23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 1 EKİM 2014 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Türban Dayatması Atatürk’ün muasır medeniyete ulaşma hedefi, her geçen gün biraz daha geriliyor. AKP’nin siyaset mühendisleri muasır medeniyeti sadece alet edevat ve teknolojiyi kullanma olarak algılamaya devam ediyorlar. Prof. Dr. AYSEL ÇELİKEL ÇYDD Genel Başkanı T ürkiye’de demokrasi ve özgürlükler uğruna harcanmış onca emek ve yıl, AKP iktidarıyla birkaç yıl içinde geriye dönüş uygulamalarıyla birlikte heba oldu. İnsan hakları, demokrasi, özgürlükler, kadın erkek eşitliği için yıllar boşuna tüketilmiş. Laik ve demokrat Türkiye Cumhuriyeti’ni, demokrasi adı altında İslam Cumhuriyeti’ne dönüştürme hareketinin mimarları, bu ülkenin okullarında yetişip nimetlerinden yararlananlar tarafından planlanması Cumhuriyeti kuranların zaafı olarak değerlendirilebilir mi? Her şeye rağmen yine de hayır diyorum, demokrasiye bağlılığın gereği olarak. 10 yaşındaki bir kız çocuğunu özgürlük adına tesettüre sokmak, özgürlük kavramını istismar etmektir. Reşit bir kız öğrencinin örtünmesinin kılık kıyafet özgürlüğü, eğitim hakkı gibi gerekçelerle haklı görülmesi, bir oyun çocuğu için savunulamaz; niçin örtündüğünün bilincinde olmayan bir kız öğrenci için hükümetin aldığı karar, iç politika amacının yanında özendirme, aile ve mahalle baskısı ile bağlantılı alınmış, sadece alışkanlık yaratma, büyüdüğünde vazgeçememe amacına yöneliktir. Bu kız çocuğu ileriki yıllarda yetişkin bir kadın olduğunda ne yazık ki kendi özgür iradesi ile örtündüğünü söyleyecektir. İslam dininin özünün üstün niteliklerini ve felsefesini anlayacak bilince erişmeden çocuklara yapılan bu muamele Türkiye’nin yıllardır taraf olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne aykırıdır. “Her şeyden önce çocuğun yararı” diyen sözleşmenin ihlali aynı zamanda insan hakları ihlalidir. Küçük bir kız çocuğunun örtünmesinin nedeninin kendisine açıklanmasının artık büyüdüğü, saçlarını er keklerden kaçırması gerektiğinin doğuracağı psikolojik etkileri bu kararları alan siyasetçilerin bilmemesi düşünülemez. Örtünmenin, çocuğun cinsel duygularının erken gelişmesine neden olacağı, küçük yaşta evlilikleri özendireceği uzmanlarca açıklanıyor. Hükümet üyeleri özellikle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, hani çocuk gelinlerle mücadele ediyordu. Her şey bir gösteri, bir oyun muydu, diye üzülmemek imkânsız. Küçük bir kız çocuğunun örtünmesine olanak veren bu karar, hem türban takan kız çocuklarına karşı ayırımcılıktır, hem de başı açık okula gelen öğrenci ve öğretmenlere karşı ayırımcılık oluşturur. AİHM’nin üniversitelerde türban takmanın laikliğe aykırı olduğunu bildiren kararında gerekçelerden biri de, öğrencinin türban takmasının, başı açık öğrenciler üzerinde bir baskı oluşturacağı gerçeği, özellikle ortaöğretim öğrencileri için geçerlidir. Hiçbir öğrencinin diğerine ben senden daha dindar daha ahlaklıyım algısını yaratmaya hakkı yoktur. Karar çağdaş dünyanın temel ilkesi olan kadın erkek eşitliğine de aykırıdır. Bundan böyle bu kararı alan AKP’li siyasilerin Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Çocuk Hakları ya da İnsan Hakları Günü gibi toplantılarda yapacakları konuşmalarda aldıkları kararın içeriği ve sonuçlarıyla çelişkiye düşmeleri kaçınılmaz olacaktır. Atatürk’ün muasır medeniyete ulaşma hedefi, her geçen gün biraz daha geriliyor. AKP’nin siyaset mühendisleri muasır medeniyeti sadece alet edevat ve teknolojiyi kullanma olarak algılamaya devam ediyorlar. Sosyal, siyasal ve kültürel yaşam muasır medeniyete uygun olmasa da olur zihniyeti, bilimsel ve yaratıcı gücü gelişmiş çağdaş toplumlarla rekabet edemez. Anılan ülkeler sosyal ve kültürel yaşam ve eğitim programlarını özgür birey yetiştirmek amacına yönelik olarak planlıyorlar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin zorunlu “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” hakkında verdiği karardan hemen sonra, ortaöğretimde türbanın serbest olması kararı zamanlama açısından bir tesadüf olamaz diye düşünüyorum. Zorunlu din dersi kaldırılırsa, biz de ortaokul ve liselerde kız öğrencilere türbanı serbest bırakacak kararı getiririz düşüncesi, AB’ye aday olan ve üye olmayı bekleyen bir yönetimin zihniyeti olamaz. Bizim Çocuklarımız Dini gereklerin yasal düzenlemelere mesnet alınması laiklik ilkesine aykırıdır! Devletin düzeni dini gerekliliklere göre değil akla ve bilime dayanan kurallar ile sağlanır. Bu anlamda din ve inanç konusu tamamen kişilerin vicdanlarına bırakılmalıdır. Gündemde olan ve tartışılan yönetmelik değişikliği, kendi toplumsal çevresinin baskısı, özenme, toplumsal yaşamda yer edinme, dine dayalı eğitim sistemini benimseme gibi saiklerle laik ve demokratik düzeni etkilemektedir. H SEMA AKSOY Ankara Barosu Başkanı rü ve tolerans duygusunun toplumda yerleşmiş olmasını gerektirir. Toplumsal hoşgörünün olmadığı bir devlette laiklik ilkesinin benimsenmesi, laiklik ilkesinin benimsenmediği bir devlette toplumsal hoşgörünün var olması ve din ve vicdan özgürlüğünün güvence altına alınması olanaksızdır. Hoşgörü, farklı olan veya çatışan düşünce, yaşayış ve inanç sahibi kişilerin/grupların barış içinde yaşamasını sağlayan bir tahammül ilişkisidir. Bir dine mensubiyet dezavantaj veya avantaj sebebi olmamalıdır. Bu anlamda önemi büyük olan laik sistem, din ve vicdan özgürlüğünü korumayı ve güvence altına almayı amaçlar. Dinsel faktörlerin dünyevi hayatı da düzenleme isteği, ancak laik sistemin mekaniz maları ile sınırlanabilir. Bu denli hassas bir hususun, çocuklar ve eğitim alanına sirayet ettirilmesi, laik ve demokratik sisteme, anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan temel hak ve özgürlüklere haksız bir müdahaledir. Çocuk hakları toplumsal, felsefi, ahlaki ve hukuksal boyutları olan bir husustur. Çocuk hakları en geniş kapsamıyla “Çocuk Haklarına Dair BM Sözleşmesi”nde yer almaktadır. Sözleşme, çocuk haklarını 4 ana grupta toplarken bunların arasında önemli yeri olan gelişme hakkı; çocuğun yeteneklerini en üst düzeyde gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan eğitim hakkı, oyun ve dinlenme hakkı, bilgi edinme hakkı, din, vicdan ve düşünce özgürlüğü gibi haklardan oluşur, böylece insan haklarıyla bağlantılı bütün haklar çocuklara da tanınmaktadır. İç hukukumuzda da anayasa, Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Çocukların Korunması Hakkındaki Kanun ve İş Kanunu’nda ayrıca ve özel olarak koruma altına alınmıştır. Din ve vicdan hürriyeti anayasal olarak da güvence altına alınmaya çalışılmıştır. İnanç özgürlüğü dokunulmaz bir alan oluşturmakla beraber, gerek ulusal, gerekse uluslararası hukukta başta ibadet özgürlüğü olmak üzere dinsel özgürlük ve ritüellerin dışavurum biçimi konusunda sınırlamalara tabidir. Kişinin tercihleri, kendi iç dünyasının, vicdanının dokunulmaz alanıdır. İnanabilir, inanmayabilir, inançsız ise bundan dolayı kınanamaz! Genel olarak hukukta belli yaşın altındakiler küçük olarak kabul edilirler. On iki yaşında bir çocuğun kendisini ilgilendiren bir konuda ter ukuk düzenimiz, insan eşitliği, ayrımcılık yapmama esasına dayanmaktadır. Eşitlik, insanlığın ortak paydası, din ve vicdan özgürlüğünün teminatı olup kamu düzeni de eşitlik ilkesiyle korunur. Başörtüsü, uzun yıllardır tartışma konusu olmuş, defalarca yargıya taşınmış ve hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) kadar uzanmış bir konudur. AİHM, kamusal alanda türban yasağıyla ilgili Türkiye aleyhine açılan bir davada (Leyla Şahin/Türkiye), Türkiye’yi oybirliğiyle haklı bularak yasağın meşru temeli olduğuna işaret etmiştir. AİHM, laiklik ilkesinin, Türkiye’de demokratik sistemin korunması için gerekli olduğunu vurguladığı kararında anayasada da kadın haklarının korunduğunu anımsatmış ve “Kadınerkek eşitliğinin, AİHM tarafından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin en önemli maddelerinden biri olduğu ve üye ülkeler tarafından da uygulanmasına büyük önem verildiğini” ifade etmiştir. Kararda, dini sembollerin taşınmasının, sembolleri taşımayı reddedenlere yapacağı etkinin göz ardı edilmemesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu etkilerin de birincisi, başörtüsünün toplumun tümüne dini vecibelere dayalı bir rejim dayatma isteğini yansıtan siyasal bir amacı simgelemesi; ikincisi ise başörtüsünün toplumda “inanmayan” ya da “az inanan” diye nitelenenler üzerinde bir toplumsal baskı yaratacağıdır. “Din ve vicdan özgürlüğü”yle ilgili birçok uluslararası antlaşma mevcut olup, anayasamızın 90 maddesi, temel hak ve özgürlüklerin yer aldığı uluslararası anlaşmaları kanunlar üstü saymış ve çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas olacağını belirtmiştir. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, BM Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi, BM Din ve İnanca Dayalı Her Türlü Hoşgörüsüzlüğün ve Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Bildiri, BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşmede ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde din ve vicdan özgürlüğü ve önemini vurgulayan hükümlere yer verildiği görülmektedir. Temel hak ve hürriyetlerin yasal metinlere konulması kişilerin bu haktan faydalanabilmesi için yeterli değildir. Din ve vicdan özgürlüğünün iki boyutu vardır: Birincisi siyasi boyutudur ki bu da laiklik ilkesinin benimsenmesidir; ikincisi toplumsal boyutudur, bu da hoşgö Laik sistem cihinin ne ölçüde bağımsız ve sağlıklı olduğunun sorgulanması gerekir. TCK’ye göre fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğunun dahi olmadığı unutulmamalıdır. Ayrıca, başörtüsü takan öğrencilerden bazılarının baskı sonucu örtündükleri de göz önüne alınacak olursa başörtüsü olgusunun bu yaştaki çocuklarda ne gibi bir “özgürlük alanı” konusu olduğu tartışmalıdır. “Çocukların” söz konusu uygulamanın sujesi haline getirilmeleri, çocuklar arasında kadınerkek eşitliğine bakış, cinsiyet ayrımı, cinsel meta gibi olguları erken yaşta onların masum dünyalarına taşımakla kalmayıp, başörtüsü kullananların kullanmayanlar üzerinde psikolojik baskı yaratacağı, zorunlu bir dini vecibe algısı ile “çocukların iradeleri” üzerinde etkili bir rol oynayacağı ve eğitimde dini tarafsızlıktan uzaklaşılacağına göstergedir. BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır. Sözleşme çocukların otomatik olarak ana babaların dininden sayılmalarını desteklememektedir. Çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir. Türkiye’nin de bu konuda yapması gereken şey, gerek çağdaş kanunlarda gerekse BM ÇHS’de yer aldığı şekliyle, dinini seçmek, bu yönde eğitim görmek veya görmeme hakkını yeterli olgunluğa ulaştığında çocuğa bırakmaktır. Bu konudaki uygulamalar, çocuğun bedensel ve ruhsal gelişimini tehlikeye düşürmedikçe ana babanın ya da devletin müdahalesi söz konusu olmamalıdır. Dini gereklerin yasal düzenlemelere mesnet alınması laiklik ilkesine aykırıdır! Devletin düzeni dini gerekliliklere göre değil akla ve bilime dayanan kurallar ile sağlanır. Bu anlamda din ve inanç konusu tamamen kişilerin vicdanlarına bırakılmalıdır. Gündemde olan ve tartışılan yönetmelik değişikliği, kendi toplumsal çevresinin baskısı, özenme, toplumsal yaşamda yer edinme, dine dayalı eğitim sistemini benimseme gibi saiklerle laik ve demokratik düzeni etkilemektedir. Söz konusu düzenleme ve neticesinde gerçekleşecek olan uygulamalarla çocuk haklarının da ihlal edileceği kuşkusuzdur. Çocuk haklarını koruyan hukuk kuralları çocuğun değerlerini korumayı amaçlar. Bu haklar ve kurallarla hayatın en güzel ve aynı zamanda en kırılgan dönemi olan çocukluk döneminin gereği gibi yaşanmasına hizmet etmek esas olmalıdır aksi çocukların özgür ve barış içindeki dünyalarına siyasi saiklerle yapılan acımasız bir müdahale olacaktır. Devlet müdahalesi Hoşgörü duygusu
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear