23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 EYLÜL 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 nsanlar, düşüncelerini İAma sözcüklerle ifade ederler. düşünce, zaten iç konuşma demek olup, belleğe yüklenmiş ve anlamı çok iyi kavranmış sözcüklerden oluşur. Düşünce ile sözcük doğru orantılı olduğu içindir ki, düşüncenin derinliği ya da sığlığını, kişinin belleğine işli sözlüğün geniş ya da dar kapsamı belirler. Bu yüzdendir ki okumak, yeni sözcükler öğrenmek ve belleğe yeni kavramlar yüklemek; hem düşünce yeteneğini, hem de ifadesini zenginleştirir. Böyle bir girişten sonra, bir toplumun entelektüel anlamda geri kalmışlığını ya da ileri gitmişliğini gündelik yaşamda kullandığı sözcük sayısına bağlamam, herhalde sizi şaşırtmaz. Fransa’da yapılan araştırmalar, Fransızların günlük dilde ortalama 2500 kelimeyle konuştuğunu ortaya koyuyor. Ya Türkiye’de? İnsanlar kaç kelime biliyor, konuşuyor ki orantısal anlamda bir düşünce geliştirebilsin? HHH Sorunun yanıtını 2009 yılında, 77’ncisi kutlanan Dil Bayramı sırasında A.Ü. TÖMER Bursa Şube Başkanı Halil Çağlar vermişti. Türkiye’de ortalama 400 kelimeyle konuşuluyor, oysa İngiltere’de 2000 kelime kullanılıyormuş. Ortalama İngilizle ortalama Fransızın düşünce boyutları, aslında eşittir. Kullandıkları kelime sayısındaki fark, sahte kimlik alması gibi ilginç bir toplumsallığı işaret ediyor. HHH Sosyal medyada AKP çevresinde örgütlenen bu küfürbaz yandaşların hiçbiri, bireysel cesaret sahibi değil. Sürü halinde güçlü duyumsuyorlar kendilerini. Hedefteki muhalife toplu tecavüz eğilimi de zaten bireysel ezilmişliklerinin bir göstergesi. İstisnasız hiçbiri “skatolojik” evreyi atlatamamış, “skatofil” eğilimlerini zaten 400 kelimeyle sınırlı dil ve düşüncelerine taşımış kişiler. Ayrıca bu söylediklerimden de bir şey anlamaz, çünkü ne “skatoloji” nedir bilirler, ne “skatofil”... Skatoloji, dışkılara ilişkin söz ve yazı düşkünlüğüdür. Skatofil de dışkı düşkünlüğünü cinselliğine taşıyan sapıktır. En masum biçimi, konuşmaya başlayan çocukların “ayıp” dendikçe tekrarlamaktan hoşlandığı çiş, kaka, pırt söylemi olup, zaten cinselliğin keşfi de çocuğun çişinin nereden, kakasının nereden çıktığına gösterdiği yakın ilgiyle başlar. Ortalama 400 kelime konuşan bir toplumda, matematik bir hesapla nüfusun yarısının sözcük dağarcığının 200 kelimeyi geçmediği düşünülecek olursa... Bazılarının söz üretemeyince “çiş, kaka” evresine dönmesi ve artık çocuk da olmadıkları için genital organlarıyla konuşmaya çalışması, işte böyle bir zavallılıktan kaynaklanır. “Maymun ne kadar yükseğe çıkarsa, kıçı da o kadar görünür.” FRANÇOIS OLIVIER Siyasal Skatoloji İngilizcenin Fransızcadan daha sade ve eklemsiz bir dil olmasından kaynaklanıyor. Ülkemizdeki dil, dolayısıyla düşünce yoksulluğu ise apaçık. Deyin ki 2009’dan 2013’e, ortalama 400 kelimeyle konuşulan Türkçe, 500 kelimeye çıktı. Aradaki fark hâlâ çok derin. Türkiye’yi dünya ekonomisinde 17. sıraya yükseltmekle övünen AKP iktidarının, toplumun ortalama entelektüel düzeyini bir gıdım yukarı çıkaramadığı besbelli. Nereden, nasıl mı belli? Sayın Başbakan’ın “zorla tutuyorum” dediği nüfusun, kuşkusuz elinden kaçıp sahaya inince gösterdiği dil ve düşünce performansından! HHH Sosyal medya, insanların uzun ya da kısa mesajlarla ilinti kurduğu bir “söz” ortamı. Elbette sohbet var, ama siyasal polemik ağır basıyor. İşte bu ortamda, özellikle 140 karakterle sınırlı (yani 140 kelime bile değil, işaret!) Tehlikeli Bir Strateji Toplumsal olayları polisiyeleştirmek, bir başka deyişle kriminalizasyon, yerlerini yitirme korkusuna kapılmış iktidar güçlerinin sıkça başvurdukları tehlikeli bir stratejidir. Çalkantılı dönemlerden geçmiş ya da geçmekte olan ülkelerin huzura özlem duyan toplumlarında bu yöntem çoğu zaman karşılığını bulmaktadır. Toplumumuz 30 yıl süren düşük yoğunluklu iç savaştan yorgun düşmüştür, huzura gereksinimi vardır. Fakat bir yandan da hayat kendi doğallıklarıyla sürmektedir. Bireylerin ve kitlelerin hak arayışları, işçi ve öğrenci hareketleri, çevreci eylemler gibi toplumsal olaylar bu doğallıklar arasındadır. Ne var ki otokratik yapılanma sürecine girmiş ülkelerde, toplumu kendi çıkarları doğrultusunda yeniden inşa etmek çabasındaki iktidarlar evrensel kabul gören yasalarla güvence altına alınmış bu doğallıklara hoşgörüyle yaklaşmazlar. Toplumdaki her türlü karşıtlığı kendilerine yönelik ve mutlaka bastırılması gereken tehlikeli bir girişim olarak algılarlar. HHH AKP iktidarı özellikle TaksimGezi olayları ile başlayan ve ülke geneline yayılan devingen süreçte başka otokratik ülkelerde de benzerlerine rastlandığı gibi bu süreci polisiyeleştirerek denetim altına almak çabasına girişmiştir. Örneğin, devletin güvenlik güçleri kendilerine verilmiş ve kullanım kuralları belirtilmiş plastik mermi, sis bombası, biber gazı gibi “gereğinde başvurulacak” önleyici araçları birer silah gibi kullanarak ölümlere yol açmış, yüzlerce göstericinin yaralanmasına neden olmuştur. Her ölümle, her yaralanmayla saflar keskinleşmiş, şiddetin şiddeti doğurduğu bir kısırdöngüye girilmiştir. Başbakan, yaptığı her konuşmada olayların devletin güvenlik güçlerinin yöntemsel uygulamalarıyla bir şiddet kısırdöngüsüne dönüştürüldüğü gerçeğini görmezden gelerek bu olayların mağduru olan göstericileri kitlelere hedef olarak göstermektedir. Başbakan, yandaş medyanın yaydığı bilgi kirliliğinin de katkısıyla konuşmalarının kendisini dinleyen topluluklar üzerinde belli bir etki uyandırdığını gördükçe dilini keskinleştirmektedir. HHH Bu, tehlikeli bir gidiştir. Pazar günü oynanan BeşiktaşGalatasaray maçı sırasında ve sonrasında yaşananlar bu gidişin hangi noktalara varabileceğinin göstergesidir. İktidar sözcüleri daha ortada fol yok, yumurta yokken, maçlar başlamamışken ortaya “ligler başlayınca stadyumlarda olaylar çıkacak” sözleriyle dikkatleri stadyumlara çekmişler, olası siyasal sloganlara yasaklar getirmişler, seyircilerin fişlenmesi uygulamasını başlatacak girişimlerde bulunmuşlar, kısacası kışkırtılmaya elverişli bir ortam hazırlamışlardır. Tüm bunların nedeninin TaksimGezi olayları sırasında başta “çArşı” olmak üzere çeşitli takım taraftarlarının gösterilerde yoğun bir biçimde yer almasının “görülecek hesaplar” hanesine düşülmüş bir not sonucu olduğunu anlamak için üstün zekâya sahip olmaya gerek yoktur. Televizyon görüntülerini izledik: Yüzlerce, binlerce insan turnikelerin üzerinden atlayarak stadyuma girerken, kart okuma aygıtları parçalanırken, kapılar kırılırken ortada tek bir güvenlik görevlisi yoktu. Yüzlerce seyirci 92. dakikada sahaya atladıklarında, kale önlerinde “zafer pozu” verdiklerinde özel güvenlikçiler soyunma odalarına doğru kaçıyorlardı. Olayların önceden planlanmış geniş çaplı bir provokasyon olduğu ortadaydı. Fakat büyük olasılıkla bu provokasyonun hedefi olan “çArşı” grubu basiret örneği sergileyerek tüm bu olan bitenlerin, tüyler ürpertici bu provokasyonun dışında kaldı, oyuna gelmedi. Sonuçta olan Beşiktaş’a oldu. Fakat buna da şükür. Çünkü o hengâmede tek bir ölüm peşinden yüzlercesini getirebilirdi. Dileriz iktidar bu olaydan gerekli dersleri çıkartır. Çıkartır mı acaba? KP’nin taban ortalaması 400 A kelimeyle konuşunca, Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN Twitter yazışmalarında AKP’nin çevresinde örgütlenen “bindirilmiş kıtalar”ın söz düellosuna bakıyorsunuz, kadın erkek hiçbirinin kelime dağarcığı, belden yukarı çıkamıyor. Güya söz düellosunda, ancak ve ancak genital organlarını konuşturabiliyorlar. Çok sevdikleri Başbakan’ı, görüşlerini paylaştıkları AKP’yi överek savunmak yerine; muhalifleri genital organlarıyla döverek, cinsel anlamda söverek, en çok da ırzına geçerek, tercihen toplu tecavüzle ortadan kaldırmak eğilimindeler. Hep belden aşağı ve cinsel içerikli saldırıdan ibaret siyasal sohbetlerinde, sürekli toplu tecavüz önerilerinde bulunmaları da, tıpkı çoğunun bir yumurta simgesinin arkasına saklanması ya da tavan ortalaması da 1000 kelimeyi aşamıyor. İftira atmak gerektiğinde, çareyi çocukken belledikleri ayıp ve günahları sıralamakta arıyorlar. Başbakan’ın sözcük dağarcığı zengin, dolayısıyla Bezmi Âlem Camisi’ne sığınan gençleri içki içmekle suçlamıştı. İddiayı fos çıkaran müezzini, böbrek hastası oluşuna bile acımadan, sürdüler... Diyanet’ten Sorumlu Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın, fos iddiaya “Orada afedersiniz torbalara idrar boşaltılıp oralara konuluyor” yalanını eklemesi, bence kayda değer bir gelişme. Sayın Bozdağ, hiç olmazsa çiş yerine idrar demeyi öğrenmiş. Ama skatoloji evresini aşamayanlar, bizim yetiştirdiğimiz çocuklar değil. Orada, oralarıyla en çok ilgilenenlerin kimler olduğu besbelli! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI behicak@yahoo.com.tr ‘Diren Bozcaada’ “Bozcaada” denince akla ne gelir?.. Bilenlerin “sükunetbağlar ve şarap” dediğini duyar gibiyim. O halde adı “koruma” olan bir planın öncelikle bu değerleri gözetmesi gerekmez mi? Ne var ki “tümü 3. derece sit” olan adaya dayatılan yeni plan eğer hayata geçerse, ne o dinginlik kalacak, ne bağlar, ne de kimliğini tamamlayan geleneksel Ege evleriyle bezeli yerleşim dokusu… Çanakkale’nin ilçesi konumundaki adamız, denebilir ki “yaşamsal” bir tartışmayla kışa hazırlanıyor. Ada sevdalıları, imar yerine adeta “imha”yı öngören “sözde koruma” planını durdurabilmek için Bozcaada Forumu’nu oluşturdu. Kış aylarında 2 bin, yazın 5 bin nüfusu barındıran 40 bin m2’lik adayı “betonlaşma”ktan kurtarmak için 10 bini aşkın imza toplanmasını sağlayan katılımcılar özetle diyorlar ki: “Bozcaada’ya dokunmayın, bırakın Bozcaada olarak kalsın..” ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI Dingin ve kimlikli sokaklar... kamilmasaracı@gmail.com Forumdaki ‘Gezi ruhu’ Dr. Mine İnceoğlu, konuk olduğu Açık Gazete’de “doğal yapıyı ve kimliği tamamen bozacak” dediği planın halka duyurulmadan kabul edilmesinin çağdaş ve demokratik şehircilikle nasıl çeliştiğini anlatmış... Oyuncu Cezmi Baskın’ın “Diren Bozcaada” çağrısı üzerine herkesin ortak fikri ise “Gezi Ruhu”nun adada da başarıya ulaşacağı... Nitekim Açık Radyo’nun kurucusu Ömer Madra da “Gelecek şimdidir ey okur: Dünyanın her yerinden direniş haberleri geliyor artık, farkında mısın?” diye sorduğu “Mutluluk Rüyası Görmek” başlıklı yazısında bakın ne diyor: “Bulgaristan’dan Brezilya’ya, Mısır’dan Meksika’ya… buralarda da Yedikule’den Munzur’a, Uludağ’dan Bozcaada’ya, 3’üncü köprü’den 3’üncü havalimanına, on bin yıllık tarih üzerine inşa edilen barajlardan milyonlarca yıldır orada duran toprakların bağrını yararak kazılacak kanala… yani, bütün müştereklerimize eşzamanlı olarak yöneltilmiş topyekun bir talan tasallutu ve buna başkaldıran kitlelerin emokrasinin inkârı direnişi...” Bozcaada’yı izleyeceğiz. Bozcada Forumu, işte Gelişmeleri mutlu haberlerle bu planı durdurmak için paylaşmak umuduyla.. her fırsatta toplanıyor. Prof. Forum, sadece imar planını sorgulamak için değil, kanalizasyon vb. altyapı sorunlarına da çözüm bulmak üzere, aydınlar, uzmanlar ve bilinçli sakinlerin katılımıyla kurulmuş. Gazeteci Haluk Şahin izlenimlerini şöyle yazıyor: “Bozcaadalılar adaya sahip çıkıyor. Bozcaada butik bir bağcılık, şarapçılık, kültür adası kalsın şeklindeki ifadelere yer verilen forumda yeni imar planını bilmek ve kötü sürprizlerle karşılaşmamak istiyor... Gezi ruhu budur, yaşadığın yere sahip çıkmak.” Bir diğer duyarlı gazeteci Ferai Tınç da Şehir Plancıları Odası Bursa Şubesi’nin planla ilgili eleştirilerine dikkat çekerek diyor ki: “Bu düpedüz Bozcaada’yı ‘Avşalaştırma’ planı… Kıyıdaki arsalara 300 m2, bağların ortasına 500m2 inşaat izinleri; minicik adaya 18 metre eninde yollar TOKİ’den başka kimi memnun eder? Bozcaada, imar planını usulsüzlük ve pervasızlıkla biçimlendirmeye kalkanlara terk edilemez. 47 km2’lik adaya kruvazör limanı iş mi?” BULMACA HARBİ SEMİH POROY SEDAT YAŞAYAN D SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Gösterişsiz, 1 sade yaşamak 2 tan yana olan alçakgönüllü kim 3 se. 2/ Saban de 4 mirinin tarlada 5 açtığı çizgi... 6 Basınçlı suy la tuvaletin yı 7 kanmasını sağ 8 layan aygıt. 3/ 9 Püre haline getirilmiş patatesle 1 2 3 4 5 6 7 8 9 yapılan bir tür sala 1 A L A Y U N T T ta. 4/ “Delice” de de 2 R A K A M İ L E nilen ve ekin tarlala 3 K UMP İ R rını saran zehirli bir 4 G O U S K U R U MA ot... Bedenin yaşaA Z Ş A N S ma gücü. 5/ Kendi 5 Ş ni beğendirmek ama 6 T A L A S E M İ İ R İ G cıyla yapılan davra 7 E Z A G A R nış... Fas’ın plaka 8 K A B A L imi... Satrançta bir 9 T A K O F O B İ taş. 6/ Eskiden dervişlerin giydikleri, tiftikten yapılmış ince külah. 7/ Kaş... Asya’da bir ülke. 8/ Radyum elementinin simgesi... Karagöz oynatan kimse. 9/ Kenar süsü... Barbunyaya benzer bir balık. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kâğıdı perdahlamada kullanılan makine. 2/ Toprak, kum ve saman elemeye yarayan iri delikli kalbur... En kalın erkek sesi. 3/ Lale bahçesi. 4/ Acı badem ağacı... Damıtılarak elde edilen uçucu ve kokulu maddelere verilen ad. 5/ Şımarıklık... Anadolu halklarının en eski ana tanrıçası... Beygir. 6/ Bir tür küçük zurna. 7/ Bir tür kâğıt süslemeciliği... Türk müziğinde bir makam. 8/ Arjantin’in plaka imi... Gerçek olmayan. 9/ Başlıca içeceğimiz... Postu siyah çizgili ve benekli külrenginde kedi. C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear