23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 ARALIK 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Adli Tıp ‘işkence’ dedi KANDIRA CEZAEVİ’NDE YATAN TEKE CİLT KANSERİYLE DE MÜCADELE EDİLOR CANAN COŞKUN C.Ö. Gezi Parkı eylemleri sırasında ensesine cop darbesi alarak 3.5 metreden düşmüştü Kanser tedavisi SİBEL BAHÇETEPE engelleniyor Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan ve Kocaeli Kandıra 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde yatan WernickeKorsakoff hastası Ali Teke, aynı zamanda bir tür cilt kanseri olan “mikozis fungoides”le de mücadele ediyor. Ancak tedavisinin cezaevi yönetimi ve kurum doktoru tarafından engellendiği iddia ediliyor. Bu konuda suç duyurusunda bulunan Teke, birçok hak gaspına maruz kaldıklarını, son olarak da havalandırma saatinin günlük 5 saatten 1 saate indirildiğini söylüyor. Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Ebru Timtik ise Teke’nin havalandırmaya bile tek başına çıktığını, vücuduna sürmesi gereken kremleri süremediğini ve tedavisinin engellendiğine dikkat çekiyor. DHKPC davası hükümlüsü Teke, WernickeKorsakoff hastası ve hafıza kaybı sorunu yaşıyor. Son olarak cildinde yaşadığı sorunlara Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde mikozis fungodies teşhisi konulan Teke, tedavisi sağlıklı yapılamadığı gerekçesiyle temmuz ayında Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Teke, dilekçesinde “7 Temmuz günü fakültede yapılan son muayenede doktor bir ay boyunca yazdığı kremin günde iki defa hastalıklı bölgelere sürülmesini ve iki ay sonra ultrason çekimi yapılmasını istemiştir. Tek kişilik hücrede kaldığım için sırt bölgemdeki hastalıklı yerleri göremeyeceğimi ve oralara süremeyeceğimi belirtmem üzerine ‘hapishane revirinde yapsınlar’ demiştir” ifadelerine yer verdi. Hak ihlallerine her geçen gün birinin eklendiğini vurgulayarak gazetemize mektup gönderen Ali Teke, “Haksızlığın, hukuksuzluğun ayyuka çıktığı ülkemizde F tipi hapishanelerde biz tutsaklar da bunlarla fazlasıyla karşılaşmaktayız” diyerek yaşadığı sıkıntıları dile getiriyor. Özellikle siyasi tutsakların sınırlı olan haklarının cezaevi yönetimi tarafından değişik gerekçelerle sürekli gasp edildiğini belirten Teke, mektubunda günlük havalandırmaya çıkma saatlerinin 5 saat olduğunu, bunun hiçbir gerekçe gösterilmeden 4 saate düşürüldüğünü ifade ediyor. Kendisinin havalandırma süresinin de “kaldırılmamış disiplin cezası olması” gerekçesi nedeniyle 11 Ekim tarihinde günde 1 saate düşürüldüğünü belirten Teke, “Benim disiplin cezam yoktu. 17 Temmuz’da biten 1 aylık iletişim men cezasından sonra iyi hale geçmem için 3 ay gerekiyormuş ve bu süre dolmadığı için düşürüldü. O sürenin 15 Ekim’de dolacağı ve o zaman bir saatlik uygulamanın biteceği bildirildi. O tarih geldi geçti ama günde bir saatlik havalandırmaya çıkarma uygulamasına son verilmedi. Ne zaman biteceği belli olmayan bir ceza uygulaması ile karşı karşıyayız” diyor. Avukat Ebru Timtik ise Teke’nin havalandırmaya bile tek başına çıktığını dile getirerek, “En azından tedavisi sırasında vücuduna kremlerin sürülmesi gerekmekte. Yanında ikinci bir insan olmalı. Cezaevi idaresi ne ikinci bir kişiye ne de kremlerin sürülmesi için cezaevindeki sağlık görevlilerine izin veriyor. Özellikle siyasi tutuklular üzerinde vazgeçilmez bir ıslah yöntemi var” değerlendirmesini yapıyor. Adli Tıp Kurumu, Gezi Parkı eylemleri sırasında Fındıklı’da 16 Haziran 2013 günü yapılan polis müdahalesinde omurgası kırılan 25 yaşındaki yüksek lisans öğrencisi C.Ö. için “işkence” tanısı koydu. Adli Tıp raporunda fiziksel ve ruhsal değerlendirme sonucu saptanan travma bulgularının tamamının “işkence” tanısı kapsamında olduğu belirtilerek, söz konusu saldırının, C.Ö’nün sağlığının ve algılama yeteneğinin basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek derecede bozulmasına neden olduğu vurgulandı. 16 Haziran 2013’te Bahçeşehir Üniversitesi’nde bir sınavda gözetmenlik yapan C. Ö., evine gitmek için ablası ile buluşmak üzere Tophane’ye giderken Fındıklı’da meydana gelen protesto gösterisinin ortasında kaldı. Polisin eylemcilere müdahalesi sırasında C.Ö’nün omurgası kırıldı. Polisler hakkında suç duyurusunda bulunan C.Ö., bu sırada hukuk dışı saldırının sorumlusu olduğu gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı’na da 10 bin TL’lik tazminat davası açtı. C.Ö.’nün avukatı Uğur Altınarık tarafından İstanbul İdare Mahkemesi’ne açılan tazminat davasının dilekçesinde, polisin müdahale ettiği iki grubun ortasında kalan C Ö.’nün TOMA’nın tazyik ‘İşlev kaybı’ yaşandığı raporda yer aldı C.Ö’nün dava dosyasına sunulan İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı 10 Eylül 2013 tarihli raporda, beden sağlığının yanı sıra ayrıntılı ruhsal durum değerlendirmeleri de yapıldı. Raporda C. Ö.’nün yaşadığı travmatik olaylara bağlı olarak ortaya çıkan hafif düzeyde kaçınma tepkileri geliştiği belirtildi. Raporda, yaralanma sonucu orta düzeyde işlev kaybı yaşadığı kaydedilen C.Ö.’nün verdiği bilgilerin birbiriyle tutarlı olduğu anlatıldı. Aydın Çizgiyi Nereden Çeker? Bu soruya genellikle, “özgürlükten” diye yanıt verilir. Peki, bu kavramı “bilim”le zenginleştirmek kavramın özünü zedeler mi? Bu konuda kuşkuların yaygın olduğunu biliyoruz. Çünkü özgürlük, bilime kökten itiraz etme hakkı olarak da anlaşılabiliyor. Kuşkudan güç alan bilimin metafizikle, ideolojiyle, idealizmle hesabı henüz kapanmamıştır. Bilimin dinle ilişkisinin, kavgasının, mücadelesinin, tartışmasının, artık ne derseniz, temelinde de bu bitmez tükenmez hesaplaşma yatıyor. Bu kavgada aydının nerede durduğu tüm zamanların sorusudur. HHH Özgürlüğün siyasetle ilişkisi de böyle bir şey. Siyaset, özgürlüğü kısıtlıyor; belli kalıplar içinde hareket etmeye zorluyor. Siyaset derken kuşkusuz verili sistem tarafından belirlenmiş, maddi ve ideolojik koşullar içinde şekillenmiş siyasetten söz ediyoruz. Üstelik bu siyasetin, algıları yönetme ve her eğilimden mahalle baskısıyla muhalif olanları da kalıplara uymaya zorladığının ya da ilkesiz muhalefete mecbur ettiğinin bilincindeyiz. Aydının, özgürlüksiyaset ilişkisinde nerede durduğu yine bütün zamanların sorusudur. HHH Siyaset, önümüze çıkan sorular, sorunlar konusunda çözüm üretmek, teorik çerçevemizi pratikte en doğru bir şekilde uygulayabilmektir. Burada aydına yol gösterebilecek olan ilkelerden söz edebiliriz. İlkelerimiz; dünya görüşümüz, siyaset tarzımız, doğru bulduğumuz siyasi çizgiyi geliştirebilmek, onu gerçekleştirmek için başvurduğumuz strateji ve taktikler bütünü, kısacası tüm bu saydıklarımızın özü, “usaresi”dir. Arada bir iş yaparken ilkelerimize dönüp bakarız. HHH Kavramlar dünya görüşümüzün prizmasından geçerek bizim kavramlarımız haline geliyorlar. Özgürlük de öyle bir kavram. Sözgelimi basın özgürlüğünden söz ederken Cumhurbaşkanı, “Türkiye bu konuda en özgür ülkedir” diyebiliyor. Cumhurbaşkanı’nın özgürlük kavramının dinden kaynaklanan bir geri planı var. Bu nedenle de o, özgürlüğü tanımlarken bu arka plandaki anlayışına dayanıyor. Çok kabaca söyleyelim; ona göre gazetecinin gazetecilik yaparken bir sınırı var ve bu sınır da “ulül emr’e itaat” olmalıdır. O nedenle bir patron ya da genel yayın yönetmeni gibi davranmak, sınırları kendi politikasına göre çizebilmek istiyor. HHH Her neyse, şimdi bizim sorunumuz Cumhurbaşkanı’nın baş düşman ilan ettiği eski dostu ve ortağı ile olan mücadelesinde bizim konumumuzun ne olacağıdır. Konu basın özgürlüğü ile sınırlı olsaydı yanıt kolaydı; onunla sınırlı kaldığı ölçüde hâlâ kolaydır. Hiçbir gazeteci, isterse sürekli nefret suçu işlemeyi ilke edinmiş bir “gazeteci” olsun tutuklanmamalıdır. Hatta biz sözlerin sahibinin tutumu konusunda farklı bilgilerimiz olsa bile Voltaire’ci olabilir, “başkalarının katılmadığımız fikirlerini açıklayabilmeleri için ölümü göze alacağımızı” iddia edebiliriz. HHH Bu kadar laftan sonra artık okurlarımızdan özür dilemeli ve sadede gelmeliyiz. Sadedi şudur: Basın özgürlüğünü savunma konusunda aydın her gün, günde birkaç kez, ne kadar isterse o kadar bildiri yayımlayabilir, imza verebilir. Versin. Ama özgürlükle ideoloji ve siyaset arasındaki ilişkiyi unuttuğu anda imzasının arkasında durma sadakatinin, dürüstlüğünün kendisini sınava çekeceğini de unutmamalı. Özgürlüğü savunmakta hiç beis yok, yeter ki kimin değil, neyin özgürlüğünü savunduğumuzu bilelim. Yeterince sadede gelemedik mi? Gelelim o zaman. HHH AKP’nin eski ortağıyla kavgasından söz ediyoruz. Baştan söyleyelim; bu kavga ideolojik değildir. Kısacası, “ulül emr’e itaat” konusunda aralarında bir fikir ayrılığı yoktur; “emirül mümin”in kim olacağı konusunda anlaşamıyorlar. Yöntemler konusunda da farklı düşündüklerini sanmıyorum. “Hayır canım, bak işte özür de dilediler” diyen olursa işte külahım orada duruyor. Bir zamanların muktedir polis müdürü Hanefi Avcı’dan Devrimci Karargâh militanı çıkaran ben miyim? 9. Daire kararına herhangi bir eleştirel bakış ben göremedim, siz gördünüz mü? Gazetecinin özgürlüğünü savunmak, kim tersini söyleyebilir, başım gözüm üstüne; lakin özgürlüğün dinle; “ulül emr’e itaat”le, geçmişten bugüne ve kuşkusuz yarına hem teorik, hem pratik uzayıp giden bir kavgası var kardeşler... li su sıkması ve polisin gaz fişekleri ile üzerine gelmesi nedeniyle Deniz Ticaret İşletmesi’nin merdivenlerine doğru yöneldiği ve korkulukları aşarak kaçmaya çalıştığı anlatıldı. Dilekçede, yönünü tayin etmeye çalışırken polislerin sert ve orantısız müdahalesine maruz kalan C. Ö.’nün ensesine aldığı cop darbesinin etkisiyle 3.5 metreden aşağıya düştüğü kaydedildi. Yüksekten düşmesine rağmen polislerin C.Ö’nün etrafını sararak tekmelemeye devam ettikleri, sağ dizi sakat olan C. Ö.’nün dizine daha fazla darbe almamak için kapandığı, polislerin ağır müdahalesinin devam etmesi üzerine sara krizi taklidi yaparak polislerin durmasını sağladığı belirtildi. Direnme göstermemesine rağmen bazı polisler, “Ölüyor, durun durun” diye uyarana kadar müdahalenin sürdüğü belirtilen dilekçede, olay sırasında omurga kırığına sebebiyet verecek kadar ağır ve şiddetli saldı rıya maruz kalan C. Ö.’nün ağır şekilde darp edilerek gözaltına alındığı aktarıldı. C.Ö.’nün gözaltı aracında tüm cam ve kapıların kapatılarak yaralı 37 kişiyle 5 saat kapalı tutulduğu ifade edildi. C.Ö.’nün acil tıbbi müdahaleye ihtiyacı olmasına rağmen araçta bekletildiği vurgulanarak, ara sıra araca gelen polislerin, “En az 3 gün buradasınız, bittiniz lan siz” diyerek psikolojik baskı yapmaya devam ettikleri anlatıldı. Gözaltı öncesi götürüldüğü doktorun, C. Ö.’yü mesleğinin gerektirdiği titizliği göstermeksizin muayene ettiği savunulan dilekçede, C.Ö’nün ancak ertesi gün sabah saatlerinde Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürüldüğü anlatıldı. Hastanede Adli Tıp Kurumu’nun sevk ettiği doktorun “Hastanın C5 bölgesinde kırık var, hemen yatırılması gerekiyor” demesine rağmen polislerin hastaneye yatırılmasına izin vermeyerek yeniden Emniyet’e götürdüğü aktarıldı. ‘Bittiniz lan siz’ Sara krizi taklidiyle kurtuldu Cumartesi Anneleri 509. KEZ Galatasaray’da ‘Her gün hafıza tazeliyoruz’ Cumartesi Anneleri, kayıpların akıbetini sormak için 509. kez Galatasaray Meydanı’nda yaptığı oturma eyleminde 26 Aralık 1997 tarihinde Diyarbakır’da çok sayıda kişinin tanıklığında gözaltına alınan ve kaybedilen Mehmet Özdemir’in dosyasını açtı. Mehmet Özdemir’in ailesince gönderilen mektup oturma eylemi sırasında okundu. Mektupta “17 yıldır hâlâ gözümüz yollarda, onun gelmesini bekliyoruz. Bir gün çıkıp geldiğinde, onu tanımama mahcubiyetini yaşamamak için her gün hafızamızı tazeliyoruz” denildi. Fotoğraf: SERKAN YILDIZ 5 saatten 1 saate düştü ‘Bu dava burada bitmeyecek’ MEHMET MENEKŞE AMASYA Amasya’da 12 Eylül 1980 darbesinin ardından “işkencehaneye” çevrilen Suluova Et ve Balık Kurumu tesislerinde ağır işkencelerden geçirilen mağdurlardan Hasan Kaplan’ın şikâyeti üzerine Yüzbaşı Atasoy Fitos ve Başçavuş Burhan Yöntem hakkında açılan davalardan biri darbenin 34. yıldönümünde “zamanaşımından” düşerken Metin Irmak, Fazlı Kuru, Musa Koyuncu ve Ali Soyal’ın açtığı ikinci dava da zamanaşımı tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. İşkence mağdurları “işkencecilerden hesap sormak bizim için bir insanlık görevidir” diyerek iç hukuk yollarının tükenmesi halinde davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımaya hazırlanıyor. Yeni Çeltek Devrimci Yol davası kapsamında gözaltına alınan Irmak, Kuru, Koyuncu ve Soyal, Suluova Et ve Balık Kurumu tesislerinde ağır işkencelerden geçirildi. Mağdurlar işkencenin izlerini hâlâ bedenlerinde ve ruhlarında taşırken Fazlı Kuru işkence sonucu tekerlekli sandalyeye mahkum oldu. Darbenin 30. yılında 12 Eylül 2010’da yapılan referandumla darbecilerin yargılanmasının önü açılırken Irmak, Kuru, Koyuncu ve Soyal’ın şikâyetleri üzerine Yüzbaşı Atasoy Fitos ve Başçavuş Burhan Yöntem hakkında dava açıldı. Daha sonra ise işkence mağduru Hasan Kaplan’ın şikâyeti üzerine ikinci bir dava daha açıldı. Kaplan’ın açtığı dava darbenin 34. yıldönümünden 1 gün önce yani 11 Eylül 2014’te “zamanaşımından” düştü. Aynı mahkemede süren Irmak, Kuru, Koyuncu ve Soyal’ın şikâyeti üzerine açılan dava da zamanaşımı tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Mağdurların avukatları Ömer Kavili ve Mehmet Horuş reddi hâkim talebinde bulundu. Bunun üzerine dava dosyası Vezirköprü Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Vezirköprü Ağır Ceza Mahkemesi, mağdur avukatlarının reddi hâkim talebini reddetti. Amasya Ağır Ceza Mahkemesi’nde geçen cuma günü yapılan duruşmaya ne işkence mağdurları ne de avukatları katıldı. Mahkeme duruşmayı 13 Mart’a erteledi. 12 Eylül mağdurlarının açtığı dava zamanaşımı tehlikesiyle karşı karşıya ‘Siyasiler üzerinde ıslah yöntemi’ l M.E.A’yı tutuklayan hâkim CHP binası için de arama kararı vermiş O hâkim için suç duyurusu KONYA (Cumhuriyet) CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, 16 yaşındaki lise öğrencisi M.E.A. hakkında Cumhurbaşkanı’na hakaret suçundan tutuklama kararı veren 1. Sulh Ceza Hâkimi Nayim Durak hakkında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na görevini kötüye kullanmaktan suç duyurusunda bulunacağını söyledi. Kart, “ Nayim Durak’ın, bütün mevzuatı göz ardı ederek, görev ve yetkisini kötüye kullanarak bu tutuklama kararını verdiğini görüyoruz. Bir diğer kabul edilemez husus her nasıl tesadüfse aynı yargıç, 17 Aralık yolsuzluğunu protesto eden CHP’nin Konya İl Başkanlığı binasında arama kararı veriyor. Demokrasiyi hançerliyor. Bu yargıçlar siyasi iktidarın sopası misyonunu üstlenmişlerdir. Bu ülke kimsenin çiftliği değil. Herkes görevini yasalar, anayasa ve hukuk çerçevesinde yapacak. Onun için kimsenin yanına yaptığı kalmayacak. Burada HSYK’nin suç duyurusu olmadan resen devreye girmesi gerekir. Ama nerede o HSYK? ” dedi. Bu davanın da ilk dava gibi zamanaşımından düşürülmek istendiğini belirten Fazlı Kuru, “Bu mahkemelerde 12 Eylül işkencecilerini aklamak düşüncesi egemen ve o doğrultuda kararlar çıkıyor. Emsal davalar hep zamanaşımından düştü. Ama bu dava burada bitmeyecek” dedi. Irmak da “Bu ülkenin 12 Eylül karanlığından kurtulmasının tek çaresi faşizmin dünüyle de bugünüyle de hesaplaşmayı becerebilmektir. Bizler duruşmaya mahkemenin zamanaşımı kararı vereceği için katılmadık” dedi. Açtığı dava darbenin yıldönümü öncesinde zamanaşımından düşen Hasan Kaplan da “Bugün işkencecileri cezalandırırsa yarın kendisi için işkence yapacak yeni işkenceciler bulmakta sıkıntı çeker. AKP kendi derin devletini oluşturdu, şimdi de kendi militarist güçlerini oluşturuyor” dedi. ‘Amaç işkencecileri aklama’ MARMARA KENT VE DOĞA MİTİNGİ ‘TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYELİĞİ’ SUÇLAMASI bugün Kadıköy’de İstanbul Haber Servisi İstanbul Kent Savunması ve Kuzey Ormanları Savunması’nın İstanbul Valiliği tarafından yasaklanan “Marmara Kent ve Doğa Mitingi” bugün Kadıköy’de gerçekleştirilecek. “Doğayı, emeği, İstanbul’u ve Marmara’yı savunuyoruz” sloganıyla düzenlenecek eylem için saat 12.00’de Kadıköy Bahariye’deki Süreyya Operası önünde buluşulacak. Miting tertip komitesi tarafından yapılan çağrıda, “İzne tabi olmayan ve anayasal bir hak olan kürsüsüz kitlesel yürüyüş ve basın açıklaması hakkımızı kullanmak için Kadıköy’de olacağız. Ellerimizde dövizlerimizle, dilimizde şarkılarımız ve sloganlarımızla, bir şenlik kurar gibi yaşamı ve özgürlüğü savunacağız” denildi. Miting tertip komitesinin yaptığı başvuruya İstanbul Valiliği, Kadıköy’ün miting alanı olmadığını belirterek Yenikapı ve Maltepe’deki dolgu alanlarını adres göstermişti. Tertip komitesi de eylemlerini “kent suçu” oluşturan bu dolgu alanlarında gerçekleştirmelerinin mitingin özüne aykırı olduğunu vurgulayarak “Yasağı tanımıyoruz” açıklaması yapmıştı. Yasaklı miting 5 eski polis müdürü tutuklandı İstanbul Haber Servisi 14 Aralık soruşturması kapsamında eski İstanbul Terör Şube Müdürleri Yurt Atayün, Ömer Köse, eski İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, Erol Demirhan ile eski Mali Şube Müdür Yardımcısı Kazım Aksoy nöbetçi sulh ceza hâkimliğince tutuklandı. “Silahlı terör örgütüne üye olmak, evrakta sahtecilik ve iftira” suçlamasıyla cuma günü tutuklanmaları istemiyle nöbetçi sulh ceza hâkimliğine sevk edilen polis müdürlerinin ifade işlemleri UYAP’taki arıza nedeniyle dün gerçekleştirildi. Atayün, kendisini terör örgütü üyesi olmakla suçlayan savcı İrfan Fidan’ın yönelttiği “Ben terör müdürüyüm, hangi terör örgütüne üyeyim” sorusuna yanıt alamadığı için ifade tutanağına imza atmadı. “Tahşiye örgütüyle ilgili soruşturmayı talimatla mı yaptınız?” sorusuna Atayün, “Talimatı savcıdan aldım” yanıtı verdi. Ali Fuat Yılmazer, elde edilen istihbarat bilgilerini Fethullah Gülen’e bildirip bildirmediği sorusuna, “Bugüne kadar Fethullah Gülen ile hiçbir görüşmem olmadı” yanıtını verdi. Zanlılar ifadelerinin ardından “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine gönderildi. Yurt Haberleri Servisi Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi öğrencisi Yüksel Tekin adlı Kürt öğrencinin 22 Aralık günü ülkücü bir grup tarafından dövülerek boynundan ve vücudunun çeşitli yerlerinden bıçaklanmasının ardından ertesi gün olaya tepki gösteren Kürt öğrencilerle ülkücüler arasında olaylar çıkmıştı. 24 Aralık’ta yaşanan gerginliğin ardından 71 Kürt öğrenci “Kamu malına zarar verme”, “Görevli memura direnme” ve “Kamu düzenini bozma” iddialarıyla gözaltına alınmıştı. Öğrenciler Emniyet’teki sorgularının ardından adliyeye sevk edildi. “Faşizme karşı omuz omuza” ve “Maraş faşizme mezar olacak” sloganı atan öğrencilerden 28’i denetimli serbestlik kararı ile, 43’ü de savcılıkça serbest bırakıldı. 71 öğrenci serbest C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear