25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 OCAK 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 13 üçükbaşıyla düşünen erkeğin K büyükbaşını meşgul eden en büyük sorunsalın, küçükbaşının büyüklüğü olduğunu artık biliyorsunuz. Hele böyle bir erkek, toplumsal yaşamda, herhangi bir başıyla kendisine “Büyük Adam” dedirtiyorsa... Sorun kişisel olmaktan çıkıp, dünya için de vahim sonuçlar doğurabiliyor. Örneğin eski Amerikan başkanlarından Lyndon Johnson’ın boyunu posunu pek beğendiği küçükbaşıyla kurduğu diyalog, adeta ABD’nin dünya ile sürdürdüğü “düzeyli ilişkinin” resimli tarifi olabilir! Robert A.Caro’nun yazdığı “The Years of Lyndon Johnson” başlıklı belgesele bakılırsa, Johnson’ın büyükbaşı, epeyce büyük küçükbaşından “Jumbo” diye söz eder, hatta çıkarıp göstermek için hiç bir fırsatı kaçırmazmış. Öylesine gururluymuş ki Jumbo’sundan, devlet işlerini duş alırken görmeye bayılır; kurmaylarını Beyaz Saray’ın oval ofisinde değil de banyoda toplar ve duştan anadan doğma çıkarken küçükbaşını şefkatle okşayıp; “Bakalım bu gece kimin sırasııııııııı? Yaşlı Jumbo’ya biraz cimnastik yaptırmam gerek!” dermiş, iyi mi? HHH Ama daha vahimi de var. Bir basın toplantısında, gazetecilerin Vietnam Savaşı’nı niçin sürdürdüğüne ilişkin ısrarlı sorularından sıkılan Johnson, pantolonunun fermuarını şrak diye indirip küçükbaşını trak diye masaya koymuş ve; “İşte bunun için!” demekle yetinmiş. Tom Hickman, “Tanrı’nın Zamazingosu” araştırmasında aktardığı bu anekdotu, “Kuşkusuz Johnson, küçükbaşının başlı başına bir hatip olup kendisinden daha veciz konuştuğunu düşünüyordu” diye açıklıyor. çağdaş değil. En azından ortaçağ, belki daha eskilere uzanan bir halk inancına dayanıyor. Ama yanlış manlış, bu yaygın inanç 14. yüzyılda, Polonya’dan gelen gayet sakil bir pabuç modasıyla Avrupa’ya yayılıyor ve mahcup erkeklere, göstermeye utandıkları küçükbaşları yerine, ister inanın ister inanmayın, ayaklarını “büyükmüş gibi” göstermek fırsatını sunuyor. Hani Robin Hood türü tarihsel filmlerde, erkekler ucu upuzun, sivri ve rengârenk, gülünç çarıklar giyerler ya? İşte bu pabuçlar, o çarıklar... Küçükbaşıyla düşünen büyükbaşlar, 1300’lü yıllardan 1400’lere kadar çarıklarının uzunluğuyla yarışırlarmış. Bazısı 75 cm’yi bulan çarık uçlarını yünle doldurur, sokak başlarında erketeye yatıp gelen geçen kadınları, “büyük” ayaklarını sallayarak baştan çıkarmaya çalışırlarmış! HHH Kiliseyi elbetteki öfkeden çıldırtan “uzun çarık” modası öyle çığırından çıkmış ki, 1368 yılında Fransa’da Kral Beşinci Charles tarafından yasaklanmış. Çılgınlığa daha hoşgörülü İngiltere’de yüzyıl daha sürmesine karşın, 1482 yılında Kral Dördüncü Edward da bir “pabuç sünneti” ilan etmek zorunda kalmış. Soyluların çarık uzunluğu 60 cm., ahalininki 30 cm., aşağı tabakadan halkınki de 15 cm. ile sınırlandıktan sonra; zavallı küçükbaşların zaten yürümekte epeyce zorluk çektiği bu garip moda da yavaş yavaş kaybolmaya yüz tutmuş. Ne var ki günümüz magandalarının gururla sergilediği uzun burunlu, sivri uçlu, acayip ayakkabılar, işte bu çarıkların akrabası... Baş olan ayaklar ise iktidar şehvetini artık yün doldurulmuş çarıklarda değil, dolar dolu ayakkabı kutularında taşıyorlar! “İktidarın doğasında cürüm vardır.” MARQUIS DE SADE Ayakların Küçükbaşı ‘Bugün değilse yarın ölecekler’ l İstanbul Haber Servisi İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu, cezaevlerindeki hasta tutuklu ve hükümlülerin tahliye edilmesi istemiyle düzenlediği “F Oturması” eylemini dün 94’üncü kez gerçekleştirdi. İHD şube Başkanı Ümit Efe, Sincan Hapishanesi’nde çocuk tutuklulara işkence yapıldığını aktardı. İHD Cezaevi Komisyonu adına yapılan açıklamada ise “Siz bu hasta mahpusları serbest bırakmadığınız için bugün değilse yarın ölecekler” denildi. G Böylesi de var Olabilir. Ama siz de bilirsiniz, erkekler arasında sessiz, suskun, çekingen büyükbaşlar da vardır. Hatta kimileri, küçükbaşını ya gösteremeyecek ya da övünemeyecek kadar utangaçtır. Onların da bir biçimde “gibi” yapması gerekir, değil mi? İşte tarihte bunların imdadına, ayakkabılar yetişmiştir. HHH Batı ülkelerindeki popüler kültüre, “ayağa göre küçükbaş” orantısıyla yansıyan yanlış kıyaslama, aslında enelkurmay Başkanı Necdet Özel’in, TSK’ye kurulan kumpas hakkında beş yıl süren tereddütleri, suskunluğu, gecikmiş teşhisi ve şimdi İngilizlerin “good morning after supper” diyeceği türden hukuk arayışı, bana nedense eskilerden bir genelkurmay başkanını, Doğan Güreş’i anımsattı. Tansu Çiller’in başbakan ve basının özgür olduğu yıllarda, Orgeneral Doğan Güreş’e “Tak Şak Paşa” denilirdi. Çünkü Başbakan Çiller “tak” deyince, Genelkurmay Başkanı Güreş de “şak” diye yapmakla ünlenmişti. İleri demokrat Necdet Özel, “tak” deyince “şak” yapmıyor. Öyle acul biri değil. Başbakan bekliyor, Özel Paşa bekliyor. Başbakan hukuksuz yargıya beş yıl sahip çıkıyor. Özel Paşa TSK’ye kurulan yargı kumpasına beş yıl sessiz kalıyor. Ne zaman ki aynı yargı Başbakan’ın nasırına basıyor, Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliği nihayet harekete geçip TSK’ye kurulan kumpasla ilgili suç duyurusunda bulunuyor. Oysa düzmece kanıtlarla 5 yıldır hapis yatırılan Türkiye’nin en başarılı, en onurlu askerlerini tam da bu yargı kumpasına dayanarak tasfiye eden YAŞ kararlarının altında Necdet Özel’in yaş imzası var! TSK’nin nihayet “yaş imza”lı bir başı var. G NOKTASI ‘Cezaevinde işkenceyi neden anlattın’ l 8 çocuk sürgün edildi işkencesi İstanbul Haber Servisi Sincan Gençlik ve Çocuk Cezaevi’nde infaz koruma memurlarından işkence gördüklerini avukatlara ve ailelerine anlatan 8 çocuğa, bu nedenle yeniden işkence yapıldı. Maltepe Cezaevi’ne sürgün edilen 4 çocuk çıplak arandı ve tek kişilik hücrelere konuldu. Su verilmeyen çocukların, tuvaletlerdeki musluklardan su içtikleri belirtildi. İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi, Tutuklu Hükümlü Aileleri Hukuk Dayanışma Dernekleri Federasyonu (TUHADFED) Ankara Temsilciliği ve BDP Hukuk Komisyonu üyeleri tarafından önceki gün basın toplantısı yapılarak Sincan Gençlik ve Çocuk Evi’nde tutulan 12 çocuğa işkence yapıldığı anlatıldı. İHD Ankara Şube Sekreteri Fatma Güneş, “Gaz nedeniyle etkisiz hale gelen çocukları hem odadan çıkarırken hem müşahadeye götürürken sürekli dövmüşlerdir. Görüşme yaptığımız çocuklardan bir tanesinin kafasının defalarca duvara vurulması sonucu 4 cm’lik yüzünde yayılmış ekimoz oluşmuştur” dedi. Yılbaşı nedeniyle ziyarete gelen ailelerin çocuklarını yaralanmış halde bulduklarını söylediklerini aktaran Güneş “Çocukların anlatımına göre, olay C10 koğuşunda 1 Ocak günü yapılan sayım esnasında hasta olan bir çocuğun yattığı yerden kalkmak istememesi ve gardiyanın ‘sen aşağı inene kadar gitmiyorum’ demesi üzerine başlamıştır. Odaya 40 civarı gardiyan girerek C10 koğuşunda kalan 4 çocuğu teker teker döverek dışarı çıkarmışlar, koridorda da dövmeye devam etmişler” dedi. Tersten kelepçeli halde Sincan Devlet Hastanesi’ne götürülen çocukların doktorla iletişim kurmalarının askerler tarafından engellendiğini aktaran Güneş, çocukların hastane dönüşü bir kez daha çıplak halde arandıklarını, akşama kadar aç bırakıldıklarını aktardı. İnsan Hakları İstanbul Şubesi’nden bir heyet, Maltepe Cezaevi’ne giderek 4 çocuklar görüştü. Çocuklar, Sincan’da gördükleri işkenceyi ailelerine ve avukatlarına anlatmalarının ardından bir odaya alınarak dövüldüklerini, infaz koruma memurlarının işkence yaptığını anlattı. Maltepe Cezaevi’ne sevk edilen 4 çocuk, cezaevi girişinde “çıplak arama işkencesine maruz kaldıklarını, tek kişilik hücreye konulduklarını” söyledi. Çocuklar, cezaevinde kaloriferlerin zaman zaman yakıldığını, hücrede tek battaniye ile ısınmaya çalıştıklarını anlattı. Çocuklar içme suyu olmadığını, tuvaletteki musluktan içtiklerini söyledi. İHD İstanbul Şubesi, konuya ilişkin raporunu bugün 11.30’da açıklayacak. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Sen Cebime Bak! Merhaba yeni yıl, epeyce zorlu geçeceğe benzersin. Yok yok yargı bağımsızlığından, erklerin birbirine girmesinden, artık sıkıntı veren cemaatAKP savaşından söz etmiyorum. Her şeyi çok çok bilen adamlar konuşup dursunlar, beni cebime giren ya da hepimizin cebine giren para ilgilendiriyor. Yani muhalefete de şaşıyorum, asgari ücretin 920 simitten 604 simide düştüğü bir ülkede kızılca kıyamet kopması ve bu kıyametin başını da muhalefet partilerinin çekmesi gerekirken, öyle mızmız bir halleri var ki, bu Tayyip hakikaten ballı diyeceğim geliyor. Kabul etmemiz gerekir ki, ülkemiz cehaletin at koşturduğu bir ülke, sanılmasın ki, insanlar kahvelerde, köy meydanlarında erklerin birbirine girmesini konuşuyorlar, hukuktan söz ediyorlar, insanların derdi gücü yarını nasıl çıkaracakları. Yeni düzenlemelerle kredi kartları can simidi olmaktan çıkacak ve asıl o zaman, ekonominin yandaşlar ve bizzat hükümet tarafından nasıl toz pembe gösterildiği gerçeğiyle karşılaşacağız. 2001 krizine benzer bir kriz bizi bekliyor. Şimdiden belirtileri başladı. Gerçek enflasyon rakamı yüzde yirmilerde. Ve yeni asgari ücret 846 lira. Emeklilere yapılan zamla ancak yirmi simit alınabiliyor. Diyeceksiniz ki, durum buysa biz nasıl geçiniyoruz? Efendim, kara paranın dolaşımda olduğu ülkelerde (bizim gibi) kara paranın ucu en aşağıdakilere de bir biçimde ulaşır. Örnek, adam Porche arabasıyla bir restoranın önüne geldi, valeye arabasını verdi ve çıkışta valeye bahşişini uzattı, normal bir bahşişin dört katı. Ve bu para birkaç kişinin karnını doyurur. Sadece doyurur, gerisinin karnı doyan kişi de dahil pek bir önemi yoktur. Kendi arabasını bile yapamayan, üretimi neredeyse durmuş, sadece inşaat sektörüyle ilerlemeye çalışan bir ekonomiyi sürükleyebilmek için, mutlaka bazı üçkâğıtların yapılma zorunluluğu vardır. Tayyip Erdoğan hükümetinin tek can simidi budur. Şimdi bu tek can simidi su almaya başladı. Bakmayın siz her yerin inşaat olduğuna, çünkü inşaat en az yatırım gerektiren bir işkolu. Eh hükümet de arkalarında, tamam ama ülke satılmayan evler mezarlığına döndü. Araplar da olmasa bu iş hepten yerlerde sürünecek. Tabii bu arada ülkemiz insanının açgözlü olduğunu unutmamamız gerek. Bozulmayın öyle. Güzelim evi hiç kimseyi tatmin etmemeye başladı. İlla ki, mutfak değişecek, banyo değişecek, gelsin siteden bir ev. Kaç site yönetiminin, ev sahiplerini aidatlarını ödemedikleri için mahkemeye verdiğini biliyor musunuz? Hiç kuşkunuz olmasın dudak uçuklatacak bir miktar. Önemli bir Amerikalı sosyal bilimci şöyle demişti, “Tayyip Erdoğan çok kuvvetli bir lider ama Suriye ve bir ekonomik kriz onu götürecek.” Suriye hâlâ başımızın belası ve ekonomik kriz başlıyor. Tamam yılın ilk yazısında hiç de hoş olmayan durumlardan söz ettim. Ama bilelim, bizi pek de hoş olmayan günler beklemekte. Öte yandan, hepinizin bildiği gibi dünya ölçeğinde paranın iki turu vardır. Birincisi legal tur, burada alınan verilen çok açık bellidir, denetime tabidir. İkinci tur ise illegal turdur. Buna kara para turu da diyebiliriz. Bu turun da kendine özgü kuralları vardır, illegal diye alıp başını gidemez. Dur derler! Bugün bize “dur” diyorlar. Tamam hepimiz illegal yollardan parayı çeviriyoruz ama kurallarına uygun, sen öyle başını alıp gidemezsin. Hem illegal para çevirip hem de bu kadar yiyemezsin. Yemenin de bir sınırı var. Durum budur. Şimdi muhalefet partilerine her zamankinden daha çok iş düşmektedir. BDP sanki Kürtler güneş enerjisiyle yaşıyorlarmış gibi, barış sürecini bahane ederek (Öcalan çıksın diye), ne yolsuzluklara ne de son zamlara karşı çıktılar. CHP hâlâ “yargı bağımsız olmalı”, “yolsuzlukların üstüne gidilmeli” sözlerini yeterli sayıp, şu anda hiçbir iş yapmayan Meclis’i bir kapattıramadı. Yani dostlarım yeni yıl bir aman yıl olacak. Ve bendeniz gene bu yaşımda seçimlerde gönül rahatlığıyla oy kullanamayacağım. Ve bu hiç olmayacak galiba! Maltepe’de de çıplak arama HARBİ SEMİH POROY BULMACA UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK SEDAT YAŞAYAN fhakancelik@mynet.com Bir çocuk daha okusun diye... 21. YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Tel : 0212.274 15 02 0212.213 74 02 Fax : 0212.275 52 44 www.yekuv.org yekuv@yekuv.org Vakıflar Bankası: Osmanbey Şubesi 00158007287986476 SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Yaşa1 yan ölü, kor 2 kunç gü3 zel” örneklerinde oldu 4 ğu gibi, bir 5 leşemeyecek 6 ters kavram 7 ların birlikte kullanılma 8 sına verilen 9 ad. 2/ Eski Yunan ve 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Roma yapıların 1 P da taban kirişiyle 2 M O B B İ N G İ N U İ T A T A çatı arasında ka3 R A N T U M A R lan süslü bölüm... 4 İ T A A L O S A Leylak rengi, açık 5 L K A L A F A T mor. 3/ Rüyala6 U S S A K O O rın görüldüğü uy7 E R İ M B A N ku evresine veriEM İ N E len ad... Koç bur 8 İ L O I R cunun eski adı. 4/ 9 P E L O T A Parola... Asalak bir böcek. 5/ “Yilbik, tutarık” gibi adlar da verilen sinir hastalığı... Kuran’da bir sure. 6/ Bir dokuma maddesi... Berilyum elementinin simgesi. 7/ İki dağın arasında kalan büyük çukur... Köpek ve ineklere yedirilmek için un ve kepekle hazırlanan yiyecek. 8/ Değerli madenlerin saflık derecesi... Yedirip içirme, besleme. 9/ “At, sahibi gibi hasta” örneğinde olduğu gibi, tersinden de aynı şekilde okunan tümceye verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çiçekleri sinek, örümcek gibi kimi böcekleri andıran otsu bir bitki... Kadınların giydiği kolsuz üstlük. 2/ Bir tür yumurtalı süt tatlısı... İnce dantel. 3/ Gümüş... Suudi Arabistan’ın para birimi. 4/ Belirti, ipucu... Gebreotunun turşu yapılan ve bahar olarak kullanılan çiçek tomurcuğu. 5/ Asaf Halet Çelebi’nin bir şiir kitabı... İlave. 6/ Yararlanılan uygun koşul... İlkel benlik. 7/ Kirpik boyası... Uçurum. 8/ İspanyolların sevinç ünlemi... Gemiyi baştan ya da kıçtan halatla karaya bağlama. 9/ Hizmet hayvanlarının ayağına çakılan demir... Lahana.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear