23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 EYLÜL 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 mrümde ilk kez, Ö Türkiye’de bağbozumu zamanı bir “Şato”ya konuk oldum. Şato, salt bizim değil, tüm dünya dillerine elbette Fransızcadan aktarılan bir şarapçılık deyimi. Belli bir bağ sahibinin kendi üzümlerinden, bağın mülkiyeti içine kurulmuş kendi tesislerinde yaptığı şarap üretimine verilen ad. Bugüne değin pek çok Türk şarap üreticisi tarafından çağrılmış; ama geniş geneli yükünü bambaşka alanlarda tuttuktan yani zengin olup yaş kemale erince “Şaraptan da ben anlarım” olmuşların elini attığı her şey gibi gösteriş kokan bağlarına ve üretimlerine ilgi duymamıştım. İspanya, İtalya ama en çok da Fransa’da incelediğim şarap kültürü, bana bağcılığın “sonradan görme” olunamayacak kadar uzun vadeli çaba, özveri ve tutku gerektirdiğini öğretti. İşte bu yüzdendir ki Türkiye’nin en iyi üzüm yetişen topraklarında, şarapçılık sektörüne henüz zenginlerin arasında şarabın adı yokken giren ve yarım yüzyıldır kazandığı her başarıyı adım adım, alınteri dökerek hak eden Tokat ailesinin işletmesine konuk oldum: Pamukkale Şarapçılık. Denizli’nin kuzeyinde, Büyük Menderes Nehri’nin içinden aktığı 6 bin nüfuslu Güney, mimari özgünlüğünü korumuş, adı gibi güzel bir ilçemiz. Pamukkale’nin değil. Yarım yüzyıldır tesisi büyütüp modernleştirmek için harcanan paralar, ailenin her yıl dişinden tırnağından artırıp, kuruş kuruş üst üste koyarak yaptığı yatırımlar”. HHH Pekmeze talep azalınca üzüm bağlarını söküp tütün eken, tütün yasası değişince yine zorda kalan Güney ilçesi çiftçilerinin; zaman içinde yeniden üzüm üretimine dönmesinde Pamukkale Şarapçılık’ın 1990’dan beri yaptığı yatırımlar etkili olmuş. Tokat ailesi, bölge bağcılığını desteklemek amacıyla üreticilere yüz binlerce yabani fidan ve bu fidanların aşılanmasında kullanılacak aşı kalemlerini temin edip, ücretsiz dağıtmış. Yasin Tokat, bağların ardında yükselen bembeyaz bir dağ gösterdi. Bembeyaz. Uzaktan ne olduğunu anlamadım. Meğer toprağı üzüm ekilir hale getirmek için, bağlardan elle tek tek ayıklanan taşların oluşturduğu dağmış... Eskiden 50 ton şaraplık üzüm bulunamayan Güney ilçesi, böyle bir zahmetin karşılığında bugün on binlerce ton kaliteli şarap üzümü üretiyor ve refah içinde yaşayan çiftçilerin mutlu beldesi. Türkiye’nin en önemli şarap üreticileri, bu üzümleri kullanıyorlar. Pamukkale Şarapçılık’ın elli yıllık tarihçesi, idealist ve birbirine saygılı olduğunca yaptığı işe sevdalı Tokat ailesinin, yaşadığı coğrafya ile paylaştığı bir başarı öyküsü. “Şarap, güneş dolu bir sudur.” GALILEO amukkale Şarapçılık, P şarap ihracatında Türkiye’nin üç büyük Bir Türk ‘Şatosu’: Pamukkale volkanik, dolayısıyla üzüm bağları için ideal bir kimyasal bileşim oluşturan verimli ama çok taşlı topraklarında, yüzyıllardır kurutmalık ve pekmez için üzüm üretilirmiş. HHH Şeker sanayisinin gelişmesiyle pekmeze talep azalınca, üretilen üzümden şarap yapmak fikri belirmiş. Başka bir deyişle, bin yıl önce zaten şarap yapılan bir bölgenin, aslına dönüşü düşünülmüş. Fevzi Tokat ve dört kardeşi, 1962 yılında Güney ilçesinde 100 bin litre kapasiteli Pamukkale Fotoğraf: GÜNER KORALI Şarapçılık’ı kurmuş. Bölge dört dörtlük bir tesis olan üzümlerinden yaptıkları Pamukkale Şarapçılık, 65 şarabı, İstanbul’da şişeleyen hektarlık kendi bağlarından işletmelere satarak girmişler gelen üzümü kendi sektöre. tesislerinde işleyerek “şato” Ailenin en küçük kardeşi ve gıda uzmanı Ziraat Mühendisi unvanını hak ediyor. Kendi bağları dışında ama sadece Yasin Tokat, 1972 yılından Güney ilçesi bağcılarının öteye işletmenin başına yetiştirdiği üzümleri de geçince, Pamukkale işleyerek, “domaine” şarabı Şarapçılık da yavaş, ama da üretiyor. emin adımlarla yükselişe Bu yıl kırkıncı geçmiş. bağbozumunu yapan Yasin Bugün, benim Avrupa’da Tokat’ın kendi deyişiyle gördüğüm en gelişmiş “Pamukkale Şarapçılık, işletmelerden farksız, şarap milyoner bir ailenin mülkü üretiminin her aşamasında Savaşa mı Giriyoruz? Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı hiç kuşkusuz dünyadaki mevkidaşları arasında en sık, en çok ve en uzun konuşan lider olarak açık ara başı çekiyor. O bir retorik ustası, sözü döndürüp, dolandırıp istediği yere getirme konusunda mahir mi mahir. Ortalama halk üzerinde karizmatik bir etkisi var. Bu niteliklerini iyi kullanıyor. Kişiliğinin savaşçı bir yanı olduğunu, bu yanını partisinin iktidar, kendisinin de başbakan olduğu 2002 yılından bu yana sıkça öne çıkardığından biliyorduk. Onun yerel savaşçı kimliğinin ve bu kimliğine uygun düşen davranışlarının bizi yadırgatan bir tarafı yoktu, daha doğrusu alışmıştık. Fakat Arap ülkelerinde baş gösteren ayaklanmalar, çatışmalar, iç savaşlarla birlikte küresel savaşçı rolüne soyununca işler değişti. Ürker, korkar olduk. Haksız da değiliz. Başbakan’ın küresel oyunculuk tutkusuna bağlı olarak AKP iktidarının başlardaki “komşularla sıfır sorun” söylemi terk edildi, kuzey, doğu ve güneydoğu komşularımızla ilişkilerimiz bozuldu, Suriye ile savaşın eşiğine geldik. Birbirimizin uçaklarını, helikopterlerini vurup düşürüyoruz. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç pazartesi günkü Bakanlar Kurulu toplantısından sonra bir açıklama yaptı: “Suriye’ye ait bir Mi17 helikopteri sınırımızı, hududumuzu Hatay Yayladağ Güveçci bölgesinde 14.20’de iki kilometre ihlal etmiş, hava savunma unsurları tarafından yapılan ikazlara rağmen ihlal devam etmiştir. 14.25’te Malatya’dan havalanan iki jetimiz helikopteri füze ile vurarak düşürmüştür.” Sonra ekledi: “Suriye’de 120 bin insan ölmüştür. Bunu Suriye de yalanlamıyor. 110 bin kişi konvansiyonel silahlarla öldürülmüştür. Bu demektir ki Suriye rejimi öldürmeye devam edecektir. Balistik ve konvansiyonel silahlar ellerindedir. ‘Sadece kimyasal silah kullanılmasın’ demek anlaşılır değil. İnsanlığın anlayacağı bir şey değil. Bu Esad’ı ödüllendirmek anlamına gelir. Olanlar bizi isyan noktasına getirdi. Bize düşeni yapacağız.” İkinci bölüm aynı zamanda Başbakan’ın yargı ve söylemlerini bire bir yansıtıyor. O da sürekli olarak Suriye’deki iç savaş süresince öldürülen 106 bin kişiden söz ediyor, Esad rejimini bu insanların katili olarak niteliyor. Arınç’ın sözlerinden bu sayının 120 bine yükseldiğini öğrenmekteyiz. Fakat aklımızın takıldığı bu sayılar değil, bu kadar çok sayıda ölümün kimlerin elinden gerçekleştiğidir. Savaşın lanet olasılığı ve Esad’ın savunulacak iler tutar bir yanı olmadığı bir tarafa, bunca insanın ölümünü tek bir ele, Suriye rejimine bağlamak yanlıştır, bilinçli bir yönlendirme, açık bir hileli yönlendirmedir. Rejimin askerleri silahlarla ölüm kusarken, tepeden tırnağa silahlı El Nusra, El Kaide militanlarının, ülkede cirit atan terör örgütlerinin, Özgür Suriye Ordusu milislerinin elleri armut mu toplamaktadır? Suriye’de olan bir iç savaştır ve iç savaşlarda da taraflar birbirlerini öldürürler. Bu gerçeği gözden kaçırmakla Başbakan ve AKP sözcüleri ne amaçlamaktadırlar? Bülent Arınç, “Olanlar bizi isyan noktasına getirdi” dedikten sonra ekliyor: “Bize düşeni yapacağız!” Bize düşen nedir? Geldiğimiz isyan noktasında gözümüzü karartıp ABD, Rusya, Birleşmiş Milletler, Cenevre boş verip Esad rejimini dize getirmek için Suriye’ye savaş mı açacağız? Bize düşen bu mudur? “Yurtta barış dünyada barış” Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden biridir. Dolayısıyla bize düşen, komşumuz ya da değil, iç savaşın acılarını yaşayan herhangi bir devletin çatışmaya varan sorunlarında bir tarafa yandaş olmak değil, bu çatışmayı sona erdirmek için elden gelen tüm çabayı göstererek tarafları barışa çağırmaktır. Türkiye’nin Ortadoğu’da savaşa soyunmasının sonu hüsrandır. Başımıza öyle belalar sarılır ki kurtulmamız yıllar alır. Aman ha! firmasından biri. İşletmenin yurtdışında ödül alan ürünlerinden biri, İngiltere’de Mark&Spencer’in raflarındaki 800 çeşit şarap arasında tek Türk şarabı. Yasin Tokat, AKP iktidarının yürürlüğe koyduğu alkol satışını düzenleyen yasaklarla ilgili olarak; “50 yıldır canımızı dişimize takarak verdiğimiz emekle bunu hak etmedik. Başarımızla Times’da haber oluyoruz, Türkiye’de bu haberin sözünü edemiyoruz. Gönlümüzden gürül gürül rafting nehirleri akıyordu, küreğimizi kırdılar” diyor. Meğer şimdi uygulanan yasaklar, bundan sonra gelecek yasakların sadece bir bölümüymüş. İkinci volesi de olacakmış yasanın. Ülkeyi tüm motorları çalışır halde apronda bekleyen bir uçağa benzeten kafalar, hem Türkiye’yi uçuramadılar, hem de uçmayı başaran Türkiye’yi “bizden değil” diye havada vuruyorlar! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI behicak@yahoo.com.tr Korumanın Kraliçesiydi Geçen cumartesi Levent Camii avlusunu kaplayan çelenklerden biri herkesin dikkatini çekiyordu... Cumhurbaşkanlığı Korosu elemanlarından İstanbul Kız Lisesi Derneği’ne, Türk Musikisi Vakfı’ndan Mimarlar Odası’na dek sayısız kişi ve kuruluşun isimlerinin arasında “Hammamizade İsmail Dede Efendi”nin de (17781846) bulunması ne kadar anlamlıydı... “Mimarlık mirasımızın korunması”nda tartışmasız öncü kadınlarımızdan Perihan Balcı’nın cenaze törenine bu düşündürücü katkıyı yapanın Mehmet Güntekin olduğunu öğrendim… Dede Efendi’nin yaşadığı Cankurtaran semtindeki 200 yıllık evin yenilemesini (restorasyon) sağlayan Perihan Hanım’a bu tarihsel vefa borcu başka nasıl ödenebilirdi? (Gürer Yayınları2011) Yaşı 20’lerdeki genç bir fotoğraf sanatçısı olarak hep hüzünle izlediği ve belgelediği eski evlerimizin yaşatılmaları için 1976’da kurduğu “Tarihi Türk Evleri Koruma Derneği” (TÜRKEV), Bakanlar Kurulu tarafından 1979’da “Kamu Yararına Kuruluş” ilan edilmiş; aynı amaçlı uluslararası STK’lerden Avrupa Nostra’ya da üye kabul edilmişti. Bu heyecan verici başlangıcın unutulmaz övgüsünü ise Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel 1997’de şöyle söylemişti: “Perihan Balcı Hanımefendi’nin hizmetleri ödeşilmez. Dileklerini karşılamak görevimizdir.” Balcı’nın girişimleriyle bugüne dek 30’a yakın kentimizde TÜRKEV ve yerel yönetimler işbirliği içinde düzenlenen “Türk Evleri Haftası” etkinlikleri, mimarlık mirasımızı koruma bilincinin yurt düzeyinde yükselmesine eşsiz katkılarda bulunmuştur. Çok sayıda vali ve belediye başkanı illerindeki sivil mimarlık örneklerini sahiplenerek yok olmaktan kurtarmanın onurunu Balcı sayesinde yaşarlar... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com ürk evleri haftaları “Korumanın Kraliçesi” Perihan Balcı’nın “yaşarken efsaneleşen” yaşam öyküsünü, Deniz Banoğlu’nun kaleme aldığı “Yok Olan Bir Mirasın Tanığı” adlı kitaptan okuyabilirsiniz. T BULMACA HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN T.C. İSTANBUL 8. İCRA DAİRESİ TAŞINIRIN AÇIK ARTIRMA İLANI Hem dernek merkezi, hem de sayısız kültür ve sanat etkinlikleriyle çağdaş bir kültür mekânı olarak hizmet veren Dede Efendi Evi ise bulunduğu eski İstanbul semtinin tarihsel kimliğini güçlendiriyor. Evin yenilemesini de gerçekleştiren mimar Prof. Dr. Cengiz Eruzun, sağlık sorunları nedeniyle yakın geçmişte dernek başkanlığını bırakmak zorunda kalan Perihan Hanım’ın yerine bu görevi üstlendiğinde demişti ki: “Öylesine kutsal bir ricaydı ki karşı çıkmak mümkün değildi. Şimdi kurucu ve şeref başkanımızın Dede Efendi Evi talimatlarını yerine getireceğiz.” Bu talimatları belki artık duymayacağız ama anıları, üstün duyarlılığı ve birikimleriyle sadece TÜRKEV’in değil, kültür mirasımızın yaşatılmasını önemseyen herkesin yol göstericisi olacak. Korumanın kraliçesi o gün Edirnekapı Şehitliği’ne uğurlanırken ÇEKÜL Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen de vardı. “Mutluydu” dedi ve ekledi: “Toplum artık eski evlerimize değer veriyorsa, buna eşsiz katkısını günbegün yaşayarak veda etti..” 2011/20190 ESAS Aşağıda cins, miktar ve değerleri yazılı mallar satışa çıkarılmış olup: Birinci artırmanın aşağıda belirtilen gün, saat ve yerde yapılacağı ve o gün kıymetlerinin %50’sine istekli bulunmadığı takdirde, yine aşağıda belirtilen gün, saat ve aynı yerde 2. artırmanın yapılarak satılacağı; şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen değerinin %50’sini bulmasının ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olmasının ve bundan başka paraya çevirme ve payların paylaştırma giderlerini geçmesinin şart olduğu; birinci artırmadan on gün önce başlamak üzere artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar esatis.uyap.gov.tr adresinden elektronik ortamda teklif verilebileceği, birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden başlamak üzere ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebileceği, mahcuzun satış bedeli üzerinden aşağıda belirtilen oranda KDV.’nin alıcıya ait olacağı ve satış şartnamesinin icra dosyasından görülebileceği; İhalenin feshi davası açanların ihale tarihinden itibaren 7 gün içerisinde dava açtıklarına dair havaleli dilekçe örneğini ibraz etmedikleri takdirde ihalenin kesinleşmiş sayılacağı, gideri verildiği takdirde şartnamenin bir örneğinin isteyene gönderilebileceği; fazla bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarasıyla dairemize başvurmaları ilan olunur. 03/09/2013 1. İhale Tarihi : 04/10/2013 günü, saat 11:50 12.00 arası. 2. İhale Tarihi : 21/10/2013 günü, saat 11.50 12.00 arası. İhale Yeri : İSTANBUL 8. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ ÇAĞLAYAN/İSTANBUL No: 1 Takdir Edilen Değeri TL.: 100.000,00 Adedi: BELİRTİLMEMİŞ KDV: Cinsi (Mahiyeti ve Önemli Nitelikleri): AHMET SABRİ TERZİ’NİN MERCANİ TEKSTİL KURU TEMİZLEME SAN. LTD. ŞTİ’DE BULUNAN HİSSESİ (HİSSE ADEDİ BELİRTİLMEMİŞ) (İİK m. 114/1,114/3) * : Bu örnek, bu Yönetmelikten önceki uygulamada kullanılan Örnek 63’e karşılık gelmektedir. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 55462) 1/ Osmaniye 1 ilinde, “ulusal park” kap 2 samına alınan 3 ünlü Hitit yer 4 leşmesi. 2/ Avşa Adası’nda 5 yetiştirilen 6 ve iyi bir sofra şarabı elde 7 edilen kırmı 8 zı üzüm cinsi. 9 3/ Yüksek makamdaki dev1 2 3 4 5 6 7 8 9 let adamları... Kay1 G A L İ B A R D A nağı mitolojik çağlara dayanan kirişli 2 Ü V E Y İ K O D bir çalgı. 4/ İshal... 3 V A R İ D A T A Sodyum elementi 4 E N L E Y L E K nin simgesi. 5/ Bir 5 Z AM İ R O B A zaman birimi... KahK A K A S O R ramanlık, yurt sevgi 6 si gibi konuları işle 7 E L İ M N A yen şiir türü. 6/ Bir 8 P E T A L İ N İ S ay adı... İskambil 9 E T A N K A T I de bir kâğıt. 7/ Hararet... “Yok edin insanın insana kulluğunu / Bu bizim” (Nâzım Hikmet). 8/ Küçük doğranmış patates, patlıcan, biber, domates gibi sebzelerle yapılan kızartma yemeği. 9/ Dünyanın ilk nükleer denizaltısının adı. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Gaziantep’in bir ilçesi ve bu ilçenin güneydoğusunda yer alan eskiçağ kent kalıntısı. 2/ Bayağı, sıradan... Niyet. 3/ Hindistan’da kral ve imparatorlara verilen san... Arap harflerinin en çok kullanılan el yazısı biçimi. 4/ Başarısızlık, sonuçsuzluk... Pasta hamuru. 5/ İstem... Bir meyve... 6/ Rütbesiz asker... Çipura balığının yavrularına verilen ad. 7/ Bir cins güvercin... Namlusu yivsiz bir tüfek cinsi. 8/ İçe doğmayla akla gelen yaratıcı duygu... Kuzu sesi. 9/ Asya’da bir ülke... İçine sulu şeyler konulan kap. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear