29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 MARt 2013 PAZARtESİ CUMHURİYEt SAYFA 15 Önderin Buyrukları Yeni Bir Ruh Köy Enstitülerinin çizgisini yaşatmak üzere kurulmuş dernek ve vakıflar, geçen ay İzmir’de önemli bir ortak toplantı düzenlediler. Konu, çocuklarımızı ortaçağ karanlığına sürükleyecek olan dört dörtlük medrese eğitimi ile birlikte kabaran karanlık ortamdı. Bu çağdaş örgütler, Türkiye’de ilericilerin eğitime, kültüre, insana ve de ülkeye dair söyleyecekleri sözün bitmediğini ve bu sözün arkasındaki temel dinamiğin de akıl ve bilim olduğunu bir kez daha vurgulama gereği duydular. Ortak yayın organı, arşiv, yeni eğitim projeleri oluşturulması, “Yeniden İmece” dergisinde tüm örgütlerin haberlerinin yer alması, 16 Mart ve 17 Nisan’ların birlikte kutlanması ve ileride bir konfederasyon çatısı altında birleşilmesi üzerinde de görüş birliği sağlandı. Prof. Dr. Kemal Kocabaş’ın deyişiyle “sürecin önkoşulsuz, sahici, samimi ve demokratik işlemesinin” altı önemle çizildi. Önümüzdeki ilk toplantıya diğer öğretmen okulu Köy Enstitüsü dernek, vakıf ve platformları da çağrılacak. Dileriz, çok yakında Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın epeydir yitirilmiş olan ruhunun yeniden dirilişine tanıklık ederiz. Abdullah Öcalan’a göre rejim tasfiye edilecekmiş, yeni cumhuriyet kurulacakmış, yeni anayasada hiçbir etnik vurgu olmayacakmış, başkanlık sistemine geçilecekmiş, PKK’liler ailelerinin yanına dönecekmiş filan. Herkes de “emriniz başımız üstünde” deyip bekleşiyor. Abdullah Öcalan, İmralı’dan Türkiye’yi yönlendirirken, yıllarca ayrılıkçı terör örgütü ile savaşım vermiş ordunun emekli ve muvazzaf askerleri dalga dalga içeri tıkılmaya devam ediyor. Artık “önder” Abdullah Öcalan olduğuna göre, doğal karşılanmalıdır. Çünkü tutuklamalar ve gözaltılar yol haritası dedikleri şeyin bir tür pusulasıdır. Mersin İmece gazetesi, Kazanlı’da icralık olan 93 seracı çiftçiden birinin durumunu aktarıyor: “Ziraat Bankası’na 98 bin lira borcu olan çiftçi Y.K’nin arazisi, Mersin 3. İcra Dairesi’nde satışa çıkarıldı. 11 dönüm arazi, 3 katlı müstakil ev ve yüksek sera için ekspertiz 240 bin lira değer biçerken icra dairesindeki açık artırmada arazi ve üzerindeki varlıklar 125 bin liraya satıldı.” Benzer bir haber Yaban TV’den: “Sakarya’nın Kocaeli ilçesine bağlı 4 köyde ‘Batsın Böyle Medya!’ Memnunuz oturanların kredi borçlarını ödeyememesi üzerine 70 ev, arsa ve fındıklık satışa çıkarıldı. Kocaeli’ye bağlı Açmabaşı köyü muhtarı Alim Hoşgür, köylerinde 25 dosyada 51 parça tapu ve 748 dönüm arazinin bankaların elinde olduğunu söyledi.” Bir haber de Türkiye İstatistik Kurumu’ndan: “2012 yılı Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre bireylerin yüzde 61’i kendisini mutlu hissediyor.” Öyle bir milletiz ki kendimize acı verilmesinden büyük mutluluk duyuyoruz! AKP, devlet hastanelerini özelleştirme diyor. Yetmiyor, adıyla kapatıyor, kent n diye şirketlere devre su rul ku ne sta ha ı rın de maliyetin en arsala işletmesini veriyor hem o şirkete hem hastanenin üyor. Boşaltılan eski hastane binaları da öd az 6 katı kadar kirasını diye, yine bu şirketlere bağışlanıyor. ın alışveriş merkezi yapıls liyordur doğrusu... ge i gib ilaç re Şirketle AVM’lik Hastane Karanlık Necati Tosuner’in şiirsel bir dil taşıyan “Susmak, Nasıl da Yoruyor İnsanı!” adlı romanından bir bölüm: “Gözlerini yumunca gördüğün karanlık bile tam karanlık sayılmaz. Evet, gözlerini yumunca gördüğün karanlıktan bile daha karanlığı var. Gözlerini açınca unutmaya çalıştığındır o karanlık. Ağır geldi. Karanlık, demirden ağır. Ne kadar yoğun, o kadar demir karanlık. Karanlık varsa, başka şeye yer yok. Çünkü... Eritir karanlık, yaşatmaz...” Gerekçe Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, TBMM kürsüsünden, 19 Mayıs’ın artık konferans salonlarında, sinema salonlarında, alışveriş merkezlerinde kutlandığını söyleyince CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, “Stadyumları partinin il kongresine mi ayırdınız?” diye sorma gereği duydu. Soru üzerine Suat Kılıç’ın stadyumlarda tören yapılmamasına gösterdiği gerekçe çok ilginçti: “Siz öğretmensiniz. 19 Mayıs kutlamalarından dolayı fizik dersinden kıran çok öğrenciniz oldu. Birbir buçuk ay süreyle tribünlerdeki hareketleri yapmak üzere gençlerin eğitim süreçlerinden kopmasıyla alakalı mevzudur burada sorun olan.” Veliler, öğrenmiş oldunuz. 19 Mayıs’lar, çocuklarınız okulu asmasınlar diye kaldırılmış! Şimdilik Süheyl Batum “örgüt ve halkın birleşmesi halinde” önümüzdeki yerel seçimlerde Ankara Anakent belediye başkan adayı olabileceğini açıkladı. Sonra da vazgeçti. Süheyl Batum İstanbulludur, Eskişehir’den milletvekili seçilmiştir, şimdi de Ankara’dan belediye başkan adayı olmak istemektedir. Bir Ankaralı olarak Süheyl Batum’dan bir ricamız var: Değerli hocam, üyesi olduğunuz ve önümüzdeki günlerde yurdun ve halkın geleceği açısından önemli bir rol üstlenecek olan TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndaki görevinizi bir anayasa hukukçusu olarak yerine getiriniz, o şimdilik bize yeter... Görüş HiKMEt ALtiNKAYNAK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Divan Edebiyatı Yasaklanıyor (mu?) Zaman zaman okutulmalıokutulmamalı diye eleştirilen Divan Edebiyatının artık liselerde okutulmasının yasaklanabileceği çağrışımını Şevket Rado’dan edindim!? Şaşırdığınızı biliyorum, çünkü Şevket Rado, aramızdan ayrılalı tam 25 yıl oldu. O zaman bu bilgi nereden derseniz, elbette bir kitabından, onu da aktarayım. Şevket Rado’nun Akşam gazetesinde yazdığı köşe yazılarını içeren Cem Akaş’ın hazırladığı Sözün Gelişi kitabını okuyorum. Yaşlı kuşak Şevket Rado’yu iyi anımsar, genç ve orta yaşlılar bilmeyebilir. Ben de biraz yeni yeni keşfediyorum. Bir dönem İstanbul Radyosu’ndaki sohbetleriyle de halkın tanıdığı, sevdiği yazarlardandı. Garip Şiiri’nin öncüleri Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat’ın arkadaşıydı. Dahası geçen yıllarda yayımlanan Şevket Rado’ya Mektuplar diye üç ünlü şairin mektupları kitaplaştırılmış, dostlukları yeniden edebiyat çevrelerini kuşatmıştı. Orhan Veli’yi ünlü eden Nurullah Ataç kadar Şevket Rado’nun da olduğu, bir ölçüde bu mektuplara yansımıştı. Ben de biraz buradan öğrenmeye başladım. Kitaplaştırılan radyo konuşmalarına bakınca da bugünün “yaşam koçu” gibi bir görevi tek başına yıllarca başarıyla üstlendiğini anladım. Neyse, konuyu dağıtmayayım. İşte Şevket Rado’nun yaşamını yitirmesinin üstünden 15 yıl geçtikten sonra çıkan Sözün Gelişi kitabının 246. sayfasında yer alan “Okumanın Zararları!” başlıklı yazıyı okuyunca, günümüzdeki sansür olaylarıyla birleştirdim ve ister istemez irkildim. Önceden haber vereyim de Divan şiirini sevenlere sürpriz olmasın dedim. Çünkü daha önce Yunus Emre’yi sansür eden anlayışın bu işi seve seve yapacağını sezinledim. Hele de üniversite yerleşkelerinde yasaklanan alkollü içkinin, yaygınlaştırılıp üniversite kuruluşlarını da kapsadığı uygulamayı öğrenince, bir gün sıranın buna da gelebileceği düşündüm. Artık sözü uzatmadan söyleyeyim. Şöyle diyor Şevket Rado: “Divan şairlerinin hemen hepsi okuyucularını meyhaneye davet eder; bütün gayretini şarap şişesiyle şarap dolu kadehi methetmek uğrunda harcar, tüketir. İçmeyeni adam saymaz; nadan, yabani yerine kor. Ömründe meyhaneye girmemiş olanla konuşmaya, hatta onun yüzünü görmeye tahammül edemez.” İşte böyle… Şimdi dört gözle beklemek gerekir. Divan edebiyatı yasaklanacak mı, yasaklanmayacak mı? Kim bilir bir MEB yetkilisi yasaklar, sonra bir başkasının eşref saati olur, yasağı kaldırır. Eşref saatin ne demek olduğunu herkes biliyordur. Ama ben yine de anımsatayım. Hem de bu adı taşıyan bir kitaptan… Şevket Rado’nun ilköğretim için önerilen 100 Temel Eser’den biri olan kitabı “Eşref Saat” kitabında, “eşref saat”i gündelik hayatımızda işlerimizin en iyi gittiği, kararlarımızın en isabetli olduğu, hükümlerimizde asla yanılmadığımız saat olarak tanımlanıyor. Önceki Milli Eğitim Bakanı, öğrencilerin giyimini serbest bırakan karar almıştı, yenisi eskiye dönüleceği işaretini verdi. Önceki bakan, 4+4+4 diye bilinen torba yasayla milli eğitimi hallaç pamuğu gibi attı. “Bu yüzden 20122013 eğitimöğretim yılının birinci döneminde toplam 136 bin 115 öğrenci örgün eğitimden ayrılarak okulu bıraktı.” Yenisi daha bu konuya girmedi. Doğaldır ki her iki bakan da bu kararları “kendi eşref saatlerinde” aldılar. Halkın eşref saatine kulak vermeden! Gelelim şimdi Divan edebiyatının liselerde okutulmasının yasaklanıp yasaklanmayacağı efsanesine! Mademki koskoca üniversite yerleşkelerindeki restoranlarda, üniversite tesislerinde içki yasaklanıyor, o zaman liselerde okutulan Divan edebiyatının alkol kokan şiirleri okutulmaz ya da sansüre uğrarsa, sakın şaşırmayın! Çünkü iki yılda bir bakanı değişen Milli Eğitim’e kendi “eşref saati”ni uygulayan bakanlar geldikçe, bu iş böyle gidecektir. Siyaseti bulaştırmayan, eğitimbilimi bilen bir eğitimci bakan, halkın “eşref saati”ni anlayan bir halkçı bakan, partinin değil devletin “milli eğitim politikalarını uygulayan bir bakan” gelirse, o zaman başka! Zaten her yolu bunun için kapatıyorlar ya… HARBİ SEMİH POROY Başbakan çok öfkeli; İmralı “sohbetinin” tutanaklarını kamuoyuna aktardı ya, Milliyet’e çok kızmış. “Batsın böyle medya!” diyor. Başbakan diledi diye medya doğal ki batmaz, bunu kendisi de biliyor ama öfkesini denetim altına almayı da düşünmüyor. Bir nedenle yolu psikoloğa, psikiyatra düşenler bilirler; bu uzmanlar ıstırap çeken, acı çeken, öfkelerini, kızgınlıklarını içlerine atan, bastıran hastalarına kendilerini koyuvermelerini, bağırıp haykırarak içlerini boşaltmalarını, bu yoldan rahatlamalarını önerirler. Bana pek “makul” bir öneri gibi gelmez ama tababet karşısında boynumuz kıldan incedir. HHH Başbakan’ın medya azarını televizyonda izlerken düşündüm; acaba siz, ben ve daha üçbeş kişi toplanıp yayınlarını beğenmediğimiz bir medya kuruluşuna gitsek, kapısının önünde “Batsın bu medya!” diye bağırsak, başımıza kim bilir neler gelir? En hafif olasılıkla gözümüze biber gazı sıkılır, tazyikli suyla ıslatılırız. Fakat Başbakan olunca iş farklıdır, ülkenin en özgür insanı olarak o dilediğine dilediğince bağırmak, dilediğini dilediğince azarlamak hakkını görür kendisinde. Kendince haklıdır da, çünkü bağırıp çağırmak, azarlamak, öfke taşırmak bu ülkede geniş kesimler üzerinde “prim” yapar. En fazla bağırıp çağırana “Türkiye seninle gurur duyuyor!” diye alkış tutulur. Türkiye ilginç bir ülkedir, burada insanlar “demokratlaşıyoruz” derken, üstelik de demokratikleştiklerine gerçekten inanırken gerçek demokratlığın giderek daha uzağına düşerler. Bu, bizim toplumumuzun en yaman çelişkisidir. Çünkü bu toplumun insanları, yaşları kaç olursa olsun hayatlarının hiçbir döneminde demokrasiyi yaşamamışlardır. Demokrasi ancak yaşayarak içselleştirilebilen bir düşüncedir. HHH Bu coğrafyanın insanı gözlerini dünyaya demokrasiden uzak bir ortamda açar evden okula, okuldan kışlaya, baba evinden koca evine, işyerine kadar her yerde ve her koşulda otoriter bir sarmal içinde yaşar ve öyle ölür. Bürokrasisi otoriter, yargısı otoriter, eğitimi otoriter, aile yapısı otoriter bir toplumda bireylerin demokratlaşması olası değildir. Demokrasiyi tanımamış bireylerin oylarıyla iktidara gelen bir siyasetçinin de demokrat bir kişiliğe sahip olmaması doğaldır. Kişi, kendisi gibi olanı, kendisine yakın bulduğunu seçer. Aslında medyamızın genelinin de demokrat olduğu pek söylenemez. Son üçbeş yıldır çalıştıkları gazete ve televizyon kanallarından kovulan, tasfiye edilen yazarların sayısı, medyamızdaki otoriterleşmenin somut göstergesidir. Kısaca söylemek gerekirse her toplum layık olduğu yönetimce yürütülür; tencere gider kapağını bulur. BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Denize 1 doğru uzanan 2 taşlık burun. 2/ Kastamo 3 nu’nun Pı 4 narbaşı il 5 çesinde bir 6 şelale... Tabut. 3/ Ayak 7 yolu... Es 8 ki Mısır’da 9 güneş tanrısı. 4/ Bir mey1 2 3 4 5 6 7 8 9 ve... Bir nokta 1 Ç Ö L E M E R İ K nın uzaydaki ye 2 Ö C E Ş M A M A rini bulmaya ya 3 B A V rayan çizgilerden 4 L Ü M E N A L E M MA yatay olanı. 5/ GeA G E L cegündüz eşitli 5 B O N E K U L U ği... Bir resmi su 6 E T 7 D A M S A R A Y landırılmış renkG A N A lerle boyama ya 8 U Ğ U T da gölgeleme bi 9 H A M İ D A B A D çimi. 6/ Yurdumuzun bir bölümüne verilen ad... İskambilde bir kâğıt. 7/ Şöhret... Güzel ötüşlü küçük bir kuş. 8/ Soylu... Karadeniz’in doğusunda oturan bir halk. 9/ Jüpiter gezegenine verilen bir başka ad... İstenen şeylerin yazılması için hazırlanmış basılı belge. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sulak yerlerde yetişen bir tür çayır otu. 2/ Yabancı... Yurdumuzun en önemli kayak merkezlerinden biri olan dağ. 3/ Gemilerin yükleme boşaltma yaptıkları yer... Kenar süsü. 4/ Güzel kadın... Manisa’da her yıl düzenlenen geleneksel şenliğe ve bu şenlikte dağıtılan macuna verilen ad. 5/ Sıvacı aracı... “Benim olmuş dilim / Ne desem yâr incinir” (Türkü). 6/ Duvar lambası. 7/ Notada durak işareti... Suudi Arabistan’ın plaka imi... Telefon sözü. 8/ Yelkenli gemilerde direklere çıkılması için verilen komut... Utanç duyma. 9/ La Fontaine, Moliére, Racine, Corneille gibi edebiyatçıların temsilcisi olduğu sanat akımı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear