23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 ŞUBAT 2014 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Tutulmamış Yargıçlar Adına Bir Not! Bu ülkede kimsenin tutmadığı, ancak hukuk ve adaletin özü olan kavramların tutabildiği yargıçlar da var elbette! İşte onlardan biri, adıyla sanıyla... “Ben de bunlardan birisiyim!” diyor. “Avukat Tutma Hâkim TutNotlar’ınızı okudum. Yargıç ve savcıların iktidarın ya da cemaatin tuttuğu saptamanızın doğru olmadığını düşünüyorum. Beni tutanlar farklı: Beni ‘hukukun üstünlüğü’, ‘adil yargılanma hakkı’, ‘masumiyet karinesi’ bazen ‘mahkemeye başvurma hakkı’, ‘kanun önünde eşitlik ilkesi’, ‘örgütlenme özgürlüğü’, ‘düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü’, ‘hukuki güvenlik ilkesi’, ‘isnattan aklanma hakkı’, bazen de ‘suç ve cezaların kanuniliği ilkesi’ tutuyor. Saygılarımla.” M.Önder Tekin (Yıllardır Danıştay’da yargıçlık yapmaya çalışan bir TC vatandaşı) Karizma kolay elde edilmiyor. Bu uğurda Mersin’de sokak ortasında, dert yanan bir vatandaşı, “Ananı da al git!” ve “Artistlik yapma lan!” diye azarlamıştı. Karizma biraz da artistlik gerektiriyor. Önüne çıkarılan ata, arkada kameralar var diye, anında ve yarı resmi kıyafetle binmeye kalkması artistlik ile karizmayı karıştırmasından. İlk çiziği o gün aldı. HHH Kurtlar Vadisi’nin ünlü senaristi Ömer Lütfi Mete, henüz havuza düşmemiş olan Sabah’ta ertesi gün şöyle yazdı: “Karizma israfına artık son ver! Hem ibadet ehli ol, hem Şeytan Karizmanın Neresinde? de karizma müsrifi. Aynı anda Allah’ı ve Şeytan’ı memnun eden bir çizgi yok!” (1 Ağustos 2003) Olayın üzerinden nerdeyse 11 yıl geçti. Bu arada Ö.L. Mete vefat etti. O kişilik sahibi atın da öldüğü (?) açıklandı. Atseverler çekindi elbet; ama CHP nedense otopsi istemedi! O günden sonra değil ata binmek, faytondan bile uzak durdu. (Motorlu aracın yasak olduğu Büyükada’ya bile geçen yıl çıkartma gemisi ile taşıttığı zırhlı makam aracı ile geldi. İyi mi?!) Uzatmayalım. Karizma rüzgârına kapılmış tam gaz ve dörtnala gidiyor. İnanmış ve gerçek bir muhafazakâr olarak bilinen merhum Mete’nin uyarısını hatırlamanın zamanıdır: “Karizma müsrifi olanla felek uğraşır!” Felek kim? Fethullah Gülen... Gezici gençler.. Derin Washington... Yoksa İsrail mi? Felek kim? Hiçbiri veya mutsuz, işsiz ve umutsuz bıraktığın milyonlar dahil, hepsi! ‘Tam Bağımsız Fenerbahçe’ Futbol gibi apolitik gösterilen bir alanda, taraftarlar toplumsal taleplerini gösteriyorlarsa ve bu eylem kendi içinde tarihsel önem taşıyorsa, iktidar sıkışmış demektir. Futbol ve çevresindeki taraftar, yönetici gibi unsurlar politiktir. Konunun içindeki her davranış, söz ve eylemin siyasal bir karşılığı vardır. Salt yuvarlak bir topun döngüsü olarak algılanamaz. Nitekim hafta sonu Fenerbahçe taraftarının öncülüğünde Beşiktaşlısı, Galatasaraylısı yüz binler sokağa dökülmüşse, yalnız futbol için değildir; taraftarlar ülke genelindeki adaletsizliğe karşı çığlık atıyorsa, farklı bir değerlendirme yapılamaz. Yapılamaz, çünkü Gezi olaylarının önemli unsurlarından Beşiktaş’ın “Çarşı”sı gibi Fenerbahçe’ye yönelik operasyon söz konusudur. Operasyonun gereği siyasidir; bütün kurumları ele geçirme, susturma, güç elde etme niyetidir. Cemaat ve AKP koalisyonunca, iktidar ve paralel yapının güçlerince yürütülen eylemler, gözaltılar, yargılamalar bunu gösteriyor. Gösteriyor ki Fenerbahçelisi, Beşiktaşlısı kendilerine yönelik operasyonu doğru algılayıp, tepki veriyor. Hukuksuzluğa, haksızlığa karşı çıkan “Çarşı”nın Gezi eylemlerindeki öncülüğü, tutumu, diğer taraftar grupları arasında hak ettiği övgü ve beğeni, adalet arayışından kaynaklanıyor. Bundan ötürü Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, asker eşlerinin düzenlediği “Sessiz Çığlık” eylemine katılarak adalet isteyenlerin yanında yer alıyor. Örneğin pazar günü Bağdat Caddesi’ndeki beklenmedik bir katılımla gerçekleştirilen eylemde yüz binler “Taraftar Cumhuriyete sahip çıkıyor... Mustafa Kemal’in askerleriyiz” pankartlarıyla yürüyor. “Hesap günü, sandık günü” dövizleri taşınıyor. “Ne cemaat, ne AKP, tam bağımsız Fenerbahçe” sloganları atılıyor. Gezi eyleminde alçakça katledilen Ali İsmail Korkmaz için marşlar söyleniyor. Başbakan aleyhine tempo tutuluyor, ayakkabı kutuları taşınarak yolsuzluklar protesto ediliyor. Türkiye’deki hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı isyan yürüyüşüdür bu ve politiktir. 12 Eylül referandumunun ardından oluşturulan, Başbakan Erdoğan’ın “içinde paralel unsurlar var” dediği HSYK’ye yöneliktir. Muhaliflerin susturulmasını amaçlayan düzmece davalara tepkidir. Aynı zamanda AKP’nin geçen hafta Meclis’ten çıkardığı, yargıyı tümüyle yürütmeye bağlayan yasaya karşıdır. Muhatapları Başbakan ve cemaattir. Şimdi tutup bazı yorumcular diyor ki: “Polis biber gazı kullanmayınca, TOMA’lardan zehirli su sıkmayınca Fenerbahçe’nin düzenlediği, yüz binlerin katıldığı eylem olaysız geçti.” Bu saptama, sonuçları açısından doğrudur. Ancak en ufak tepkiyi, gösteriyi, protestoyu bile aşırı güçle önleyen, neredeyse her fırsatta biber gazı ve TOMA’ları kullanan, Ali İsmail Korkmaz için annesinin de katıldığı Gezi Parkı ziyaretini engelleyen iktidar, bu kez ürkmüştür. Yüz binlerin katılımından, taraftarların kararlılığından ötürü bu eylemi engelleyemediği ortadadır. Siyasal sonuçlarını hesaplamıştır. Apolitik gibi gösterilen futbol dünyası da iktidara ve cemaate karşı böyle bir tutum sergiliyorsa, muhatapları oturup düşünmelidir. Yapılan haksızlıklar, hukuksuzluklar kimsenin yanına kâr kalmıyor çünkü... Yatanın da Dostu Olmuyor Eski İçişleri Bakanımız belli ki İngilizce düşünüp Türkçe konuşmuş. Telefon tapelerinde yakalanmaktan korkan Sarraf’a “over my dead body ölümü çiğnerlerse ancak” anlamında “Önüne yatarım!” demiş. Elbette birçok yoruma yol açtı. Önüne yatmak önemli. Ancak hangi pozisyonda yatılacağı daha da önemli. Sırtüstü yatılacaksa haber değeri yok. Ama yine de bazı gazeteler manşete çektiler. Başka “paralel yapı”lar da var. TBMM’nin kent ölçeğindeki paralel yapısı da İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi. AKP, TBMM’de uyguladığı hukuksuzluğu (çoğu zaman da soygunu) İstanbul Meclisi’nde de yapıyor. İktidar elinde diye bildiğini okuyor. İstanbul’un parsel parsel soyulmasının altyapısını hazırlıyor. CHP tıpkı TBMM’de olduğu gibi önlemek için önerge veriyor, soru soruyor. Nafile. İmam bildiğini okuyor. Buranın imamı da Kadir Topbaş. CHP’li üyeler Hakkı Sağlam ve Serdar Bayraktar belediye meclisinde önerge ile soruyor: “200 dönümlük Topkapı Bilal Daldı mı Bostana? Yedikule bostanları, Başbakan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın başkanı olduğu TÜRGEV Vakfı’na mı, yoksa başka bir vakfa mı tahsis edildi?” Tayyip Bey, TBMM’de soru önergelerini hep yanıtsız bırakıyor. Kadir Topbaş da belediye meclisinde onun gibi. Ya yanıt vermiyor, ya da kem küm... Lidere körü körüne bağlı olduğunu göstermenin başka yolu olmalı! Yine de umalım ki yanıt Topbaş adına, Başbelediye Başkanı Tayyip Bey’den gelsin: “Ailemle uğraşmayın!” desin. Biz de ona desek ki... “Ailen de ülkenin en değerli arazileriyle uğraşmasa... Hiç değilse bu defa, çıtır çıtır marullarıyla ünlü yüzlerce yıllık yemyeşil bostanlara dalmasa!..” Fermuar Gezi Parkı, iktidarın kendi eliyle kendi başına sardığı bir bela. Haftada 3 gün kapalı. 4. gün açık... 7 saat açıksa 8. saat kapalı. Sabah açık, öğleyin açık; öğleyin kapalı, geceleyin açık... Çılgın projelere yenisini eklemenin zamanı! Japonlara, uzaktan kumandalı ve ipli dev bir fermuar sistemi sipariş edilmeli. İpin ucu da Tayyip Bey’e verilmeli. Tespih veya fesuphanallah çeker gibi... Açsın kapasın! Gulu Gulu Başbakan tehdit ediyor: “Medya attığı manşetlerde boğulacak!” Manşetin boğması çok gerçeküstü! Ama “havuz” işi Yüce Divan’a düşünce boğulmak kaçınılmaz. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Velev ki Başbakan Haklı! Önce hangi gerçek ötesi dünyada yaşadığımızı şu iki konuyla sizlere hatırlatayım: Bu dünya, sözde en ileri ülkelerden Danimarka’nın, doğanın kendisine emanet ettiği 18 aylık zürafa Marius’u infaz edip çocukların önünde sadistçe kesebildiği tiksinilesi bir dünya. Bu Türkiye de, Bursalı Hasan Köz’ün Muhteşem Yüzyıl’ı seyrettikten sonra Kanuni, Hürrem ve Rüstem Paşa aleyhine suç duyurusu yapıp, Şehzade Mustafa’ya otopsi isteyebildiği gülünesi Türkiye! İşte bu Türkiye, bu hafta sonu “Kabataş” olayı görüntüleriyle çalkalandı. Bu olay aslında diğer gerçek ötesi senaryolardan çok uzak değil. Vallahi ben ömrümde üstü çıplak 100 kişilik deri kıyafetler giymiş bir topluluğu Türkiye’nin hiçbir yerinde görmedim, görecek olsam da hemen gidip kan ölçümlerimi aldırırım! Bu grup gerçekten AKP’nin Bahçelievler Belediye Başkanı’nın gelinini güpegündüz sokakta darp veya taciz etseydi, herhalde en az 250 farklı kişi bu olayla ilgili her türlü videoyu çeker, aynı akşam da zaten ülkenin tamamı bu görüntüleri haberlerde izlerdi. Bu hikâye gerçekle nasıl kesişebilir, anlamak namümkün! Bu “dericiler çetesi” bir “görünmezlik iksiri” içtilerse veya bu olay “paralel” bir evrende yaşandıysa bakın işte bu beni aşar! Bu kadar yaratıcı bir fanteziyi, pornografinin beşiği Danimarka’da bile duymadım! Kendini her zamanki gibi mağdur ilan etme peşinde koşanlar için, gerek Kabataş olayı, gerek Dolmabahçe Camii’nde içki içildi iddiaları büyük fırsattı. Hükümet ve paydaş basın, bu konuları haftalarca kullandı. Zaten Başbakan’ın tüm iddialı vaatlerine karşın ortaya hiçbir elle tutulur kanıt konamamıştı. Kanal D’den izlediğimiz olağan sokak görüntüleri ise olaydaki provokasyon dozunun anlaşılması açısından ilginçti. Bazı hükümet üyeleri ve yandaşlar, bu görüntüleri arzu ettikleri yaratıcılıkta yorumlamak için ellerinden geleni yaptılar. İddialardan biri “Ellerinde olan başka görüntülerin de ortaya çıkacağı ve Başbakan’ın sorumluluk duygusu içinde sabrettiği” yönündeydi. İşte bu sonuncu iddia da saydığım her vakadan daha da gerçek ötesi bir çıkış (!) Konuya farklı bir açılım getirmek istiyorum: Velev ki bu olaylar, Başbakan’ın iddia ettiği gibiydi! Velev ki yarın, gerek Kabataş, gerek Dolmabahçe Camii konusundaki iddiaların tamamen doğru olduğunu gösteren su kadar berrak iki video gökten, Erdoğan’ın önüne düştü! Başbakan’ın her fırsatta bunları kanıtlamaktan fersah fersah uzak olmasına rağmen “Bunlar camide içki içtiler, bunlar benim başörtülü bacıma saldırdılar” şeklindeki iddiaları neyi kanıtlamaya çalışmaktadır? İçerdiği ses tonu ve vücut dili ile netleştirelim: “Bunlar, yani Gezi direnişçileri, işte böyle insanlardır! Camide içki içip dine hakaret ederler, başörtülü bacılarımıza saldırırlar, işte bu kadar alçaktırlar.” O zaman bakalım bu mantık bizi nerelere götürür: Bu hesaba göre, bir birey, böyle alçakça bir hareketi yaptıysa, ait olduğu grubun tamamının da aynı şeyi yapmış olduğu varsayımının kabul edilmesi gerekir. Erdoğan tek bireyden ulusun yarısını kapsayacak bir genellemeye gitmekte hiçbir mahsur görmemektedir. Yani Başbakan’a göre “Biri camide içtiyse, hepsi içer; biri taciz ettiyse, hepsi eder!” Mantık, ne yazık ki bu seviyede! Ki zaten ortada o “biri” de yok! Başbakan hani “herkesin başbakanı” olacaktı ya? Madem bu kadar duyarlı, bu samimi hassasiyetlerini ifade edebileceği ve aylarca görüntü bulamama mahcubiyetini de yaşamayacağı birçok olay hatırlatabilirim! Bırakın varsayımları, herkesin bildiği, kanıtlı olaylara bakarsak, bunlardan da aynı genellemeleri çıkarabiliriz. Başbakan’ın mantığından hareketle, “Bunlar bizleri canice, alçakça canlı canlı otellerde yaktı” diye nutuk atabilir, “Bunlar aydınlarımızı sokak ortasında bıçaklar, organlarını deşer” diye fırsattan istifade genelleme yapıp yüzde 50’ye yamayabiliriz! Ya da “Bunlar sokakta birasını içen gençleri yakalayıp öldürürler” diye genel suç duyurusu yapabiliriz! Her gün 1001 kanıtlı, “kindar” olayı hatırlatmayı Kılıçdaroğlu da yapabilir, işine geliyorsa Başbakan da! Ne güzel bir mantık değil mi? Başbakan herhalde bana teşekkür eder, bol kanıtlı, şahitli, görselli yüzlerce olaydan yalnız üç tanesini hatırlattığım için. Hatta daha taze Gezi acılarımıza, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük ve diğer cinayetlere bile değinmeden! Aslında Başbakan’ın “cami” ve “Kabataş” dayatmaları neyi kanıtlıyor biliyor musunuz? Kindarların, o kadar uğraşıp didinmelerine ve 1001 dereden su getirmelerine rağmen çağdaş ve laiklerin İNSANLIĞI aleyhinde tek bir elle tutulur kanıt bulamadığını, hepsi bu! Teşekkürler Sayın Başbakan!. HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Sermaye Piyasası Kurulu İleri Düzey Lisans belgemi kaybettim. Hükümsüzdür. Nihal KOÇ Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. Göksel Ezgi Güney Bir çocuk daha okusun diye... 21. YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Tel: 0212.274 15 02 0212. 213 74 02 Fax: 0212.275 52 44 www.yekuv.org yekuv@yekuv.org Vakıflar Bankası: Osmanbey Şubesi 00158007287986476 1/ Diyarbakır 1 ve Gaziantep 2 yöresinde dokunan bir tür 3 kumaş. 2/ 4 Kuyruksoku5 mu kemiği... Uğurlu sayı 6 lan nesne. 3/ 7 Alt alta yer8 leştirilmiş ve yukarıdan aşa 9 ğıya doğru bü1 2 3 4 5 6 7 8 9 yüyen oymalı yalaklardan oluşan süs 1 P O L A R İ T E çeşmesi. 4/ Yaşam 2 İ D A R E A L A için gerekli organik 3 R A P İ S A E N madde. 5/ Cennet 4 O K Z İ G A N A ile cehennem ara 5 F P A T E T İ K sında bulunduğuA L E K O na inanılan yer... Pi 6 O L E 7 B E D E L Ş A N rinç, buğday, mısır gibi bitkilerin tohu 8 İ K A Z M İ D mu. 6/ Muğla ilinde, 9 A L A B A N D A Menteşe Beyliği’ne başkentlik etmiş belde... Kuzey Avrupa ülkeleri ile Ortadoğu’yu birbirine bağlayan otoyolun simgesi. 7/ Genişlik... Parlak kırmızı renkte bir süs taşı... İlgi eki. 8/ Asya’daki en uzun ırmaklardan biri. 9/ Alın ya da boynuzla vuruş... İsviçre’ye özgü, ağaç kütükleriyle yapılan dağ evi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yerli bir armut cinsi. 2/ Kraliçe... Açık yeşil renkli, mayhoş ve kokulu bir elma cinsi. 3/ Isparta’nın bir ilçesi... Japon lirik dramı. 4/ Frengi hastalığına verilen bir başka ad. 5/ Doğanın neden olduğu yıkım... Gözü kapalı inanılan düşünce; dogma. 6/ Bitki... Kokmuş hayvan ölüsü. 7/ Güven... Şaşma belirten bir ünlem. 8/ Bir nesneye zorunlu olarak bağlı olmayan ve onun özünde bulunmayan nitelik. 9/ Hayat arkadaşı... Halit Ziya Uşaklıgil’in bir romanı. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear