Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 MART 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi@cumhuriyet.com.tr ABD yaptırımları sonucu altın ticareti yapamaz hale gelen İran, yeni alternatiflere yöneldi: 11 Altın yerine yat verin Ekonomi Servisi ABD ambargosu nedeniyle iyice sıkışan İran’ın Türkiye’ye ihraç ettiği petrol ve doğalgazın karşılığında gemi ithal edeceği bildirildi. Fars Haber Ajansı’na konuşan ismi açıklanmayan bir İranlı yetkili, Türkiye’den sanayi ürünleri satın alınacağını belirtirken Tahran’ın, Türkiye’ye yapılan doğalgaz ithalatından kaynaklanan üç milyar dolarlık borcunu İran’a ticari gemi ve yatla ödemesini önerdiklerini söyledi. Söz konusu yetkili, Amerika’nın İran’a yönelik yeni yaptırımlarından önce de Tahran’ın, Hin u Tahran, ülkeye altın girişinin önünü kesen son önlemlerden sonra, Türkiye’ye ihraç edilen petrol ve doğalgazdan kaynaklanan 3 milyar dolarlık borcunun ticari gemi ve yatla ödenmesini önerdi. İran’a altın ihracatı son üç aydır düşüşteydi. Kim Zenci? Başbakan kendini bir kez daha zenci Türk olarak tanımlıyor; başbakanlığının on yılını geride bırakırken kendini zenci sayıyor; yani horlanmış, dışlanmış olarak duyumsuyor. Başbakan kendisini zenci olarak tanımlarken Cumhuriyetin ilk 1520 yılının eğitim politikasına çok ağır eleştiriler yöneltiyor. Şöyle diyor: Kendisi en iyi eğitim olanaklarına sahip olacak ama gecekondudakinin çocuğu okumayacak. Bu çok haksız ve kasıtlı bir karalamadır! HHH Başbakan, önce gecekondu konusundaki bilgisini gözden geçirmelidir. Ülkemizde gecekondulaşma süreci, Başbakan’ın öve öve bitiremediği 1950’lerin ve sonrasının ürünüdür. Cumhuriyet döneminde halkın yüzde 80 gibi bir bölümü köylerde yaşamaktaydı. Aydınlanma düşüncesinin ürünü olan Cumhuriyet, kaçınılmaz olarak eğitime çok önem vermek durumundaydı. O yıllarda eğitim ve öğretimin bilimin yol göstericiliğinde yürütülmesi ilke edinilmişti. Eğitimin bilimsel bir anlayışla yapılandırılması; okuma yazma seferberliği, her düzeydeki okul sayısının olabildiğince artırılması; kültür ve sanat alanında yaratıcı yetenekleri geliştirecek Halkevleri ve Halkodalarının kurulması, bu çerçevede belirtilmelidir. Hiçbir ayırımcılık yapılmadan uygulanan parasız yatılı kavramı o yılların eğitim politikasının asıl adıdır. Belirtelim ki 1929’da çıkarılan ve günümüzde de yürürlükte olan 1416 sayılı yasayla parasal olanağı olmayan başarılı gençlere sağlanan bursların ülkemize kazandırdığı nitelikli insan gücü, başlı başına bir başarıdır. Bu genel çerçeve içinde, köy halkının okuma yazma öğrenmesi; köy çocuklarının eğitim yoluyla yükselmesi o dönemin temel eğitim politikasıdır. O eğitim politikasının en başarılı örneği de Hasan Âli Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı yıllarında hükümetin desteği ve İsmail Hakkı Tonguç ve arkadaşlarının çabalarıyla yaşama geçirilen Köy Enstitüleridir. Enstitüler, en ileri düzeyde eğitim ve öğretimi, üretimle birlikte yürüten; çocuğu ve gencin, öncelikle, aklını özgürleştiren bir eğitim anlayışını simgeler. Araştıran, sorgulayan, eleştirel bakabilen, çözümü bilimde arayan öğrencinin, ileri tarım tekniklerinden sağlık alanına uzanan geniş bir çerçevede beceri kazanmasını sağlayan; ek olarak müzik, resim, yontu ve yazın gibi sanat alanlarındaki yaratıcı yeteneklerini ortaya çıkaran ve geliştiren; insanı ve doğayı sevmesini sağlayan bir yaklaşımdır bu okullar. Yurt düzeyinde dengeli dağılan ve karma eğitim veren nitelikleriyle enstitüler, UNESCO’nun da vurguladığı gibi Türkiye’nin dünya eğitimine kazandırdığı özgün ortaöğrenim kurumlarıdır. Enstitüler, II. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasının koşullarında bu kurumları oluşturan hükümetçe gözden çıkarıldı; sonra da Başbakan’ın öncülü olan 1950 sonrasının iktidarı tarafından tamamıyla kapatıldı! Burada iki noktanın altı çizilmelidir. Birincisi, enstitü düşüncesi yaşıyor ve her şeye karşın güçleniyor. Örneğin, geçen pazar, 24 Şubat, enstitülerin kurucusu Hasan Âli Yücel’in 52. ölüm yıldönümüydü. Yurdun birçok yerinde ilgili vakıf ve derneklerce yoğun katılımlı anma etkinlikleri düzenlendi. Bunlardan biri Bursa Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği tarafından düzenlendi. Genel Başkanı Prof. Dr. Kemal Kocabaş ile ben katıldık. Görünen o ki; birçok öğretim kurumu enstitülerin uygulamasını, özellikle eğitim yöntemlerini günümüzün eğitbilim koşullarına taşıyarak örnek alıyor. İkincisi, Köy Enstitülerinin kapatılmasının ülke eğitimini hangi noktalara taşıdığı, Başbakan’ın dindar nesiller yetiştireceğiz diyerek ısrarla uygulamaya koydurduğu eğitimde 4+4+4 düzenlemesiyle görülüyor. Başbakan’ın bu ülkenin çocuklarına uygun gördüğü o eğitim düzenidir ki onları, dünyanın bilimin öncülüğünde gelişen gidişinin dışına düşürecek ve küresel bilim ve sanat düzleminde birer zenci yapacaktır! Toplum açısından uzun dönemde asıl yıkıcı olan eğitim sisteminin bütünüyle zenci yetiştirmesidir. Başbakan’ın kendini zenci görmesi kendi bileceği bir şeydir. Ancak, Başbakan’ın Cumhuriyetin en büyük başarılarından birini haksız yere karalamaya hiç ama hiç hakkı yoktur! distan ve Çin’den gemi ve petrol tankeri alımı için talepte bulunduğunu da ifade etti. ABD’nin İran’a yönelik olarak 6 Şubat’ta yürürlüğe giren son yaptırımları sonrası doğalgaza karşılık altın ticareti neredeyse imkânsız hale geldi. Yaptırımlar, Türkiye’nin yaptığı doğalgaz ödemeleri karşılığında altın alarak ülkesine götürmesi şeklinde ilerleyen ticaretin fiilen sonu anlamına gelirken Halkbank’ın üçüncü ülkelerin enerji ödemelerini kabul edebilmesinin de önüne geçiyordu. Halkbank, 6 Şubat’ta devreye giren yaptırımlar öncesinde Hindistan’ın İran’dan aldığı petrolün ödemelerinin bir kısmını da kabul edebiliyordu. Ancak yeni yaptırımlar, İran’a değerli madenlerin satışını zorlaştırırken Halkbank’ın üçüncü ülkelerin İran’a yapacağı ödemeleri kabulünü de engelledi. Türkiye’nin enerji alımı karşılığında İran’a doğrudan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) üzerinden yapılan altın ihracatı aralıktan itibaren düşüşe geçti. Ocakta toplam ihracat aralık ayına göre yüzde 18 azalarak 466 milyon dolara geriledi. Bunun 371 milyon doları BAE’ye yapılırken İran’a ise ihracat gerçekleşmedi. Altın ihracatı aralıkta 570.9 milyon dolar olmuş, bu tutarın 402.7 milyon doları BAE’ye, 10.06 milyon dolar ise İran’a gerçekleşmişti. Son yaptırımlardan sonra sonra Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’dan “İran ne isterse onu satarız” açıklaması gelmişti. Dışarıda kalma korkusu Dedeler iş istedi u Türkiye’de artık 60 yaşın üstündeki yaşlılar bile iş için devletin kapısını çalıyor Ekonomi Servisi Türkiye’de değil güzel bir emeklilik hayali kurmak, emekli olup evde oturmak bile hayal oldu. Emekli maaşlarının satın alma gücünün giderek azaldığı, aylık bağlanma oranlarının giderek düştüğü Türkiye’de artık 60 yaşın üstündeki kişiler bile devletin kapısını iş için çalıyor. Türkiye’de 2012’de 60 yaş üstü 10 bin 815 kişi Türkiye İş Kurumu’na (İŞKUR) iş başvurusunda bulunurken, bunların yalnızca 1676’sı işe yerleştirilebildi. ANKA’nın haberine göre, Türkiye’de yalnızca gençlerin değil aynı zamanda yaşlı kimselerin de iş aradığı ortaya çıktı. İş başvurusunda bulunan bu kişilerin içerisinde ise 3 bin 195’inin 65 yaş üstünde kişilerden oluştuğu görüldü. 2012’de İŞKUR’a iş başvurusunda bulunan 65 yaş üstü 3 bin 195 kişinin ise yalnızca 320’si işe yerleştirilebildi. 2013 Ocak ayına bakıldığında 60 yaş üstü toplam 997 kişinin İŞKUR’a iş başvurusunda bulunduğu görüldü. Bu kişilerden 752’si 6064 yaş arası kişilerden oluşurken 245’i ise 65 yaş üstü kişilerden oluştu. Ay içerisinde başvuruda bulunan 65 yaşın üstündeki kişilerin cinsiyet olarak dağılımlarına bakıldığında ise 199’unun erkek, 46’sının ise kadın olduğu anlaşıldı. Ekonomik kriz içinde hükümetlerin mali sermayeyle yaptığı “anlaşma”, Dr. Faust’un Mefistofeles ile yaptığı anlaşmayı anımsatan sonuçlar üretmeye devam ediyor. Bunların etkilerini piyasalarda yeniden oluşmaya başlayan kaygılardan, neoliberalizmin kalelerinde artık açıkça dile getirilen eleştirilerden de izlemek olanaklı. İtalya seçimlerinin sonuçlarını da bu resme ekleyebiliriz. Ama önce biraz edebiyat... Kapitalizmin II. Dünya Savaşı sonrasında yaşadığı ekonomik genişleme 1970’lerin başında yerini, 1968 sarsıntısıyla birlikte bir “yapısal krize” bıraktı. Kapitalizmin merkezlerinde kısa bir belirsizlik döneminin ardından hükümetler, “toplumsal olayların” getirdiği korkuyla, mali sermayenin programını uygulamaya koymayı kabul ettiler. Mali sermayenin programı (kâr oranları düşme eğilimine karşı emek maliyetlerini, işçi haklarını hedef almak, devlet kaynaklarını sermayeye transfer etmek, sermayenin hareketini serbestleştirmek) hükümetlere ekonomik büyüme, toplumsal istikrar vaat ediyordu. Hükümetler de bu vaatlere karşılık ruhlarını (devletin göreli bağımsızlığınıtoplumsal sorumluluklarını) mali sermayeye teslim etmeyi kabul etmiş oluyorlardı. Gerçekten de mali sermaye, döviz piyasaları, tüketici ve ev kredileri, kredi, faiz türevleri, kaldıraçlı yatırım kontratları, menkulleştirme, yatırım sigortaları vb., gibi, “sihirli” araçlarla toplumsal talebi, yatırımları canlandırdı; yeni piyasaları açtı, ekonomik büyüme getirdi, kısacası sözünü tuttu. Bunu yaparken gelecekteki gelirleri, yaratılacak getirileri bugüne tahvil ettiğini, sürdürülemez bir mali balonu şişirdiğini ise pek kimse fark etmedi. Bu süreçte mali sermaye, ekonomik, siyasi, en önemlisi kültürel olarak en etkin sermaye fraksiyonu haline geldi; artık, temsilcileri (CEO’ları) adeta yozlaşmış bir aristokrasiye benziyordu. Gelirleri ile performansları (toplumsal işlevleri) arasındaki bağlantı kopmuştu. Yönettikleri bankalar, şirketler zarar Kur savaşı yok “İşgücü piyasasındaki katılıkları azaltmak amacıyla sosyal taraflarla istişare içinde yapılacak düzenlemeleri” temel yapısal konular arasında sayan Babacan, “esnek çalışma” ve “kıdem tazminatı” ile ilgili olarak da işsizlik sorununun sadece büyüme ile çöBabacan’ın ekonomi servisi yöneticileriyle yaptığı toplantıdaki kozülemeyeceğini, işgücü nuşmasının satır başları şöyle: piyasasındaki katılıklal Kur savaşları konusu son G20 toplantılarında çok sık gündeme geldi, rı da azaltmak gerektitartışıldı. Biz şu anda “kur savaşı” diye bir durum gözlemiyoruz. Bizim için önemli olan kurun serbest piyasada belirlenmesi, kendi ekonomik temelleriğini söyledi. Babacan, mizle uyumlu olması ve aşırı oynaklık göstermemesi. Merkez Bakası yeri geldi“Kıdem tazminatı koğinde aşırı oynaklığı önleyecek adımları atabilmeli. nusunda özellikle sosyal l Sosyal yardımlar o hale geldi ki kimileri çalışmak istemiyor. Yeşil kartı olup taraflarla konuşup endida çalışmaya başlayanlardan kayıt dışı talebi gelmeye başladı. şelerini gidermek istiyol Gıda üretimi yakın gelecekte dünyanın en önemli sorunlarından biri. Dünyanın ruz. Sosyal mutabakaen verimli topraklarına ve son derece bol suya sahip Sudan ile ortak tarım projeletı sağlayabilmeliyiz ki ri gerçekleştiriyoruz. İlk etapta 4 ayrı bölgede çalışacak ortak bir şirket oluşturduk. herkesin içine sinsin. Sudan, topraklarını koyuyor, biz Ziraat Bankası kanalıyla katılıyoruz. Şirketlerimiz bu Çalışma Bakanlığı bu şemsiye altında çalışıyorlar. konuda alternatiflel Jeotermal enerji Türkiye için çok önemli. Toprak yüzeyinin 5 kilometre derinliğinri değerlendiriyor” deki kayaların sıcaklığı bakımından Türkiye dünyanın 7. ülkesi. Bu, büyük bir enerji potansiyeli demek. Şimdi jeotermali de yenilenebilir enerji gibi teşvik kapsamına alabiliriz. diye konuştu. büyüme kapasitesini geliştirecek adımlardı. Münchau, “Avrupa seçmeni bu politikacıları boşuna mı reddediyor?” diyordu. Washington Post’dan Mayerson’a göre, “özel sektör ve tüketim harcamaları çökerken, hükümet harcamalarını da kısan kemer sıkma politikaları tam bir felaket” olmuştu. Gerçekten de hafta içinde Avrupa bölgesi için açıklanan veriler ekonominin küçülmeye, işsizliğin artmaya devam ettiğini gösteriyor, İtalyan seçmenin kemer sıkma politikalarını açıkça reddetmesi, ABD’de siyasi tıkanıklık, devreye giren otomatik mali kesintiler, yeni bir sarsıntının gündemde olduğunu düşündürüyordu. hızını” ölçen WLI indeksi gibi 9 temel göstergeden hareketle oluşturduğu “Hırs İndeksi”ne değinerek piyasaların aşırı değerlenmiş olduğunu savunuyor. Geçmişte, 19992000’de ve 2007 öncesinde alarm veren “Hırs İndeksi” bugün de alarm veriyormuş. “Hırs İndeksi” 1999’dan bu yana hiç yanılmamış. Geçen hafta yayımlanan FED tutanakları da parasal genişlemenin mali bir balon yaratmaya başladığına ilişkin kaygıları yansıtıyormuş (28/01). u Babacan, iki yıl içinde gerçekleşebileceğini düşündüğü tarihin en büyük serbest ticaret alanı dışında kalınması halinde Türkiye’nin kapılarını Amerikan mallarına sonuna kadar açacağını ama ABD’ye girerken gümrük duvarlarıyla karşılaşılacığını söyledi. ABD Başkanı Obama’nın dile getirdiği AmerikaAvrupa serbest ticaret bölgesi girişimi Türkiye için yaşamsal önemde Ekonomi Servisi Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ABD ve Avrupa Birliği (AB) arasında gerçekleştirilmesi beklenen Serbest Ticaret Alanı’nı (STA) Türkiye için “çok kritik bir konu” olarak değerlendirdi. Babacan, Türkiye’nin bu girişimin dışında kalması halinde Amerikan mallarının Türkiye’yi gümrüksüz işgal edebileceğini, buna karşılık Türkiye’den yapılan ihracatın ABD’ye girebilmesi için gümrük duvarlarını aşmak zorunda kalacağını vurguladı. Babacan, “Eğer dışarıda kalırsak şöyle bir tablo oraya çıkacak, biz kapılarımızı Amerikan mallarına sonuna kadar açacağız ama ABD’ye mal satarken şimdi olduğu gibi gümrükle girebileceğiz. Obama bu konuda açıklama yapmadan 34 gün önce konuyu Bakanlar Kurulu gündemine getirdim. Şimdiden hazırlığını yapmamız lazım. ABD yönetimi ile çözsek bile Kongre’nin onayı gerekiyor. Gerek Kongre üzerinde gerek AB’de çalışmamız lazım. Konunun bütün taraflarıyla şimdiye kadar temaslarım oldu. Kanada bizimle bir STA yapmaya sıcak bakıyor ama Meksika direniyor. Ama herkes bilmeli ki Türkiye AB ile gümrük birliği olan tek ülkedir ve kimse bunu yok sayamaz” dedi. Uzlaşmak gerekir Dr. Faust olarak hükümetler etse hatta batsa bile astronomik düzeylerdeki maaşları, ikramiyeleri adeta Tanrı vergisi haklar olarak talep ediyorlardı. Ama hükümetleri de 2007 mali krizine gelindiğinde Dr. Faust’unkini anımsatan bir kader bekliyordu. Ruhlarını mali piyasalara teslim etmişlerdi. Toplum krizin altında ezilirken devletin kaynakları yalnızca mali sermayeyi kurtarmaya yönlendirildi. Devlet bütçesinde açılan deliği kapatmak için de halkın refahı talan edilmeye başlandı. Sonuç ne olursa olsun kemerler sıkılarak önce borçlar ödenecek, piyasadaki sıkışıklık parasal genişlemeyle aşılmaya çalışılacaktı. Altı yıl sonra karşımızda tam bir yıkım var. The Guardian’dan Seumus Milne’in işaret ettiği gibi, İngiltere hükümeti, mali sermaye ne diyorsa yaptı ama hâlâ ülkeyi depresyondan, sonunda kredi notunu düşürülmekten kurtaramadı. Hadi Guardian azcık solcu diyelim ya Financial Times’a ne oluyor? Martin Wolf, “Kemer sıkma politikalarının üzücü bilançosu” başlıklı yorumunda, “On milyonlarca insan gereksizce sıkıntı çekiyor” diyordu (26/02). Wolf, Avrupa kemer sıkma politikalarının, “nispi maliyetleri yeniden düzenlemek, emek piyasalarındaki reformları gerçekleştirmek için, gaddarca da olsa tek yol olduğunu” (abç) kabul ediyor ama bunun borç krizini aşmaya yetmediğini vurguluyor, “Avro bölgesinin bu tedaviden canlı çıkamamasından” korkuyor. Aynı gazetede Münchau, “kemer sıkmanın gerçek reformu engellediğini” savunuyordu. Müchau’ya göre “gerçek reform salt özelleştirme, serbestleştirme değildi”... “ekonomik büyüme ile bunun arasında doğrudan bağlantı yoktu”. Gerçek reform ekonominin uzun dönemli üretkenliğini, Korku Piyasalara Geri Döndü... Dikkat ‘düzeltmeye’ giriyoruz Hükümetler mali sermayeyi kurtarmaya çalışırken ülke ekonomilerini enkaza çevirdiler. Bunun siyasi faturasını ödüyorlar. Avrupa’da birçok ülke yönetilemez hale geldi ama bu arada, merkez bankalarının parasal genişleme politikaları, piyasaları ayakta tuttu. Dow Jones Sanayi İndeksi tekrar 14.000’e dokundu, FT, 6.500’le flört ediyor, Dax 8.000’e, Nikkei 12.000’e yaklaşıyor (Bloomberg). Avro bölgesine bankaların hisseleri geçen altı ayda yüzde 70 değer kazanmış. Küçük yatırımcı yeniden piyasalara geri dönüyormuş. Tam bu sırada, büyük yatırımcılar arasında ruh hali yeniden değişmeye, “bir düzeltme” beklentisi gelişmeye başlamış (Financial Times, 25/02) Market Watch’dan Brett Arends’te, Jeff Seymour adlı bir yatırımcının, dalgalanma indeksi (VIX), Option piyasaları indeksi, “içerdeki oyuncuların, ellerindeki kâğıtları piyasalara boşaltma Gerçekten de FED ve Avrupa Merkez Bankası altı yıldır piyasalara para basıyor, faizler yerlerde sürünüyor. Bu sırada sanayide kâr beklentisi yok, işsizlik de azalma yok, talep yetersizliği, kapasite fazlası etkisini sürdürüyor, bu koşullarda paranın meta fiyatlarında, ücretlerde enflasyon yaratma olasılığı yok, dolayısıyla basınç mali piyasalara spekülasyona, yeni bir balona gidiyor. Bir başka ilginç yorumcu, Market Oracle’dan Dr. Martenson da, “En son 2008 Mart ayında uyarmıştım yine uyarıyorum” diyor. Martenson’a göre piyasalar MB’lerinin parasıyla ayakta duruyor, tüketici eğilimleri zayıf, çok fazla hisse senedi 200 günlük ortalamanın üzerinde, fiyat getiri oranları iki haneli düzeyde. Bunlar olumsuz göstergeler ama karamsarlığa yol açan esas gösterge, S&P 500’ün 2000 ve 2008’den sonra 3. zirveye ulaşmış olması. Bu noktada indeks ya ileri doğru bir hamle yapar ya da bir önceki dip noktasına geri döner, “Bu durumda yüzde 4050 gibi bir düzeltmeden” söz edebiliriz diyor. Önümüzdeki haftalarda gelecek verilere dikkat! Mayısağustos dönemi özelikle kritik. 300 kişilik kadroya 10 bin kişi başvurdu Ekonomi Servisi TÜPRAŞ İzmit Petrol Rafinerisi’nin kapasite artırımı sebebiyle alacağı 300 kişilik kadroya, yaklaşık 10 bin başvuru oldu. Kocaeli’nin Körfez ilçesinde faaliyet gösteren TÜPRAŞ İzmit Rafinerisi, bir süre önce gazetelere verdiği ilanlarla, değişik kadrolarda görevlendirilmek üzere 300 kişinin alınacağını duyurmuştu. 1985 ve sonrası doğumlu adaylar, 11 Şubat’a kadar kurumun internet adresine girerek başvurularda bulundu. İnternet üzerinden yapılan 10 bine yakın başvuruyu değerlendiren kurum yetkilileri, eleme kriterleri uygulayarak bu sayıyı 3 bine düşürdü. Alıncak 300 kişi için de dün Kocaeli Üniversitesi’nde 50 soruluk bir sınav yapıldı. Sonuçların önümüzdeki günlerde açıklanacağı belirtildi.