23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 ŞUBAT 2013 CUMARTESİ 14 Bir Özgürler ki... Kapatılan DTP’nin, 2007’deki Demokratik Toplum Kongresi sonrası yayımlanan bildirisinden satır başları: Kongremiz; Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın, Kürt sorununa demokratik çözüm yaklaşımının son derece belirleyici olduğu sonucuna varmıştır. Bu nedenle Abdullah Öcalan’ın, İmralı’dan başka bir yere nakli ile sağlık sorunlarının giderilmesi için tedavi sürecinin başlatılmasının, toplumsal barış için rolünü oynayabileceği şekilde, halkla bağ kurabileceği bir ortam yaratılmasının, Kürt halkı kadar Türkiye demokrasisi açısından da son derece yaşamsal olduğu sonucuna varmıştır. Katı merkeziyetçi ulus devlet olarak örgütlenen devletin siyasi ve idari mekanizmaları, demokratik cumhuriyetten daha ziyade oligarşik bir yapılanmaya denk düşmektedir. Söylemde etnik bir temele dayanmadığı iddia edilen Türk milliyetçiliği anlayışı bir tarafa; aslında askeri, idari ve yargısal devlet örgütlenmesinin tamamında Türk etnisitesini esas alan bir anlayışın hâkim kılındığı tartışmasızdır. Kongremiz, ülke bütünlüğü içinde halkın yerelde söz ve karar sahibi olmasını sağlayacak ve tüm farklılıkların kendini özgürce ifade edebileceği düzeyde özerklik kazanması temeline dayanan modelin çağdaş kavramlaştırılışını Yol Haritası “demokratik özerklik” biçiminde tanımlamaktadır. Bu idari modelde, adem merkeziyetçilik işletilerek birbiriyle yoğun bir şekilde sosyokültürel ve ekonomik ilişki içinde bulunan illeri kapsayan ve il genel meclislerine benzer bir şekilde seçimle iş başına gelen bir bölgesel meclis, merkezi hükümet adına dışişleri, maliye ve savunma hizmetleri ile merkezi ve bölge yönetimlerince birlikte yürütülecek emniyet ve adalet hizmetleri hariç; eğitim, sağlık, kültür, sosyal hizmetler, tarım, denizcilik, sanayi, imar, çevre, turizm, telekomünikasyon, sosyal güvenlik, kadın, gençlik, spor gibi hizmet alanlarından sorumlu olacaktır. Herkesi Türk olarak tanımlayan bir vatandaşlık tanımı yerine kültürel kimlikleri kabul eden ve bu kültürel kimliklere dayalı Türkiye ulusunun tümünü kapsayan “Türkiyelilik” üst kimliği çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı esas alınmalıdır. Türkçe resmi dil olmakla beraber; diğer dillerin, bölgelerin çıkarılacak demografik yapısı da dikkate alınarak kamusal alanda ve eğitim dili olarak kullanılabilmesi, uluslararası sözleşme hükümlerine de uygun şekilde anayasal güvence altına alınması gerekmektedir. AKP’nin bugünkü yol haritasını kimlerin çizdiği ortada... Kamuda kılık kıyafet serbestisi için başlattığı “Özgürlük İçin 10 Milyon İmza” kampanyasını sürdüren MemurSen Başkanı Ahmet Gündoğdu diyor ki: “83 yıl önce seçme, 79 yıl önce seçilme hakkını verdiğimiz kadınlar; yıl 2013 ve ne giyeceğini seçme hakkına sahip değiller. Milletin seçtiği vekiller kendi kıyafetini dahi seçememekte, kadınlarımız çalışma hayatında inancının gereği olarak örtünme hakkını kullanamamaktadır.” Kadınların inançlarının gereği “örtünme hakları”nı istedikleri gibi kullandıkları ülkeler var dünya üzerinde. Örneğin, Suudi Arabistan... Suudi Arabistan’da kadın tümüyle örtünüyor ama onun seçme, seçilme hakkı yok. Her kadın nüfus kâğıdı da alamıyor. 22 yaşını aşmış kadın, nüfus kağıdı için babası, kocası ya da erkek kardeşinden, çalışıyorsa patronundan izin almak zorunda. 22 yaşından küçükse nüfus kâğıdı filan hak getire. Kadın istediği anda kocasından boşanamıyor. Boşanabilirse de nafaka hakkına sahip değil. Çocuklarının velayetini de alamıyor. Ama Suudi Arabistan’da kadınlar “örtünme hakkı”nı sonuna kadar kullanıyorlar. Tıpkı MemurSen’in özgürlükçü yönetici ve kadın üyelerinin özlemini duydukları gibi... Batı Batıyor mu? Bizim mahallede dün gece yine elektrikler kesildi. Gece vakti el feneri ile sadece dar bir alanı aydınlatabiliyordum. Bizim dünya yüzeyindeki yürüyüşümüz de böyle bir şey. Pek çok sorunun yanıtı karanlıkta kalıyor. Etrafı göremediğinizde, “Batı gerçekten batıyor mu, yoksa güneş Doğu’dan mı doğacak?” gibi yön belirleyici soruları soramazsınız bile. Soralım o zaman, Batı dünyası nereye gidiyor? İlgimizi çekmedi, ama Amerika ile Avrupa Birliği serbest ticaret anlaşması için masaya oturuyor. ABD ile AB serbest ticaret anlaşması yapacak ve biz bunun dışında kalacağız! Yok böyle bir şey. Türkiye’nin derhal eşzamanlı olarak ticaretteki gümrük vergilerini ABD ve AB ile bir araya gelip gözden geçirmesi şart. Zira Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği var. Konuyu dile getirirken “ABD’nin AB’ye sağlayacağı imtiyazlardan bizim de yararlanmamız gerek” diyen giyim sanayicisi Nur Ger haklı. Türkiye Gümrük Birliği’nde olmasına rağmen, AB’nin üçüncü bir ülkeyle yaptığı serbest ticaret anlaşmalarından yararlanamıyor. Paralel bir anlaşma yapılması gerekiyor. “Stratejik işbirliği”ni beklentilere çevirmek gerek. Türkiye Patriot füzelerini topraklarında konuşlandırırken, yüz binlerce Suriyeli mültecinin sorumluluğunu üstlenirken ne elde ediyoruz? HHH Son günlerde Tanpınar’ın “Avrupa, Garp’tan fazla bir şeydir” sözünü hatırlatan başka gelişmeler de oluyor. Onun için tekrar soralım: “Batı” ya da “Garp” nereye gidiyor? Almanya ve Fransa’nın 10 yıl sonra dizleri üzerinde sürünerek Türkiye’ye yalvaracaklarını söyleyen AB Enerji Komiseri Günter Öttinger’in sözlerine vurulduk değil mi? Avrupa’nın enerji bakanı konumundaki Öttinger bunu Türkiye üzerinden geçmesi istenen Nabucco adlı enerji boru hattını destekleyen bir siyasetçi kimliğiyle mi söyledi? Başka ne vardı kafasında? Bunları araştırmadık da, el fenerinin aydınlattığı cümleye takıldık. Kendimizi aldatmamak için öncelikle dünya enerji jeopolitiğinin değiştiğini görmeliyiz. ABD doğalgaz üretimini yüzde 25 oranında artırdı. Bunun sonucunda ABD’nin sadece petrol bağımlılığı azalmıyor, enerji fiyatları da düşüyor. Bu yüzden de örneğin Alman firmaları yatırımlarını ABD’ye kaydırmaya başladılar. 2030’a gelindiğinde ABD’nin tüm enerji gereksinimini Amerika kıtasından karşılar duruma geçeceği hesaplanıyor. Resme böyle bakınca Batı dünyasının çöküşünden bahsetmek için çok erken değil mi sizce? AB’nin sorunları devam ediyorsa da batacağı yok. Batı kendi değerlerini kolay feda etmeyecektir. Avrupa ve Amerika, safları genişleterek el ele ilerleyecektir. Sonuç olarak bugün dünya gelirlerinin yüzde 50’sinden fazlası AB ve ABD’nin. Askeri güç de onların elinde. Şubat başında toplanan Münih Güvenlik Konferansı’nı yorumlayan ABD’li Prof. Anne Marie Slaughter bakın nasıl koymuş noktayı: “Batı topluluğunun Güney Amerika’nın doğusuna ve Afrika’nın da batısına yayıldığını hayal edin. Sonunda bu bir Atlantik Yüzyılı olabilir!” HHH Yüzde 92 oranında enerjide dışa bağımlı olan ve malum coğrafyada oturan bir ülke, Avrupa Enerji Bakanı konumundaki CDU’lu Alman Öttinger’in lafına takılacağına dünyaya baksın. Kör ışıklı el fenerini atıp projektörleri açmanın zamanıdır. Tabii güç kaynağı da kesik değilse... Seçenek CHP’de İstanbul Belediyesi için üç adayın adı öne çıkıyor: Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi ve Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin. Kamuoyunda oluşmuş “Gönlünde CHP liderliği yatıyor” yönündeki genel kanı, Sarıgül’ün diğer adaylardan ayrılmasına neden oluyor. Eğer böyle bir hedefi varsa Sarıgül, anakentin kazanılamama olasılığını bile bile kolları sıvar mı? Hele de CHP’ye yeniden kabul edilip Şişli’yi bir kez daha kazanarak asıl hedefe, yani CHP liderliğine giden yollara kırmızı halı döşemek varken... Bu açıdan bakıldığında, Sarıgül’ün, anakent adaylığına asılacağına inanmak zorlaşıyor. CHP Genel Merkezi’ndeki bir kaygıyı da aktarmakta yarar var. Sarıgül’ün bağımsız ya da bir başka partiden aday olmamasına özen göstermek için şimdiden önlem alıyorlar. Tanı Karadeniz’de BDP’lileri linç etmeye yönelen şiddete en yerinde tanıyı galiba TKP koydu: “Tersine, hükümet dün Sinop’ta yaşananları müzakere sürecinin bir parçası olarak görmekte ve benimsemektedir. BDP’ye ‘Bakın toplumda tepki var’ derken MHP ve diğer milliyetçi kesimlere ‘Sürece itiraz etmeyin, bu görüntülerle sizi rezil edebiliriz’ mesajı verilmektedir.” Sinop’taki Linç Girişimi SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Fikrini, görüşünü, icraatlarını beğenmediklerini linç edip ortadan kaldırma tavrını benimsemiş bir zihniyetin son marifeti oldu Sinop’ta yaşananlar. Karadeniz illerini ziyaret eden BDP milletvekilleri, Sinop’ta, “galeyana gelen”, kalplerine öfke, yumruklarına şiddeti giydiren kalabalık bir grup tarafından linç edilmekle karşı karşıya kaldı. BDP’li milletvekillerinin basın toplantısı yapmak için bir araya geldikleri Öğretmenevi’nin önünde biriken yüzlerce kişilik grup binaya taş ve yumurtalarla saldırdı. Bir ellerinde Türk bayrakları, diğer ellerinde sopalar, taşlar… Bayrağın nasıl şiddete alet edildiğinin resmi olarak meydana çıktılar. İçeride toplanan üç beş kişiyi ellerine geçirip parçalamak için naralar attılar. Olayın sorumluları, Başbakan Erdoğan tarafından hemen CHP ve MHP’lilerden oluşan gruplar olarak etiketlendi. Bu arada BDP de olayların tetikçisi olarak Sinop’un CHP’li Belediye Başkanı Baki Ergül’ü gösterdi. Olayın sosyal medya da kullanılarak kimler tarafından örgütlendiği araştırıldığında ise bu yaftalamaların asılsız olduğu ortaya çıktı ve sonuçta Sırrı Süreyya Önder CHP’li Belediye Başkanı’ndan özür diledi… Haksızlık yapıldığı ortaya çıktı. BDP’li milletvekillerini, söz konusu kentlere zamansızca gittikleri için suçlayarak yaşananların vebalini sırtlanmaktan kaçamayacağımız bir ayıptı olanlar. Korkunç bir faciaya dönüşmesi ihtimal dahilinde olan, başlatılan barış sürecine ilişkin toplumun sosyolojik analiz ve tahlilini yaparken kayda almamız gereken tehlikeli bir vaka… Bu arada genel olarak siyasete hâkim olan dilin, bizzat iktidar tarafından BDP’li milletvekilleri için bugüne kadar kullanılan sert üslubun, yapılan suçlamaların, Sinop’un bazı linç sever kişilerinin “galeyana gelmesi” üzerindeki etkisi de büyüktür. Barışın, siyasi süreç dışında asıl yayılması, içselleştirilmesi gereken yer tam da o olayların çıktığı sokaklardır. Barış ikliminin gerçek anlamda yaşanmasında mutlak bir önkoşul olarak, bir arada yaşama isteğinin ve huzurun halkın arasında egemen olması gerekmektedir. Bağırmak, çağırmak, saldırmak, tahammülsüzlük; zamanın egemen ve insanları esir alan güçleri... Toplumun büyük çoğunluğunun bu güçlerin tesiri altında yaşaması demek, her an bir 67 Eylül, bir Maraş, bir Çorum, bir Madımak ya da belki de bir Sinop, Samsun olaylarının yaşanması ihtimalini de göze almak demektir. Bugün gelinen noktada, toplumda özellikle genç nüfus arasında en ufak bir kıvılcımla patlak vermeye hazır durumdaki sinirler, yılların biriktirdiği bir gerilimin neticesi olarak okunmalıdır. Buna izin vermemek, linç kültürünü yaşadığımız toplumdan tamamıyla def etmek için hem birey olarak her birimizin, hem de ülkede yönetici olarak varlık gösterenlerin her şeyden önce kalplerini saran öfkeden, kinden temizlenmeleri gerekmektedir. Bu anlamda Sinop olayları herkesin, bilhassa da iktidarı ellerinde bulunduran kesimlerin dillerine azami düzeyde hâkim olmaları gerektiğini bize bir kez daha göstermesi açısından da önemlidir. Demokrasinin bu ülke illerinde geçen tarihinin sayılı olumlu temsilcilerinden biri olan Sinop’un isminin, bundan sonra linç girişimcileriyle anılabilecek olması çok acı. Yine de olayları Sinop’un bütününe ithaf etmekten ve bu yolla bir şehri topyekun yargılamaktan kaçınarak Sinop’ta yaşananların, başlatılan barış sürecinin pek de kolay geçmeyeceği ve bu sürecin toplumsal psikoloji üzerindeki etkisinin boyutları hakkında uyarı niteliği taşıdığını söyleyebiliriz. sadik.celik.gorus@gmail.com ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ Sonu fark 1 lı ünsüzlerle 2 biten sözcüklerdeki vurgu 3 lu ünlülerin 4 yinelenmesi. 5 2/ Eski Anadolu halkla 6 rının en eski 7 ve en büyük 8 ana tanrıçası... Karaci 9 ğerin salgıla 1 2 3 4 5 6 7 8 9 dığı acı sıvı. 3/ Bir 1 görevin yürütüleMON İ T Ö R M bilmesi için mer 2 O N A T R AM İ kez olarak seçilen 3 N A F İ L E A L yer... Civcivlikten 4 İ T İ İ N E K çıkıp yenilebile 5 T L İ F B A T cek duruma gelmiş 6 Ö R E N Ç E R İ tavuk. 4/ Volkanik E B E A R kökenli doğal cam. 7 R A MA K A R A Ş 5/ Sodyum elemen 8 tinin simgesi... Bir 9 M İ L T İ R Ş E şeyi anlamak ya da öğrenmek için duyulan istek. 6/ Üst üste eşya konularak yapılan düzgün yığın... Diyotlu aydınlatma yönteminin kısa yazılışı. 7/ Başkan, reis, bey... İspanyolların sevinç sözü. 8/ İçine sulu şeyler koymaya yarayan kap... Büyük ve süslü çadır. 9/ Aşılması çok güç doğal engel... “Altın Oran” da denilen, yaklaşık 1.61 değerindeki sayıya verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “TÜBİTAK, ASELSAN” örneklerinde olduğu gibi, sözcük gibi okunan kısaltma. 2/ Bir nota... Yatay güneş saati. 3/ Kısa namlulu bir top... Tiyatroda, bir oyuncunun heyecanlanarak rolünü oynayamamasına verilen ad. 4/ Şiirleri şeriata aykırı görüldüğü için Halep’te derisi yüzülerek öldürülen ünlü tasavvuf şairi... Tavlada “üç” sayısı. 5/ Bir renk... Özellikle kumaş ve giysilerde bulunan yapım hatası. 6/ Boynuzdan yapılan bir tür boru... Borsada belli sayıda hisse senedini belirtmekte kullanılan işlem birimi. 7/ Bir tür bağımsızlığı olan büyük il. 8/ Eğrilmekte olan yün, keten gibi şeylerin tutturulduğu çatal değnek... Bağışlama. 9/ Yemen’in ekonomik başkenti... Dağlık bölgelerde söylenen türkülerin makamı. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear