02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
19 ŞUBAT 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Şikâyetçilerin hem sanatçıyı hem otizm hastalarını rahatsız edecek talebini mahkeme reddetti 7 Say’a art niyetli saldırı HİLAL KÖSE Parasız Bir Dünya Olabilir mi? Cumartesi günü, algı yönetiminde usta bir arkadaşım, bendeydi. “Sen hâlâ bu filmleri izlemedin” dedi ve beni internetin başına oturtup ilki 2007’de yayımlanan “Zeigeist”, Türkçesi “Zamanın Ruhu” adlı iki belgesel izletti. Peter Joseph adlı bir aktivist tarafından yapılan ve sadece internette yayımlanan filmlerin ilki “Zeigeist: The Movie”, din kavramının nasıl oluştuğunu ve hayatımızı nasıl ele geçirdiğini anlatıyordu. Özellikle semavi dinlerin (Musevilik, Hıristiyanlık), dünyanın en önemli uygarlıklarından biri olan ve güneşe tapan Eski Mısır’da, bilim insanlarının güneşin hareketlerini takip ederek oluşturdukları bir yığın efsaneyi, bir yığın yaratılış öyküsünü evirip çevirip kendilerine mal ettiklerini gayet net, bilimsel bir açıklamayla anlatıyordu. Dünyanın en zenginleri arasında bulunan Vatikan’ın, tanrıyı bir “para babası” gibi gördüğünü, vergi vermeden, sürekli “para, para, para” diye haykırdığını o kadar gerçek kanıtlarla göz önüne seriyordu ki özellikle Amerikalılar için yapılmış bu filmlerin onları şoke ettiğini söyleyebilirim. İlk belgeselde dinlerin oluşumu, neden ortaya çıktıkları ve hepsinin bugünkü sömürü düzeninin sorumlusu olduğu anlatıldıktan sonra sıra geldi ikinci belgesele. İkinci belgesel “Zeigeist: Addendum” bu kez yeni tanrının, yani “para”nın oluşumunu ve geçirdiği evreleri anlatıyordu. Biliyordum ama dehşetle yeniden gördüm ki 1978 yılında Amerikan Merkez Bankası’nın aldığı bir kararla karşılığı olmayan para basmak artık Amerikalılar için bir çocuk oyuncağı. Anlatacağım; Amerikan Merkez Bankası bir devlet bankası değil, dünyanın bugünkü halinden sorumlu şirketlerin bankası. Amerikan hükümeti sıkıştığında bu bankadan para basmasını rica ediyor. Onlar da ancak yüzde 10 karşılığı bulunan istedikleri kadar parayı basıp hükümete teslim ediyor. Bu para diğer bankalara geçiyor ve sürekli çoğalıyor ama “sanal”, karşılığı yok. Bu ne demek? Sürekli Amerikan Doları’nın değeri düşüyor ve artık global bir köy olan dünyamızda da sürekli bir eflasyon alıp başını gidiyor. Yani insanlık daha çok yoksullaşıyor, insanlar köleleştiriliyor. Dünyada her altı dakikada bir çocuk, önlenebilir açlık ve hastalıktan ölüyor. Dünya nüfusunun yüzde 40’ı günde iki dolarla yaşıyor. Ve parayı ellerinde tutan 54 uluslararası şirket, öylesine açgözlü, öylesine vicdansız ki sürekli bir savaş ve kıtlık ekonomisine dayanarak dünyayı yönetiyor. Görüyoruz ki demokrasi filan birer oyundan ibaret! Film arka arkaya ülkelerinin kaynaklarını, ülkeleri halklarının çıkarına kullanmak isteyen liderlerin çokuluslu şirketler tarafından nasıl devrildiklerini, öldürüldüklerini öyle açık bir biçimde anlatıyor ki umutsuzluğa kapılmamak elde değil. Özellikle Latin Amerika bu çokuluslu şirketlerin at oynattıkları bir alan olmuş. Neyse ki şimdilerde çokuluslu şirketler, o ülkelerin halklarının direnişleri sayesinde at oynattıkları bir alanı terk etmek zorunda kalmışlar. Şimdi sıra Ortadoğu’da. Filmleri izledikten sonra arkadaşım, “Benim bu dünyada yatacak yerim yok” diyor: “Çünkü hem reklamcıyım hem de algı yöneticisi.” Ona kıyamam. Ama çokuluslu şirketlerin medyayı ve yayın organlarını, bazı sosyal kurumları nasıl ele geçirdikleri ve onlara neler yaptırdıkları filmin dehşet verici bölümlerinden. Peki, ne yapacağız? Filmi yapanlar ve yarım milyon aktif üyesi olan “Zeitgeist”, bize “Venüs Hareketi”ni öneriyor. Şöyle: Dünyanın kaynakları ve gelişen teknoloji bize büyük imkânlar sunuyor. Özellikle yaratılan “kıtlık ekonomisi” yerine “kaynak ekonomisi”nin geçilmesi gerekiyor. Doğa bize güneş, rüzgâr, dalga enerjisi gibi ucuz ve hiç bitmeyecek bir kaynak sunuyor. Petrole, termik santrallara, HES’lere, nükleer enerjiye hayır! Teknolojinin gelişmesi için kaynak artırımına, evet! Eğitim, sağlık harcamalarının çoğaltılmasına evet! Ve en önemlisi paranın ortadan kalkması. Olur mu olur. Ve insanlığın en temel hakkının “tembellik” olduğunu kabul etmek! Bunlar olabilir mi? Gelecek yazım, bunlar olduğunda dünya nasıl bir yer olur... Bekleyin! Dünyaca ünlü piyanist, besteci Fazıl Say’ın, Twitter’da Ömer Hayyam’ın bir dörtlüğünü paylaştığı için dini değerlere hakaret ettiği iddiasıyla yargılandığı dava sürüyor. Şikâyetçiler, ünlü bestecinin, otizim hastası olduğunu öne sürerek mahkemeden bu iddiayı araştırmasını istediler. İstemi reddeden yargıç, davayı 15 Nisan’a erteledi. İstanbul 19. Sulh Ceza Mahkemesi’nde dün görülen davanın ikinci oturumuna 1.5 yıla dek hapis cezası istemiyle yargılanan Say katılmadı. Şikâyetçi Ali Emre Bukağılı’nın avukatı Afer Bayar , müvekkilinin Say’ın Twitter takipçisi olmadığını belirterek “Sanığın Twitter hesabı herkese açık. Prof. Dr. Faruk Turhan’dan görüş alıp sunacağız, süre istiyoruz” dedi. Bukağılı ise Say’ın hakkında bu dava açıldıktan sonra da Türk milletinin manevi değerlerine yönelik eylemlerinin olduğunu savunarak “Hükümete yönelik ‘sanatçısını korumuyor herif’ diye ve Kültür Bakanı’na ‘kes zırvalamayı’ diye bir sözü vardır. Medyadan öğrendiğimize göre sanığın otizm hastası olduğu yönünde şüp FÜLE: ENDİŞEYLE İZLİYORUZ BRÜKSEL (ANKA) AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Stefan Füle, sanatçı Fazıl Say hakkındaki davayı endişeyle izlediklerini belirtti. Avrupa Parlamentosu (AP) üyesi Barry Madlener, AB Komisyonu’nun yanıtlaması istemiyle AP Başkanlığı’na verdiği yazılı soru önergesinde Fazıl Say’ın yargılanmasını, “Türk devletinin İslamlaşması ve konuşma özgürlüğüne yeni bir saldırı olarak” yorumlayarak “Fazıl Say davası Türkiye’nin AB’ye katılım sürecini nasıl etkiler?” sorusunu yöneltti. Önergeyi yanıtlayan Füle, “Komisyon Fazıl Say’a karşı açılan davayı endişeyle izliyor. İfade ve inanmamayı da içeren, düşünce, vicdan ve din özgürlükleri, komisyonun, Türkiye’nin siyasi kriterleri karşılama yolundaki ilerlemesini değerlendirirken izlediği temel haklardır. Komisyon çeşitli fırsatlarla Türkiye’nin bu konudaki eksiklikleri acilen giderme ihtiyacı içinde olduğunu vurgulamıştır” dedi. Kültür Servisi Fazıl Say’ın dünkü duruşması öncesinde, aralarında Brian Eno, Hanif Kureishi, Roland Gift, Thomas Adè ve Ian McEwan’ın da yer aldığı sanatçılar, İngiliz PEN’in Say’a yönelik suçlamaların düşürülmesi talebine katılarak Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e açık bir mektup gönderdi. Mektupta şunlar kaydedildi: “Yapıtoplumda herhangi bir in lan suçlamalar, Say’ın ifade özgürlüğünün ihlalidir. İfade fiale neden olmamıştır. özgürlüğü Uluslararası Sivil ve Siyasi Haklar Sözleşmesi Asıl bu dava, ifade özgür tarafından korunmaktadır ve Türkiye de bu sözleşmeye lüğünün yargılanıyor ol taraftır. Fazıl Say’ı pek çok yönden eleştirmiş olanlar dahi, bu davanın Türkiye’nin uluslararası itibarına zarar ması nedeniyle tartışılvereceği düşüncesi ile bu dava yönündeki endişelerimaktadır” dedi. ni dile getirmişlerdir. Yaratıcı özgürlüğe ve ifade Mahkeme yargıcı, Say’ın özgürlüğüne gönülden bağlı müzisyen, besteci otizim hastası olduğu yönünde, ve yazarlar olarak sizi Fazıl Say aleyhine dosyada bir delilin ve iddianın ololan tüm suçlamaları derhal ve komadığını belirterek bu nedenle şulsuz olarak düşürmeye çaSay’ın cezai ehliyetinin araştırılması yöğırıyoruz.” İNGİLİZ SANATÇILARDAN BAKAN ERGİN’E MEKTUP heler var. Bu husus araştırılsın” diye konuştu. Say’ın başka konulardaki görüşünün bu davanın konusu olmadığını söyleyen avukatına karşın bu sözleri tutanağa yazdıran mahkeme yargıcı, “Sanığın kişiliği hakkında değerlendirme olduğu için önem taşıyor” dedi. Say’ın avukatı Meltem Akyol, “Müvekkilime yönelik otizim hastası yönündeki iddialar kabul edilemez. Bu iddiaya karşı tüm yasal haklarımızı saklı tutuyorum. Müvekkilim Ömer Hayyam’ın dizelerini paylaşmıştır. Paylaşım, nündeki talepleri reddetti. Adliyede avukatlara gözaltı Oturma eylemi yapan ÇHD üyesi avukatlara ve İstanbul Barosu yöneticilerine polis müdahale etti, 6 avukat yaralanırken 5 avukat da gözaltına alındı. ‘Tutuklu avukatlara özgürlük’ pankartına el konuldu SES: 3 YILDA 268 MAHPUS ÖLDÜ Kelepçeli sağlık! ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın (SES) Cezaevleri ve Sağlık Raporu’na göre hasta mahkumlar doktora kelepçe ile götürülüyor, yoğun bakıma alınana kadar ölüyor, yoğun bakımdakiler kelepçe ile yatıyor. Son 3 yılda hastalık nedeniyle hapis cezaları ertelenmeyen 268 mahpusun ise öldüğü belirtiliyor. SES Denetleme Kurulu Başkanı Fikret Çalağan ve KESK tutukluları, Ankara 2 No’lu F Tipi Cezaevi’ndeki sağlık sorunlarını raporlaştırdı. Raporda dikkat çeken başlıklar şöyle: Sevke ‘asker yetersiz’ engellemesi: Hastaneye sevki yapılan tutuklular “asker yetersiz, araç bulunamadı” gerekçesiyle geciktirilmektedir. Bazen de iptal edilmektedir. Giriş çıkışlarda yoğun arama, hastane önünde ringde ve kelepçeli olarak bekletme, ring arabalarının sağlıksız olması bıktırıcı bir etki yaratmaktadır. Hekimin yazdığı ilaçların “eczanede yok” gerekçesiyle türevleri veriliyor. Yoğun bakımda asker baskısı: Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde mahkum koğuşu, zemin katın altında 4 koğuştan oluşmaktadır. Koğuşlar kapasitenin üstünde 5 yataktan oluşmaktadır. Güneş görmeyen ve havalandırma sorunu bulunan koğuşta günlük temizlik yapılıyor ama banyo yeterince temizlenmiyor. Tutuklular, ameliyat sonrası askerin baskısıyla yoğun bakımda kısa tutulmaktadır. Doktoru beklerken gelen ölüm: 2 Aralık 2012’yi 3 Aralık’a bağlayan gece böbrek yetmezliği olan, 5 yıldır diyaliz tedavisi gören Davut adında bir hükümlü, “acil” gelmesine karşın doktor 10 kez çağrılsa da gelmemiştir. Doktor, hemşireler “ayakları uyuşmuş” deyince gelmiştir. Yoğun bakıma kaldırılmadan hasta yaşamını kaybetmiştir. 268 mahpus öldü: Basın toplantısı ile raporu kamuoyuna duyuran SES Başkanı Çetin Erdolu, “Cezaevlerinde 550 hasta mahpus bulunmaktadır. 2010’da 161, 2011’de 41, 2012’de 66 mahpus hastalık ve çeşitli sebepler nedeniyle yaşamlarını yitirmişlerdir” açıklamasını yaptı. İstanbul Haber Servisi Tutuklu avukatların serbest bırakılması istemiyle Çağlayan’daki adliyede oturma eylemi yapan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatlara ve İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyelerine polis müdahale etti, 6 avukat yaralanırken 5 avukat da gözaltına alındı. İfadelerinin ardından serbest bırakıldıar. Avukatların astığı “Tutuklu avukatlara özgürlük” pankartına da el konuldu. ÇHD üyeleri, 21 Ocak’ta tutuklanan ÇHD Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Kozağaçlı ve İstanbul Şube Başkanı Taylan Tanay’ın da aralarında bulunduğu 9 avukat için dün tahliye isteminde bulunmak üzere İstanbul Adliyesi’nde bir araya geldiler. Açıklamanın ardından adliyenin C kapısından içeri giren avukatlar heykellerin bulunduğu merdivenlerde oturma eylemine başladılar. Sloganlar ve alkışlarla, avukatların tutuklanmasını protesto ettiler. Bir süre sonra, adliyenin C kapısının bulunduğu alana bakan katlardan, iki tarafta, korkuluklara “Tutuklu avukatlara Cumhuriyet Başsavcılığı basın büroSavcılıktan soruşturma İstanbul sundan yapılan açıklamada adliyenin içinde ÇHD’li avukatlara destek veren avukatlara soruşturma açıldığı duyuruldu. Avukat olduğu tahmin edilen yaklaşık 100 kişinin adliye içinde toplanarak slogan atıp balkonlardan pankart astıkları ifade edilen açıklamada, eylemde camların kırıldığı, hâkim ve savcıları etkileyecek şekilde izinsiz eylem yapılması ve kamu malına zarar verilmesi nedeniyle soruşturma başlatıldığı ifade edilerek “Eylemin DHKPC örgütü soruşturmasının şüphelilerine destek amacıyla yapıldığı tahmin edilmekle beraber, olayın mahiyeti soruşturma sonucu anlaşılacaktır” denildi. özgürlük” pankartı asıldı. Pankart açan avukatlara müdahale eden özel güvenlik görevlileri pankarta el koydu. Oturma eyleminin ardından avukatlar, topluca 7. kattaki hâkimliğe tahliye dilekçesi vermek üzere merdivenlerden çıkmaya başladılar. Kalkanlarla ve gaz maskeleriyle adliyeye giren çevik kuv vet polisleri, zemin katta avukatların yolunu kesti. İlerlemek isteyen avukatları darp eden polis, Özgür Esen, Muhittin Köylüoğlu, Erman Öztürk, Halil Kocabaş, Arman Yılmaz’ı gözaltına aldı. Yaralanan avukatlar Evrim Deniz Karatana, Onur Şahinkaya, Ramazan Demir, Ayfer Ak bayır, Tarkan Özdemir ve Tamer Doğan hastaneye sevk edildi. ÇHD üyesi Ali Şafak, “Tekme tokak, cop kullandılar. Yaralanan iki kadın arkadaşımızın direk gözünü hedef alarak biber gazı sıktılar. Ramazan Demir’in boğazını sıktıkları için baygınlık geçirdi” dedi. 8 yaşındaki Hevjin, babası cezaevine girince üzüntüden hastalandı Küçük kalbine ağır geldi ALİCAN ULUDAĞ ANKARA KESK’e yönelik açılan 72 sanıklı KCK davasında geçen hafta verilen 6 tahliye, Şırnak’taki Solin örneğine benzer bir dramı ortaya çıkardı. Soruşturma kapsamında SES Genel Sekreteri Sıddık Akın’ın tutuklanmasını 8 yaşındaki kızı Hevjin’in küçük kalbi daha fazla kaldıramadı. Bir gün ansızın kalp atışı 250’ye çıkan Hevjin’e “Supraventriküler taşikardi” (SVT) teşhisi koyan doktorlar, küçük kızın stresten uzak durması gerektiğini bildirdi. Bunun üzerine avukatlar, baba Akın için tahliye talebinde bulundu. Hevjin’in durumunu dikkate alan mahkeme, Akın’ı tahliye etti. Küçük Hevjin, şimdi babasının yanından bir an olsun ayrılmıyor. Akın’ın kapısını 25 Haziran 2012 günü polis çaldı. Gözaltına alınan Sıddık Akın’a sorgusunda sendika eylemleri ve toplantıları soruldu. Cumhuriyet’e konuşan Akın, hikâyenin bundan sonrasını kendisi anlattı: “Eşim, çocuklarımla birlikte her hafta düzenli ziyarete geliyordu. Ancak ikinci aydan itibaren eşim bir hafta görüşe gelmedi. Aradan iki hafta geç sonraydı. Kızım, karnım ağrıyor dedi. Ertesi günü daha kötü oldu. Sararmaya başladı. Hastaneye götürdüm, Öğleden sonra bayılacak gibiydi. ‘Anne kalbim çok atıyor, sanki ağzımdan çıkacak’ dedi. Tekrar hastaneye götürdüm. İğrenelerle kalp atışlarını düşeremediler. En son 250220 arasına attı. Elektroşokla biraz daha indirebildiler. 180’e falan indi. Akşama kadar ilaçlar verildi, serum verildi. Bir hafta orada kaldı ancak düzelebildi. Doktorlar bile şaşırdı böyle rahatsızlanmasına.” Kızının rahatsızlığını öğrendiği Konuşma boanda şok olduğunu ifade eden yunca babasının kuAkın, şöyle devam etti: “Benim cağından inmeyen Hevjin çektiğim eziyet hiçbir şeyle ise tahliye haberinden sonkarşılaştırılamaz. İstediğira çok mutlu olduğunu belirmiz zaman kızınızı arayaterek, “Babam ilk içeri girdimıyorsunuz. Bütün dünyan ti. Eşim yalnız geldi ğinde çok üzülmüştüm. yıkılıyor. Sadece o hafta içinve hiçbir şey söylemeBabam çıktığı için mutlu de 56 kilo verdim.” Tedavinin di. Bir hafta sonra kıoldum. Onu çok özşimdi ilaçla yapıldığını söyleyen zımı da getirdi. Kızım ziledim” dedi. Akın, birkaç ay içinde düzelme olyarette, ‘baba beni hastaneye maması halinde anjiyo yöntemi ile amekaldırdılar’ deyince her şeyi öğliyat olacağını kaydetti. Akın, kızının stres, rendim.” Bu sırada söze giren anne Muhbet heyecan ve sportif faaliyetlerden uzak durAkın, “Babası cezaevine girdikten iki ay masının da tavsiye edildiğini kaydetti. HEVJİN: ÇOK MUTLUYUM El bombasını imha eden yarbay yaralandı BURDUR (Cumhuriyet) Burdur 58. Piyade Alay Komutanlığı’nda 2. Tabur Komutanı Piyade Yarbay Özdemir Tarikçi (45), gözetiminde dün askerlere bomba ve atış eğitimi yaptırıldı. Eğitim sırasında atılan bir el bombası patlamadı. Çevre güvenliğinin alınmasının ardından Yarbay Tarikçi bombayı etkisiz hale getirmek için müdahale etti. Müdahale sırasında bomba patladı. Sol ayağına şarapnel parçası isabet eden Yarbay Tarikçi yaralandı. Hastanede ameliyata alınarak ayağından şarapnel parçası çıkarılan Tarikçi’nin hayati tehlikesinin bulunmadığı belirtildi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear