25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
20 ŞUBAT 2014 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 13 En Öldürücü Yara Vergideki Haksızlık! Aristo’nun ünlü sözü şöyledir: “Adalet, önce devletten gelir”. Kuşkusuz aynı durum vergi için de geçerli olsa gerek. Ve kimi zaman en öldürücü yara vergideki haksızlık olabilir. Çünkü vergilemenin her şeyden önce adil olması gerekir. Ancak vergi kanunlarımızda öyle bir düzenleme var ki, açık bir şekilde vergilemenin adaletsiz olarak yapılmasına neden oluyor. Nasıl mı? Gelir Vergisi Kanunu’nun 41. maddesi ticari kazancın tespitinde indirimi kabul edilmeyen giderleri düzenler. Bu maddenin 2. bendinde, “teşebbüs sahibinin kendisine, eşine, küçük çocuklarına işletmeden ödenen aylıklar, ücretler, ikramiyeler, komisyonlar ve tazminatlar”ın gider olarak kazançtan indirilmeyeceği yazar. Buna göre ticari kazanç elde eden gelir vergisi mükellefleri, eşine ve eğitimi devam eden 18 yaşından küçük çocuklarına ödediği ücreti kazancından indiremeyecek. Şirket kurmayıp ferdi işletme olarak ticari hayatına devam eden binlerce işletme sahibi, eşine ve küçük çocuğuna ödediği ücreti, bu ücretler üzerinden kesilen gelir vergisini ve yasal olarak ödenmesi gereken sigorta primini kanunen kabul edilemeyen gider olarak dikkate alacak. Biraz daha açalım! Eş işletmede çalışıyor, bu hizmeti karşılığında kendisine gerçek ücret ödeniyor, bu ücret üzerinden vergi ve sigorta primi kesilip devlete ödeniyor ama bu ödemelerin gider olarak kazançtan indirimi kabul edilmiyor. Oysa ki, Gelir Vergisi Kanunu’nun 40. maddesi, ticari kazancın elde edilmesi ve devam ettirilmesi için yapılan genel giderlerin kazançtan indirilebileceğini açık olarak ifade ediyor. İşletmede çalışan eşe ve küçük çocuğa yapılan ücret ödemesi bu kapsamda değerlendirilmesi gereken bir ödemedir. Örnekle ifade edelim. Bir konfeksiyon mağazası ikinci şubesini açmış, bu şubenin başında da işletme sahibinin eşinin çalıştığını düşünün. Bu hizmeti karşılığında ücret ödenmesi durumunda, bu ücret gider olarak dikkate alınamayacak. Yani adaletsizlik çok net ortada. İlgili türdeki ödemeler serbest meslek kazancının tespitinde ise gider olarak dikkate alınabiliyor. Muayenehanesi olan bir doktor, eşini işyerinde çalıştırırsa ödediği ücreti mesleki kazancının tespitinde gider olarak işleme sokabiliyor. Hatta kurumlar vergisi mükelleflerinde de işletme ortaklarının eşlerine ödenen emsale uygun ücretler kurum kazancının tespitinde yine gider olarak değerlendirilebiliyor. Her zaman ifade ediyoruz. Modern vergi sistemlerinde mükellefler yaptıkları gerçek giderleri hiçbir sınırlama olmaksızın kazançlarından indirebilmekte. Bizim vergi sistemimizin de bu mantıkla yeniden dizayn edilmesi gerekiyor. Gelin işe, bu adaletsizliği gidererek başlayalım. Ticari kazanç elde eden gelir vergisi mükellefleri elbette eşlerini veya eğitimi devam eden çocuklarını işletmelerinde çalıştırabilir. Bunu kimsenin engellemeye hakkı yok. Bu çalışma karşılığında ödenen ücretlerin de gider yazılmasını engellemek büyük adaletsizlik. Umarım en kısa sürede düzeltilir. GÖRÜŞ HİKMET ALTINKAYNAK Tedirgin Zamanlar Gezi eylemlerinin kendiliğinden ortaya çıkışını J.P. Sartre (19051980), yarım yüzyıl önce öngördüğünü Uğur Kökden’in yeni kitabı “Tedirgin Zamanlar” adlı günlüğünden öğrendim. Sartre’ın boşuna Sartre olmadığını anladım. Kökden bu üçüncü günlüğünde 19661988 arası 22 yılı anlatıyor. İçinde 12 Mart ve 12 Eylül’ün de olduğu, yani Türkiye’nin unutamayacağı çalkantılı dönemlerini, içinde kendinin de yer aldığı olayları bir deneme tadında bir tarih şeridi gibi irdeliyor. Kökden günlüğüne Che Guevara’nın “Bolivya Günlüğü”nü okurken başlamış. 27 Mayıs 1968 günü için de “Barikatlar ‘mayıs’ı” demiş. Şöyle sürdürmüş: “Acaba, Fransa olaylarının arkasında bir CIA kışkırtması olabilir mi?” “Bugüne dek” diyor J.P. Sartre, “başkaldırı hareketlerinde üç ana eğilim yaşandı: Biri Blanqui anlayışı, öbürü Lenin’in anlayışı ve sonuncu da Rosa Luxembourg’un anlayışı. “R. Luxembourg’un görüşüne göre, kitlenin kendiliğinden harekete geçmesi gerekir; böylece, partinin yazılı buyruğu olmaksızın, doğrudan kitle tarafından her aşamada yaratılan önderler öne çıkar ve sonra sahneden silinir. “Belki de ‘kendiliğindenlik’ budur!”(*) Şimdi bir an düşünelim. Devasa boyutlara ulaşan Gezi eylemleri de kendiliğinden olmadı mı? Yani eylemin başlama noktası Sartre’ın saptadığı R. Luxembourg yorumuyla örtüşüyor. Ama üzerinden sekiz ay geçmesine karşın sahneden silinmeyişi, pek çok protestoyla sürmesi ki bunlar içinde, “İnternetime dokunma”, “Sansüre dur de!” eylemi var yeni bir yorum gerektiriyor. Böylece Sartre’ın yarım yüzyıl önce toplumsal hareketlerle ilgili tezi, Türkiye’de kanıtlanmanın yanı sıra yeni değerler kazandı. Belki de bu nedenle Gezi, tüm dünyaya hızla yayıldı. Gezi için kendiliğinden bir araya gelen kitlenin neden sahneden silinmediğini iyi anlamak gerekir. Çünkü: Gezi eylemi amacını elde etti, Gezi Parkı korundu, dahası belediye başkanının son açıklamasına göre, küçük bir Gezi Parkı daha eklenmiş, denilen o ki, Topçu Kışlası da yapılmayacakmış! Ne var ki eyleme katılanlara orantısız güç kullanıldı, ağır bedeller ödettirildi. Yedi genç öldürüldü, on bir kişi gözlerini yitirdi, onlarca belki yüzlerce insan sakat kaldı, yaralandı. Yüzlerce insan iktidarın baskısıyla işinden atıldı. Bu yetmedi, mahkemelerde hesap soruldu, soruluyor. Kısacası iktidar gereken mesajı almamış olacak ki, hâlâ gösterilere, protestolara bir hak gibi bakmıyor. Bunu düşmanca bir hareket olarak görüyor. Polisi zor durumda bırakıyor. Şimdi bu yanlış bir adım daha ileriye taşındı, internete yasaklar getirildi. Protestoyu temel bir insan hakkı olarak anlamakta direnmesinin bir kanıtı olan internet yasağıyla nasıl baş edilecek? Şimdi buna yanıt aramak gerekiyor. “Tedirgin Zamanlar” kitabı pek çok gerçeği hatırlatıyor. İşte en ilginç olan bir örnek: Uğur Kökden’e bir Almanya yolculuğundan kalan “20 Mark” sorun yaratmış. 12 Eylül’de Barış Derneği davasında tutuklandığında “20 Mark” da suç unsuru olmuş. 12 Eylül’de bile Türk Parasını Koruma Yasası uyarınca dava açan devlet, 17 Aralık’ta ayakkabı kutularında, yatak odalarında para kasalarındaki milyon dolarları görmüyor! Yolsuzluğu, rüşveti ortaya çıkarmaya çalışan savcıları, onlara bağlı polisleri sürekli değiştirmekle meşgul! Bu yetmiyor, hâlâ “Gezi olaylarının peşinde örgüt var” diye iddianameler hazırlanıyor. Ama mahkemeler örgütlü değil diyerek reddediyor, bir anlamda Sartre’ın tezi kanıtlanıyor. Adı üstünde “tedirgin zamanlar”dan geçiyoruz. Umuyor ve diliyoruz ki, geçtiğimiz bu “tedirgin zamanlar”, Türkiye’nin son “tedirgin zamanlar”ı olsun. Her şey normale dönsün! Demokrasi ölmesin, yaşasın… *Uğur Kökden, Tedirgin Zamanlar, YKY, İstanbul, Eylül 2013, s.15. Açık adaletsizlik Dizayn zamanı! SOSYAL GÜVENLİK 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası ile işverenlere, çalışanlarına sağlık gözetimi ve sağlık muayenelerini yaptırma yükümlülüğü getirilmiştir. İşveren, işe girişlerde, iş değişikliğinde, iş kazası, meslek hastalığı veya sağlık nedeniyle tekrarlanan işten uzaklaşmalardan sonra işe dönüşlerinde işçi talep ederse sağlık muayenesi yaptırmalıdır. Aynı şekilde, işin devamı süresince ve işin niteliği ile işyerinin tehlike sınıfına göre bakanlıkça belirlenen düzenli aralıklarla çalışanların sağlık İşçiye periyodik muayene muayeneleri zorunludur. Tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde çalışacaklar ise, yapacakları işe uygun olduklarını belirten sağlık raporu olmadan işe başlatılamaz. Çalışanın kişisel özellikleri, işyerinin tehlike sınıfı ve işin niteliği öncelikli göz önünde bulundurularak uluslararası standartlar ile işyerinde yapılan risk değerlendirmesi sonuçları doğrultusunda sağlık muayenesi periyodu ise en geç olmak üzere şu şekilde gerçekleşecek: Az tehlikeli sınıftaki işyerlerinde beş yılda bir. Tehlikeli sınıftaki işyerlerinde en geç üç yılda bir. Çok tehlikeli sınıftaki işyerlerinde en geç yılda bir. SORU CEVAP Annelerin borçlanma çilesi bitecek mi? Annem doğum borçlanma hakkı elde ederse, 360 gün borçlanmayla, 3600 gün ile 60 yaşında emekli olabilecek. Yeni ‘torba yasa’da bu konuda düzenleme var mı? Asuman Bayrak Mevcut SGK uygulamasında, doğum borçlanması sigortalı olunan tarihten sonrası için mümkün. Doğum borçlanmasının sigortalı olunan tarih öncesindeki doğumlar için de yapılabilmesini sağlayacak değişiklik bakanlık tarafından hazırlanan tasarıda var ama henüz Meclis gündemine gelmedi. Mart ayı içerisinde yasalaşması bekleniyor. Sorularınız için malicozum@ismmmo.org.tr adresine mail atabilirsiniz. Tüm sorular eposta ile tek tek cevaplanacaktır. Kontrol takvimi Yalan Dolanla Kurtulmak PERİHAN ERGUN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Demokrasiyle yönetilen halkın gereksinmelerinden sorumlu yönetimler, başta ekonomi düzenini sağlayabileceği çalışma olasılıklarıyla giderek sağlık, eğitim ve adaleti öngörmezse halkının güven ve saygısını kazanamaz. Bunlara ek olarak eğitim yoluyla insanına çok küçük yaşlarından başlayarak doğal hayatın ürünü olan doğayla evcil ve yaban hayatı simgeleyen yaratıkları sevip korumayı da sağlayabilirse o ülke uygar ve saygıdeğer durumu yansıtabilir. Böylece huzurlu bir toplum oluşturulur. Bu olasılıkların tüm koşulları yurdumuzda var olduğu halde 1923’te başlayan 27 yıllık zaman içinde Atatürk ve İsmet İnönü hükümetlerince yapılanlar giderek engellenmemiş olsaydı bugün tüm ilericilik iddiasında olan ülkeleri geride bırakmış olacaktık. O günlere kader Tanzimat dönemindeki yaptırımların dışında savaşlar ve iç çatışmalarla harap düşmüş olan ülkemize o kısa süre içinde tüm kalkınma işleriyle yüz ağartıcı ürünler verilmişti. Her ne kadar AKP iktidarınca bunlar yok sayılarak her şeyi kendilerinin yaptığını söyleseler de eğitimden yoksun bırakılan Anadolu insanımıza milli eğitim ve öğretimi sağlayan tek örnek Eğitim Enstitüleri inkârların cevabıdır. Yazık ki 50’li yıllarda DP iktidarınca, köylümüz aydınlanarak onları maraba sayan köy ağalarının esaretinden kurtulmak isteyecekleri telaşıyla o ışık saçan kurumların 18’i birden kapatılarak Anadolu’nun ışıkları söndürüldü. Oysa İsrail devleti kurulur kurulmaz bu sistemi eğitimin temel yaptırımı saymış ve hemen uygulamış. Bunu bir gezi programı içinde oraya uğrandığında gözlerimle gördüm. Türkiye’den oraya göçen Musevilerden de methiyelerini dinledim. HHH Bize gelince; iki binli yılların başına değin geçmiş iktidarların hatalarını yadsıyan seçmenlerimizin yarısınca iktidara getirilen AKP ne kadar övünse de yönetimde dış güçlerin, özellikle de ABD’nin istemleri doğrultusunda hareket ettiği için 10 yılda ülkeyi açmazlara sürükleyici duruma getirmiştir. Yaradan’ın bizlere bahşettiği verimli topraklarımızın çalışanlarından zirai yardımları keserek veya çok ağır ödeme koşulları getirerek kendi ürünlerimizden yararlanma yerine ithalata muhtaç hale gelmemize neden olma yolunu seçmiştir. Aralıksız resmi açılışları hudutsuz giderlerle, miting haline getirerek, milletin gözünü boyamayı iş edinmiştir. Bu yaptırımların içinde tek gerçeğe yakın olanlar Ulaştırma ve Denizcilik Bakanlığı’nınkidir. Bir de Sayın Başbakan’ın birçok uyarılara karşın “Tek Adam”lığa sımsıkı sarılarak kendisine karşıt düşüncede olanları susturmak amacıyla özel mahkemeleri oluşturup altı yılı aşan Ergenekon, Balyoz, Casusluk ve daha birçok hukukun yok sayıldığı davalarla Türk ordusunun değerli komutanlarıyla bilim insanlarını, yanlış işlemlerini topluma yansıtan yazarlarla gazetecileri, başlangıçta “Ben bu davaların savcısıyım” diyerek yıllardır zindanlarda tuttururken hiç vicdanı sızlamadı. 17 Aralık operasyonuyla ortaya dökülen kötü kokulardan sıyrılabilmek için o davaların danışmanının tanımıyla “kumpas” olduğuna sarılıverdi. Şimdi 30 Mart yerel seçiminde partisinin oylarını düşürmemek için yukarıda değindiğim gibi meydan mitingleriyle durumu kurtarma çabasında. HHH Sosyal çalışmalarım ve yaşımın getirdiği deneyimlerle ülkemizin gittikçe kararan ufkunun ancak ve ancak Atatürk’te birleşmeyle tekrar aydınlanabileceğine inanıyorum. Bunda başta ana muhalefet CHP olmak üzere tüm muhalefetin meydanlara çıkarak, halka inerek gerçekleri var güçleriyle anlatması ön görevleri olmalıdır. Öyle haftada bir gün kürsülerden kendi gruplarına nutuk atmalarla amaca ulaşılamaz. Halkımızın çoğunluğu ekonomik ve toplumsal cendere içinde. Onların arasına girerek mevcut programlarıyla sorunlarının çarelerini anlatarak bilgilendirmeli ve kendilerine güven duymalarını sağlamalıdırlar. Çünkü çevremdekilere sohbet niteliğiyle bunları anlatmaya çalışırken “doğru söylüyorsunuz da bunlardan kurtulabilmek için kime oy vermeliyiz ki” diye cevap aldığımda muhalefete büyük çabalar düştüğünü gözle görülür, elle tutulurcasına görüyorum. Sizlerin de görmenizi istiyorum. ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY T.C. ŞUHUT ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN KAMULAŞTIRMA İLANI ESAS NO: 2013/215 Esas 1 Kamulaştırılacak Taşınmaz: Afyonkarahisar ili, Şuhut ilçesi, Koçyatağı köyü, Çatakağzı mevkii, 176 ada, 118 parselde kayıtlı 3.911,34 m2 yüzölçümlü tarla niteliğindeki taşınmazdır. 2 Malik veya maliklerin ad ve soyadları: Emine Öğüt, Medine Koç, Aysel Öğüt, İbrahim Öğüt. 3 Kamulaştırmayı yapan idarenin adı: Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüdür. 430 gün içinde (tebligat veya ilan tarihinden itibaren) kamulaştırma işlemine idari yargıda iptal veya adli yargıda maddi hatalara karşı düzeltim davası açabileceksiniz. 5 Açılacak davalarda husumet Devlet Su işleri Genel Müdürlüğü’ne yöneltilecektir. 630 gün içinde kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası açanların, dava açtıklarını ve yürütmenin durdurulması kararı aldıklarını belgelendirmedikleri takdirde, kamulaştırma işleminin kesinleşeceği ve mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedeli üzerinden taşınmaz mal kamulaştırıma yapan idare adına tescil edilecektir. 7 Mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedeli hak sahibi adına Şuhut Ziraat Bankası’na yatırılacaktır. 8 Konuya ve taşınmaz malın değerine ilişkin tüm savunma ve delilleri, tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde mahkemeye yazılı olarak bildirmeniz gerekmektedir. 9 Kamulaştırmayı yapan davacı DSİ Genel Müdürlüğü, malikleriyle cinsi ve niteliği yukarıda yazılı taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili için davacı idare tarafından mahkememizin 2013/215 Esas sayısında dava açılmıştır. 2942 Sayılı Kamulaştırma Yasası’nın 10. maddesinin 4. bendi uyarınca ilan olunur. 03/10/2013 “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 10837) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Büyük bir 1 yapının zengin 2 biçimde süslenmiş ana kapısı... 3 Çemberin çev 4 resinin çapına 5 oranını göste 6 ren sayı. 2/ En küçük izci ku 7 ruluşu... Bir ay 8 adı. 3/ Ege yö 9 resinde körpe sürgünleri seb1 2 3 4 5 6 7 8 9 ze olarak kullanılan 1 S U M A T R A E otsu bir bitki. 4/ Do 2 E S E M E L A L lambaçlı, eğri büğ 3 E L T İ rü, çapraşık. 5/ Yoz 4 R A T E E R R A N A P gat ilinde ünlü bir höyük... İlgi eki. 6/ Bir 5 N E D İ M M U S İ K İ L EM nota... Satrançta bir 6 D 7 İ M P A L A A A taş... Başıyla kanat N AME R T ve kuyruk uçları ay 8 P A nı renkte olan güver 9 K L O Z E T U cin. 7/ Bahçıvan tulumuna benzer askılı pantolon. 8/ Küba’nın para birimi... Zerdüşt dininde ateş tanrısı. 9/ Önü hendekli siper... Bükerek germek için iki kat edilmiş bir ipin ucuna geçirilen tahta parçası. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kaza ya da başka bir olayı karadakilere bildirmek için gemilerden denize salınan içi mektuplu şişe... İtalya’nın en uzun ırmağı. 2/ Kimononun beline bağlanan uzun Japon kemeri... Tek kişilik bir yarış yelkenlisi. 3/ Bir tür otomobil yarışı... İskambilde bir kâğıt. 4/ “Aptal, budala” anlamında argo sözcük. 5/ Bir parçanın canlı çalınacağını anlatan müzik terimi. 6/ Trabzon ilinde bir yayla... Bir tür kek. 7/ Su taşkını... “Marifet iltifata tabidir / Müşterisiz zayidir” (Muallim Naci). 8/ Hiçbir tehlike olmamasına karşın, kişiyi saran ani dehşet duygusu. 9/ Küçük mağara... Hayvan yemi olarak yetiştirilen bir bitki... Eski Mısır’da güneş tanrısı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear