25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 10 ŞUBAT 2014 PAZARTESİ 6 RÖPORTAJ ‘Hey taksi’ diyerek yolsuzluk ve rüşvet olayını sorduk, yurttaşın nabzını tuttuk ‘Terbiye anadan başlar ‘ IŞIL ÖZGENTÜRK “Hanım kardeş bütün mesele analarda bitiyor. Analar güneş anası olsalar, oğullar böyle vurgun yapmazdı!” Onu şaşkınlıkla dinliyorum, epeydir karar vermiştim, bir taksiden inip bir taksiye binerek halkın nabzını tutacaktım. Şimdi şöyle düşündüğünüzü biliyorum, “Koca koca araştırma şirketleri var, bu iş sana mı düştü?” Hani bir fıkra vardır, gemiye tayfa alınacaktır, üç kişi başvurur. Birincisi “Ben kilometre öteden geçen yelkenin rüzgârını hissederim” der, ikincisi “Ben kimsenin görmediği yelkeni görürüm” der. Sıra üçüncüye gelir. “Sen ne yaparsın?” diye sorarlar, o da “Benim de bunlara bakıp canım sıkılır” diye yanıt verir. Benim durum da bu, hadi dedim, iş başa düştü. “Hey taksi” diye başladım can sıkıntımı gidermeye. Doğrusu bu teoriyi bilmiyordum, orta yaşlı kerliferli bir adam bana güneş analarını anlatıyor. Şöyle, “Eğer analar güneşin ışıklarıyla aydınlatılmış olsalarmış, çocuklarını da aydınlatırlar, böylece ortalık güllük gülistanlık olurmuş.” “Yapmayın, adamlar resmen Türkiye hazinesini soymuşlar, siz analardan söz ediyorsunuz.” O teorisinde oldukça inatçı, “Şimdi ananızdan iyi terbiye gördüyseniz, terbiyeli olursunuz; kötü terbiye görürseniz, terbiyesiz olursunuz. O zaman da, kul hakkı yersiniz.” Hani her şey aklıma gelirdi de, bunca yolsuzluğu analara bağlayan birinin karşıma çıkacağını düşünemezdim. Biraz yürüyüp, kendimi bir başka taksiye atıyorum. Özellikle “Ataşehir’e sür” diyorum, orada malzeme bol. Gökdelenler, gökdelenlerle yarışan camiler, gökdelen manzaralı kiralık gecekondular. İktidar Gizlenme Peşinde Yine “demokrasi paketi” diye ortalığı yıkıyor hazretler. İktidar, attığı her adımın, yaptığı her yasanın ne kadar üstün demokratik nitelikte olduğunu söyler ve buna da ad takar: İleri demokrasi! Ama bakmışsınız, attıkları her adımda iki basamak daha düşmüşüz; milletin boğazına biraz daha sıkmışlar; beyinlere, düşüncelere yeni kelepçeler takmışlar... Neymiş efendim şimdi de “özel hayatı” koruyacaklarmış. Siz mi! Siz mi özel hayatı koruyacaksınız? RTE iktidarı mı? Silivri davalarında özel hayatları paramparça etmek için, F tipi savcı ve yargıçlarınızla birlikte bütün Türkiye’yi allak bullak ettiniz. Ne yasa dinlediniz ne ahlak, ne namus dediniz ne vicdan... İnsanları intihar ettirdiniz! Kılınız kıpırdamadı! Arka planda kahkaha sesleriniz yükseliyordu! Zıkkımlanıyordunuz; bir, üç, beş yetmez villalarınızı Türkiye’nin her yerine dikiyordunuz! Medyadaki tetikçi utanmazları milletvekili yaptınız üstelik... Özel hayat mı? Hayır efendim ne özel hayatı! Ülkeyi yönetenlerin, milletimizin paralarını istedikleri gibi harcayanların, Hazine’yi kontrol edenlerin, ülkenin insanların kaderi konusunda söz sahibi olanların özel hayatı mı olurmuş. Politikacı, halkın karşısında bütün yaptıklarıyla çıplak, saydam olmalıdır; öyle görünmelidir; halk her adımınızı bilmelidir; ne yaptığınızı, ne içtiğinizi ve ne... Çünkü burası Türkiye, çalanların çırpanların ülkesi... Ütülenlerin, soyulanların ve “Milletin a.. koyacağız” diyenlerin... Dolarlarla dolu ayakkabı kutularının... Danışmanlık büroları açarak, iktidarla işi olanların paralarını cebe dolduran bakan çocuklarının... HHH Özel hayatmış... Bu ne zaman akıllarına geliyor? İktidarları, bakanları tepeden tırnağa yolsuzluk iddialarıyla sarsılmaya başlayınca (Bravo cemaat! Kırk yılda ilk kez Türkiye için iyi bir şey yaptın! Ama unutma, günahlarını temizlemek için daha çoook ekmek yemen gerek!)... RTE ailesinin vakfına belediyelerden ve Hazine’den kamu arsaları, malları yağdığı ortaya çıkınca... Bakanlarının yasadışı işler çeviren telefon konuşmaları sapır sapır dökülünce internete... Bakanlarına yönelik soruşturmaları sürdüren tüm savcı ve polisler görevden alınınca... Yolsuzluk ve rüşvet konularını örtbas etmek, iktidarın bir No’lu zorunlu acil işi haline gelince... Tak, internet yasası... Bir telefon mu dinlenecek... Üç yargıcın üçü de evet diyecek.. Ülen, üç kişilik bir mahkeme heyeti, 2/3 oyla ömür boyu hapis kararı veriyor... Hiç kimse, yahu bu kadar ağır ceza için yargıçların oybirliği gerekmeli, demiyor! Ama bir telefon dinlenecekse oybirliği gerekiyor! Artık buna sadece çüşş diyebiliriz... Bir yargıç karşı çıkarsa; uyuşturucu, hırsızlık, cinayet, bakan suçları, vatan hainliği, yolsuzluk... Hiçbir şey için dinleme karar alınamayacak... Anımsayan var mı, 19981999 adli yıl açılış konuşmasında o dönemde Yargıtay 1. Başkanı olan Mehmet Uygun, “Yargıç, vicdanı ile cüzdanı arasında sıkışabiliyor” demişti. O sırada bu sözler, maaş yetersizlikleri nedeniyle yargıçların içinde bulundukları durumu anlatıyordu. Şimdi ise, buna cemaat yargıçları ve iktidar yargıçları eklenince, yargının nasıl siyasi, dini ve ideolojik kanaatleriyle hukuk/yasa arasında da sıkışıp kaldığını görüyorsunuz. Söylüyorum: Siyasetin dinlemeyin dediği bir telefon için yasal dinleme kararı verilmesi zordur. HHH Özetle, Türkiye tamamen yamuk bir diktatörlük yönetimine giriyor. Hiçbir şeyi izlemek mümkün olmayacak. Yeni bir mücadele dönemi başlayacak... Yasal olmayan dinlemelerin önüne geçilecek ve özel hayatlar korunacakmış. Hayatlarımız ve ülkemiz için karar veren politikacıların yasadışı bütün konuşmalarını açıklamak, saydamlaşmaya hizmettir ve kamu yararınadır. ABD’yi sarsan ve bütün dünyayı saydamlaştıran belgelerin yayını, bütün dünyaya ve açıklığa hizmet etti. Siyasi yöneticilerin, kamusal vakıf ve derneklerin, devletle iş tutanların faaliyetlerindeki her türlü yamukluğu açıklamak demokratik bir haktır, özgürlüğe yarar. Tam da yolsuzluk ve rüşvetin örtbas edilmek istendiği sırada dayatılan internet yasası, hırsızlığı yasallaştırmayı amaçlıyor. Bu kadar açık seçik her şey... Başbakan’ın önceki günkü konuşmasını okuyorum: “Türkiye’yi kasetler yoluyla, kayıtlar yoluyla hukuk ihlallerinin olduğu bir ülke konumundan çıkartıyoruz.” Vay vay... Son 5 yılda bu engellemeye tek bir örnek gösterin de inanalım! Baykal’a ve MHP’lilere yönelik kaset şantajlarını da “onlar önlemiş”ler... Bu kasetleri seçim alanlarında kullanan kendileriydi! Kılıçdaroğlu ile ilgili “SSK’yi batırdı, Rahşan Affı ile kurtuldu” demesi ne kadar doğruysa, kasetleri biz durdurduk, lafı da o kadar doğrudur. ‘Allah’a havale ettim’ Taksi beni Ataşehir’in merkezinde bırakıyor, kendime yeni bir yol çizmem gerekir. Hemen yakındaki Sultanbeyli’ye gitmeye karar veriyorum. “Hey taksi”, yanıma ilk gelen taksiye atlıyorum, “Sultanbeyli’ye gideceğiz.” Bu taksi şoförü, oldukça yaşlı biri, söze buradan girmek gerek. “Bu yaşta bu iş zor gelmiyor mu?” “Zor olmaz olur mu? Ama ne yapacaksın, ekmek parası. Benim keyfim yerindeydi, çocukları evermiş, karı koca çaremize bakıyordum ama oğlanın dükkânı yıkıldı, şu kentsel dönüşüm mü neydi o yüzden. İşsiz kaldı mı? Ne yapacağız, bizim eve taşındılar. Karı koca iki de torun. İş başa düştü.” “Yani biz böyle çalışırken şu milletin götürdüğü paralara ne diyorsun?” “Götürmüşler işte!” “Yahu bizim paramızı götürmüşler!” “Elimizden bir şey gelmez ki...” “Peki vicdanın ne diyor? ” Bir sessizlik oluyor, Sultanbeyli’yi silme kuşatan sitelerin önünden geçiyoruz. “Vallahi” diye söze başlıyor, “Ben onları Allah’a havale ettim. Allah intikamını alır.” “Nasıl yani?” “Vallahi hastalık filan verir, ne bileyim ben ama Allah mutlaka bir şeyler yapar.” “Ben Allah’ın zenginlerden yana olduğunu düşünüyorum, sen ne dersin?” Siteleri gösterip “Bak Allah kimilerine ne evler veriyor, bunların bizden farkı ne?” “Allah’ın bir bildiği vardır.” Tam o sırada şoförün cep telefonu çalıyor. Açıp “Ne kadar?” diye soruyor, bir sessizlik daha oluyor, “Yahu bende o kadar para ne arasın?” çat telefonu kapatıyor. Sonra bana dönüp “Arayan oğlumdu” diyor, “Senedi var, ödemesi gelmiş, onda da yok bende de. Kimsede yok.” Susuyorum, şoförün canı sıkıldı. Paramı verip inerken ona sesleniyorum: “Allah kimden yanaymış?” ‘Ayakkabıcılar doğuştan Bu kez karşıya geçip, Beşiktaş’tan bir araba çevirip Şişli’ye gazeteye gitmeye karar veriyorum. Şoförümüz gene tıraşsız, ince yüzlü ve sivri burunlu bir adam. Ama acı çekiyor gibi bir hali var, tek eliyle direksiyon kullanıp öbür elini çenesinde tutuyor. “Ne oldu geçmiş olsun” diye söz başlıyorum. “Sorma abla” diyor, “Akşamdan beri bu diş anamı ağlattı. Ağrısından çok vereceğim para canımı yakıyor, şimdi bir çekme kıyamet para.” “Öyle. Sigorta diş için geçmiyor mu?” “Bak şimdi canımı daha fazla acıttın, abla sigortalı filan değilim ben. Ben bir hastalansam ölmüşüm.” Susuyorum, birden şoförümüz söylenmeye başlıyor, “Elin adamı milyonu on lira yapmış, biz diş parasını düşünüyoruz.” Neyse sonunda yolsuzluklardan yakınan birini buldum. Seviniyorum. “Ben tam on iki saat direksiyon sallıyorum ama bir diş bile çektiremiyorum.” Şoförün çok acı çektiği belli, söyleniyor, “Yahu, şu ayakkabıcılar var ya, anadan doğma şanslı. Çünkü okula gitmişler, yüksek mevkilerde iş görecek duruma gelmişler.” Bu arada arabamız Divan’ın önündeki yokuşa ulaşmış, tam o sırada şoförümüzün cep telefonu çalıyor. Açıyor, “Hello Madam” diye başlıyor. İngilizce konuşmadan madamın Atatürk Havaalanı’na gitmek istediğini anlıyorum. Şoförümüz telefonu kapatıyor. Birden arabamız zınk diye yokuşta duruyor. “Abla kusura bakma benim makine stop etti. Sen başka bir arabaya bin.” Birden anlıyorum, şoförümüz madama yetişmeye çalışıyor. Gayet sakin, “Bu stop etme numarasını yapmayıp, bana doğruyu söyleseydin, ekmek parasıdır, diyerek paranı verip inerdim. Bu dümen niye?” Soförümüz derin bir iç geçiriyor, “Alışmışız bir kere, dünya dümen yapıyor, ben yapmışım çok mu?” Bu Alis Harikalar Ülkesinde’ki rolüme bir an önce son vermeliyim. Çünkü gördüm ki, bu ülke hiçbir kurala, hiçbir öngörüye uymuyor. Belki de çekiciliği burada. Her an sürprizlere açık olmasında. Son söz, Türkiye bir bilinmezler ülkesidir. Yaşasın! şanslı’ ‘O müdür kılıbığın teki’ Taksi şoförü genç bir adam, gençler arasında dizi oyuncularının kirli sakalları pek bir moda ya, bu genç adam da modaya uymuş. “Sizin ayakkabı kutunuz var mı?” Bir an arkaya dönüp bakıyor, “Bu kadın ne söylüyor?” Hiç istifimi bozmadan devam ediyorum, “Ben bir araştırma şirketindenim, Türk insanının alışkanlıklarını belirliyoruz. Sizin de ayakkabı kutusunda para saklama alışkanlığınız var mı? Yani hırsızlara karşı.” Genç adam gülmeye başlıyor, “Bu ilhamı size şu müdür mü verdi? Ben onun olayını çözdüm. Adam kılıbık, karısı ne derse onu yapıyor. Kadınlar cin fikirlidir, şimdi kadın düşünüp taşınıyor, hırsız çamaşır makinesine bakar, kirli sepetine bakar, çekmecelere bakar, ama belli ki, evde ayakkabı kutusu çok. Hepsine bakmaya hırsızın vakti yetmez. O zaman hırsız kutuları es geçer.” “Vay canına çok akıllıca” diyorum, “Sen kılıbık mısın?” Gülüyor, “Ben evli bile değilim. Ve de evlenmem, çünkü kadın kısmı insanın başına dert açar. Sarraf evli olmasaydı bunlar başına gelmezdi. Adam evlendi hem de bir şarkıcıyla. Kadın haklıdır, gösteriş ister, hani bana yalı, dedi, hani bana jet, dedi; bunları almak kolay mı? O da bizim Hazine’yi dolandırdı.” “Sen kendini nasıl hissediyorsun?” “Bu dünyaya enayiler de gerek. Aksi takdirde dünyanın tadı tuzu kalmazdı. Şöyle diyelim; enayiyim, enayisin, enayi...” Patronluktan şoförlüğe Hey taksi! Taksi önümde duruyor, şoförümüz bu kez çok şık giyinmiş. Uzun bir yol söylüyorum. Araba gazlıyor. “Hanımefendi ben bu işi çaresizlikten yapıyorum. Dört yıl önce bir teğet geçti ya. İşte o zaman ben topu attım. Bir tekstil işletmem vardı, Rusya’ya çorap gönderiyordum, bir şey oldu. Her şey durdu. Birdenbire. Ben iktisat okudum, ben bile öngöremedim ve iflas ettim. Bütün mallarıma haciz konuldu” “Üzücü bir durum, bu başınıza neden geldi?” “Türkiye’de büyük balıklar küçükleri yer. Bu büyük balıklar, bir yandan da devletten beslenir, semirirler ve çok acımasızdırlar. Ben çocuklarımın yüzüne bakamıyorum, utanıyorum, bir de başıma içki, madde çıkardım. Bu yıkıntıdan sonra ayık kafayla dolaşamıyorum.” “Peki ne yapacaksınız?” Şoförümüz arkasına dönüp inanılmaz gözlerle bana bakıyor. “Çocuklarım olmasa çoktan intihar ederdim. Benim için hayat çoktan bitti.” ‘Yaşlı başlı insansın böyle şeyleri dert etme’ Cumhuriyet, Sözcü, Taraf ve Sol gazetelerini alıp, koltuğumun altına koyuyorum. “Hey taksi” diyorum, hop önümde bir taksi duruyor. “Sabiha Gökçen Havaalanı” diyorum. Şoförümüz orta yaşlı, tıraşlı, tombul yüzlü bir adam. “Ben çok okurum, dedim ya, Tayyip’in yanında olmamız gerek! Çünkü bu cemaat var ya, en tehlikeli şey. Bunlar için sen, pardon siz, yaşaması caiz bir insan değilsiniz. Çünkü onlara göre Müslüman bir kadın başı açık gezmez.” “Ama Erdoğan da hoşlanmıyor.” “Hayır, ben çok okurum dedim ya, biliyorum. Erdoğan bazı şeyleri cemaatin oylarını almak için mecburen yapıyor. Ha cemaat ha El Kaide aralarında hiçbir fark yok.” “Peki ortaya çıkan yolsuzluklara ne diyorsunuz?” “Bu paralar bizim paramız değil ki.” “Peki kimin parası?” “İran’ın, Suudi Arabistan’ın paraları. Adamlar kendi ülkelerinde harcayamadıkları için bize getiriyorlar. Çıkan paralar o paralar.” Bu kadar yüksek politika bana fazla geliyor. Ben sus pus olmuşum, gazete okumaya çalışıyorum. Şoförümüz gazeteye bakıp, “Sen solcusun galiba” diyor. “Evet solcuyum” diyorum. “Bak benden söylemesi, sizin aklınız hep kafanızdan bir karış yukarıdadır. Benim bir yeğenim vardı, solcuydu, ne oldu, hapislerde çürüdü. Dışarı çıktığında ayakta duracak hali yok, az sonra da öldü. Üç kişi vardı cenazesinde.” Yok artık dayanamıyorum, “Lütfen durun, ben ineceğim.” Araba duruyor, şoför bana şöyle bir bakıp, “Yaşlı başlı insansın, böyle şeyleri dert etme. Üç günlük ömrün kalmış, onu da heder etme” diyor. Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin ve dünyanın özgürlük taleplerine kulak verir ve internet yasasını geri çevirir mi? Bence bu, Cumhurbaşkanlığı, seçimler, parti başkanlığı, başbakanlık konusunda RTE ile bir anlaşma yapıp yapmadığıyla yakından ilgilidir. Henüz aralarında anlaşma yoksa bile, eğer kendi siyasi geleceğini bizzat kendisi çizmeyecekse, gerekirse RTE’yi karşısına almayacaksa, kendi kariyeri için bir plan ve programı yoksa, bu yasayı onaylar diye düşünüyorum. Gül veto eder mi?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear