02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 19 ŞUBAT 2013 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Milliyetçilik... UlusalcılıkBeyaz Kâğıt Önünde Beyaz kâğıt önümde sanki bir şeyler bekliyor. Yeni sözcüklerle yeni konular. Ama yeni bir şey var mı, arada bul. Şöyle bir bakıyorum çevreme, gazetelere, TV’deki konuşmalara, hayır yeni hiçbir şey yok. Hep eskinin eskisi. İnsanlar da birden yaşlanmış, ateşleri sönmüş, hepsi kırgın. Kendine mi, olaylara mı? Kimi der ki olaylardan bana ne. Gelir gider hepsi. Yaşlanmak mıdır yaşamak? Hiç yaşamadım ben diyen varsa ileri çıksın. Herkesin bir yaşamı var. Sen kabul etmesen de var. Bir kez doğdun, büyüdün, yaşlandın. Demek nice yılları geçirmişsin. Zaman zaman başka biri olmak istemişsin. Kıskançlıktan mı? Bakmışsın başkalarına, hepsi iyi, mutlu, kahkahaları bol? Öyle olmak için ne yapmalı? Politikaya mı girmeli, başbakanı mı eleştirmeli ya da muhalefet liderini, görevini yapmıyor diye. Toplumun geçim durumunu mu ele almalı? En iyisi okurları fazla düşünmeye zorlamalı ya da zorlamamalı mı? Çok düşünürsen bozulursun. Çıkmazlarda saplanıp kalırsın. Bir gazete yazarı, özellikle günümüzde çok dikkatli olmalıdır. Her attığı adım onu beter durumlara sokabilir. Daha önce nicelerinin başına geldiği gibi... Baksanıza yüzlercesi “içerde”... Kaç ay, kaç yıl geçti ses yok. Ses var, çığlık, gözyaşı, özlem var ama tutulmuş kalmışlar. Sen ki kırk yıldır yazıyorsun, daha çok eleştirdin beğenmediğini, yanlış bulduğunu ama şimdi söz seni nereye götürüyor? İyi düşün taşın... Mahkemelerden geçtin, cezalar da aldın, iyi kötü hapisleri de tanıdın. Yaşlanmak, deneyimini artırmadı mı? Niye ille de içerideki yurtseverleri kurtarmaya çalışıyorsun? Beceremeyeceğini bildiğin halde.O beyaz kâğıt makinede beklesin dursun. Gerisini getirmek zor. Demokrasi varsa kolay ama yoksa, yalnız adı varsa olanaksız. Boynunu eğ, beyaz kâğıtlara güzel şeyler yazmaya bak, çirkin de olsalar... Beyaz kâğıt bekler bekler, sonra bir el kapat ve sus diyecektir. Tartışmaları... kavramı bir dayatma olarak ortaya çıkmadı. “Türk” yüzyıllardan beri Anadolu’da yaşayan çeşitli topluluklara verilen ortak addır. Türkiye’de uluslaşma kolay olmadı. Cumhuriyetin temel amacı, çağdaş bir toplum, çağdaş bir devlet yaratmaktı. Tanrı egemenliğine dayanan bir monarşiden, halk egemenliğine dayanan Cumhuriyete geçildi. Alev COŞKUN T BMM’de “milliyetçilik” ve “ulusalcılık” kavramları geçen hafta gündemin ön sıralarına taşındı. Bu tartışma “milliyet”, “milliyetçilik”, “ulus devlet”, “ulusalcılık” kavramları üzerinde yoğunlaşıyor. Kısaca irdeleyelim. Avrupa’da 16. yüzyıldan sonra feodal sistem çözülmeye, onun yerine kapitalist üretim biçimi yerleşmeye başladı. Emekçiyi sömüren vahşi kapitalist sistem, 18. yüzyılda güçlendi ve emperyalizme dayanan sömürgeleşme de başladı. Öte yandan da Fransız ihtilalinin etkisiyle ulus devletler ortaya çıkıyordu. Ulus devlet siyasal olarak örgütlenmiş belli bir toprak üzerinde bir arada yaşayan dil, tarih, kültürel özellikler ve ekonomik yönden ortak yaşam içinde bulunan insan topluluklarıdır. Irkçılık, milliyetçilik ile eşdeğerde değildir. Irkçılık, kendi ırkını öteki ırklardan üstün sayar ve bu temel düşünceden bir siyasal ideoloji oluşturur. Bir ırkın ötekilerden üstün olduğunu öne süren kör ırkçılık insanlık dışı bir ideolojidir. Bu girişten sonra yapılan konuşmalara acaba olumlu yönleriyle bakabilir miyiz? Her ikisi de şovenırkçı bir yönelim içinde değildirler. CHP milletvekili Birgül A. Güler, “Irk milliyetçiliğini bana ilericilik diye yutturamazsınız” diyordu. Bu da doğrudur. İster Kürt, ister Türk, herhangi bir milliyetçilik ilericilik olamaz. Güler, ayrıca “Sözlerim çarpıtıldı, Türk ile Kürt insanı, kültürel anlamda eşittir” dedi. BDP milletvekili Sırrı Sakık’ın Meclis kürsüsünden “Kafkaslar’dan, Boşnaklardan gelenler siz bu ülkenin sahipleri değilsiniz... dağdan gelip bağcıyı kovma hakkına sahip değilsiniz” sözleri daha “vahimdir”. Sakık, karşısındakini ırkçılıkla suçlarken kendisi ırkçılık yapıyordu. Ama neyse ki, sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyledi. Aslında, Türk milleti ya da Türk ulusu Üç akım Osmanlı son yüzyılda gerileme dönemine girince, özellikle II. Meşrutiyet döneminde devleti kurtarmak için Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük akımları ortaya çıktı. Osmanlıcılık, Osmanlı devletinin yaşamını sürdürmesini, imparatorluk sınırları içinde yaşayan ve “millet” adı verilen toplulukların din, dil ve soyları ne olursa olsun “Osmanlılık” kavramı içinde kaynaşmasını öngörüyordu. Osmanlı devleti içindeki Türk, Rum, Yahudi, Ermeni, Kürt, Arap, Arnavut, Gürcü her soydan “millet” toplulukları eriyerek Osmanlı olacaktı. Ancak bu akım tutmadı. Bunun üzerine İslamcılık akımına ağırlık verildi. İslamcılık düşüncesine göre devlet işlerinin kötüye gitmesinin nedeni din kurallarının bütünüyle uygulanmamasıdır. Bu nedenle “ümmet” denilen “İslam milleti” düşüncesine “İslam ittihadı”, yani İslama bağlı olanların birleşmesi siyasetine öncelik verildi. Ama bu da tutmadı. Bir diğer akım da “PanTürkizm” akımıdır ki bütün Türk topluluklarını birleştirmeyi amaçlıyor ve “Turancılığa” kadar gidiyordu. Bu da gerçekçi değildi ve tutmadı. Ama, Osmanlı devletinde milliyetçilik akımları gelişti. Rumeli’de Yunanlılar ve Bulgarlar ayrıldılar. Milliyetçilik en son Türklere geldi. hepsi birden: Müslümanız. Fransız: Bu sizin dininiz. Milliyetiniz ne? Bizimkiler cevap vermişler: Biz Osmanlıyız, demişler. Adam gene tatmin olmamış: Bu, sizin tabiiyetiniz. Fakat milliyetiniz nedir? Bakın demiş, şuradakini görüyor musunuz? Ona sordum; “Ermeniyim” dedi. Bir de şurada oturan var; o da Rum olduğunu söyledi. Jön Türk bu öyküyü anlattıktan sonra: İşte o zaman Türk olduğum aklıma geldi, diyor. Bu gelişmenin tarihimizde en az 150 yıllık bir altyapısı vardır. Bu tarihsel arka planı bilmeden “ahkâm kesmek” doğru olmaz. Atatürk, “Panİslamizm”e ve “PanTürkizm”e de karşıydı. Atatürk, tarihsel gerçeklere ve kültürel gelişmeye dayandı. 1930’larda kendisinin yazdığı “Medeni Bilgiler” kitabı bu konulara açıklık getirmiştir. Atatürk, Cumhuriyetin kuruluşunda Türklere bir üstünlük tanımamıştır. Örneğin “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk soyuna Türk milleti denir” demedi. Onun yerine “Türkiye halkı” deyimini kullandı. Konuya bugünleri görür gibi açıklık getirmiştir. “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir... Bugünkü millet siyasi ve içtimai toplumumuz içinde Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır.... Bu millet efradı da (bireyleri de) umum Türk camiası (topluluğu) için aynı müşterek maziye (geçmişe), tarihe, ahlaka, hukuka sahip bulunuyorlar. ” (Medeni Bilgiler, TTK, s. 351) Atatürk’ün düşündüğü Türk ulusu ortak geçmiş, ortak tarih, ortak ahlaka dayanmaktadır. Anadolu’da yaşayan Kürtler, Çerkezler, Lazlar, Boşnaklar, Gürcüler, Rumelililer aynı ortak geçmişe ve tarihe sahip çıkıyorlar. Çok ilginçtir ki epeyce eleştiri alan Sakık’ın sözleri derinlemesine irdelenirse, bu ortak temalar görünür. Sakık kızgınlıkla ne diyor: “Çanakkale’ye bakın, orada sadece sizin atalarınız savaşmadı. Sonradan bu ülkeyi kendisine vatan edenler, Kafkaslar’dan, Boşnaklardan gelenler, siz bu ülkenin sahipleri değilsiniz...” Sakık, Kafkaslar’dan Rumeli’den gelenlere çatarken Çanakkale ortak malımızdır, orada Kürtler de savaştı, Milli Mücadele’de de Kürtler savaştı, bunlar ortak değerlerimizdir, diyor. Sakık, isteyerek ya da istemeden iç benliğindeki hepimizin ortak değerlerini ortaya koyuyor. Böyle konuşunca da ünlü sosyal bilimci Ernest Renan’ın millet ve ulus tanımına destek veriyor. Renan diyor ki: “Geçmişte kalan ortak şan, şeref ve acılar mirası ve gelecek için gerçekleştirilecek bir program.” İşte ulusu yapan ortak unsurlar. Sakık’ın Çanakkale Savaşı’na sahip çıkması, ortak geçmişi benimsediğinin tartışmasız kanıtıdır. Bugün dünyanın hiçbir yerinde homojen bir ulus devlet yoktur. Avrupa’da yoktur. Hele Amerika... 72 çeşit millet bir olmuş daha önce tarihte olmayan bir ulusu “Amerikan ulusunu” ve “Amerikan devletini” yaratmıştır. Sorduğunuz zaman “Ben Amerikalıyım” diyor. Oysa kökenine bakın. Ya İtalyan, ya İskoç, ya İngiliz ya da Alman... Ama, ben Amerikalıyım, diyor. İnsan topluluğunu ulus ya da millet yapan salt din, dil, ırk unsurları değildir. Örneğin din, dil, ırk ve kültür açısından oldukça homojen olan Araplar, tek bir ulus devlet içinde birleşemiyorlar. Bugün Türkiye’de yaşayan hiçbir ırk “saf”, değildir. Ne Türkler, ne Kürtler ne de diğer unsurlar... Bin yıldır Anadolu’da bütün ırklar ve soylar kaynaşmıştır. Dil, din, ırk ve kültür birlikleri önemlidir. Ancak yetmez; ortak geçmiş, ortak acılar, ortak kıvançlar o insanları bir arada tutan en önemli unsurlardır. Bu nedenle; 30 yıldır terör var, ama Güneydoğu’daki Kürt vatandaşlarımız 700 yıllık ortak paydalar nedeniyle Türkiye’den ayrılmak istemiyorlar. Birkaç söz de ulusalcılık için... Bugünün küreselleşme akımı karşısında, süper güçlere karşı kendi ulusunun milli çıkarlarını savunma, ulusalcılıktır. Ulusalcılık, kesin olarak şovenizmle karıştırılmamalıdır. Türkiye’de uluslaşma kolay olmadı. Cumhuriyetin temel amacı, çağdaş bir toplum, çağdaş bir devlet yaratmaktı. Tanrı egemenliğine dayanan bir monarşiden, halk egemenliğine dayanan Cumhuriyete geçildi. Atatürk karmaşık bir etnik yapıdan, kendine güvenen çağdaş bir toplum, çağdaş bir ulus yapısına geçişi sağladı. Türkiye Cumhuriyeti, Anadolu ve Trakya toprakları üzerinde kaderde, kıvançta, sevinçte dayanışma içinde olan insanların ortak devletinin adıdır. İşte bu oluşum bugün Ortadoğu’da en çağdaş, en ileri bir devlet ve toplum yapısına sahiptir. Kanlı Oldu... Sormuştu imamın hocası: “Kanlı mı olacak, kansız mı olacak?..” H Kanlı oldu... Ergenekon’a adı sokulan onlarca subay intihar etti, sayıları kesin bilinmiyor... Deniz Kuvvetleri’nde birçok sır ölüm var, kimisi balkondan attı kendini, kimisi arabasında ölü bulundu, kimisi odasında... Davanın 7 sanığı, iddianameyi göremeden öldü... Kendini hücresinde asan profesörler oldu... Eski polisler kendi kafalarına kurşun sıktı... Şu anda tutuklu, can çekişen rektörler, generaller var; gazetelerde okuyorsunuz... H Vicdan dayanmaz... Tanıklar dahi intihar etti... Gardiyan intihar etti... Avukatlar intihar etti... H Cumhuriyeti savunanlara saldırı sürüyor, eski zamanlara göre öldürmenin şekli değişmişti sadece... Arabalarını uçurmak, bombalı paket göndermek, kurşun sıkmak yerine, insanları ayakta birer ölü haline getirdiler... Özel hayatları, mahremleri, eşleri, kızları, çocukları ile ilgili önüne kaset konulan kaç insanın yaşamı bitti, bilinemez... Ömrü boyunca onuruyla görevini yapmış askerler, hocalar, yazarlar, yurtseverler, aydınlar... Gururlarında açılan yaralarla tükenip gittiler... Kanlı oldu... H Bir süre tutuklanıp salınan insanlar dahi... Sessizleştiler... Ortalıkta gözükmez oldular... Yaşayan birer ölü gibiler... H Gazeteler, televizyonlar “Davanın sonuna gelindi” diyorlar... Ne davası?.. H Bunun bir hukuk davası olmadığını bizzat iktidar kanıtlıyor size: Şu an davanın görüldüğü özel mahkemeleri kapatarak... Sanki operasyonları başkası yapmış gibi, panik içinde televizyonlara çıkıp o mahkemelere “Tarih sizi affetmez” diyerek... H Dün yine Türkiye kararı bekledi... Hangi karar?.. H Anlamıyorsunuz hâlâ: Karar çoktan verildi... H Sormuştu size babaları: “Kanlı mı olacak, kansız mı olacak?..” Kanlı oldu... Türkiye halkı Durumu anlatmak için, Abdülhamit zamanında Avrupa’da bulunan bir Jön Türk’ün anılarında geçen bir öyküden söz edelim. Birkaç arkadaşıyla Paris’te bir kütüphaneye dadanmış. Oraya bakan memur bunları ilgiyle izlermiş. Bir gün sormuş: Siz nesiniz? Bizimkiler bakışmışlar, Kimlik sorunu
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear