25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 MART 2014 PAZAR leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr 12 PAZAR KONUĞU Kentsel tasarım uzmanı Ersen Gürsel, Erdoğan’ın ‘çılgın projeleriyle’ çileden çıktı: Kentsel tasarım uzmanı yüksek mimar Ersen Gürsel, Tayyip Erdoğan’ın bizzat kafasından çıkan “çılgın” projeleri topa tutuyor. Cumhuriyetin kuruluşundan beri İstanbul’a böyle bir ihanetin yapılmadığını vurguluyor. Erdoğan ve Kadir Topbaş’a da kente büyük düşmanlık ettikleri imasıyla, “İstanbul İstanbul olalı böyle zulüm görmedi. Başbakan ve belediye başkanı, sizlerin İstanbul kentiyle bir sorununuz mu var” sorusunu yöneltiyor. Siz uzun yıllar kent planlama ve kentsel tasarım üzerinde çalıştınız. Bugün Türkiye’nin büyük kentlerinde, özellikle de İstanbul’da kentsel tasarım anlayışını nasıl değerlendiriyorsunuz? E.G. Öncelikle meydanlardan başlamak istiyorum. İstanbul’da Yenikapı sahili doldurularak bir meydan yapıldı. Meydanlar sosyal ilişkilerin kurulduğu çok dinamik mekânlardır. Oralarda düşünce üretilir. Bunlar zamanla oluşurlar. Ben meydan yaptım, hadi gidin orda toplanın, demekle meydan olmaz. Bugün ısrarla binalar inşa ederek kentler kurduklarını sanıyorlar. Bina inşa edilerek kentler kurulmaz. Kent uzun yaşam süreci sonrasında oluşur. Ben şimdi o Yenikapı’daki meydana kim gidecek, diye düşünüyorum. AKP sürekli Taksim Meydanı’nı kapattığına göre demek ki kendine, Kahire’deki Rabia gibi başka bir meydan mı yapmak istiyor? E.G. Aynen Rabia Meydanı gibi. Taksim Meydanı esasında Cumhuriyetin kuruluşundan beri çok dinamik sosyal ve siyasal olayların merkezidir. Acaba bunları Taksim Meydanı’nın Cumhuriyet geçmişi ve çok dinamik olaylara tanıklık etmesi mi korkutuyor? E.G. Bunda hiç kuşku yok. İnsanlara, siz düşünmeyin, biz size böyle yaparız, demek isteniyor. Yılda birkaç defa seçim dönemlerinde yapılacak toplantılar için böylesine devasa bir dolgu alanı yapılır mı? Bunlar meydanı insanların biriktiği alanlar sanıyorlar. Geçmişte Kadıköy, Karaköy, Beyazıt, Aksaray meydanları da vardı. Ama hepsi yok olmadı mı? E.G. Bu meydanlar kent içi ulaşımın düğüm noktaları haline gelince insanlardan uzaklaştırıldılar. Siz İstanbul Serbest Mimarlar Derneği olarak bir çalışma yaptınız ve ortaya bir harita çıkardınız. O haritada Tayyip Erdoğan’ın çılgın projelerinin hayata geçmesi durumunda İstanbul’un nasıl bir görünüm alacağı ortaya konuyor. Bu kent, bu projeler hayata geçerse ne hale gelecek? E.G. İstanbul’u tanıyamayacağız. Ben Unkapanı Köprüsü’nden geçerken metronun geçtiği o yelkenli köprüyü görmemek için başımı öne eğiyorum. İkinci bir husus da pıtrak gibi ortaya çıkan devasa beton blokların insanları sıkıştırmaya başlaması. İstanbul artık yaşanmaz bir kent haline geliyor. Sanıyorum bunun amacı ekonomik değer üretmek için inşaat sektörüne ağırlık verilmesi. Çünkü inşaat sektörü bu bakımdan çok uygun bir üretim alanı. 2004’te İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) İstanbul Metropolitan Planlama Bürosu kurdu. Bu büronun çalışmaları beş yıl sürdü. 2009’da proje İstanbul Belediye Meclisi’nin de onayıyla yürürlüğe girdi. Öyle ya da böyle belediye başkanı (Kadir Topbaş) o projeden çok umutluydu. Nihayet İstanbul’un da 1/100000 ölçekli bir çevre düzeni planı olmuştu. Ondan sonraki bütün yatırımlar bu projeye göre yapılacaktı. Oysa bugün “çılgın” olarak nitelendirilen mega projelerin çoğu bu planda yok. İstanbul’la sorununuz ne? İ B LEYLA TAVŞANOĞLU P O R T R E ERSEN GÜRSEL İstanbul, 1939 doğumlu. Yükseköğrenimini Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) Yüksek Mimarlık Bölümü’nde yaptı. Aynı kurumun Şehircilik Kürsüsü’nde 10 yıl süreyle asistan olarak çalıştı. Pek çok önemli projede görev aldı. Mesleki faaliyetlerini EPA Mimarlık ve Planlama Atölyesi’nde kent planlama, kentsel tasarım ve mimarlık alanlarında sürdürüyor. TMMOB Mimarlar Odası, Mimarlık Vakfı, Ulusal Ahşap Derneği ve İstanbul Serbest Mimarlar Derneği üyesi. stanbul İstanbul olalı elediye başkanı bu kentte böyle zulüm görmedi. siyasi iradenin altında ezilmiş, İnsan yaşadığı kentin gözlerini kapatmıştır. En önemli doğasına neden ihanet sorun belediye başkanının siyasi edebilir ki? Hiçbir hükümet irade karşısında kendi kimliğini Cumhuriyetin kuruluşundan beri bu ortaya koyamamasıdır. Biz bunun kente bu kadar kötülük etmedi. sıkıntısını yaşıyoruz. Siyasi irade fanteziler üretiyor Hükümetin başındaki kişi, ‘Şunu istiyorum. Bu olacak’ diyor. Herkesi de peşinden sürüklüyor. Vatandaşlara hizmet vaadiyle seçilen belediye başkanı ne yapar? Peki, nasıl olur? Böyle bir kent planını bir Başbakan kendi kafasına göre nasıl yok varsayar? E.G. Belki bu projeler hakkında belediye başkanının bilgisi vardı da söylemiyordu. Derken üçüncü köprü projesi ortaya atıldı. Oysa bu köprü güzergâhı projede yoktu. Arkasından üçüncü havalimanı ve yine çılgın proje olan Kanal İstanbul çıktı. Birdenbire peşi peşine patlayan fanteziler. Bir kentin geleceği, tesadüfen, birbirinden kopuk, siyasi iradenin fantezileri üzerine kurulabilir mi? Demokrasiyle yönetilen tüm ülkelerde siyasi irade bir projesinden söz edebilir. Ama konuyla ilgili bilim insanları, uzmanlar da o proje üzerinde çalışır. Yani siyasi irade böyle projeler için dayatma yapamaz mı? E.G. Yapamaz tabii. Siyasilerim yönetmeyle yönlendirmeyi birbirine karıştırıyorlar. Uzmanların hazırladığı projeler toplumun değişik katmanlarında oluşturulan platformlarda tartışılır ve en son bir noktaya gelir. Demokrasi rejimini benimsemiş, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygılı ülkelerde kentlerin geleceğini siyasi iradelerin keyif ve fantezileri belirlemez. Oysa merkezi yönetimin başındaki kişi, “Şunu istiyorum. Bu olacak” diyor ve herkesi peşinden sürüklüyor. Bu kentin yönetiminden sorumlu, İstanbul vatandaşlarına hizmet vaadiyle seçilen belediye başkanı ne yapar? Yani kenti belediye başkanı değil Başbakan mı yönetiyor? E.G. Başbakan yönetiyor. Eski adıyla Şehremaneti var. Burada belediye başkanı siyasi iradenin peşine mi takılacak yoksa yemin ettiği, oylarıyla oraya geldiği kentin insanlarına mı hizmet edecek? Belediye başkanı bu kentte siyasi iradenin altında ezilmiş, gözlerini kapamıştır. En önemli sorun İstanbul Belediye Başkanı’nın siyasi irade karşısında kendi kimliğini ortaya koymamasıdır. Biz bunun sıkıntısını yaşıyoruz. Sizin üçüncü havalimanı, üçüncü köprü ve Kanal İstanbul’a karşı olduğunuzu biliyorum. Bunun nedenini anlatır mısınız? E.G. Bir kere üçüncü havalimanı bir ihtiyaçsa buna karşı değiliz. Biz bu havalimanının yer seçimine karşıyız. O alanda İstanbul’un önemli maden yatakları ve ormanları var. O havalimanı yapılırken o bölgede müthiş bir tahribat söz konusu olacak. Orada iki buçuk milyon ağacın yok edilmesi söz konusu. Bunların 700 bini başka yerlere taşınacak, arta kalanı da kesilecekmiş. Buradan da ekonomik bir değer elde edeceklermiş. Aman ne kadar sevindirici. Orada yapılacak olan hafriyat Kanal İstanbul’da kullanılacakmış. Bu projeler basit bakkal hesabıyla yürür mü? Ayrıca havalimanının altyapıları, üstyapıları ve bir de sosyal yaşam alanı var. O alan planlanan bölgede kalmayacak, yavaş yavaş çevresine doğru yayılacak. Aynen Atatürk Havalimanı’nda olduğu gibi... Bir de o havalimanı’nın 150 milyon yolcu kapasitesi olacağı söyleniyor. Yahu, nerden çıkıyor 150 milyon? Saçma sapan bir proje yerine aklı başında bir havalimanı yapın. Bu havalimanı aynı şekilde üçüncü köprüde olduğu gibi kuzey ormanlarını yok edecek. O bölgenin doğal dokusunu mahvedecek. Bununla kalsa iyi. Boğaz’dan geçen tankerler çok büyük risk oluşturuyor bahanesiyle Kanal İstanbul’u gündeme getirdiler. Kanal İstanbul Montrö’yü ihlal eder Kanal İstanbul denilen o proje Montrö Antlaşması’na aykırı değil mi? E.G. Aykırı olmaz olur mu? Ama hiçbir şey düşünülmüyor ki. Birisi kafasına takılan bir projenin hemen hayata geçmesini istiyor. Bir deniz uzmanı bize şunları anlattı: Karadeniz’le Marmara arasındaki kot farkından dolayı Boğaz’da olduğu gibi sürekli bir akıntı Marmara’ya doğru gidecek. Marmara’dan gelecek akıntıyla belli bir alanda çökelti oluşacak. Bir süre sonra da Marmara Denizi tabanında bir kirlenme ortaya çıkacak. Çürük yumurta kokusu ortalığı saracak. Bunun örneği İzmir Limanı’nda görüldü. Bütün bunların üstüne Marmara’nın balık türleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. İkincisi, İstanbul’un kuzey ormanlarını ve su yataklarını besleyen Istranca Dağları’ndan gelen kaynak bu kanal yüzünden kesilecek. Üçüncü risk de tabii ki Montrö Antlaşması’nın ihlali. Kanal İstanbul orada da kalmayacak. Hemen birileri onun çevresinde yeni şehirler üretecek. Masa başında çalakalem proje üretiyorlar Yani bunlarla müthiş rant kapıları mı açılıyor? E.G. Akıl almaz. İstanbul’un doğal yapısını, coğrafyasını, beslenme, oksijen kaynaklarını, kültürel mirasını, mimari değerlerini yok ettiğiniz zaman ortada ne kalacak? Diyelim Kanal İstanbul açıldı. Ama Karadeniz sadece Türkiye’ye ait değil ki. Karadeniz’e kıyıdaş ülkeler var. Bu kanal Karadeniz’in ekosistemini altüst edeceği için onlara da zarar vermeyecek mi? E.G. Bunlar hiç düşünülmüyor. Masa başında, çalakalem proje üretiliyor. Böyle bir iş bu kadar gayri ciddi yapılır mı? Bakın, İstanbul İstanbul olalı böyle bir zulüm görmedi. Başbakan ve belediye başkanı sizlere soruyorum. Sizin İstanbul kentiyle bir sorununuz mu var? İnsan yaşadığı kentin doğasına neden ihanet edebilir ki? Hiçbir siyasi irade Cumhuriyet’in kuruluşundan beri bu kente bu kadar kötülük etmedi. Kentin geleceğini ipotek altına aldı. Biz bütün bu mega projeleri bir araya getirdik, herkese açık bir haritayı ortaya çıkardık. Haritayı görmek isteyenler www.ismd.org.tr adresinden ulaşabilirler. Rant uğruna yapılan kötülükler Rant elde etme uğruna bir kente bu kadar kötülük nasıl yapılır? E.G. Bu çalışmaya girdiğimizde bir şey daha fark ettik. Ömerli Barajı Karadeniz’e akan Riva Deresi’ne bağlanır. Orada dere ıslahı çalışmaları yapılıyor. O dere vadisi İstanbul’un nefes alma alanlarından birisi. İnanılmaz doğal güzellikleri var. Ama şu anda hiçbir şey kalmadı. Üçüncü köprü yapıldıktan sonra acaba İstanbul daha nereye kadar kuzeye doğru genişleyecek, diye düşünebiliriz. Çünkü çevresinde mutlaka müthiş bir yapılaşma olacak. Şimdi şunu sormak istiyorum: Hangi plana göre bunları yapıyorsunuz? Böyle bir plan yok. Bütün bu yapılanlar artık tahammül sınırlarını aştı. Gün gelecek, birileri buna, artık yeter, diyecek diye umuyorum.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear