25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 4 MART 2013 PAZARTESİ 6 DİZİ IRAK Türkmen Cephesi Başkanı Salihi, Türkiye’nin Irak politikasını sert bir dille eleştirdi ‘Türkiye bizi unuttu’ ürkiye’de duyduklarımızla yetinmemek gerekir denecek o kadar çok şey var ki. Bunlardan biri de Irak’taki Türkmenlerin durumu. Bu konuya ilişkin bilgilerimiz çok ama çok sınırlı. Sadece, bölgeyle ilgilenenlerin yakından bildiği kimi gerçeklerin, kamuoyumuza büyük bir ciddiyetle aktarılması gerek. Hemen belirteyim; Irak’ta Türkmenlerin durumu kelimenin tam anlamıyla trajik. Kürtlerin, Arapların, Sünnilerin, Şiilerin vs. hepsinin şu ya da bu şekilde sırtını dayadıkları bir yerler var. Türkmenler için de Türkiye’nin desteğini aldığı inancı yaygın. Ama tam tersine, Türkmenler gerçekten sahipsizler. Bunu Irak Türkmen Cephesi’nin (ITC) son derece bilgili, Irak ve bölge gerçeklerine hakkıyla vâkıf başkanı Erşad el Salihi’den öğrendim. Türkiye’yi incitmemeye büyük özen göstererek söyledikleri çok ama çok ilginç. Bu Millet Bunu Yutmaz Başbakan’ın MİT aracılığıyla Apo ile “pazarlığı” bütün çıplaklığıyla ortaya çıktı. Başbakan’ın tutanakların yayımlanmasına karşı “Gazeteciliğin batsın” diyerek dile getirdiği büyük ve derin öfke ve nefretine şaşırmanın âlemi yok. Başbakan’ın bu öfkesini, zaten medyadaki adamları “gazeteciliklerini kurban ederek” bu yayına karşı çıkmalarıyla ve “yarı beyni” Akdoğan, yazılarıyla önceden duyurmuşlardı! RTE için tek gazetecilik var: Gazetecilik beni desteklemek demektir. Hoşlanmadığı gazeteciler ve gazetecilik düşmandır, yok edilmelidir, batmalıdır veya devşirilmelidir... Geçen 10 yıllık pratik bunun kanıtıdır ve medyada hâlâ sürmekte olan iktidara dokunan gazeteciliğin tasfiyesi operasyonlarını yaşıyoruz... Neyse bu yeni bir şey değil... Üzerinde durmak istediğim konu doğrudan bu değil.., Ama bununla da ilişkili... İlişkili çünkü şu gazetecilik olmasa RTE dikensiz gül bahçesinde istediği, al gülüm ver gülüm, bütün anlaşmaları yapacak; milletin de her şey olup bittikten sonra haberi olacak. Bu nedenle en önemli bir anda hâlâ gazetecilik yapılabiliyor olması, iktidarı çıldırtıyor. ??? Zabıtlar şunu net gösteriyor: Apo ile RTE anlaşmışlar, işi bitirmişler... Her şey tamam olduktan, “Başkanlık Anayasası” üzerinde anlaşma ve uzlaşma sağlandıktan sonra Apo, dışarıdaki Kürtleri, PKK ve BDP’yi bu anlaşmaya ikna etmek için görev üstlendi veya görevlendirildi. Heyetlerin İmralı’ya gitmesine izin verilmesinin tek amacı budur. Nitekim, Apo’nun BDP’ye, Kandil’e ve Avrupa’ya yazdığı üç mektubun da amacı budur. Aslında sözde demokratik davranarak görüşlerini almak istediğini söylemektedir. Ama yaptığı anlaşmayı kabul etmeyenleri de kendinden saymamaktadır. Apo onlara çekilme tarihi de dayatıyor. Bu tarih, aslında RTE’nin tarihidir! RTE, Apo’dan önce, kendi başkanlık anayasasını nisanda Meclis’e getireceğini ve sonbaharda da referanduma götüreceğini açıklamıştır. MartNisan ve sonbahar, Apo’nun da (ağustosta tamamen çekilin) talimatlarıyla örtüşmektedir. Bu ikilinin bu müthiş tarih zamanlaması, Allah aşkına kimsenin de mi dikkatini çekmiyor... RTE bu tarihlemesiyle Kürt meselesini işte çözdük, PKK’lileri ülke dışına attık diyerek en büyük propaganda silahıyla anayasasını kabul ettirmeye ve “Başkanlık Anayasası” deli gömleğini bize giydirmeye çalışacaktır... ??? Apo’nun tutanaklarda sözünü ettiği “demokratik başkanlık” bir zırvalık ve kendi cemaatini yatıştırmaya yöneliktir. Apo’ya, giden heyetten biri, başkanlık sistemine parti içinden itirazlar olduğunu, bunun dikta rejimini getirebileceği itirazları olduğunu söylüyor. Öcalan, “RTE’nin başkanlığını desteklemeliyiz” diyor. Cemaat tehlikesini cemaatla RTE arasındaki dalaşmayı da buna bir gerekçe olarak gösteriyor. Ayrıca diktatörlük endişesine karşı da onları yatıştırıcı sözler söylüyor. Yok olmazmış, o da zaten diktatörlük anayasasına hayır dermiş. ABD’deki başkanlık anayasası gibi, Meclis’in güçlü olduğu ve halkların (TürkKürt) meclisinin de kurulduğu bir anayasa olabilirmiş falan filan. Anayasayı kotarmışlar birlikte. Nisanda Meclis’e getirecek Başbakan. Apo ise yok öyle olmaz falan diyerek RTE’nin uzun süreli bir diktatörlük dönemini başlatacak anayasasının onaylanmasını istiyor. Bütün bunları yazıp çizdim; şöyle on günlük yazılarıma dönüp bakın. Apo’nun Türkiye diye bir derdi yok ve olamaz zaten. Apo’nun derdi Kürtler, “Kürt bölgesi” ve bu yolda elde edecekleridir.. RTE diktatör olmuşmuş, özgürlükleri yok ediyormuş, var olan melez demokrasiyi de ayaklar altına alarak diktatör rejimi yerleştirecekmiş, uzun süreli bir karanlık dönemi başlatacakmış... Bunlar bizim derdimiz, Türkiye’nin derdi! RTEApo ortak anayasası, sadece karanlık ve tam bölünmüş bir Türkiye önümüze koyacaktır. RTE bütün ülkeyi, bütün milleti ilgilendiren Türkiye’nin varoluşu, yokoluşuyla ilgili bir konuda, kendisine tam otoriterlik verecek başkanlık gibi bir rejim değişikliğini, gizli kapaklı bir anlaşmayla ve üstelik “Kürt meselesini çözüyor, savaşı sona erdiriyoruz” gibi çok masum bir isteğin arkasına gizlenerek Türkiye’ye dayatmak ve bütün milleti bir oldubittiyle karşı karşıya bırakmak istemektedir. Bu millet bunu yutmaz.. T Parlamentoda 7 Türkmen milletvekili var Salihi, aynı zamanda Kerkük milletvekili. Türkmenlerin Irak siyasi hayatında temsiliyet açısından bir sıkıntıları yok. “Tüm nüfusumuzu göz önüne alırsak azdır ama parlamentoda yedi Türkmen milletvekili var” diyor. Maliki kabinesinde de 2 bakanlık Türkmenlerin. Ülkede bir de Türkmen Eğitimi Genel Müdürlüğü var. Peki sıkıntı ne o zaman? “Yok olacağız” diyerek başlıyor konuşmaya Erşad el Salihi. Irak merkezi hükümetini desteklediklerini, daha doğrusu “merkezi bir hükümet”i desteklediklerini belirtiyor. “Çünkü” diyor, “Irak’ın parçalara bölünmesini önlemenin yolu merkezi bir yapıya destek vermektir.” Irak Türkmen Cephesi Başkanı Türkmenlerin, Irak’ta Kürtler ile Araplar arasında kaldıklarını, tarafların kendileri yokmuşçasına hareket ettiklerini belirtiyor ısrarla. Kulak verelim: “Bizim gücümüz yok değil. Türkmenler bu ülkenin burjuvazisini oluşturuyorlar. Ama şu an durumumuzun parlak olduğu söylenemez. Milli prensiplerimize bağlı kalarak yaşamamız lazım. Burada yakında azınlık bir topluluk haline geleceğiz. Kuzey Kürtleri ile Araplar arasında kaldık. Her iki taraftan da bize saldırılar oluyor. Türkiye dahil destekçimiz yok. Oysa biz Türkiye’den maddi, manevi destek istiyoruz.” “Nasıl yani, Türkiye size destek olmuyor mu?” diyorum, yanıtı şu oluyor: “Olmuyor. Destek olduğu zaman da sadece Sünni Türkmenler oluyor bu desteğin muhatabı” diyor. Türkiye’nin, bölgede mezhepçi politika izlediği iddialarını güçlendiren bir belirleme başkanın yaptığı. Irak Türkmen Cephesi lideri Erşad el Salihi, Türkmenlerin geleceğinden büyük endişe duyuyor. ‘Irak’ta Türkmenlerin durumu kelimenin tam anlamıyla trajik. Kürtlerin, Arapların, Sünnilerin, Şiilerin vs. hepsinin şu ya da bu şekilde sırtını dayadıkları bir yerler var. Türkmenler için de Türkiye’nin desteğini aldığı inancı yaygın. Ama tam tersine, Türkmenler gerçekten sahipsizler.’ ‘Etnik temizlik olacak’ Türkmenler arasında saygın bir yeri olan, entelektüel birikimiyle adından sıkça söz ettiren biri Hasan Özmen. Irak parlamentosunda Diyala’dan milletvekili olarak bulunan, Türkmen önde gelenlerinden. Irak anayasasının azınlıklar açısından en gelişmiş anayasa olduğunu söyleyerek şaşırtıyor beni. Azınlık hakları, 12 maddede toplanmış meğer anayasada. Gerçekten çok çarpıcı laflar etti Özmen. “Irak halkını en iyi anlayan ülke kimdir?” diye sormuş olsaydım vereceği yanıt şuymuş örneğin: “Ürdün.” “Neden?” dedim, haliyle, “hem iktidarla, hem de muhalefetle iyi geçiniyor da ondan” dedi. Burada Türkiye’ye bir gönderme olduğu çok açık. Türkmenler açısından durumun çok kötü olduğunu Hasan Özmen de vurguluyor. Hatta çok daha moral bozucu bir manzara çiziyor. “Balkan Harbi sürecine benziyor Irak’ın durumu” deyince ürperdim. Çünkü, “Balkanlaşmak” derler, “par Milletvekili Hasan Özmen, Irak’taki durumu Balkan Harbi öncesi duruma benzetti. ‘Türkiye’nin tutumunu yanlış buluyorum’ Burada, dünde görüşlerine yer verdiğim Dr. Engin Selçuk’un sözlerine bakmakta yarar var. Genç akademisyen bu konuda çok sert belirlemeler yapıyor. Türkiye’nin tutumunu “yanlış” buluyor, bunu söylemekten de çekinmiyor. “Nedir bu yanlışlıklar?” diyorum. “Barzani Türkiye’nin dostu değildir, doğal olarak Kürt ulusal çıkarını her şeyin üzerinde tutan pragmatik bir liderdir” diye başlıyor yanıtlamaya ve sürdürüyor: “Türkiye’nin yıllardır açılmasını talep ettiği Ovaköy sınır kapısına engel olan Barzani’dir. Hezil çayında coğrafi olarak en uygun geçiş noktası olan Ovaköy, Kürt bölgesini bypass ederek Türkmen bölgelerine ve giderek Musul ve Kerkük’e inen en kestirme koridordur. Barzani kendi ulusal çıkarını esas alarak bu sınır kapısının açılmasına muhalefet etmektedir. Bugün varılan protokol gereği ikinci sınır kapısı 2013 yılında Ovaköy’ün 20 kilometre doğusundan ve Kürt bölgesinden açılacaktır. Türkiye’nin Ovaköy’ü açtıracak gücünün olmaması, bu konuda kendisine destek verecek ‘dostu’ olmaması ne acıdır”. çalanmaktan daha fazla şey ifade eder.” Nasıl ürpermez insan. Ürpermeye devam: “Irak’ta etnik temizlik hazırlığı var ve işe Türkmenlerden başlanacak.” Özmen’i dinledikten sonra, ITC Başkanı Salihi’nin Başbakan Erdoğan’a yönelik şu sözleri daha bir anlam kazanıyor: “Erdoğan birkaç yıl önce Irak’a geldiğinde her grupla görüştü ama Türkmenlerle görüşmedi. Bu siyaseti sürdürürse Türkiye, topraklarımızın bir kısmını Kürtler, bir bölümünü de Araplar alırsa Türkmenlerin geleceği tehlikeye düşer. Tuzhurmatu’ndan Türkmenler Kerbela’ya kaçıyor.” İlk önlem olarak Türkmenlerin korunması amacıyla bir güvenlik bölgesinin oluşturulması gerektiğini belirtiyor Salihi. “Sıfır sorun” politikasının, Türkiye açısından Türkmenleri de sıfırlamak anlamına geldiğinin en acı örnekleri bu sözler. Emperyal güçlerin “özgürleştirdiği” Irak, yanı başımızda ikinci bir Balkan Harbi faciasının yaşanacağı bir coğrafya olmaya aday görünüyor gerçekten de. Ben de Dr. Selçuk gibi buradaki her “uluslararası aktörün” hesabı, Bağdat’dan döner diye umut ediyorum. Tabii Bağdat kalırsa. ‘Telafer baskı altında’ Barzani’ye söz geçiremeyen bir Türkiye var demek ki. Selçuk, şöyle devam ediyor: “Telafer’e ne demeli. Nüfusunun tamamı Türkmenlerden oluşan 300 bin nüfuslu Telafer, 2005’ten bu yana Kürtler tarafından baskı altında tutuluyor. Telafer, Musul’un kuzeybatısında yer alan Türkmen varlığı nedeni ile Kürtler için temizlenmesi gereken bir ayrık otu. Telafer Kürtleştirilirse Kuzey Irak Kürtleri ile Suriye’nin Kamışlı bölgesindeki Kürtler arasında mütecanis bir alan açılmış olacak. Türkiye’nin Telafer’i koruyacak gücünün olmaması, bu konuda kendisine destek verecek ‘dostu’ olmaması ne acıdır.” Türkmenlere ilişkin tehlikenin ne olduğu konusunda Selçuk’un bu belirlemeleri bir ipucu olabilecek nitelikte. Türkiye’ye Irak konusunda Selçuk’un temel eleştirisi ise çok net: “Türkiye’nin oluşturduğu ‘dost’ ve ‘düşman’ algısı maddi gerçeği görmek noktasında da bir körlük oluşturuyor. Örnek, Maliki’nin kurduğu Dicle Operasyon Gücü. Irak’ın işgali sonrası Kürtler hakları olmayan yerlere tecavüz etmiş ve yayılmacı bir politika izlemişti. Bağdat’ın kuzeyinden Tuzhurmatu’dan başlayıp Kerkük’ü geçip Telafer’e kadar uzanan bir yay bugün idari, adli ve askeri olarak Kürtlerin kontrolünde bulunuyor. Irak anayasasının madde 140 düzenlemesi çerçevesinde ‘tartışmalı bölgeler’in statüsünün belirlenmesine ilişkin referandum zaman zaman Kürtlerin, zaman zaman da Arapların tavrı yüzünden yapılamıyor. Mantık gereği tartışmalı bölgeler konusunda yetkinin merkezi hükümette olması kural, Kürt federe bölgesinde olması ise istisnadır. Maliki’nin bu bölgelerde askeri varlık göstermek istemesi Kürtler tarafından savaş nedeni sayılıyor. Üstelik de Irak anayasasına aykırı olarak. Bir başka örnekse gene Kürtlerin anayasaya aykırı olarak imzaladığı ve Türkiye’nin de ne yazık ki taraf olmaya başladığı petrol antlaşmaları”. Ne olacak peki diyorum Dr. Selçuk’a. Yanıtı çok kısa: “Umarız yanlış hesap Bağdat’tan döner.” Tayfur Sökmen anıldı Hatay’ın, Türkiye’ye katılmadan önceki ilk ve tek Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen, ölümünün 33. yılında dün mezarı başında düzenlenen törenle anıldı. Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki kabri başında düzenlenen törene, Sökmen’in torunları Tayfur, Tarık ve Gökalp Sökmenoğlu, Şişli Belediye Başkan Yardımcısı Tayfun Kahyaoğlu, Hatay Dayanışma Derneği üyeleri ve sevenleri katıldı. BİTTİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear