22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 25 ARALIK 2014 PERŞEMBE 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada her gün konu olacak öyle açıklamalar, olaylar izleniyor ki... Bu ülkenin hali ne olacak diye hemen her gün her saat derdimize mum yakacağımıza, günümüzü gün edecek, neşelendirecek, kuşku yok, başka dünyalarda inanılması zor olaylara bol bol kahkaha atabiliriz. Bakın bir örnek vereyim. Bu ülkede Bay RTE’nin 12 yıllık başbakanlığında güldür güldür işleyen ve nihayet patlayan rüşvet ve yolsuzluk olayları bir operasyonla ortalığa saçıldı. O dönemin başbakanı baktı ki papuç pahalı bu konularda. Kurnazlığa işleyen kafası, rüşvet ve yolsuzlukların üstünü nasıl örteceğine dair bir çözüm yarattı. Efendim Gezi eylemleri gibi rüşvet ve yolsuzluklar da dış kaynaklı, hükümeti devirmeye, yani darbe yapmaya yönelik içeriğinde öyle bir propagandaya girişti ki... ...Hâlâ bu gırgırla beyin yıkamaya devam ediyor. Ama devlette devamlılık esastır kuralına sadık olduğu sanılan kendinden sonraki başbakan AD; eski başbakanın 4 bakanı hakkındaki soruşturma komisyonunun Yüce Divan kararını savsaklamaya başladığında, kulislerde emrindeki partinin bakanlarını yargıdan kurtarmak için derin ama tabii gizli temaslar yaptığı söylentileri yayıldı. HHH Başbakan olalı beri hemen her konuşmasında, eski dönemin başbakanının bütün icraatının mirasçısı olduğunu göğsünü gere gere ilan eden AD; Makedonya yollarında geçmişten bihabermiş gibi bir açıklama yaptı; “Elimizde veriler olduğu zaman kim olursa olsun yol uzluğa (tabii rüşvete) tahammülümüz yok” dedi. Ama nedense gazete manşetlerinde kocaman harflerle yazılı; 4 bakanın hâlâ komisyona menkul ve gayrimenkullerinin kaynağını bir türlü doğru dürüst açıklamamalarını görmezlikten geldi. Bu da olmadı mı; eski Bakan Çağlayan’ın Sarraf’tan aldığı 700 bin liralık saati savunurken, mal varlığı formunda bu konuda sütun olmadığını savunmasını da herhalde olağan sayıyor. HHH Fakat eskinin her alanda vârisi Başbakan AD, komisyonun Yüce Divan kararını neden 5 Ocak’a ertelediği sorularına sıra geldi mi; ha bakın, bu soruların muhatabı ben değilim havasında... Rüşvet ve yolsuzluk açıklamalarının genel başkanlığını yaptığı AKP’yi doğrudan ilgilendirdiğini anımsamaz görünüyor. AD’de hafızayı beşer, işine geldi mi aklına geliyor, kaytarmak istediği olaylar ve anlarda birden gidiyor. HHH Bugünkü Başbakan’ın ustası Turkish Big Brother da yalnız iç siyasette mi? Hayır! Dış siyasette de hafıza (bellek) yitmesinden mustarip değil mi? Esad’la aylarca öpüşüp koklaştıktan sonra kavgaya tutuştu. Suriye’ye kıyasla ekonomisiyle, ordusuyla çok güçlü Türkiye karşısında Esad dört yıla yakın dimdik ayakta. Hırsından her gün vatandaşları öldürüyor demekten başka Esad’a yapacağı bir şey elinden gelmiyor. Dahası var. Arap Baharı’nı başlatan Tunus’a övgüler sıralıyordu. Az zaman geçti. Tunus’ta seçim yapıldı. Parlamentoda çoğunluğu laikler sağladı ve.. sonra cumhurbaşkanlığını da kazandı... Laikler veya laiklik dedin mi tüyleri diken diken olan Big Brother’da tık yok! HHH Uzatmayalım. Bu başbakan neyle nasıl iftihar ediyor biliyor musunuz? Son açıklamalarında evinden sabah ezan vakti derdest edilenleri unutuyor tabii. Bu olayları anımsatanların “Türkiye’ye kara propaganda kuşatması uyguladıklarını” söyledikten sonra; “Allah aşkına kimse bir sabah erken vakitte evinden alınıp götürülmedi. İfade versin diye davet edildi” demez mi? Artık karar size kalmış; bu devlet yönetimine ve yönetenlere gülüp neşelenir misiniz, yoksa çaresizlikten vah bu ülkenin haline diye ağlar mısınız?.. HABERLER Hasta tutuklulara tahliye yolu Yeni yılda çözüm süreci kapsamında yasal adımlar atılacak MAHMUT LICALI GÜNDEM n Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY ANKARA Çözüm sürecinde Abdullah Öcalan’ın müzakere aşamasında yasal güvence talebine karşı hasta tutukluların tahliyesi ve İzleme Heyeti’ne yasal çerçeve verecek yasal düzenlemelerin yeni yılda TBMM gündemine gelecek Alevi paketine dahil edilmesi öngörülüyor. Kobani olaylarının ardından yaşanan tıkanıklıktan sonra İmralı’ya yapılan 29 Kasım tarihli ilk ziyarette Abdullah Öcalan, “yasal tüm boşlukları giderilmiş” bir müzakere sürecine geçilmesi için hükümetin yasal güvence vermesi talebinde bulunmuştu. Bu kapsamda müzakere aşamasına geçiş öncesi süreçle ilgili yeni yasal düzenlemelerin TBMM’ye sunulması beklenen Alevilerle ilgili demokratikleşme paketine dahil edilmesi bekleniyor. Edinilen bilgiye göre çözüm süreciyle ilgili Temmuz 2014’te çıkarılan çerçeve yasanın ardından yeni yılda süreçle ilgili iki konuda düzenlemeyi içeren yeni bir yasal adımın atılması bekleniyor. Çözüm sürecinin başından bu yana gündeme gelen cezaevlerindeki hasta tutuklularla ilgili konuda Adalet Bakanlığı yetkilileriyle HDP arasında yapılan görüşme doğrultusunda cezaevinde yaklaşık 500 kişinin tahliyesini öngören düzenlemenin pakete dahil edileceği belirtiliyor. Hasta tutuklularla ilgili yasal düzenleme dışında sağlık durumu ağır olan 50 kadar Çözüm süreci kapsamında İmralıAnkara ve Kandil hattındaki görüşme trafiğini yürüten HDP’nin İmralı heyeti 17 Aralık’ta PKK lideri Abdullah Öcalan, daha sonra da Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile yaptıkları görüşmelerin ardından dün KCK yöneticileriyle görüşmek üzere Kandil’e gitti. KCK yöneticisi Murat Karayılan’ın dün müzakere taslağındaki eylem planı takvimini açıklaması ve Abdullah Öcalan’ın Nisan 2015’te yapılması planlanan 12. PKK kongresine katılacağını açıklamasına hükümet kanadından tepki geldi. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Twitter’dan yaptığı açıklamada “Kandil’den yapılan gerçekdışı, zamansız, yersiz, tahrik edici açıklamalar sürece yarar sağlamaz. Anakronik bir hal... Ya geçmişte takılıp kalıyorlar, ya afaki bir geleceğe veya hayale savruluyorlar. Her sabah düne uyananlar bugünü yakalayamazlar, zamanı yaşayamazlar” sözleriyle Karayılan’ı eleştirdi. Akdoğan’dan Kandil’e tepki tutuklunun tahliyesi için genelge yayınlanması ve yönetmelik değişikliği yapılması da planlanıyor. Çözüm sürecinde müzakere aşamasına geçişte önemli bir rol üstlenecek olan İzleme Heyeti’nin kurulmasıyla ilgili yasal düzenlemenin pakete dahil edilmesi planıyor. Edinilen bilgiye göre süreç kapsamında çıkan ilk çerçeve yasa kapsamında hükümete bu konuda yetki tanınırken; İzleme Heyeti’nin çalışma yöntemi ve işleviyle ilgili yeni bir tanımlama yapılmasına gerek duyuldu. Bu kapsamda TBMM’nin gündemine gelecek yeni pakete İzleme Heyetine yasal statü verecek ve çalışma yöntemi ve işleviyle ilgili yeni bir düzenlemenin ek Heyete yasal çerçeve lenmesi öngörülüyor. İzleme Heyeti müzakere aşamasında tarafların atacağı adımları ve sürecin belirlenecek takvime uygun yürütülmesi konusunda bağımsız bir yapıda denetleyeci bir işlev üstlenecek. Heyet hem Ankara, hem İmralı, hem de Kandil’de süreç kapsamında yapılacak müzakereleri ve bu doğrultuda atılacak adımları izleyecek. Daha önce toplam 16 üyeden oluşacağı belirtilen İzleme Heyeti’nin daha az bir üye sayısına sahip olacağı kaydediliyor. İzleme Heyeti’yle ilgili öngörülen yasal düzenlemenin hayata geçmesi durumunda müzakere aşaması da yasal anlamda güvenceye sahip olacak. Bu kapsamda süreçte herhangi bir tıkanıklık yaşanması durumunda İzleme Heyeti’nin rolü kritik bir önem taşıyacak. Roboski’yi unutmadılar İstanbul Üniversitesi (İÜ) öğrencileri, 34 kişinin savaş uçaklarının bombardımanı sonucu öldüğü Roboski katliamının 3. yıldönümü nedeniyle eylem yaptı. İÜ Edebiyat Fakültesi önünde toplanan öğrenciler “Maraş’tan Roboski’ye hesap sormaya” pankartı arkasında tramvay yolundan yürüyerek Vezneciler’e geldi. Burada öğrenciler tarafından Türkçe ve Kürtçe olarak yapılan basın açıklamasında, “Roboski kat liamı halklarımızın ortak yaşama iradesine, Kürt halkının özgürlük ve eşitlik taleplerine indirilmiş zalimane bir darbe olarak hâlâ aydınlatılmayı bekliyor. Katliamın üzerinden 3 yıl geçmesine karşın sorumluları ortaya çıkartılmadı ve gerekli adımlar da atılmadı” denildi. Devletin amacının Roboski katliamını unutturmak olduğuna vurgu yapılan açıklamada, başlatılan soruşturmanın görevsizlik kararıyla Genelkurmay Askeri Savcılığı’na gönderilmesinin de vicdanları tekrar yaraladığı belirtildi. Açıklamanın ardından öğrenciler katliamı tiyatro gösterisi ile canlandırdılar. (Fotoğraf: VEDAT ARIK) Avcı 3 yıl daha yatacak İlk duruşmada ALİCAN ULUDAĞ/AHMET ŞIK ANKARA / İSTANBUL Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 75 sanıklı Devrimci Karargâh terör örgütü davasında kararını açıkladı. Daire, yaptığı temyiz incelemesi sonucunda emekli Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın “terör örgütü ve mensuplarına yardım etmek ”suçundan verilen 5 yıl 7 aylık hapis cezasını onarken ruhsatsız silahtan verilen 5 yıl hapsi ise düzelterek onadı. Bu dava kapsamında 3 yıl 9 ay hapiste kalan ve Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararı ile tahliye olan Avcı’nın ceza aldığı iki konu ise lehe bozuldu. Bu karar, dairenin yeni işbölümü öncesi son atağı oldu. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 19 Temmuz 2013’te karara bağladığı 75 sanıklı Devrimci Karargâh Örgütü davasının temyiz duruşmasına dün Yargıtay’da devam edildi. Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, arasında terör örgütüne yardım etmenin de bulunduğu 3 ayrı suçtan toplamda 15 yıl 4 ay 5 gün hapis cezasına çarptırılmıştı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, davanın temyiz incelemesini 69 sanık yönünden dün yaptı. Daire, kararında “Devrimci Karargâh adlı örgütün silahlı terör örgütü olduğu” sonucuna vardı. 9. Ceza, ilk olarak Hanefi Avcı’ya “Yasadışı silahlı Devrimci Karargâh terör örgütü ve mensuplarına yardım etmek” suçundan 5 yıl 7 ay 15 gün hapis cezasını onadı. “Sanık Hanefi Avcı’nın yapmış olduğu şikâyet üzerine başlatılan müfettiş incelemesi kapsamında Nejdet Kılıç hakkında terör örgütü üyesi olmaktan yapılan hâkim kararına dayalı dinleme işlemini öğrenmesi üzerine araştırma ve soruşturmadan kurtulmasını sağlamak amacıyla Nejdet Kılıç’a bu durumu bildirdiği, Nejdet Kılıç’ın ise aldığı bu uyarı üzerine takipten kurtulmak için kendisinin kullandığı ve yine kendisi adına kayıtlı olup da örgüt mensubu İbrahim Turgut tarafından kullanılan telefonları görüşmeye kapattığı, bu suretle sanığın (Avcı’nın) hal Devrimci Karargâh Örgütü davasında karar açıklandı ... olduğu üç büyük devrimden ikincisi olan çok partili yaşama geçişe öncülük etmiş İsmet İnönü’nün bu özellikleri, AKP iktidarının ona saldırısı için yeterli nedenler olarak görülebilir. Osmanlı ordusu içinde Mustafa Kemal Atatürk’e inanmış çok az komutandan biri olan İnönü’nün, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk 50 yıllık tarihinin tüm aşamalarında oynadığı rol, ikinci 50 yıl için de büyük önem taşıyor. Hem Nutuk’ta hem de döneme tanıklık etmiş kişilerin anılarında Atatürk’ün çok partili yaşama geçiş için ciddi çabalar harcadığı ayrıntılarıyla kaleme alınmıştır. Bunu İnönü’nün başarmasında elbette Atatürk dönemindeki deneyimlerin büyük payı olmuştur. Ancak İnönü’nün 1938 sonrasında tek adamlığın gücünü kullanmak yerine çok partililiği tercih etmesi her şey bir yana siyasal ve kişisel bir olgunluktur. 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerde CHP’nin yüzde 40, DP’nin yüzde 52 oy almasının ardından tahta bir bavulla Çankaya Köşkü’nü terk eden İnönü’nün, “Yenildiniz, ne diyorsunuz” sorusuna verdiği, “Çok partili yaşama geçtik, bu yenilgi benim en büyük zaferimdir” yanıtı o süreci özetlemektedir. HHH 1950 seçimleri sonrasındaki muhalefet yaşamında İnönü’nün Meclis çatısı altında verdiği mücadele sadece partisel değildir. İnönü, aynı zamanda çok partili sistemin de gerçek anlamda yerleşmesi için çaba harcamıştır. Menderes yönetimiyle girdiği gergin diyalogların hiçbirinde çok partili sisteme geçişten duyduğu herhangi bir kırıklık hissedilmez. Tersine Menderes’i sık sık sorumluluğa ve sağduyuya çağırır. DP’nin muhalefeti her yöntemi kullanarak susturmak ve etkisizleştirmek istediği yıllardaki bir Meclis diyaloğunda İnönü’nün Menderes’e yönelik şu sözü bugünü de selamlamaktadır: “Biz tek adamlıktan çok partili sisteme geçtik, siz çok partili sistemden tek adamlığa geçmek istiyorsunuz. Aramızdaki farkı bilelim...” HHH İnönü’nün anılarında Lozan anlaşmaları ayrı bir yer tutar. Türkiye’nin karşısındaki müzakere heyetinin başında olan Lord Curzon, Türklerin tam bağımsızlık, toprak bütünlüğü, uluslararası dünya ile eşit koşullarda ilişki gibi temel konularda ısrarlı olduğunu görünce, ileride Batı’nın Türkiye üzerinde kaybettiği ayrıcalıkların adım adım geri alınacağını, densiz bir özgüvenle ifade eder. İnönü o günleri 45 yıl sonra anımsarken, Türkiye Cumhuriyeti’nin Batı’ya karşı ekonomiden diplomasiye çok boyutlu bir bağımsızlık mücadelesi verdiğinin altını çizer. İnönü’nün bugün de belleklerde olan sözlerinin başında ise namusluların da en az namussuzlar kadar cesur ve kararlı olmasına vurgu yapması gelir. Tam da o günlerdeyiz. AKP iktidarı Cumhuriyetin sadece ekonomik birikimlerini satmakla kalmadı, aynı zamanda saraya indirgenen uluslararası itibarını da sıfırladı. Ölümünün 41. yılında İsmet İnönü’yü anarken yine onun deyimiyle bu Cumhuriyeti sokakta bulmadığımızı unutmamalıyız. Cumhuriyetimizin tarihinde kadınerkek herkese oy hakkının tanınması ve çok partili yaşama geçişin demokrasi tam olgunlaşmadan mı kararlaştırıldığı zaman zaman konuşulmuştur. Örneğin, Fransa oy eşitliğini şu koşula bağlamıştı: Bir diploma sahibi olan ya da devlete vergi bağıyla bağlı olan kişiler oy kullanabilir. Buna geçen yüzyılın başında Fransa nüfusunun büyük bölümü uymuyordu. O yüzden de oy kullanma hakkına nüfusun neredeyse yarısından azı sahipti. Cumhuriyeti ve demokrasiyi kuranların bu ülke için en iyisini ve en ilerisini istediği 21. yüzyılın penceresinden daha net görünüyor. Varsın AKP kıymetini bilmesin, hatta ağlamak için her şeyi yapsın, İnönü’nün de öncü rolünü oynadığı Cumhuriyet mirasımız bizim geleceğimizdir. Gazeteci Ferit Demir TOKİ skandalını ortaya çıkarmıştı müebbet ve sıfatını bildiği kuşkusuz olan Nejdet Kılıç’a ve bu kişinin mensubu olduğu silahlı terör örgütüne, sonuç da verecek şekilde yardımda bulunduğuna dair mahkeme kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmemiştir.” Yargıtay Avcı’ya, “Ruhsatsız vahim nitelikte tam otomatik ve yarı otomatik silah bulundurup taşımak” suçundan verilen 5 yıl hapis cezasını ise düzelterek onadı. Daire, taşınması ve bulundurulması mümkün olmayan Kalaşnikof tüfek nedeniyle sanığın sorumlu tutulmasında bir isabetsizlik görülmediğini belirtirken cezaya iki adet tabancanın da eklenmesine karşı çıktı. Bu suçtan verilen cezada 1/6 oranında takdiri in Yurt Haberleri Servisi Kars’ta nisan ayında kaçırıldıktan sonra tecavüz edilerek öldürülen 9 yaşındaki Mert Aydın cinayetinde zanlı Aykut Balk (23), Erzurum 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki ilk duruşmada ağırlaştırılmış müebbet ve 36 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Sanık Balk’ın, “Bana gazeteciler iftira attı. Cinayeti işledim, öldürdüm ancak taciz olayı olmadı. Ailesinden özür diliyorum” savunması üzerine Mert’in babası Yolcu Aydın, “Hayvan” diye bağırdı. Kars’ta 6 Nisan günü babasının işyerine yemek götüren Ziya Gökalp İlkokulu 3. sınıf öğrencisi Mert Aydın kaybolmuş, cesedi bir gün sonra kent merkezine 5 kilometre uzaklıktaki Karadağ Çöplüğü’nün yanındaki boş bir tabyada bulunmuştu. Tecavüz edildikten sonra boğularak öldürülen Mert Aydın’ın cinayet şüphelisi olarak Aykut Balk, Mobese görüntülerinden yola çıkılarak yakalanmıştı. Avcı 3 yıl daha yatacak dirim uygulanmasına karar verildi. Hanefi Avcı, Devrimci Karargâh davasından aldığı cezaların infaz yasasına göre hapiste geçirdiği süresi 6 yıl 11 ay 25 gün. Avcı, dava sürecinde 3 yıl 9 ay tutuklu kalmıştı. Bu durumda Hanefi Avcı’nın cezasının onaması kapsamında 3 yıl 2 ay 25 gün daha hapis yatması gerekecek. Ancak bu sürenin 1 yılını denetimli serbestlik kapsamında dışarda geçirmesi de mümkün. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin kararını protesto eden yaklaşık 200 kişilik grup dün akşam Kadıköy Altıyol’da bir araya geldi. Açıklamadan sonra, gruptaki bazı kişiler havai fişek atmaya başlayınca, polis gruba müdahale etti. Polis 2 kişiyi gözaltına aldı. Faturayı eşine kestiler Protestoya gözaltı HANEFİ AVCI CEMAATİ İŞARET ETTİ “Kararı görmedim ama sürpriz olmadı. Bekliyordum. Bu karar baştan beri süregiden hukuksuzluğun, aynı anlayışın devamıdır. Dava Yargıtay’da görülmeden önce mahkemenin tarafsız olmadığı için çekilmesini talep etmiştik. Kabul edilmedi. Çünkü internette bile arama yaptığınızda bu mahkemenin üyelerinin cemaatçi olduğunu öğrenebiliyorsunuz. Yazdığım bir kitap nedeniyle beni örgüt üyesi yapan bir anlayış, kitabın konu edindiği cemaate mensup kişilerin elindeki bir mahkemede de hakkımda verilen cezayı onaylardı. Öyle yaptılar. Bu kararı hukukla, vicdanla açıklamak mümkün değil. Yapılan işlemlerin hukuksuz ve haksız olduğu zaten ortada. Sadece bana karşı yapılmış bir haksızlık, hukuksuzluk da değil. Bana ceza vermek adına legal bir partiye, SDP’ye, yönetici ve üyelerine de ceza verdiler. Şimdi demokrasi ve hukuk diye feveran edenler bu kararı hukuk, demokrasi ve vicdanla açıklasınlar. Ama açıklayamazlar. Çünkü cemaat sadece kendilerine karşı bir haksızlık yapılırsa ona karşı çıkar. O yüzden bu karara da şaşırmıyorum. Başta da dediğim gibi sürpriz değil. Çünkü bu kararı vermeselerdi bundan önceki hukuksuz tüm süreçteki rollerini de kabul etmiş olacaklardı. Aksi bir karar çıkması mümkün değildi. Kendilerini haklı göstermek için bir hukuksuzluğu onayladılar. Hukuk henüz bitmiş değil. Tüm yolları kullanacağız. Herkes cemaate teslim olmamıştır diye düşünüyorum. Daha önce Anayasa Mahkemesi uzun tutukluluk nedeniyle haksızlığa uğradığıma kanaat getirmişti. Bu karar da bir başka hukuksuzluk ve eminim adalete inancı olan bir yerden dönecektir. Çünkü bu kararı hukuk aklıyla açıklamak mümkün değil.” Iğsız, Zirve davasında dinlendi MALATYA Cumhuriyet) Malatya’da 18 Nisan 2007’de İncil basımı yapan Zirve Yayınevi’nde çalışan Alman uyruklu Tilman Ekkehart Geske ile Necati Aydın ve Uğur Yüksel’in boğazları kesilerek vahşice katledilmesiyle ilgili davanın 99. duruşması dün Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı. Orgeneral Hasan Iğsız tanık olarak verdiği ifadede “Bu davada basına yansıyan Türkiye Ulusal Stratejiler ve Harekât Dairesi (TUSHAD) diye bir örgüt duymadım. Ben Genelkurmay 2. Başkanı olarak görev yaptığım dönemde, Özel Kuvvetler Komutanlığı bana bağlıydı. Özel Kuvvetler bünyesinde böyle bir teşkilatın olduğunun söylendiğine bile şahit olmadım. Ordudaki 44 yıllık görev süresince böyle bir örgütü duymadım” dedi. Yurt Haberleri Servisi Gazeteci Ferit Demir, Tunceli’nin Çemişgezek ilçesinde TOKİ’nin “alt gelir grubu” için yaptığı konutlardan AKP İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş ve eski Çemişgezek Belediye Başkanı Metin Levent Yıldız’ın da konut aldığını ortaya çıkarmış, Yıldız ve Ataş konutları iade etmek zorunda kalmıştı. Skandalı ortaya çıkaran Ferit Demir’in eşi Ülkiye Doğan Demir, Sağlık Bakanlığı tarafından Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği’ndeki görevinden alındı. Olayı sosyal medyada duyuran Demir, “Türkiye’de demokrasi hep böyle işliyor. Hele dürüst ve doğruysan karşılığı hep bu tür sonuçlar olur. Çemişgezek TOKİ skandalı haberini yaptığım için Sağlık bakanlığı eşimi görevden aldı. İktidar sizin elinizde, bunu yapabilirsiniz, eşimi görevden aldınız, bu sizi kısa süreliğine mutlu edebilir ama unutmayın ben havuz gazetecisi ya da yalaka gazeteci değilim, skandalın büyüğü daha yazılmadı” ifadelerini kullandı. Tunceli Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesi’nde hemşire olarak görev yapan eşinin yakın zamanda Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği’nde uzman olarak göreve başladığını ifade eden Demir, “Eşimin sözleşmesi bakanlık onayından sonra 21 Ekim 2014 günü yürürlüğe girdi. Göreve başladıktan bir müddet sonra kasım ayı başında bel fıtığının patlaması sonucu zorunlu olarak acil ameliyata alındı. Ameliyat sonrası 45 gün heyet raporu verildi. Rapor dün akşam itibari ile bitti ve bugün kendisine sözleşmesinin feshedildiği bildirildi. Her şey Çemişgezek’teki TOKİ skandalı haberinden sonra oldu. Haberde ismi geçen AKP İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş, Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterliği’ni ve ildeki yetkilileri defalarca arayarak ‘Ferit Demir’in hemşire olan eşini görevden alacaksınız’ demiş. Bu bana yetkililer tarafından söylendi” dedi. C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear