25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 ARALIK 2014 CUMA CUMHURİYET SAYFA 13 Alman Anayasası başlangıç cümlesi: “Tanrı ve insanlar karşısındaki sorumluluğunun bilincinde olan (....) bu anayasa, bütün Alman milleti için geçerlidir.” Md. 1 İnsanın onuru ve haysiyeti dokunulmazdır. Tüm devlet erki, ona saygı göstermek ve onu korumakla yükümlüdür.” Md. 2/son Cinsiyeti, soyu, ırkı, dili, yurdu ve kökeni, inancı, dini veya siyasi görüşleri dolayısıyla hiç kimse mağdur edilemez ve hiç kimseye imtiyaz tanınamaz.” Mercedes gibi alıp kullanamayız ama “Alman anayasasından bize ne!” de diyemeyiz: O ülkedeki 4 milyon dolayında insanımızın huzuru, esenliği ve yazgısı o anayasaya bağlı. Ayrıca bu ülke ile siyasal, toplumsal, ticari ilişkileri bakımından Alman anayasası, Türkiye içinde TC yurtaşları için de en önemli güvence. HHH Bizim anayasada da milletvekili dokunulmazlığı yerine “İnsan onur ve haysiyetinin dokunulmazlığı” hükmü yer alsaydı.. (Ve onur haysiyet saraylarda, lüks makam araçlarında aranmasaydı!.) HHH Bir süre önce Alman basınında Tayyip Erdoğan’ı bir köpek kulübesinde zincire vurulmuş gösteren bir karikatür yayımlandı. Şimdi daha da beteri oldu. Bu karikatür bazı eyaletlerde ders kitaplarına da girdi. Cumhurbaşkanları (başbakanlar), ülke içindeki toplumsal kanaatten bağımsız olarak, dışarıda o ülkenin onur ve haysiyetini temsil ederler. Köpek kulübesinde zincire vurulmuş Erdoğan’ın şahsında, Türk milletinin onur ve haysiyetine yapılan bu saldırıyı önce Alman yetkililerin kınaması gerekiyordu. Ama oralı olan pek çıkmadı. “İfade özgürlüğü” denilip geçildi. Yarım ağız bir iki cılız üzüntü ifadesi ile yetinildi. HHH İfade özgürlüğü elbette demokrasinin önkoşulu. Ama hukukun temeli de insan ve insan onurudur. Almanların anayasanın 1. maddesine ifade özgürlüğünü değil, insan onurunu koymaları bundandır. Çünkü insan onuru her tür özgürlüğün özü. Ama öyle anlaşılıyorki Almanlar “adamına göre” bir onur ve haysiyet ilkesi belirlemişler. HHH Almanya’da doğup büyümüş Tuğçe Albayrak da benzer bir davranışta bulundu. Ama yaşadığı kentte, McDonald’s’a ait bir restoranın kadınlar tuvaletinde üç erkeğin saldırısına uğrayan iki genç kızın yardımına koşmasının bedelini canı ile ödedi. Tuğçe’yi, tanımadığı bu iki Alman kızının yardımına koşmaya iten acaba yetiştiği toplumunun anayasasındaki “insan onuru dokunulmazdır” ilkesi miydi? Yoksa elli yıl önce Anadolu’dan kopup gelmiş ailesinden aldığı, darda kalana yardım edilir yolundaki terbiye ve genler miydi? Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz. HHH Onur “insanın kendine karşı duyduğu saygı, şeref, özsaygı, haysiyet, izzetinefis”tir. Ve “Başkalarınca gösterilen saygının dayandığı kişisel değer, şeref, itibar”dır. (TDK Büyük Sözlük) Soru şudur: Toplumda sevilmeyen saygı duyulmayan kişinin “insanlık onuru” korunmayı hak etmez mi? Erdoğan, belli ki Almanların saygı sevgi duyduğu yabancı devlet adamları arasında yer almıyor. Ne yazık ki Almanya’daki Türk kökenli göçmen çoğunluğu da öyle. Oysa anayasa ve hukukları farklı havada: “İnsan, sırf insan olması sebebiyle değerli ve saygıya layık bir varlıktır. Onurunun korunması ise temel bir insan hakkıdır. Bir hukuk devletinde bu hakkın korunması, ifade özgürlüğünün korunması kadar önemli ve önceliklidir.” Tayyip Erdoğan’ın karikatür dolayısıyla uğradığı saldırı ile Almanya’da doğup büyümüş Tuğçe kızımızın maruz kalıp canı ile ödediği olay arasında elbette benzerlikler var. Alman anayasasının “insanlık onuru dokunulmazdır” ilkesi pratikte halin icabına göre uygulanıyor. Türk Vatandaşlar Konseyi Başkanı, kırk yıllık “Alamanyalı” Prof. Yaşar Bilgin’in dediği gibi: “İfade özgürlüğünü savunurken önemli bir değer olan insan onurunu asla unutmamak gerekir. İnsanlık onuru medeni yaşamın temelidir ve bütün değerlerin önünde olmak zorundadır. İnsan onurunun önüne başka değerleri koyacak olursak, insani değerler ve başta can güvenliği bile gerilere itilebilir!..” Ve iyi de yapardı. Alman Anayasası Erdoğan ve Tuğçe Ve Md. 2’ye, “Din, dil, ırk ve siyasal görüşleri dolayısıyla ‘hiç kimse’ mağdur edilemez” ibaresini de usulen eklemişler. Almanlar, TC Cumhurbaşkanı’nı demek ki “hiç kimse” bile saymıyorlar.. Solingen’de, sonrasında katledilen, uykularında yakılan Türkler için güvence olamayan anayasa ne yazık ki TC Cumhurbaşkanı için de olamıyor! Hakkındaki zincirli, kulübeli karikatür ders kitaplarına bile giriyor!.. Ama Musa Kart yine de marka kesen Merkel karikatürü çizmeyi düşünmüyor. Bizim Musa Kart bir “genelev” çizse.. Kapısına da AB ve Alman bayrakları assa, Şansölye Merkel’i de kasaya oturmuş fiş kesen “Mama” olarak gösterse.. Almanlardan önce Tayyip Bey kıyameti koparırdı. Son Vurgun!.. Özelleştirmelerin, gerçekte halkın birikimleriyle yaratılan varlıkların, sermayeye peşkeş çekildiği anlaşılamadı toplumda. Neoliberal politikaların dünya ölçeğinde bedeli açıktı. Ülke satılıyordu oysa. 12 Eylül ve Özal dönemiyle başlayan, AKP’yle tırmanan uygulamanın toplumsal maliyetini ödüyorduk oysa. Ölüm, iş cinayetleri, yoksulluk, zam, işsizlik, taşeronlaşma, sermayeye kıyak... Türkiye’nin varını yoğunu sattı AKP. Bankalar, limanlar, fabrikalar, kamu kurumları elden çıkarıldı. Kimisini yabancılar kaptı, kimisini yandaşlar... Dünyadaki özelleştirme fırtınası sönerken, neoliberal politikalar tükenirken, Türkiye’de son vurgun sürüyor. Termik santrallar gidiyor tek tek. Ardından otoyollar, demiryolları... Başka da yok... Zaten iktidarın itirafı ortada: “Artık özelleştirilecek bir şey kalmadı...” Bu toplumsal duyarsızlığa karşın gerçeğin ayrımında olanlar vardı. Bundan ötürü Yatağan santralının devir sözleşmesinin imzalandığı gün fabrika girişinde, akbaba resmiyle birlikte, “Özelleştirme... Yağma, talan, soygun” yazılı pankart vardı. Maden İş Sendikası Yatağan Şube Başkanı Süleyman Girgin şunları söylüyordu: “Derdimiz kendimiz değil. Milletin malını koruyoruz. Cumhuriyetin kurumlarına, varlıklarına sahip çıkıyoruz.” HHH Dün, Dünya Madencilik Günü’nde yaşadığımız gerçekler AKP’nin yüzkarasıdır. İşçilerin kör ve karanlık kuyularda, iş güvenliğinden, denetimden uzak kalmalarına, taşeronun, dayıbaşlarının elinde köle pazarlarında satılmalarına yol açtılar. Sermayenin doymak bilmez kâr hırsına yol verdiler. Sendikasızlaştırmataşeronlaştırma ve güvencesiz çalışma koşullarını yarattılar. Üstelik, “Madenciler güzel öldüler... Bu işin fıtratında var” da diyebildiler. Soma Holding’in göz göre göre ölüme gönderdiği 301 madenciyle ilgili soruşturma süreci bile tamamlanmamışken, Soma santralı peşkeş görüşmeleri sürdürülüyor şimdi... Özelleştirmelerle sermayeye devredilen Soma ve Ermenek’teki kömür ocaklarında ve Afşin Elbistan Termik Santralı’ndaki toplu iş cinayetlerinin sorumlusu iktidardır. Bu durum o denli açık ve saydamdır ki, özelleştirmelerle ilgili 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’na, “2022 yılına kadar termik santralların çevreye verdiği zararlar nedeniyle faaliyetleri durdurulamayacağı, kirletenlere hapis ve idari para cezaları uygulanamayacağı” hükmünü koydular. Sermayeye, “Bildiğini yap, doğanın, çevrenin canına oku, insanları korkmadan, çekinmeden dilediğin gibi zehirle” kartını verdiler... İdare mahkemelerin yerindelik ilkesinin kaldırılmasını da içeren anayasa referandumu sayesinde, bu yasaları çıkarabildiler. Referandumda AKP faşizmi ve zulmüne yol veren, özelleştirme davalarında kamuoyu çıkarının hükümsüz kalmasına yol açan “yetmez ama evetçilere” kapak olsun... HHH 5 Aralık Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı Günü. Kadın erkek eşitliğinde önemli bir adım. Birçok ülke bu hakkı vermezken Mustafa Kemal Atatürk devrimiyle sağlanan önemli bir kazanım. Bundan ötürü ışıklar içinde kalsın, Çağdaş Yaşam’ın Yıldızı Prof. Türkan Saylan’ın deyimiyle, “Eğitimli her kadının bu Cumhuriyete borcu var...” Bugün kadın cinayetlerinin tırmanmasına yol açanlar, anaokulundaki kız çocuklarına kadar dayatma ve baskıyı uzatanlar, ilkokullardaki karma eğitim sistemine bile karşı çıkanlar, “İktidarımızda kadın haklarında devrim yaptık” diyor sıkılmadan. Karşı devrimdir bu... Alman anayasası ve onur çizgisi KISA... KISA... KISA... İktidar “vatan”a verdiği değeri ayarladı. “Vatan Hizmeti” bedelini 18 bin TL’ye düşürdü. HHH Avantaarmağanhediye. Hakara makara hep onda. Eşi de kamuya “hediye tedarikçisi” çıkmış. Adam, kazara “egemen”.. soyadı da “bağış” olursa.. Bağlasan durmaz! HHH Diyanet’ten fetva gerek! Mehmetçik vatan için mi “şehit” sayılacak Yoksa 18 bin TL’si olmadığı için mi? Atatürk’ü savunan iki CHP’linin üyeliğinin düşürülmesi için çabalıyorlar RTÜK’te operasyon hazırlığı FIRAT KOZOK Yine Yok Sayıldılar! İki gün önce “3 Aralık” Perşembe günü, “Devrim Yasaları” mızın sonuncusu sekizincisi olan “Bazı Kisvelerin Giyilmeyeceğine Dair Yasa”nın, “TBMM”ce kabul edilişinin “80. yılı”ydı. Bırakın “1923 Devrimi”ne sahip çıkan örgütleri, toplumu; ne bu yasaları düzenleyip Meclis’e sunan “parti”den, ne de “Devrim Yasaları”nı sahiplenen ve bunu ayrıca duvarlara yapıştırdığı ilanlarla duyuran “parti”den ses çıktı. Çıkmaz. Genel seçim kapıda. Ne bağlantısı, ne ilgisi var ki, diye sormadan önce, bu yasanın birinci maddesini kısaca anımsayalım; şöyle, “Hangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar, ruhanilerin mabed ve ayinler dışında ruhani kisve (giysi) taşımaları yasaktır.” Ve yasanın “gerekçe”sini de “Atatürk”ten dinleyelim: “Cumhuriyet Hükümeti’mizin bir ‘Diyanet İşleri Başkanlığı’ vardır. Buraya müftü, hatip, imam gibi görevli birçok memur bağlıdır. Ancak bu kurumda çalışmadığı, burayla hiçbir ilgisi olmadığı halde tıpkı bu kurumun görevlileri gibi aynı kıyafeti giyen ‘pek çok kişi’nin, halk arasında dolaştığını görüyorum. Bunlar bazı yerlerde sanki halkın mümessilleri gibi halkın önüne düşüyorlar, halkı yanıltıyorlar; bu kişiler bu yetkiyi kimden nereden almışlardır? Bu duruma hükümetin el atmasını diliyorum!” Cumhurbaşkanı “Atatürk”ün “pek çok kişi” olarak ortaya koyduğu bu “dinsel kisveler”le dolaşanlar, “80 yıl” sonra, bugün kaç kişidirler? “Bin” değil, “on bin” değil, “yüz binlerce”... İstanbul’da oturanlar, bu kentin, nüfusu en yoğun ilçelerinden biri olan “Fatih”e, Çarşamba’ya şöyle bir uğradıklarında göreceklerdir. Üstelik bunlar, yine bir devrim yasası olan “Şapka Yasası”nı çiğneyerek, sarığı, bunun başka bir türlüsünü başlarına geçirerek dolaşıyorlar. Kuşkusuz yalnız “Fatih” değil, yaygın olarak pek çok semt böyle; öteki illerimizde ilçelerinde de kesinlikle böyle; sanırım kimilerinde daha da çok böyle... Dolaysiyle şu sıralarda, “giyim kuşam” ile ilgili “Devrim Yasaları”ndan söz etmek, “durgun suyu bulandırmak”tan (!) başka nedir ki? Dahası “Kuran Kursları”na giden “beşaltı” yaşındaki çocuklarımız, “abece”yi (alfabe) öğrenmeden önce, “elifba”yı öğrenip, Arapça yazıları (ayet, sure) gürül gürül okumuyorlar mı? Bunu yadsıyabilir miyiz? Böyle olunca da geride bıraktığımız “Kasım” ayının birinci günü 1928 yılında“TBMM”ye sunulan “Yeni Türk Harflerinin Kabulü Yasası”nın, bir devrim yasasının, “86. yılı”nı anımsayıp anımsatma gündeme gelir mi, getirilir mi? Bunu yapmak “pişmiş aşa soğuk su katmak”tan da beter (!) olmaz mıydı? Zaten “Devrim Yasaları”, “Anayasa”nın korumasında; yetmez (!) mi? Oysa halkının neredeyse tümünün “Müslüman” olduğu bir ülkede, “sözde” değil de, tam, somut olarak “laiklik” ilkesinin uygulanmasında; bu yasaları ya da birkaçını gereksiz görmenin anlamı, “laik TC Devleti”nin, iktidarca aşama aşama getirildiği durum açıkça ortaya koymaktadır. Hep belirtildiği gibi, “laikliğin”, “Hıristiyan Batı”da ancak, “Rönesans”, “Reform” ve “1789 Fransız Devrimi”nin sonunda “Aydınlanma” sürecinde ortaya çıktığını ve böylece “laik yaşam” biçiminin oluştuğunu yadsıma olanağı kesinlikle yoktur; kuşkusuz görmemezlikten gelmenin de... Öte yanda, Prof. Dr. “Server Tanilli”nin söylemiyle: “İslamlık bütünsel bir yaşam yasası”dır; İslam, “müminin yaşamının her bir alanına düzenleme” getirmiştir. Üstelik de İslam ve dünyası, insanı “evrensel insan hakları”na, demokrasiye, çağdaşlığa ulaştıran bu devrimleri yaşamamıştır. Dolaysiyle “1923 Devrimi”, utkuyla (zafer) biten “Ulusal Kurtuluş Savaşı”nı ve sonuçlarını içeren “Kurtuluş Dönemi” nin, bu “Devrim Yasaları”nın düzenlenip uygulandığı “Kuruluş Dönemi”yle bütünleşerek oluşmuştur. “1923 Devrimi”ni benimseyenlerin, koruyanların bu gerçeği hep göz önünde bulundurmaları, askıya almamaları gerektiği yadsınamaz sanırım. Kısacası, “Atatürkçü” siyasi, sivil kuruluşların, oluşumların, örgütlerin, anayasal kurumların, yazılıgörüntülü basının, “Devrim Yasaları”na karşı “kayıtsız” kalışları, “R.T. Erdoğan”a “Karşı Devrim” atılımları için büyük fırsatlar yaratmış ve yaratmaktadır. Bu alandaki son örnek programlarında olan “Dindar Nesil” yetiştirme aşamasını “anaokul” una dek indirmesi; buralarını “din eğitimi” veren “imam hatip anaokulları”na, “imam hatip kız anaokulu”na ve “imam hatip erkek anaokulu”na dönüştürme adımları... ANKARA Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nda, Atatürk’e ağır hakaretler sıralanan programları nedeniyle Kanal A Televizyonu’na ceza verilmesini sağlayan CHP’li iki üyenin üyeliğinin düşürülmesi için düğmeye basıldı. Kanal A’da yayınlanan “Resmi Tarih’ten Gerçek Tarihe” programında program konuğunun Atatürk’e ve CHP’ye “Allahsız” demesi kurul gündemine gelmiş, RTÜK iki CHP’li üyenin ısrarları sonucunda kanala uyarı cezası vermişti. Ardından yine aynı programda Atatürk’e “rüşvetçi” suçlaması yöneltilmiş ancak kuruldan programla ilgili hiçbir ceza çıkmamıştı. Bunun üzerine CHP’li Ali Öztunç, Süleyman Demirkan ve Esat Çıplak konuyu yargıya taşımıştı. Cumhuriyet’in gündeme getirdiği ve kamuoyunda geniş yankı uyandıran iki kararın ardından sürpriz bir gelişme yaşandı. Kanal A Televizyonu RTÜK’e başvurarak, CHP kontenjanından seçilen Ali Öztunç ile Süleyman Demirkan’ın kapalı toplantıların içeriklerini kamuoyuna sızdırdıkları gerekçesiyle üyeliklerinin düşürülmesini istedi. Başvurunun bir örneği de üyeleri göreve seçen TBMM’ye gönderildi. Başvuruların hemen ardından RTÜK Hukuk Müşavirliği konuyla ilgili çalışma başlattı. Hazırlanacak dosyanın önümüzdeki hafta yapılacak Üst Kurul toplantısına sunulması bekleniyor. Üst Kurul’da halen 5’i AKP, 2’si CHP, 1’i MHP ve 1’i de HDP kontenjanından seçilen 9 üye bulunuyor. Bu 9 üyeden 5’i üyeliklerin düşürülmesi yönünde karar alırsa dosya TBMM’ye gönderilecek ve TBMM’de üyeliklerin sonlandırılıp sonlandırılmayacağı konusunda oylama yapılacak. Ortaya çıkan tabloya tepki gösteren Öztunç, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın birçok konuşmasında RTÜK modelinden örnekler verdiğini anımsatırken, “Bir yandan bu modelden övgüyle bahsediliyor, bir yandan ileri demokrasi deniliyor. Ama öte yandan Atatürk’ü savunuyoruz diye üyelikten düşürülmek isteniyoruz. İstiyorlar ki, sessiz olalım, haksızlıklara tepki göstermeyelim. Öyleyse onlara hayırlı olsun, hodri meydan. Bizi üyelikten düşürmeyen de namerttir, bundan korkan da namerttir” dedi. Diğer CHP’li üye Süleyman Demirkan da, konuyla ilgili dosyanın kendilerine ulaşmadığını belirtirken “Muhalefet kontenjanından seçilen üyelere mobing yapılıyor. Türkiye’de hâkim olan genel hava RTÜK’te de esiyor. Bunlar, ülkede faşizmin ayak sesleridir. Biz burada bilgimizle, ilkemizle, ahlakımızla hareket ediyoruz. Bunların bir bedeli olacaksa elbette öderiz. Sonuçta güneş balçıkla sıvanmaz” diye konuştu. PINAR SELEK duruşması BUGÜN İstanbul Haber Servisi Mısır Çarşısı’nda 7 kişinin öldüğü, 127 kişinin yaralandığı patlamaya ilişkin 16 yıldır süren davada mahkemenin hakkında verdiği ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin bozduğu Pınar Selek’in yargılanmasına bugün devam edilecek. Bugün görülecek duruşmada ise savcının esas hakkındaki görüşünü açıklaması bekleniyor. Hâlâ Tanığız Platformu yaptığı yazılı açıklama ile Çağlayan Adliyesi’ndeki Sosyolog Pınar Selek Davası için çağrıda bulundu. Hakkındaki yakalama kararı bir önceki duruşma kaldırılan Selek ile ilgili hüküm daha önce Yargıtay tarafından 3 kez bozulmuştu. Selek hakkında 3 kez beraat kararı verilen dava kapsamında mahkeme bir önceki duruşmada Yargıtay’ın bozma ilamına uymuştu. Daha önce mahkemeye sunulan Interpol’e ait yazıda ise Selek’le ilgili Interpol kayıtlarında bulunan bilgilerin imha edildiği kaydedilmişti. ‘Faşizmin ayak sesleri’ BULMACA SEDAT YAŞAYAN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kavga 1 cı, geçim 2 siz kimse. 2/ Cilve... Kü 3 çük çocukla 4 rı korkutmak 5 için uydurul6 muş yaratık. 3/ Amasya 7 ilinde, doğal 8 güzelliğiyle 9 tanınmış bir göl. 4/ Ger1 2 3 4 5 6 7 8 9 çekte öyle olma 1 T E L K A R İ İ dığı halde, öyle ol 2 E T A R E D İ F duğu varsayılan. 5/ 3 OD A Kimi şeyler üze 4 L A V T A K T A B E L A rinde dalgalanır 5 A R A B İ S R A gibi görünen parE S G E Z lak çizgiler... Ki 6 R E G E M şinin öz benliği. 7 İ D O L İ D A R E MA 6/ Dövülmüş sa 8 rımsak, yumurta 9 İ F A A ZMA N sarısı ve zeytinyağından oluşan soğuk sos... Gözleri görmeyen. 7/ Polonya’nın plaka imi... Kaz Dağı’nın antik çağlardaki adı... Bağışlama. 8/ Dingil... Düzyazıda yapılan uyak. 9/ Müslümanların bir çocuğun doğumundan yedi gün sonra Allah’a şükretmek amacıyla kestikleri kurban... Osmanlı toprak düzeninde yıllık geliri yüz bin akçeden yukarı olan dirlik. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir meclis ya da idari kadro için temsilci seçme. 2/ Uzaklık işareti.. At ya da deve yavrusu. 3/ Çeşitli yükleri yukarı çekmek için halattan yapılmış sapan... İlgi eki. 4/ Dikilitaş. 5/ Aras’la birleşerek Hazar Denizi’ne dökülen bir ırmak... İlkel benlik. 6/ İpucu... “Kakım” da denilen bir kürk hayvanı. 7/ Soyunda şair yokken ve hiçbir eğitim almadan kendi kendine şair olan kimse... Yarı memnunluk belirten bir ünlem. 8/ Kalsiyum elementinin simgesi... Asma kütüğü. 9/ Cinayet... Gümüşbalığının küçüğü.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear