17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 ŞUBAT 2013 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI Haftalık Marianne dergisinin son sayısının (82326 Ocak) kapak konusu “Sol iktidarda da pisboğazlıklarını sürdürenler” manşetini taşıyor. Dergi son derece yerinde bir yaklaşımla 8 ay önce seçilen François Hollande ve Sosyalist Partisi’nin (SP) hâlâ pek dişe dokunur bir şeyler beceremediğini, üstelik ülkenin kaymağını yiyen, daha doğrusu kanını emen bazı sosyal katmanların hanı iştihasına zırnık ket vurulamamasını şiddetle eleştiriyor. Kimse Hollande’dan devrim beklemiyor; ama en azından “sembolik jestler” (!) umuluyordu. Derginin 12 sayfalık dosyasını şenlendiren karikatürist Pascal Gros’nun çizimlerinden bir tanesi, sanırım Hollande’a oy verenlerin duygu ve düşüncesine yüzde yüz tercüman oluyor. Çamaşır makinesinden çıkardığı bir çamaşıra şaşkın şaşkın bakan vatandaşın elinde ancak bir bebeğe uyabilecek boyutta bir tişört var. Üstünden sular damlayan tişörtün önyüzünde “SP Programı” yazıyor, altında da sıkılmış yumruktaki gülüyle SP amblemi. Adamcağız, “Tüh be, amma da çekmiş!” diyor. Hollande “Değişim Şimdidir” sloganını yakıştırdığı seçim programına “Fransa’ya 60 Vaadim” başlığını vermişti. 30 yıl önceki François’dan (Mitterrand) farklı olarak “öneri” yerine iddialı “vaat” sözcüğünü kullanıyordu. “Fransa’yı ayağa kaldırmak istiyorum” demişti. Şimdilik yalnızca Fransızları dünya var... A Yeraltında bir merika’da en son gidebileceğim kent, hatta hiç gitmeyeceğim tek yer Las Vegas olurdu. Hani, şu George Clooney, Brad Pitt, Matt Damon, Andy Garcia gibi Hollywood yakışıklılarının oynadığı Ocean 11 filmi ve benzeri, daha nicelerinin senaryosu içinden geçen kumar, o olmazsa her türden eğlence ve alkolün, uyuşturucunun kenti Las Vegas! Las Vegas üzerine o kadar çok yazılıyor, çiziliyor ki hepsini toplasanız kocaman bir şehir antolojisi olur. Bunca parıltılı, cafcafı bol, her yerinden sahte mutluluk akan bir şehrin altında bir yeraltı dünyası var; mafyacı şebeke dünyası değil bu, bayağı yeraltı... Las Vegas’a yolu düşenler kumarhanelerin oyun masalarında yahut makineleri başında tarifi zor bir hırs içinde zaman geçirirken bizim dikkatimiz bu kentin yeraltındaki 480 km’lik tünellerine kayıyor. 1980 başlarında Las Vegas, salt birkaç caddeden oluşan küçük bir kumarhane kentiydi. Bugün, Nevada eyaletinin 2 milyonluk bu kenti, ABD’nin kanserli hücre gibi aşırı büyüyen ve denetimden çıkmış yerleşim yerlerinden biri olarak belirtiliyor. En çok evsizhomeless insanın yaşadığı kentlerden birisi de burası: Polis ve belediye kayıtlarında 12 binden fazla evsiz barksız insanın Las Vegas’ta bulunduğu açıklanıyor. Pırıltılı neon ışıklarıyla parlayan caddelerin bütün gece sabaha kadar eğlenceyle dolup taştığı kentte kaldırıma serilmiş evsiz, barksıza hiç müsaade edilir mi, edilemez; Las Vegas’ın şanına yakışmaz. Onlar yeraltında yaşar! Ilıman iklim koşulları yüzünden Amerika’nın dört bir yanından buraya akan evsizler, çöp tenekelerindeki otel ve kumarhane artığı peşindedir, artık Allah ne verdiyse ve ne bulunursa, günü kurtarmaktadır. Böylesine bir kentin evsizi barksızı, yani bir büyücek kasaba nüfusu kadar olan 12 bin insan gün ışığına, salt çöp tenekesi karıştırmak için çıkar, sonra da 30 yıl evvel yapılmış tünellere saklanır. Orası evsizler için güvencelidir. Polis arada bir tünele girip, ortalığı ışıldaklarla aydınlatıp sağa sola bakar, duruma mukayyet olur. Kentin 3 metre eninde, 2 metre yüksekliğindeki tünelleri kanalizasyon sistemi değildir; bunu karıştıranlar olur. Kanalizasyon sistemi daha derinde, yüzeyin 5 ile 10 metre altındadır. Kanalizasyonun hemen bir kademe üstünde yer alan tüneller kentin aniden oluşan yağmur ve sel tehlikesine karşı kurulmuştur. Zira Las Vegas bir çöl kentidir, bu iklim kuşağında çöl birden, aklına esmiş gibi, yağmur alır. Yıllık yağış ortalaması 20 santimetredir ve öyle zaman olur ki Las Vegas sokaklarında 40 santime ulaşan su seviyesi görülür; her şey birkaç dakikada olup biter, sonrası güneştir! Kırk LAS VEGAS santimlik su birikintisini akıtmak için yapılmış tünellere saklanan 12 bin evsiz, her gün radyoda meteorolojiyi dinleyerek MAHMUT zaman geçirir. Çünkü çerden çöpten toparlanmış ŞENOL eşyalarını, eğer bu tüneller suyla dolarsa kurtarmak için birkaç dakikaları ya vardır, ya yoktur! Kırk santim suda boğulan olur mu, bilemeyiz! Ama tüm varlıklarını yitirebilirler. 15 yıllık evli, ama evsiz barksız karı koca Richard ve Cynthia Goodwill çifti de bu tünellerin kuytu bir köşesinde, çöplükten buldukları somya ve yatak üzerinde geceleyen, karton kutularda evciklerine ait eşyaları saklayan çocuksuz bir ailedir; polis, çocuklu evsizlere insan hakları gerekçesiyle burayı adres göstermeyi kabul etmez, çocuğu alır. Aferin! Goodwill çifti, Bali Sosyete Golf Kulübü ile Havalimanı VIP Terminali altına denk düşen bölgede yaşıyor; üstlerinde gıcır gıcır arabalar dolaşıyor, zenginler golf oynayıp stres atıyor, yağmur yağarsa lokale sığınıp viski soda içiyor. Kırk yaşlarında olan Richard ve Cynthia, tünelde her saniye beklenen sel tehlikesine karşı, öteki komşular ne yapıyorsa onu yaparak bir tür önlem almaktadır. Bulundukları yerin çevresine boş alüminyum gazoz kutularını iple bağlayıp yere dizerek güvenlik kuşağı yapıyorlar... Her gün bu düzeneği elden geçiriyorlar. Eğer yağmur birden bastırıp tünele su girerse teneke kutular tıngır mıngır bir sesle onlara erken uyarı verecekti; bu ne kadar güvenilir bir yöntemdir, bilinemez. Fakat Goodwill çifti, yaklaşık 10 yıldan beri yaşadıkları karanlık tünelde henüz ıslanmamıştır, çöp kamyonlarından kurtarılan eşyalarını yitirmemiştir. Tünellerde yaşayanların ayrıca akrep, fare, zaman zaman sürüngen hayvanlarla da başları derttedir, buna karşı ateş yakmak isterler fakat duman zehirlenmesinden korktukları için yapamazlar; hasılı bu, iki ucu pislikten değnektir... Amerikan basını, hele Las Vegas’ta bulunanları zaman zaman haber sıkıntısı, mevzu bahis eksikliği derdine düşünce akıl edip dosdoğru bu tünellere gider, orada anlatılacak hikâye boldur. Geçen günlerde, biz Las Vegas’ın uzağında durup kenti yaşarken, yerel basın galiba yine bir haber kıtlığına düşmüştü. Birden, 480 km. içinde 12 bin insandan bahseder oldular. Ahmet Muhip Dranas’ın Vakit Dar Olsa Gerek şiirini hatırlatırcasına oradaki vaktimiz dardı, tünele girip küf, rutubet kokan yerlere bir bakınmak zamanı yoktu. Bize, Refik Halid Karay’ın 1950’de yazılmış, Yeraltında Bir Dünya Var adlı romanını hatırlatan bu haberin hikâyesi işte bu kadardır; gerisini orada kalan 12 bin insan düşünsün... [email protected] ödüyor; siyasal, sendikal ve sivil kendine karşı ayaklandırdı. “Adaleti toplum örgütleri aracılığıyla toplumsal düzeltmek istiyorum” demişti. yaşama katılıyordu. Önemli bir kısmı Şimdilik işsizliğin artmasına devam diplomaları, deneyimleri, büyük oranda ve de eşitsizliğin çoğalmasına karşı Fransızlaşmış çocuklarıyla ortalama alınan en basit önlemler bile Anayasa bir Fransızdan ileri vasıf ve özelliklere Mahkemesi’nden geri döndü. “Yeni sahipti. Gelin görün ki, 6 aydır nesillere umut vermek istiyorum” Fransa’da yaşayan, belki Fransızca bile demişti. Şimdilik ufukta umut bilmeyen bir Alman veya İtalyan genci yerine kara bulutlar vardı. “Sesini duyurabilecek örnek bir Cumhuriyet kadar bile hakları yoktu. Fransa’nın demokrasi söylemi ve geleneğiyle ve Fransa istiyorum” demişti. bağdaşmayan bu anormalliğe Şimdilik Cumhuriyet’in son vermek gerekiyordu. ses kısıklığı sürdüğü gibi PARİS Fransız solunun 30 yıldır Fransa’nın sesi ise sadece sözünü verip de her seferinde Mali’ye müdahale etrafında rafa kaldırdığı bu yurttaşlık çıktı. Sosyalist adayın hakkı, 50. vaat geçen hafta yukarda altını çizdiğimiz bizzat Başbakan JeanMarc 4 alt başlıkta toplanan Ayrault tarafından gündeme vaatlerinden bir tanesi, UĞUR HÜKÜM getirildi. Ama nasıl? 75 50. vaadi bizleri, (bu sosyalist milletvekili bir ülkede yaşayıp da Fransız kampanya açtı. Niçin mi? vatandaşı olamayan Sol Cephe öncülüğünde muhalefet ve veya olmama özgürlüğünü kullanan) bir kesim etkin aydın kamuoyunda göçmenleri özellikle ilgilendiriyordu. sürekli saygınlık yitiren sosyalist François yoldaş kapitalist sınıfı yok iktidara öyle yüklenmekteydi ki, etmeyecek, üretim biçimlerini de değiştir(e)meyecekti; ama örneğin belli iktidar bastığı toplumsal zeminin erken sallanmaya başladığını fark etti. koşullarla AB dışı 3 milyonu aşkın Yakın geçmişte AB dışı göçmenlerin göçmene yerel seçimlerde (seçilme yurttaşlık haklarını genişletmek bile değil) seçme hakkı tanıyacaktı... Üstelik bu 3 milyonun neredeyse dörtte amacıyla yerel çözümler denenmiş, bunların ilkini Lille yakınlarındaki üçü 20 ile 40 yıl arası bu topraklarda 22 bin nüfuslu MonsenBaroeul yaşıyor; vergisini, sosyal kesintisini 50. vaat kenti sol belediyesi 1985 yerel seçimlerinde başarmıştı. Yasal biçimde varlıkları kabul edilmese de göçmenler Belediye Meclisi üyeliğine aday olup seçilmişlerdi. Veya 2001’de Paris Belediyesi AB dışı göçmenlerden oluşan bir tür Danışma Kurulu seçilmesini sağlamıştı. Tıkanmanın bahanesi yabancılara oy hakkı tanımayan anayasanın 3. maddesi. Meclis ve Senato’nun birlikte toplanmasından oluşan 950 üyeli parlamentoda bugün 504 sol milletvekili ve senatör mevcut. Anayasanın 3. maddesinin değişebilmesi için gerekli beşte üçlük çoğunluk için 51 oy eksik. Hükümet sol kesim ötesinde müttefikler bulmak zorunda. Ancak aslolan siyasi irade eksikliği. Zira “Yabancıların Seçim Hakkı” Fransa’da 24 Nisan 1793 tarihli Fransız Devrimi Anayasası’na bir madde, hayata geçiril(e)memiş bir hak şöyle der: “Fransa’da doğmuş ve yirmi bir yaşını doldurmuş her insan (Fransızcanın hoş cilvesiyle metinde kullanılan ‘homme’ kelimesi hem insan hem de adam/erkek anlamına gelmekte. UH), bir yıldır Fransa’da oturup çalışan veya bir mülk edinmiş veya bir Fransız kadınla evlenmiş veya bir evlat edinmiş veya bir yaşlıya bakan, Yasama İdaresi’nin onayını alarak ‘İnsan’ olmaya hak kazanmış her yabancı Fransız yurttaşlık haklarından yararlanabilir...” [email protected] G Ayna ayna söyle bana... S uyun kıymetini suyu az olan daha iyi bilir. Avrupa Birliği (AB) konuyu yine kamuoyunun Onlardan birisi de benim. Âşık Veysel’in de merkezine oturtuyor. AB, üye olduğundan bu doğup büyüdüğü, şiirlerini yazdığı ve ebediyete yana sistemli olarak Avusturya’nın suyunu de gönderdiğimiz 1700 metre rakımlı, yazları gündeme taşımakta, özelleştirmek istemekte. su sıkıntısı yaşayan memleketten gelmekteyim. Nabız yoklarcasına Avusturya’nın suyundan Köylülerimiz Veysel’den öğrenerek dere AB’nin diğer üye ülkelerinin de faydalanması boyunca elma ağaçları dikmişlerdi. O elma gerektiği belirtildi. Avusturyalının tavrı ağaçlarına bakmak, çapalamak, budamak sınanmakta. Bu ince hesaplar yapılırken, halkta ve en önemlisi de sulamak gerekmekteydi. bizim ülkede olduğu gibi canı kanı pahasına Bizim de diplerini tırnaklarımızla çapalayarak bir karşı koyma henüz yok. Hatta ortalama yetiştirdiğimiz bir elma bahçemiz vardı. Babam Avusturyalı, sularının AB tarafından tehdit dikmiş, sonra da gurbete gitmiş, uzun yıllar da altında olduğundan haberdar bile değil. Ancak, gurbetten dönmemişti. Ağaçlarımız meyveye Türkiye’de HES’lerin aksine Avusturya’da durunca bahçemizde “Diktiğin ağaçlar hep siyasetçiler suların satılmasına şimdilik karşılar. meyve verdi” türküsünü söylerdim. Bize Başbakan danışmanı ve devlet bakanı Dr. birbirinden güzel elmalar sunan ağaçlarımızın Josef Ostermayer “Suyun satılamayacağını” dallarını okşar, koklar, öperdik. Bu sevgimiz yasayla garanti altına almış Hollanda’yı yetmezdi ağaçlarımıza, su da isterlerdi. Köyde işaret ederek, su konusunda anayasa garantisi binlerce ağaç olmasına rağmen çok az su vardı. talep etti. Başbakan yardımcısı ve koalisyon Suyumuz kıttı. Bu yüzden komşular, hatta hükümetinin küçük ortağı partinin genel en yakın akrabalar arasında su tartışmalarını başkanı başbakan yardımcısı ve dışişleri hatırlarım da hâlâ ürkerim. Köylüler sulama bakanı bu taleple hemfikir olduğunu belirtti. keşiği (sırası) ile ağaçlarını sularlardı. Birkaç km Geçenlerde Brüksel’den yapılan açıklamada, uzaklıkta önü kesilmiş dereden suyu ağaçlara Avusturya’nın suyunun özelleştirilmesinin kadar indirmek hiç de kolay değildi. Deredeki yöntemini bu kez dolaylı yoldan dile getirdi. bentten yazın kavurucu sıcağında toprak arkla AB Komisyonu “Yapı ve Hizmet Sektörü suyu elma ağaçlarına indirene kadar İmtiyaz Kuralları” adı altında sadece biz değil su bile yorulurdu. açıklamada bulundu. Buna tepki VİYANA Bu yorgunlukla arkta kaybolurdu gecikmedi. Viyana siyasetçileri, neredeyse. Yaşadığımız yerden bunu AB’nin yeni hamlesi olarak sular zamanla çekildi. Toprağımızı, değerlendirdi. Viyana Belediye çocukluğumuzu, ağaçlarımızı Başkan Yardımcısı ve Eyalet bırakıp, büyük kentlere, oradan Hükümeti Maliye Bakanı Renate da Avrupa’nın büyük kentlerine Brauner “Kapıdan kovulan suyun KADİM ÜLKER göçtük. Benim nasibime Viyana özelleştirilme girişimini pencereden düştü. Ortadoğu petrol zenginiyse, devreye sokmak” diye yorumladı. Orta Avrupa su zenginidir. Viyana o Koalisyon hükümetinin büyük ortağı zenginlikten fazlasıyla nasibini almış bir ülkenin Avusturya Sosyal Demokrat Partisi’nin etkili ismi Brauner “Sularımız hakkında kararı başkenti. Alp sıradağları üzerinde bulunan biz veririz, başkaları karışamaz” dedi. büyük dağların kar suları Avusturya’nın su Ayrıca Avrupa Parlamentosu Milletvekili kaynaklarını oluşturmakta. Onlarca nehir ve Prof. Dr. Josef Weidenholzer de Viyana gölleriyle de zengin olan Avusturya’nın bir iki suyunun özelleştirmesinin yanlış olacağını gölünün dışında suları içme suyu kalitesinde. dile getirirken, daha önce hem Paris’in hem Viyana evlerinde musluklardan akan suyun de Londra’nın bu konuda hatalar yaptıklarını çamaşır, bulaşık ve tuvalette kullanılmasını hep ve her iki kentin de yapmış oldukları garipsemişimdir. Ancak evlere biri çamaşır, hatadan vazgeçmek istediklerini belirtti. Su bulaşık ve tuvalette, diğeri ise içme suyu zengini Avusturyalı politikacılar, Türkiye olarak kullanılması için iki su borusu döşemek yöneticilerinin aksine, sularının satılmasına de mümkün değil. Viyana suyunu tatmış karşı durmakta ve AB’ye “suyumuza olan sevgili kayınvalidem Salice Hanım’a karışamazsınız” demekte. Benim yaşamış tatile gelirken bir arzusunun olup olmadığını olduğum susuzluk göçünü kendi insanlarına sorduğumuzda her defasında “bana bir bidon yaşatmak istemiyorlar. Bizde ise halkın sularına su getirin yeter” der. Geçen yaz tatilinde kızım sahip çıkması var, binlerce kez selam olsun Elif aile dostumuz Kerim’in arabasında görmüş onlara. olduğu su için “Amca bir şişe suya beş Avro veriyorum” diyerek ondan suyu koparmıştı. İşte bu denli kaliteli suya gözünü diken [email protected] Suyun ardından eçen ay Bern’in en ünlü müzelerinden birinde ilginç bir sergi düzenlendi. Sergiyi hazırlayanların ziyaretçilerden bir isteği vardı. Bilet alıp müzenin geniş salonlarında kaybolmadan önce herkesin kendine “Ben güzel miyim?” sorusunu sorması istendi. Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu ziyaretçiler girişte o kışkırtıcı soruyu sessizce mırıldanmaya başladı: “Ben güzel miyim?” Bu soru aynı zamanda serginin de resmi adıydı. Müze yetkililerine göre gelenler aradıkları sorunun yanıtını çıkışta bulacaktı. Tarihin derinliklerinden günümüze ulaşan güzellik malzemelerinden, modanın geçirdiği evrimin akılda kalan ürünlerine kadar pek çok eserin bulunduğu sergiyi görmeye gelenler çıkışta aradıkları yanıtı buldu mu bilinmez ama bir pazarlama harikası olan bu serginin çoktan amacına ulaştığı bir gerçek. Kentte yaşayanların bu etkinliğe ilgisi müze yetkililerinin yüzünü güldürüyor. Ancak bu ilginin sergilenen eserlere mi, yoksa yanıtı aranan soruya mı olduğu şu ana kadar resmi olarak açıklanmadı. Sergi devam ederken güzel olup olmadıklarını öğrenmeye çalışanların dışındakiler de kendi kendilerine bir başka soruyu soruyordu: “Güzelliğini sınamak isteyenler neden bir sergiye ihtiyaçı duyar?” Bu sorunun yanıtını serginin küratörü Kurt Stadelmann şöyle açıklıyor: “Aslında serginin orijinal adı ‘Güzellik nedir?’ olacaktı. Daha fazla kişinin ilgisini çekebilmek için bu adı ‘Ben güzel miyim?’ olarak değiştirdik.” Sanatı geniş kitlelere yayma başarısının son örneği olan “Ben güzel miyim?” sergisi 7 Temmuz’a kadar Bern’deki Tarih Müzesi’nde açık kalacak. Sergiyi kaç kişinin gezdiği bu tarihten sonra açıklanacak ancak gelenlerin aradıkları soruya yanıt bulup bulamadıklarını hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Böylesine provokatif bir soruyla açılan bir sergi için başkent Bern’in seçilmesi tesadüf mü bilinmez ama İsviçrelilerin dış güzelliğe verdiği önem sır değil. Daha güzel görünebilmek için yılda 64 ton kozmetik ürün tüketen İsviçrelilerin bu amaç uğruna harcadıkları para 800 milyon lirayı aşıyor. Kozmetik ürünlere artan talebin yanında ZÜRİH güzelleşmek için bıçak altına yatanların sayısı da her geçen gün yükseliyor. 1990’larda sadece 24 plastik cerrahın operasyon yaptığı İsviçre’de bugün 135 uzman REMZİ doktor güzelleşmek isteyenlere GÖKDAĞ hizmet veriyor. Güzel olmak adına dünyanın dört bir yanından buraya gelenlerin sayısı da sürekli artıyor. “Güzellik turizmi”nin yolcuları genellikle fazla kiloları için ameliyat oluyor. Onları sırasıyla göğüslerini büyütmek isteyenler, burun ve göz kapaklarını kaldırmaya çalışanlar izliyor. Estetik merkezlerinin meraklıları genellikle kadınlar. Görünüşlerini değiştirmek isteyen erkeklerin oranı ise yüzde 1015 arasında değişiyor. Erkeklerin büyük bölümünün derdi dökülen saçları. Aslında bu tür faaliyetleri ve yapılan harcamaları anlayabilmenin en iyi yolu bu ülkede yaşamak. İsviçreliler dış görünüşe son derece önem veren bir millet olarak biliniyor. Sürekli spor yapan, vücutlarında fazla yağ barındırmayan ve düzgün beslenmeye önem veren çoğunluk için kaliteli bir saat ya da pahalı bir çanta iç güzellikten daha çok önem taşıyor. Güzel görünmek adına yapılan harcamanın geleceğe yatırım olduğunun da farkındalar. Burada iş arıyorsanız kişisel özgeçmişinizin yanı sıra CV’nize eklemeniz gereken fotoğrafın da kilit bir rol oynadığını unutmamanız gerekiyor. “Güzellik bakanın gözündedir” sözünün burada kullanıldığını henüz duymadım ama parlak bir kariyer adına profesyonel fotoğraf stüdyolarında vesikalık fotoğraf çektirmek isteyenlerle tanıştım. Geleceğiniz hakkında karar veren kişiler için başarılı bir geçmişe sahip olmanız her zaman yeterli olmayabilir. Bunun yanında dış görünüşünüzün de ortalamanın üstünde olması gerekiyor. Mekân İsviçre, konu da güzellik olunca yazacak malzeme çok. Sergiye dönelim; açıldığı günden bu yana yoğun ilgi gören bu garip serginin bence tek eksik malzemesi var. O da büyük bir boy aynası. Geçmişten günümüze pek çok güzellik unsurunu titizlikle arayıp bulan, bu eserleri İsviçre’nin en önemli müzelerinden birinde sergilemeyi akıl edenler müzenin ortasına bir boy aynası koymayı düşünememiş. Güzel olup olmadıklarını öğrenmek amacıyla sergiye akın edenlerin aradıkları yanıtı bulacakları en uygun yer böyle bir aynanın karşısındaki alan olabilirdi. [email protected]
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear