir komünist purolar serbestçe satılıyor. O halde bu rejim kurup adaya Sovyet füze sistemleri yasağın nedeni sağlık olamaz. O zaman “niye Küba/ Havana purosu yasaklandı” sorusu aklınıza geliyor. Araştırmaya başlıyorsunuz ve anlaşılıyor ki, konu hiç de Amerikalıların sağlığını korumak amaçlı değil. Konunun özünde Amerikan dış politikasının bir ambargosu yatıyor. Birazcık araştırma sonucunda karşınıza şu bilgiler çıkıyor: 31 Numaraları Küba Varlıklarını Kontrol Düzenlemesi Yasası’yla çıkarılan Federal 515 Kod numaralı genelge Yabancı Varlıklar Dairesi getirmeye kalkması, ABD’yi iyice kızdırdı tarafından yürütülür ve özel yaptırımlar ve Amerikan donanması Küba’yı ablukaya uygulanır. Bu yasaya göre Havana aldı ve füzeleri sokturmadı. Bu olaydan purosu satmak, satın almak ve içmek sonra 1962 Şubatı’nda ABD Başkanı suçtur. İhlali halinde insanlara 10 yıla J.F.Kennedy Küba ürünlerine karşı bir kadar hapis cezası, şirket ise 1 milyon ticari ambargo başlattı. ABD, Castro’yu dolara kadar para cezası, kişiler ise 250 öldürtmek için değişik girişimlerde bin dolar ile her defasında 65 bin dolar bulundu hatta bir puro tiryakisi olan para cezasına çarptırılabilirler. Konu Castro’ya zehirli puro göndermeye sadece Amerikan toprakları için değil, bile çalıştı, ama Castro her defasında Amerikan vatandaşlarının ülke dışında kurtulmayı başardı ve Amerikalıların da nerede olurlarsa olsunlar, hangi planlarını bozdu. Castro yaşadığı sürece ülkede yaşıyorlarsa yaşasınlar Havana ve Küba hükümeti komünist sistemi purosu satın almaları ve içmeleri de değiştirmediği sürece Amerikalı puro yasaklanmıştır. Yaşları biraz eski olanlar tiryakilerinin keyifle bir Havana purosu 1959 yılında Fidel Castro’nun diktatör yakma olanakları yok gibi. 2004 yılında Fulgencio Batista’ya karşı bir isyan Amerikalıların yurtdışında bile yasal olarak hareketi başlatıp ülkeyi ele geçirdiğini Havana purosu satın almaları ve içmeleri hatırlarlar. Diktatör Batista, Küba de yasaklanarak ticari ambargo daha da ordusunda çavuş olarak görevliyken ağırlaştırılmış oldu.. Görünen o dur ki, General Gerardo Machado isimli son yıllarda Küba’da olan ekonomik diktatöre karşı, ordudaki diğer çavuşlarla birlikte subayların etkisini önledi, aralarına değişiklikler ve yabancı sermayeye tanınan bazı serbestliklere rağmen bu puro yasağı öğrencileri de alıp orduyu ele geçirdi ve devam edecek gibi. ABD’ye gelme planları 1933 yılında dikta rejimine son verdi. Bu yapan Türk vatandaşlarına da bir uyarı. olaya tarihçiler “Çavuşlar İsyanı” adını Eğer puro tiryakisi iseniz Amerika’ya verirler. Batista’nın Küba’ya hâkimiyeti Havana purosu getirmeyin, Gümrükte yıllarca sürdü, değişik seçim hileleri başınız belaya girebilir, bizden uyarması... ile iktidarda kaldı, sonra da getirdiği yasal değişiklikler ile nerede ise yaşam tdalgic@gmail.com Havana Endonezya’nın çilekeş hizmetçileri G yurtdışına gider ve kazançlarını ün geçmiyor ki Endonezyalı olduğu gibi aileye gönderirler. bir hizmetçinin çalışmak Aracı ajanslar tarafından için gittiği gurbet elden kötü bir yurtdışında işleri ayarlanan haber gelmesin! Çocuk denecek ve özellikle köylerden gelen yaşta, akranları eğitim görüp hizmetçi adayları önce başkent yaşlarının keyfini sürerken, Cakarta’daki bir merkezde onlar omuzlarına aldıkları aşırı yükün altında ezilip sömürülüyor, eğitime alınır, yemek pişirme, temizlik gibi çeşitli beceriler aşağılanıp dışlanıyor. Sığıntı kazandırılır; biraz İngilizce ve gibi hissettikleri işveren Kantonca öğretilir. Eğitim bedava evinde fare deliği gibi yerlerde değildir, taksit taksit kesilir kalmaları da cabası... Böyle maaştan her ay. Bu yöntem bir haber ocak ayının ortasında onları firmaya bağlamanın bir yine Hong Kong’dan geldi. 22 yoludur. Diğer yol ise hizmetçiye yaşındaki Endonezyalı Erwiana ait resmi belgelerin ajansta Sulityaningish ev sahibesi tutulmasıdır. Böylece çalışanın tarafından 8 ay boyunca resmen eli kolu bağlanmıştır, ölse bile işkence görmüştü. Eski güzellik kıpırdayamaz yerinden. Ajanslar, uzmanı işveren, profesyonel bir çalışandan gelen şikâyete işkenceciyi aratmayacak şekilde, pek itibar etmez, ne de olsa Erwiana’yı sürekli dövmüş, müşteri her zaman haklıdır! Son tırnaklamış, kafasını duvarlara olaydaki işkenceye ait iddialar, vurmuş, aç bırakmış, adeta özellikle Çin’in güneydoğusunda tanınmaz hale getirmişti. Artık çalışan bu işçiler hakkındaki iş göremez hale geldiğinde eline endişeleri tekrar gündeme sadece 14 dolar tutuşturup uçağa taşıdı. Zira bu endişeler böyle binmeden önce hiçbir hemşerisi bir olayla alevlenip daha ile konuşmamasını tembihleyip sonra sessizce sönmektedir. havaalanına bırakmıştı. Uluslarası Af Derneği geçen Endonezya’da uçaktan iner yılki raporunda Hong Kong’da inmez derhal hastaneye götürülen çalışan Endonezyalı kadınların Erwiana’nın sağlık durumu bir çok ağır şartlarda, adeta süre ciddiyetini korudu.Uzun köle gibi çalıştırıldıklarını süre tedavi gören Erwiana’ya ilk vurgulayarak, otoriteleri önlem geçmiş olsun temennisi Başkan almaya çağırmıştı. Bu olayın Yudhoyona’dan geldi. Ailesiyle açığa çıkması, Hong Kong’da konuşup trajediden duyduğu çalışan yabancı işçiler üzüntüyü dile CAKARTA arasında tepkiye yol açtı. getiren ve adaletin Ev işçileri Erwiana’ya er ya da geç destek olmak üzere yerine geleceğini sokağa döküldü. Kadın söyleyen hakları örgütleri kangrene Başkan, hastane dönüşen bu yara için acil masraflarını GÜLSEREN çözüm istedi. Adalet yine karşılayacağı TOZKOPARAN de tıkır mıkır yavaşça teminatını da JORDAN ilerliyordu, işkenceci verdi. Bu olay kadın serbest kaldı ilk değildi, son sanılmasın. Erwiana’nın ev olacak gibi de görünmüyordu! sahibesi iki çocuk annesi Law Zira daha geçen eylül ayında Wand Tung (44) olaydan kısa Çinli bir karıkoca Endonezyalı bir süre sonra Tayland uçağına hizmetçilerini zincirle dövüp binmek üzereyken tutuklandı. ütüyle yakarak yaralamak Daha sonra duruşmalara dışardan sebebiyle yargılanıp cezaevine katılmak üzere 1 milyon Hong gönderilmişti. Erwiana’nın Kong Doları (129 bin dolar) olayını müteakip başka bir karşılığı teminat ile serbest hizmetçi Tayland’da uçağa bırakıldı. İlk duruşmaya binmek üzereyken yakalanmıştı. psikolojik durumunun henüz Uzun süre İngiliz egemenliğinde yüzleşmeye hazır olmadığı kalıp 1997’de Çin’e geçen 7 gerekçesiyle katılamayan milyon nüfuslu Hong Kong’da Erwiana’nın 25 Mart’ta yapılacak yaklaşık 350 bin yabancı ikinci duruşmaya telekonferans işçi bulunuyor. Ev işlerinde yoluyla katılması beklenmekte. çalışanların çoğunluğu Filipin Uzun bir tedavi sürecinin ve Endonezyalı. Hizmetçiler, ardından geçen günlerde nihayet yemek yapma, çocuk ve yaşlılara taburcu olup baba ocağına dönen bakmak gibi işlerin yanında genç kız, hayatında yeni bir çalıştıkları evde yaşamakta sayfa açacağını, eğitim görüp ve dolayısıyla tam gün görev yeni bir meslek edineceğini, her başında bulunmalılar. Aslında şeye karşın umutlu olduğunu Singapur ve Malezya ile söyledi. Endonezyalı çilekeş karşılaştırıldığında Hong hizmetçiler işkence görmeye Kong’da ev işçileri daha değil, alınteri ile çalışıp iyi yasal haklara sahip ancak para kazanmaya gittiklerini koşulları ayrımcılığı teşvik eder söylemekte, bu tür muamelenin nitelikte. Hong Kong’da asgari insanlık dışı olduğundan ücret bu işçiler için aylık 517 yakınmaktalar. Hükümetlerden dolardır, saati neredeyse 8 liraya acil olarak beklenen ise işçilerin gelmekte. Çalışma saatleri daha yasal korumasını artırmak ve fazla ancak maaş yerel işçilerin yurtdışında çalışmaya giden aldığının neredeyse yarısı kadar. vatandaşların güvenliğini Bütün bu zor koşullara rağmen sağlamak. Aksi takdirde çekilen her yıl binlerce Endonezyalı çileler hafiflemeyecek! kadın kendi ülkelerinde bulamadıkları bu iş olanağı için gjtozkoparan@hotmail.com
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear