22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA 12 HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK CUMHURİYET 23 ŞUBAT 2013 CUMARTESİ GÜNCEL Poyrazköy davasının yargıcına Ali Tatar’ın ailesinden yanıt geldi ? Baştarafı 1. Sayfada Ne var ki açıkça söylenmekten ve yazılmaktan kaçınılan kimi kaygıların varlığını inkâr edebilir miyiz? Şu sıralar aksaklıklara, vakit yitirmelere karşın çözüm süreci işler görünüyor. Bugün İmralı’ya gidecek olan BDP heyetinin nihayet saptanıp açıklanması, çözüm sürecinin devamından kuşkulananlara rahat bir nefes aldırdı. Zira heyetin saptanması hükümetle BDP arasında zaman zaman sert tartışmalara neden oldu. BDP heyette kimler olacağını biz saptarız, hükümet izin verir, diyor. Hükümet ise heyette bulunanları onaylamak ya da onaylamamak benim yasal görevim, diyor. BDP ile hükümet arasında heyete girecek isimler üzerinde mutabakat sağlanamayınca; Eş Başkan Selahattin Demirtaş kükredi; “Biz gitmeyiz. İmralı sürecini dışardan destekleriz” dedi. Fakat hükümetin saptadıkları isimlere karşı çıkmasını sindiremeyen BDP; terörist patronlarından gelen isimleri baş üstüne diye hemen onayladı. ??? Oysa İmralı’nın kurguladığı oyunda BDP’ye verdiği görevi; liste saptanmasında onurunun küçük düşürülmesini sindiren Demirtaş, gururla açıkladı: “Apo’nun hükümete verdiği yol haritasını Kandil’e biz götüreceğiz!” Ama şu soru akla geliyor: Sokak ortasında teröristle kucaklaşanları affetmeyen RTE; BDP’nin heyet halinde Kandil’e çıkmasını, orada herhalde törenle karşılanmasını ve dağdaki terörist başlarıyla halvet olmasını nasıl sindirecek? Çözüme siyasal yaşamım feda olsun dediğine göre sindirir.. sindirir. ??? Apo izlenecek yol haritasını hükümete vermiş, öyle diyor. Bugün ziyaretine gelecek BDP heyetine de yol haritasını açıklaması bekleniyor. Hükümet, Apo ile pazarlık yok, görüşme var, diyor ama pazarlığın önkoşullarını içeren yol haritası elinde. Heyette yeni anayasa komisyonunun iki üyesi Sırrı Süreyya Önder ile Altan Tan’ın bulunması (veya Apo’nun bu iki ismin özellikle heyette bulunmasını istemesi) ilgi çekici değil mi? Örneğin terörist başı yeni anayasa ile ilgili dayatmalarını bu iki üye aracılığıyla komisyona bildirebilir ve komisyonun da savunmalarını isteyebilir. Çözüm sürecine toplumdaki mevcut desteğin sürmesi için İmralı’nın öne süreceği koşulları görmek gerekiyor. Apo’nun öyle kolay yoldan, aman barış gelsin, silahlar sussun diye kamuoyunun beklentilerine eyvallah diyeceğini sanmak safdillik olur. Dereye görmeden paçayı sıvamayalım!.. ??? RTE milletin umut bağladığı çözüm sürecine, zora düştüğü an “kurtarıcı” diye sarılabilir. Mardin’e gidiyor. İl Danışma Kurulu toplantısına katılımın az olduğunu görüyor. Ana kademede çoğunluk yok. “Gençlik kolları dökülüyor. Böyle olmaz” diye bağırıyor. İç Anadolu illeri ile toplantı yapıyor. Kırıkkkale’de oylar düşmüş yüzde 60’tan 11’e! “Fecaat” diyor. Yüzde 54 oy aldığı Niğde’de oylar yüzde 23’lerde. Orta Anadolu’da birçok belediyede oy kaybı ya da gerileme. Kuzey illerinde de parti oy yitiriyor. Bu sonuçlar tartışmalı özel şirket anketlerinin sonuçları değil. Parti yönetiminin saptadığı gerçekler. Şayet bu sonuçlar gelecek yılki belediye ve ardından yapılacak genel seçimlere yansırsa; RTE’ye yolun sonu.. millete de tünelin ucunda ışık göründü denilebilir ama acele etmeyelim. Torbasında kim bilir daha ne oyunlar var? Örneğin: ??? Şayet gerçekten oylarında böylesine baş aşağı gidiş sürerse; çözüm sürecini kullanmakta bir an tereddüt etmeyebilir. Oylarında toparlanmayı sağlamak için toplumun asla sindiremeyeceği örgüte ödünler vermekte bir an tereddüt etmeyebilir. Üç seçimdir Allah’ın dalına sarıldı. Her türlü önlemi alarak muhafazakârlığın yoğunlaşmasını sağladı ve bu yoldan toplumda düne kadar destek gören RTE… …bu kez çözüm diyerek teröristin dalına neden sarılmasın? ‘Neden Ali yok?’ POYRAZKÖY’DE PROTESTO AYKUT KÜÇÜKKAYA GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Avukatlar tahliye talep etmedi HİLAL KÖSE Enver Ören yaşamını yitirdi İstanbul Haber Servisi İhlas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Enver Ören hayatını kaybetti. Ören bir süredir böbrek yetmezliği nedeniyle özel bir hastanede tedavi görüyordu. 1939’da Denizli’de dünyaya gelen Ören, Kuleli Askeri Lisesi’ni, ardından İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ni bitirdi. Okulu bitirmesinin ardından NATO bursu ile mesleki çalışmalar yapmak üzere Napoli’ye giden Ören, Türkiye’ye dönüşünde gazeteciliğe başladı. Hakikat Gazetesi’nin ardından Türkiye Gazetesi’ni kuran Ören, İhlas Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütüyordu. Poyrazköy davasında, mahkeme üyesi yargıç Mehmet Hamzaçebi’nin Adalet Bakanlığı’na gönderdiği, dosyadaki CD ve DVD’lerin hukuka uygun el geçirildiğini belirttiği yazısını protesto eden sanık avukatları, tahliye talebinde bulunmadı. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada Levent Bektaş’ın avukatı Hüseyin Ersöz, Kafes Planı’nın çıktığı 3 No’lu DVD’nin delil bütünlüğüne zarar verildiğini tespit eden adli bilirkişi Tevfik Koray Peksayar’ın soğuk algınlığı nedeniyle duruşmaya gelemediğini belirtti. Peksayar’ın bilirkişi olarak Hamzaçebi’nin bakanlığa gönderdiği yazıdan da çok rahatsız olduğunu belirten Ersöz, “Hamzaçebi’nin yazısında hem bilirkişinin hem de avukatların mesleki onurunu hedef alan ifadeler yer alıyor. Bilirkişi raporu alıp mahkemeye sunmamız, manüplasyon olarak değerlendirilmiş. Ancak, bilirkişiyi gelecek celse hazır edeceğiz” dedi. Üye yargıç Hamzaçebi de gülümseyerek, “İnşallah bilirkişiniz yine nezle kapmaz” dedi. Bu yoruma sinirlenen Ersöz, “Yargıcın vücut dilinden anlıyorum. Savunma makamından, bizim gerçeği açığa çıkarmak için verdiğimiz çabadan rahatsız oluyor. Dosyadaki TÜBİTAK raporu ile bizim sunduğumuz raporlar arasında çelişki oluştu. Ancak mahkeme yeniden bilirkişi incelemesi talebimizi reddetti. Hamzaçebi’nin bu tavrı kendisine olan güvenimizi ortadan kaldırdı” diye konuştu. Hamzaçebi’nin “Hâkimin hiç konuşma hakkı yok mu” demesi üzerine araya mahkeme başkanı girdi. Başkan “kişiselleştirmeyin” diyerek tarafları uyardı. Ersöz, herhangi bir talebinin olmadığını ifade ederek, “Yazıda manüplasyon yapmakla suçlanıyorum. Bu nedenle hakkımda suç duyurusunda bulunun. Ben de yargıcı HSYK’ye şikâyet edeceğim. Yargıcın hâlâ o koltukta oturup yargılamaya devam etmesi çok vahim” dedi. Kemalettin Yakar ve Hüseyin Hançer’in avukatı da tahliye talebinde bulunmaktan vazgeçtiğini belirterek, “Bir sonuç alacağıma inanmıyorum” dedi. Diğer sanıkların tahliye talebini reddeden mahkeme, duruşmayı 14 Mayıs tarihine erteledi. Poyrazköy davasının önceki gün yapılan duruşmasında “amirallere suikast diye bir dava yok” diye konuşan mahkeme üyesi Mehmet Hamzaçebi’ye Yarbay Ali Tatar’ın ağabeyinden yanıt geldi. Tatar’ın ağabeyi Ahmet Tatar, “Hamzaçebi, ‘amirallere suikast diye bir dava yok’ diyerek zaten bizi de, bizim yaşadıklarımızı da, bu davanın soruşturma sürecindeki hukuksuzluğa yaşamını feda ederek isyan eden kardeşim Yarbay Ali Tatar’ı da yok saymaktadır. Fakat Hamzaçebi’nin ‘Eğer böyle bir dava yoksa Ali neden yok’ sorusuna da yanıt vermesi gerekiyor” dedi. Ahmet Tatar, Poyrazköy davasıyla ilgili yargıç Hamzaçebi’nin açıklamasına şu sözlerle yanıt verdi: “Üç yıldır devam eden davada birleştirmelerle birlikte başlangıçtaki iddialar adeta unutturuldu. Aslında biz bunların hiçbirini unutmadık ama yargılayıcılar ‘yok’ diyecek kadar bu davayı unutmuşlar ya da yok sayıyorlar. Belli ki hâkim Hamzaçebi’ye göre böyle bir dava hiç açılmamış, bunca insanın canı yanmamış, geleceği karatılmamış sanki bunca acı hiç yaşanmamış. Bu hâkimin birleştirilenlerle birlikte yaklaşık beş dava, seksen dört sanık, binlerce sayfa belgeye hüküm vereceğini düşününce insanın içi ürperiyor. Bu davadan nasıl bir vicdani karar çıkabileceğini gerçekten merak ediyo rum. Mehmet Hamzaçebi, ‘Amirallere suikast diye bir dava yok’ diyerek zaten bizi de, bizim yaşadıklarımızı da, bu davanın soruşturulma sürecindeki hukuksuzluğa yaşamını feda ederek isyan eden kardeşim Yarbay Ali Tatar’ı da yok saymaktadır. Fakat Hamzaçebi’nin ‘Eğer böyle bir dava yoksa Ali neden yok’ sorusuna da cevap vermesi gerekiyor.” Eski Deniz Kuvvetleri komutanları emekli Oramiral Metin Ataç ile Oramiral Eşref Uğur Yiğit’e yönelik suikast girişiminde bulunduğu iddiasıyla ikinci kez gözaltına alınırken 19 Aralık 2009 günü intihar eden Deniz Yarbay Ali Tatar’ın ölümünün ardından “19 gün sonra” savcılık kayıtlarına şu önemli not düşülmüştü: “Dosyada mevcut Emniyet Genel Müdürlüğü İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü’nün 07/01/2010 tarihli raporunda şüpheliler Faruk Akın ve Sinan Efe Noyan’ın kullandıkları ikametgâhta ele geçirilen üzerinde ‘Alb. Tayfun Duman’dan gelecek fizibiliteye göre Uğur ve Metin Paşa’ya yapılacak operasyonun detay ve tarihlerini Levent Bektaş, Orhan Yücel Albay üzerinden iletecek. Size teslim edilen malzemeleri korunaklı bir yerde tutunuz’ şeklinde yazı bulunan notun şüpheli Ali Tatar’ın eli ürünü olmadığı belirtilmiştir. Bu suçla ilgili olarak hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.” CUMARTESİ ANNELERİ BU KEZ BERFO ANA İÇİN TOPLANDI Berfo Ana için Galatasaray Lisesi önünde tören düzenlendi. (Fotoğraf: ALİ AÇAR) Davanı sürdüreceğiz ALİ AÇAR 1980 askeri darbesinde gözaltına alındıktan sonra kaybolan oğlu Cemil Kırbayır’ın bulunması için son nefesine kadar mücadele eden ve önceki gün yaşamını yitiren Cumartesi Anneleri’nin sembolü “Berfo Ana” dün İstanbul’da düzenlenen törenlerle memleketine gönderildi. Yıllarca yakınlarının akibetini sormak için toplanan Cumartesi Anneleri bir kez daha Galatasaray Lisesi önünde Berfo Ana için toplandı. Törenin ardından Berfo Ana’nın cenazesi öğleyin Karacaahmet Şakirin Camisi’nde kılınan cenaze namazını ardından toprağa verilmek üzere memleketi Ardan’ın Göle ilçesine gönderildi. İstanbul’da önceki gün 105 yaşında yaşamını yitiren Berfo Ana için dün sabah İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon ve Cumartesi Anneleri tarafından Galatasaray Lisesi önünde tören düzenlendi. Törene Berfo Ana’nın ailesi ve yakınlarının yanı sıra CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, BDP eşbaşkanları Selahattin Demirtaş, Gül tan Kışanak, ÖDP Eşbaşkanı Alper Taş ve çeşitli sivil toplum örgütünün temsilcileri katıldı. Yakıp yakınlarından İrfan Bilgin “Senin söyleyeceklerini artık bu meydandan biz söyleyeceğiz. Son kemik bulunana kadar burada olacağız” dedi. Hasan Ocak’ın annesi Emine Ocak ise “Anne üzülme sen gittin ama biz mücadeleye devam edeceğiz. Senin davanı biz sürdüreceğiz” diye konuştu. Rıdvan Karakoç’un ağabeyi Hasan Karakoç ise “Başbakan Berfo Ana’yı ayağına çağırdı, utanmadan yalan söyledi. ‘Benim kabinemin sorunudur’ dedi. Sadece Cemil’in işkenceden öldürüldüğünü öğrendik gerisi yok” dedi. Berfo Ana’nın kızı Fatma Gülmez Kırbayır da “Başbakan anama söz vermiştin. Bugün anamın gözü açık gitti. Bundan sonraki anaların gözü açık gitmesin. Ey Başbakan anamın vasiyetini yerine getir, oğlunun kemiklerini bul. Anam yavrum yavrum diye öldü” diyerek gözyaşı döktü. Mikal Kırbayır annesinin cenazesinde kendilerini yalnız bırakmayanlara teşekkür etti. KESK üyesi 36 kişi tutuklandı Haber Merkezi DHKPC örgütüne yönelik olduğu iddiasıyla KESK üyesi kamu emekçilerine yönelik yapılan ve 160’tan fazla kişinin gözaltına alındığı operasyonda 36 kişi tutuklandı. DHKPC’ye üyesi oldukları iddiasıyla İstanbul’da önceki gün adliyeye sevk edilen 30 kişiden 19’u tutuklanırken 11 kişi serbest bırakıldı. Gözaltındaki diğer 24 kişi ise dün sabah saatlerinde Emniyet’teki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi. 21 kişi tutukanmaları istemiyle mahkemeye sevk edilirken 3’ü ise serbest bırakıldı. Aralarında KESK yöneticilerinin de bulunduğu 24 kişinin adliyeye getirilişi sırasında KESK İstanbul Şubeler Platformu’ndan bir grup kamu emekçisi protesto gösterisi düzenledi. Gözaltında bulunan Dr. Onur Bilgiç’in eşi Özden Doruk Bilgiç, “Bazı gazeteler DHKPC’ye ilaç sağladığımızı yazdılar. Evimiz kameralarla takip ediliyor. Apartman girişinde ve asansörde kameralar var. Kim ne yazarsa yazsın. Emniyet’te sorulanlarla gazetede yazılanlar arasında bağ yok” dedi. Ankara’da aralarında KESK Eğitim ve Örgütlenme Sekreteri Akman Şimşek’in de bulunduğu 30 kişi tutuklanmaları istemiyle adliyeye sevk edildi. İzmir’de ise 15 kişiden 13’ü savcılıkca serbest bırakılırken 2’si mahkemeye sevk edildi. KESK üyeleri İzmir adliyesi önünde toplanarak arkadaşlarına destek verdi. KESK Ege Bölgesi Dönem Sözcüsü İsmail Akyol, “KESK olarak ne zaman haklarımızı, saldırılara karşı emek ve demokrasi mücadelemizi yükseltsek karşımızda korku imparatorluğunun mimarı AKP dikilmekte” dedi. Malatya, Sivas ve Tunceli’de gözaltına alınan KESK üyesi 13 kişi Emniyet’teki işlemlerinin ardından Malatya adliyesine sevk edildi. Eski Eğitim Sen Malatya Şube Erdoğan Canpolat’ın da aralarında bulunduğu 6 kişi ile Mersin’de adliyeye sevk edilen 8 kişiden 2’si tutuklandı. Bursa’da adliyeye sevk edilen 13 kişiden 9’u tutuklandı. Erzurum’da 6, Antalya’da ise 4 kişi serbest bırakıldı. yapacaksınız. Şimdiden hoş geldiniz diyorum. Ziyaretinizin iki ülke arasındaki çok yönlü ve yoğun ilişkileri daha ileri götürmesini, kimi olumsuzlukları da gidermesini dilerim. Ben, nüfusunun dörtte biri, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinde çalışmaya gitmiş bir Anadolu kasabasında büyüdüm. Avrupa deyince, hatta gurbet deyince akla ilk gelen sözcük “Almanya” olurdu. 1960’larda Almanya’ya giden ilk kuşağın üzerinden dört kuşak geçti. Çoğu Almanya’ya yerleşti, dönenler de bağını kesmedi. Almanya’ya yerleşen Türkler artık sizin toplumunuzun bir parçası. Özgürlükte zaman zaman Almanya’nın değişik kentlerinden Türklerin daveti üzerine konferanslara konuşmacı olarak çağrılırdım. Bu gezilerde de Türklerin, Almanya’ya kalıcı olarak yerleştiğini, dönmeye niyetinin olmadığını ama Türkiye ile nefes alıp verdiğini gözlemlerdim. ??? Sayın Merkel, Türkiye ziyaretiniz sırasında elbette devletten devlete ilişkiler konuşulacak; AB’ye tam üyelik sürecinden terörle mücadelede işbirliğine kadar pek çok konu masaya yatırılacak. Ancak Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının da ikinci plana atılmamasını dilerim. Bunlardan bazılarını sıralamak isterim. Uyum deyince sadece yabancıların Almanya’ya uyumu anlaşılmamalı. Almanların da yabancılarla birlikte yaşamayı içselleştirmesi için çalışmalar yapılmalı. Yabancıların artık kalıcı olduğu kabul edilmeli. Yabancılara yerel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı tanınmalı. Vize uygulaması kaldırılmalı. Aile birleşmelerinde zorluk çıkarılmamalı. Almanya’ya kalıcı olarak gelme hakkı elde etmiş Türklere uygulanan, “Türkiye’de Almanca kursuna gitme zorunluluğu” yerine “Almanya’da uyum kursu” getirilmeli. Çifte vatandaşlığın önü açılmalı. Yabancı çocukların anadilini öğrenmeleri için özel bir program yapılmalı. Bakım evlerinde yabancı uyruklu yaşlı kuşağın kendi kültürüne göre düzenleme yapılmalı. Yabancı düşmanlığı ve ırkçılıkla mücadele çok boyutlu bir devlet politikası olarak ele alınmalı. Kamu işyerlerinde yabancıların ülke nüfusuna oranı dikkate alınarak istihdam sağlanmalı. ??? Sayın Başbakan, Aktardığım sorunlar özünde Almanya’nın iç işidir. Ancak çağımızda insanca yaşama değerleri evrenseldir. Karşılıklı ilişki içindeki devletler, demokrasiden hukuka, toplumsal hoşgörüden insan haklarına kadar her alanda birbirlerinin sigortasıdır. Türkiye’de hukukun nasıl işlediğini Deniz Feneri davası aracılığıyla Alman kamuoyu da gördü. Türkiye’de hukuk, pazarlıkla işleyen bir iktidar organı haline gelmiştir. Türkiye’de öğrenciler, akademisyenler, gazeteciler, avukatlar, sanatçılar, askerler, yazarlar, milletvekilleri hukuksuz, delilsiz tutuklanmakta, yıllarca cezaevinde çürümeye bırakılmaktadır. Türk ordusunun düşürüldüğü durum, uluslararası yayın organlarının da başlıca konusu haline gelmiştir. “Berlin’de yargıçlar var” sözünü iyi bilirsiniz. Biz de hukuksuzluğa karşı verdikleri mücadeleye bakıp “Türkiye’de avukatlar var” demiştik. Şimdi avukatlar da iktidar hukukunun saldırısı altındadır. Size bu satırları Münih yakınlarındaki, şu anda müze halinde getirilmiş olan, benim de iki kez gezme fırsatı bulduğum Dachau Toplama Kampı’na benzer bir cezaevinden yazıyorum. 4 yıldır tutuklu olarak yargılanıyorum. Gazeteciyim. Mesleki faaliyetlerimden suç üretildi. Üstelik gazeteciliğim terör eylemi sayıldı. Eline silahı en son 1982 yılında zorunlu askerlik hizmeti sırasında almış olan ben, çalıştığım gazetenin de bombalanmasından sorumlu bir terör örgütüne üye olduğum gerekçesiyle yargılanıyorum. Almanya’nın geçmişiyle hesaplaşıp tarihteki yerine koyduğu “gaz odalarından” daha kötü ne olabilir sorusuna şu yanıtı verebilirim: Türkiye’deki “yargılama salonları”! 18 Şubat’ta 276. duruşma yapıldı. Genel bir hesaplamayla 4 yıldır süren yargılama boyunca yaklaşık üç bin saat yargıç karşısında kaldım. Yanlış okumadınız, 3000 saat! Ve hâlâ hakkımdaki delillerin hukuki değeri olup olmadığına karar verilmedi. Dava muhalifleri susturmaya, toplumu korkutmaya yönelik bir cadı avına dönünce ben de mücadelemi ve hukuk arayışımı kalemi elden bırakmadan siyasal olarak verme kararı aldım. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinden bugüne her aşamada var olan Cumhuriyet Halk Partisi’nden seçime girdim ve İzmir Milletvekili oldum. Türkiye’de 100’e yakın gazeteci, 8 milletvekili halen cezaevinde. Hukuku ayaklar altına alan otoriter yönetim anlayışını meşru kılmak da bu zulme ortak olmak demektir. Kaygılarımla. ? Haber Merkezi Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’nin lideri olduğu Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (IKYB) resmi internet sitesine konuşan Şivan Perwer, Kürt siyaseti ve siyasetçilerini eleştirdi. Türkiye’ye dönüp dönmeyeceği ile ilgili olarak ise Perwer, “Durum böyle devam ettikçe ölsem vatanıma geri dönmem. Ben vatanım için, insanlarım için güzel şarkılar söyledim. Siyaset böyle oldukça ne bana yol açılır ne de faydam olur” dedi. Perwer: Türkiye’ye dönmem
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear