23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7 ARALIK 2013 CUMARTESİ 6 HABERLER Başbuğ: Mahkeme önce MGK belgesini istedi. Daha sonra göndermeyin diye ‘telefon’ edildi ‘Sehven hukuk cinayeti’ İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasından müebbet hapse çarptırılan eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin, “sehven bir hukuk cinayeti” işlediğini ifade etti. Başbuğ, mahkemenin internet sitelerine ilişkin MGK kararlarını ve direktiflerini resmi bir yazı ile istediğini, ancak daha sonra zabit kâtibinin Genelkurmay Adli Müşavirliği’ne telefon ederek “sehven” yazıldığını ve işlem yapılmamasını söylediğini aktardı. Başbuğ, “İşin daha da vahim olan noktası, başta İnternet Andıcı sanıklarının durumlarını etkileyebilecek MGK kararları nasıl nihai kararını verebilir?” diye sordu. Başbuğ’un mahkeme uygulaması ile yine “sehven” hukuk cinayeti işlendiğine ilişkin bir açıklaması web sitesinde yayımlandı. Başbuğ “Sehven işlenen bir hukuk cinayeti” başlıklı açıklamasında, avukatı İlkay Sezer’in talebi üzerine İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 17 Eylül 2011 günü Başbakanlık Müsteşarlığı’na yazı yazarak Genelkurmay Başkanlığı’nın 26 Ekim30 Aralık 2010 tarihli yazılarında yer alan ve internet siteleriyle ilgili bilgileri içerebileceği düşünülen direktif, genelge ve MGK kararlarının istenilmesine karar verdiğini anımsattı. Başbakanlık Müsteşarlığı’nın mahkemenin 22 Eylül 2011 tarihli müzekkeresini herhangi bir işlem yapılmaksızın 6 Ekim 2011’de Genelkurmay’a gönderdiğini anlatan Başbuğ, “Bundan sonra ne olduğu ise Genelkurmay Adli Müşavirliği’nin 17 Ekim 2011 tarihli, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdiği yazıdan, açık ve insanları hayrete düşürecek şekilde anlaşılmaktadır” dedi. Başbuğ, Genelkurmay Adli Müşavirliği’nin yazısında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi zabıt kâtibinin Genelkurmay Adli Müşavirliği’ne telefon konuşmasında “Başbakanlık Müsteşarlığı’na gönderilen 22 Eylül 2011 tarihli müzekkere ‘sehven’ yazılmıştır. İşlemsiz olarak iade ediniz” dediğini aktararak “Bu konuşma cereyan ederken İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu konuya ilişkin olarak aldığı ara karar ortadadır, kalkmamıştır” dedi. Başbuğ, bu durumu 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 27 Ekim 2011 tarihli tutanağına “17 Eylül 2011 günü alınan ara karar gereği, Genelkurmay Başkanlığı’na yazılan yazıya muameleten cevap verildiği görüldü” şeklinde geçirildiğini ifade ederek şöyle devam etti: “Uygulamada ‘muameleten’ ifadesinin, talebin karşılanmadığı ancak bir işlem yapıldığını ifade etmek için kullanıldığı bilinmektedir. Mahkemeye göre ise konu kapanmıştır. Ama nasıl? Mahkeme, verdiği ara karar ortada iken, Başbakanlık Müsteşarlığı’na gönderdiği yazıya ‘sehven’ yazılmış demiş ve bu yazının işlem yapılmaksızın iadesini istemiştir.” “Ortada çok vahim bir hukuk ihlali vardır” diyen Başbuğ, mahkemenin açıklık getirmesi ve hukukçuların değerlendirmesini istediği konuları şöyle sıraladı: “Bir mahkeme ara karar verip bu kararının gereği olarak ilgili makama bir müzakkere gönderdikten sonra, konuya ilişkin almış olduğu karar ortada dururken, gönderdiği müzekkerenin telefon ile ‘sehven’ yazıldığını ve işlem yapılmadan iade edilmesini, hangi hakla ve yetkiyle isteyebilir? Böyle bir durum daha önce acaba yaşanmış mıdır? Mahkemeyi bu şekilde hareket etmeye sevk eden nedenler nedir? Genelkurmay tarafından ‘İnternet Andıcı’ ile ilgili olabileceği değerlendirilen ve incelenmesi gerektiği belirtilen söz konusu direktif, genelge ve MGK kararları görülmeden, incelenmeden 26. Genelkurmay Başkanı hakkında 13. Ağır Ceza Mahkemesi 30 Aralık 2011 günü nasıl suç duyurusunda bulunabilir? Tutuklama kararı nasıl alınabilir?” Başbuğ şöyle devam etti: “İşin daha da vahim olan noktası; başta İnternet Andıcı sanıkları olmak üzere, Ergenekon davası olarak bilinen davanın diğer sanıklarının da durumlarını etkileyebilecek söz konusu direktif, genelge ve MGK kararları 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülmeden, incelenmeden, ‘eksik inceleme’ yapılarak, 5 Ağustos 2013 günü nasıl nihai kararını verebilir? Ortada, akıl tutulmasına neden olabilecek; yasal olarak yapılan bir işlemin ‘sehven’ yapıldığı, telefonla söylenerek işlenen bir ‘hukuk cinayeti’ vardır.” CHP’Lİ VEKİLLER CEZAEVİNDE KULAÇOĞLU, SARP KURAY’LA KONUŞTU Karizmaları çizildi intikam istiyorlar AYŞE SAYIN Vahim hukuk ihlali ANKARA CHP Cezaevi Komisyonu üyeleri, Sincan Cezaevi’nde RedHack soruşturması kapsamında tutuklanan Taylan Kulaçoğlu’nun da aralarında bulunduğu tutuklu ve hükümlülerle görüştü. Kulaçoğlu, “Polis hacklendiği için bir suçlu arıyor, kendilerini kurtarmaya çalışıyor. Hacklendikleri için karizmaları çizilmiş, intikam alınacak adam arıyorlar” görüşünü dile getirdi. CHP Cezaevi İnceleme Komisyonu üyeleri Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Manisa Milletvekili Özgür Özel, Muğla Milletvekili Nurettin Demir ve Erzincan Milletvekili Muharrem Işık, Sincan Cezaevi’nde RedHack soruşturması kapsamında önce serbest bırakılan, daha sonra savcılığın itirazı üzerine ye niden gözaltına alınarak tutuklanan Kulaçoğlu ile görüştü. Oto hırsızlarıyla aynı koğuşta kaldığını belirten Kulaçoğlu, CHP’lilere şunları anlattı: “Polis hacklendiği için bir suçlu arıyor, kendilerini kurtarmaya çalışıyor. Ortada suç var, bu nedenle suçlu yaratmaya çalışıyorlar. Beni tutuklayabilecekleri hiçbir suç unsuru yok. Aylardır izlendiğimi, takip edildiğimi fark ediyordum, orta düzeyde bilgisayar biliyorum. Hiçbir şekilde suçlanma gerekçem yok. Kaçma şüphem olduğu gerekçesiyle tutuklandım. Kaçma şüphem olsaydı, Meclis’e sizin yanınıza gelmezdim. Hacklendikleri için karizmaları çizilmiş, intikam alınacak adam arıyorlar.” Kulaçoğlu, CHP’liler aracılığıyla gönderdiği yazılı mesajında da başının dik olduğunu söyledi. l HAKKÂRİ (Cumhuriyet) Şemdinli ilçesinde 34. Hudut Tugay Komutanlığı ekipleri, Süngütepe’de yaptıkları arazi arama çalışmaları sırasında PKK’liler tarafından döşendiği belirtilen el yapımı 4 bomba buldu. Bombalar, bomba uzmanı ekipler tarafından olarak imha edildi. Karayolunda bombalı tuzak Kim Olduğumuz Üzerine Demek ki gün gelecek, içinden geçmekte olduğumuz toplumsal altüst olma süreçlerinde kim olup olmadığımızı da tartışmamız gerekecekmiş… Ortaya bir soru atılmışsa ve destekçisi de varsa, deli saçması bile olsa üzerinde durmak, yanlışını, varsa doğrusunu göstermeye çalışmak gerekiyor. Bu nedenle, Türk diye bir ırk yoktur, Türklük bir sentezdir gibi bir iddiayı da elimizin tersiyle itmeyip üzerinde durmalıyız… HHH Öncelikle ırk kavramı üzerinde anlaşmaya çalışalım… Nedir ırk? İnsan dediğimiz canlı türü bakımından değerlendirecek olursak, “Aynı soydan gelen insanlar arasında fizyolojik, kültürel vb. benzerlikleri sağlayan öğelerin bütünü” gibi bir tanım, belki eksik de olsa sanırım yanlış sayılmaz. Bu tanımla baktığımızda, farklı kollara ayrılmış olsalar da, tıpkı Slavlar, Anglosaksonlar, Franklar, Germenler gibi, Orta Asya, Kafkasya vb. kökenli bir Türk kimliğinin varlığı yeterince açıktır. Bu Türklerden bir bölümü bundan yaklaşık bin yıl önce Küçük Asya diye de adlandırılan Anadolu’ya akın ettiler ve bu günlere kadar süren büyük serüven böylece başlamış oldu… HHH Türk kimliğinin Anadolu’ya ve onun da ötesinde Ortadoğu’ya, Kırım’a, Balkanlar’a, Avrupa içlerine uzanan serüveninin oldukça karmaşık süreçlerden geçtiğini kabul etmek gerekir… Bu serüven, günümüzdeki işçi göçleriyle, bugün de devam etmektedir. Anadolu’ya ayak basan Türk soyundan topluluklar zaman içinde buradaki halklarla karışıp kaynaştılar. Bu, kaçınılmaz, doğal bir süreçti. Günümüz Türkiye Türklüğü, bu bakımdan, hiç kuşkusuz “ırksal” bir olgu olmaktan çok daha fazla bir “sentez” olgusudur… Fakat bu, sadece Türkiye Türklüğü bakımından değil, ilkel kabileler konumunda yaşamakta olan az sayıda topluluklar dışında, bütün insan toplulukları bakımından böyledir… Çünkü günümüzde insan toplulukları “ırksal” değil “ulusal” kimliklerce adlandırılıyor… Kaldı ki ulusal kimliklerin de daha geniş sentez kimliklere evrileceği, evrilmekte olduğu yine kaçınılmaz bir olgudur… HHH Burada yanıtlanması gereken soru, Anadolu’da pek çok halkla karışıp kaynaşan Türk soyundan toplulukların, kimliklerini nasıl olup da yitirmedikleri; bu coğrafyanın neden, Türklerin kendilerinden de daha çok bütün dünyaca, Türkiye diye bilinip adlandırıldığıdır… Sorunun yanıtlarını ben, söz konusu toplulukların akıncı, savaşımcı, aynı ölçüde de kurucu kimliklerinin yanı sıra Türkçenin kolay özümsenir, sağlam omurgasında, özellikle de fiillerinin yalın ve güçlü anlam ve ses özelliklerinde görüyorum… Müslümanlığa geçiş süreçlerinin kazandırdığı dinamizmi de bunlara eklemek gerekir… HHH Günümüz dünyasında ırksal kavramlarla düşünmek ilkelliktir. Fakat ulus gerçeğinin yadsınması da kasıtlı bir bölücülük değilse eğer, ırksal kavramlarla düşünmek kadar bilim dışıdır. Önceki yazılarımda bir çok kez dile getirip açıklamaya çalıştığım “Türkiye Türklüğü” kavramını bir kez daha yineliyorum… İster Türklük, ister Türkiye Türklüğü denilsin, Türkiye bakımından “Türk” kavramı bir ırkın, bu ülkedeki etnik topluluklardan birinin adı değil, bir ulusal kimliğin adıdır… Bu ad, tıpkı Türkiye adı gibi, herhangi bir zorlamayla değil, tarihsel süreçlerde, kazanılmış, hak edilmiştir… Asıl şimdi yapılmak istenen, gerçekliğe aykırı bir zorlamayla, Türk ulusal kimliğinin etnik bir topluluğun adı olmaya indirgenerek daraltılması, ardından da Türk ulusunun parçalara bölünerek sonuçta Türkiye adının da anlamsızlaştırılıp yok edilmesidir… HHH Bir kez daha Türk var mı, yok mu sorusuna dönecek olursak… Türk soyundan topluluklar binlerce yıldır vardı, bu gün de varlar… Türkiye’de Türklük bir ırkın, etnik bir topluluğun değil, bir ulusal kimliğin adıdır. Bu gün bu ulusal kimlik, çeşitli biçimlerde, etnik ayrımcılıkların ve ümmetçi gericiliğin, emperyalizm destekli saldırısı altındadır… l ANTALYA (Cumhuriyet) Antalya’daki Gezi Parkı Direnişi’nde müzisyen Mustafa Düştegör, Kaleiçi’nde 40 polis tarafından dövülmüş, emniyet mobese kamerası olmadığını savunmuş, ancak bölgedeki kameraları avukatlar fotoğrafla belgelemişti. Gelişmeler üzerine savcılık, Emniyet’ten görüntüleri yeniden istedi. Avukat Hakan Evcin, Düştegör’ün dövülmesini kaydeden kameranın yönün olaydan sonra değiştirildiğini söyledi. İşkence hâlâ mobesede Hayrete düşürecek l KAYSERİ (Cumhuriyet) Gezi Direnişi sırasında Eskişehir’de dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın ailesinin avukatları, davanın Kayseri’ye taşınmasının ardından tanıkların ifadelerinin Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde talimatla alınması kararına itiraz etti. Mahkeme itirazı reddetti. ‘Korkmaz’da itirazlara ret Kuray: Solcunun ölüsünü seviyorlar 16 Haziran örgütünden tutuklu bulunan Sarp Kuray ise heyete, “Gerçek olan şu; bu ülkede yaşamak zor. Bizim gibi solcuların ölülerini seviyor bu memleket. 1971’de ölseydim Deniz Gezmiş gibi posterim asılırdı” dedi. Kendisinin 16 Haziran örgütünün lideri olmakla suçlandığına işaret eden Kuray, “Ben nasıl bir örgüt lideriyim ki, başka üyem yok. Kaçakçının bile cezaevine iki tane ziyaretçisi geliyor. AİHM karar verdi, bu şahitliklerle bu cezayı veremezsin dedi ama mahkeme AİHM’yi dinlemiyor, şahitler böyle bir talimat almadım demelerine rağmen yine aynı cezayı aldım” dedi. Heyet, Sincan Cezaevi’nde, Hizbullah hükümlüsü Yasin Demir ile de görüştü. Sağlık sorunlarından yakınan Demir, “Hasta raporu almak Ankara Numune’de çok zor. Hasta koğuşları çok kötü. 2005’te interserum tedavisi oldum, ikincisini yapmıyor, önleyici tedavi olmak istiyorum, izin vermiyorlar. Bana diyorlar ki; biraz daha ağırlaşman lazım” dedi. DTCF eylemine 7 tahliye İşlemsiz iade l ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Üniversitesi DilTarih ve Coğrafya Fakültesi’nde (DTCF) YÖK’ün kuruluşunu protesto etmek amacıyla dekanın odasına girerek pankart açtıkları iddiasıyla terör örgütü üyeliği suçlamasıyla tutuklanan 7 kişinin bir aylık tutukluluk incelemesi dün Ankara Adliyesi’nde gerçekleştirildi. Sincan F Tipi Cezaevi’nden getirtilen 7 öğrenci, mahkemede tahliye edildi. KCK’da 1 tahliye İstanbul Haber Servisi KCK Basın Davası’nda Dicle Haber Ajansı (DİHA) Mardin Muhabiri Nilgün Yıldız’ın yurtdışına çıkış yasağı konularak tahliyesine karar verildi. Mahkeme 19 sanığın tutukluluk hallerinin devamını kararlaştırdı. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi savunma sınırlarını aştıkları gerekçesiyle tutuksuz yargılanan Zeynep Kuray ve Sultan Güneş Ünsal hakkında suç duyurusunda bulunulmasına hükmedildi. 2’si firari 46 basın çalışanının yargılandığı davada 19 tutuklu sanık kaldı. KCK basın davasına 13, 14, 15, 16 Ocak 2014 tarihlerinde devam edilecek. 29. duruşmada mahkeme heyeti, delillere ilişkin beyanda bulunmak isteyen sanıkların 30 dakikalık süre kısıtlamasının kaldırılması talebini reddetti. Duruşmayı Türkiye Gazeteciler Platformu adına TGS Genel Başkanı Ercan İpekçi, TGC Genel Saymanı Gülsever Güver ve TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş izledi. l Haber Merkezi ANF muhabiri Zeynep Kuray kendisine verilen İtalyan Ilaria Alpi Ödülü’nü “Meslektaşlarım hapisteyken bu ödülü almam yakışık almaz” diyerek kabul etmedi. Açıklama yapan Basın Enstitüsü Derneği, Kuray’ın ödülü kabul etmemesi nedeniyle ödül töreninin iptal edildiğini belirtti. Zeynep Kuray ödülü almadı 28 Şubat davasında Kalelioğlu’nun avukatı ‘BÇG hükümeti devirecek güçte değildir’ dedi ‘BÇG Ali kıran baş kesen değil’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Sanık emekli Albay Oğuz Kalelioğlu’nun avukatı Ali Mehmet Kocaoğlu, “BÇG’yi, hükümeti devirecek kadar güçlü, herkesi fişleyen, Ali kıran baş kesen bir kuruluş gibi göstermek asla doğru değildir” dedi. RefahYol hükümetini devirmeye teşebbüs suçlamasıyla Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan 28 Şubat davasının 44. duruşması görüldü. Emekli Tuğamiral İsmail Ruhsar Sümer’in avukatı Erol Aras, Taraf gazetesinde yayımlanan 25 Ağustos 2004 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kararına atıfta bulunarak, bu kararların, iddianamedeki iddiaları ortadan kaldırdığını söyledi. Müvekkilinin, BÇG belgelerinde ve birimlerinde yer almadığını belirten Aras, “28 Şubat dönemiyle ilgili askerlerin yargılanmasını anlayamıyorum. Darbe geleneğini tarihe gömecek şekilde, anayasal çerçevede sorunun çözülebileceğini göstermişlerdir. O kişileri, tarihin takdirle anacağından şüphem yok” dedi. İddianamede, müvekkilinin verdiği iddia edilen brifinglere ait belgelerin sahte olduğunu savunan Aras, müvekkilinin beraatını ve duruşmalardan vareste tutulmasını istedi. Sanık Kalelioğlu’nun avukatı Kocaoğlu, müvekkilinin görev aldığı Psikolojik Harekât Dairesi’nin, BÇG ve faaliyetleriyle ilgisinin bulunmadığını belirterek BÇG’nin bir suç örgütü olmadığını, yasal olarak kurulduğunu savundu. 28 Şubat iddianamesini eleştiren Kocaoğlu, “Deliller toplanmamış, sanıkların sadece aleyhine olan hususlar ortaya konulmuştur. Sanıkların aldığı takdirnamelerin dahi hesabı sorulmuştur” ifadesini kullandı. GÜNER: TOPLANTILARA KATILMADIM Eski Genelkurmay 2. Başkanı Emekli Orgeneral Aslan Güner, savunmasında 28 Şubat döneminde Genelkurmay Silahlanma ve Savunma Daire Başkanı olarak görev yaptığını söyledi. Ne kendisinin ne de dairesinden hiç kimsenin BÇG’de görev aldığını belirten Güner, şunları kaydetti: “Bu daire yurtiçi ve yurtdışı teknolojileri takip ederek TSK’nin silah ihtiyaçlarını karşılamak için bir arge araştırma dairesidir. Bu dairenin BÇG’yle ilgisi yoktur.” 7 Nisan 1997 tarihli irtica ile mücadelede alınacak tedbirler konulu toplantıya katılmadığını belirten Güner, “Bu toplantıda benim ismim yer almamaktadır. Toplantıda yaptığım bir konuşma yoktur. Önemli toplantılar tutanak altına alınır. Ama bunda herhangi bir tutanak yoktur. Bu toplantıya katıldığıma ilişkin herhangi bilgi ve belgeye rastlanılmamıştır” dedi. l SİVAS (Cumhuriyet) Yeşilyurt Mahallesi Şifa Caddesi’nde 600 yataklı Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin inşaatının orta bölümü çöktü. Beton döken Adem Yıldırım (43), Mustafa Turfan (19), Murat Karataş ve İsmet Sarıca adlı işçiler enkaz altında kaldı. Yaralı işçiler hastanelere kaldırılarak tedavi altına alındı. Hastane inşaatı çöktü Arınç: Başkanlık çok zor iş Başlarına taş yağdı! l BİLECİK (Cumhuriyet) Yüksek Hızlı Tren (YHT) hattı inşaatı çalışmaları nedeniyle yuvarlanan kaya parçaları, Başköy’de oturan Aysel Ertürk ile eşi Tahir Öztürk’ün evlerinin çatısını ve duvarını delip içeri girdi. Aysel Ertürk, inşaat nedeniyle istimlak kararı verildiğini ancak kendilerine para ödenmediği için evlerini ve marangoz atölyesini boşaltmadıklarını belirtti. n BATMAN (Cumhuriyet) Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Batman Gazeteciler ve Yayıncılar Cemiyeti, valilik ve belediyeyi ziyaret etti. Arınç, 1994’te belediye başkan adayı olduğunu, seçimleri az bir farkla kaybettiğini belirterek “Ancak olmadığım için de 2 rekat şükür namazı kıldım. Çünkü başkanlık zor iştir. Bakanlıktan da vekillikten de daha zordur” dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Şehit yakınları AKP Genel Merkezi önünde protesto gösterisi yaptı. Polis, eylem için benzeri yaptırılan Devlet Övünç Madalyaları’nın genel merkezin bahçesine atılmasına izin vermeyince grup madalyaları yere bıraktı. Şehit Serhat Gencer’in babası Mehmet Gencer, “Kandil ile aydınlanan ampullerin genel başkanına sesleniyoruz. Bize randevu vermediniz. Diyarbakır ne zaman başkent oldu? Megri megri şarkısına ağlayanlar İstanbul’da otobüste yakılan Serap kızımıza, bizim çocuklarımıza ağladılar mı” diye sordu. Şehit aileleri AKP’yi protesto etti
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear