17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 ARALIK 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 21 Savaş ve Tasfiye Oturuyorlar Yedi Kere Yedi Rüşvet dağıtma makinesi haline getirilmiş Rıza Sarraf’ın kuryesi Ahmet Murat Öziş, Bilal Erdoğan’ın yöneticisi olduğu vakfa, 2 siyah çanta ile girmiş, eli boş çıkmış. Babası Recep Tayyip Erdoğan kükrüyor: “Oyuna gelmedik, gelmeyeceğiz!” Özel kurye, danışman Mehmet Sarı’ya Çırağan Sarayı’nda 352 bin lira teslim etmiş... Bakanı Zafer Çağlayan diyor ki: “Büyük bir tuzakla karşı karşıyayız.” Barış Güler, kasalarca para ile basılmış. Babası Muammer Güler, isyanlarda: “Karalama kampanyası.” Minare alınmış bir kere, bir kılıf bulacaklar da... Asıl imam, toptan camiyi götürmüş, onu anlatmak zor işte... Eski Cumhuriyet Savcısı, CHP milletvekili Ömer Süha Aldan, son gelişmeleri “siyasal boyuttaki bir çatışmanın legal yansıması” diye özetliyor: “AKP koalisyonunun uzunca süren bir bilek güreşi vardı. İki taraf kendi zenginini yarattı, belli bir sermaye birikimi oldu. Onlara göre, daha çok ekonomik gelir elde etmenin yolu, devlete daha çok egemen olmaktan geçiyor. Son yaşananlar, bu pastadan pay alma savaşı. Savaş, ilk sinyallerini İlker Başbuğ’un alınmasıyla verdi, 2011 seçimlerinde cemaatten kaç milletvekili yapılacak pazarlığı ile sürdü, dershane kavgası ile ipler koptu ve koalisyonun bir kanadı çöktü.” Aldan’a göre, savaş durmayacak: “Bir taraf son derece kontrolsüz. Polis ve savcılar, kamikaze gibi. Hedefleri doğrudan Başbakan. Onun canını acıtacak birtakım yeni gelişmeler beklenmeli. Onu yedirmemmmm! Bunu yedirmemmm! Şunu da yedirmemmm! Çünküüü... Yalnızca ben yiyeceğimmm... Rıza Sarraf’ın verdiği, Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Arslan’ın ayakkabı kutusuna sakladığı milyonlar, imam okulu açmak içinmiş... Adamları bir rahat bırakmıyorsunuz ki, hayır işlesinler, tıpkı bugün olduğu gibi geleceğin imanlı başbakanlarının yetişmesine vesile olsunlar... Hayır İşiymiş Öner’den: “Operasyonda acemiler yakalanmış, ustalar henüz ele geçirilememiştir. Ustalara giden süreç tıkanmaya çalışılmaktadır.” Usta Haftanın kıssadan hissesi, CHP’li Ali Haydar Başbakan ise, tümüyle hukuku ayaklar altına alan, Türkiye’nin idari yapısını kökten reddeden yöntemlerle karşılık veriyor. Bir suç işlenmişse, soruşturma yaparsınız, işlem yaparsınız, gerekirse meslekten atarsınız. Ama o, ‘Tasfiye edeceğiz’ diyor. Yani, ‘Bunlardan haberdardım, bunlarla birlikte bir şeyleri kotardım, şimdi bunları tasfiye edeceğim’ demeye getiriyor. Anlayacağınız, karşıdevrim çocuklarını yiyor.” Değmeyin, yesinler birbirlerini... Soruşturmadan sızanlara göre, ne demiş telefonda Ali Ağaoğlu? “Ben Başbakan’a yaptırdım. Açık ve net söylüyorum. Yapmadınız, yapmadınız, Kadir Bey’e söyledim, olmayınca ben de gittim büyük patrona, o da bakana talimat verdi.” Başbakan’ın ne yaptırdığını CHP’li Umut Oran, geçen nisan ayında soru önergeleriyle gündeme getirmişti. Başbakan’ın, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’a talimat vererek yaptırdığı iş, İstanbul Bakırköy Kartaltepe Mahallesi 22 pafta 869 ada 35, 36, 88, 93 ve 112 sayılı parsellerle ilgiliydi. Umut Oran’ın, 1 Nisan 2013 tarihli Er Büyük Patron doğan Bayraktar’a soru önergesi “büyük patronun” yaptırdığı işin ne olduğunu da ortaya koyuyordu: “İşadamı Ali Ağaoğlu, Veliefendi Hipodromu’nun karşısında bulunan bu araziyi 2011’de satın aldıktan sonra söz konusu 1/5000’lik Nazım İmar Planı’nın değiştirilmesini talep etti mi? İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) hangi gerekçeyle bu talebi reddetti? Bakanlık olarak buradaki park alanını 26 bin 418 m2’ye indirirken, 47 bin 539 m2 konut alanı ekleme ve ‘Toplam alanın maksimum yüzde 10’u kadar da bir ticaret alanı yapılabilir’ plan notu getirme, önceki planda 2 olan emsal değerini ise 2.5’e çıkarma gerekçeleriniz nedir? 64 bin m2’lik inşaat alanını 190 bin m2’ye çıkararak inşaat yoğunluğunda yaklaşık 3 kat artış yapmanızın gerekçesi nedir? Arazinin yarıdan fazlası yeşil alan iken 27.3.2012 tarihinde yaptığınız plan değişikliğiyle yeşil alanı yarı yarıya düşürme gerekçeniz nedir?” Bu sorulara doğru dürüst yanıt verilmemişti. Ta ki, Erdoğan Bayraktar geçen hafta istifa ederken “Ne yaptıysam Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla yaptım” diyene kadar... Yeğen Koruması Başbakan’ın “koruması” olduğu ileri sürülen yeğeni Ali Erdoğan, Trabzon’da karakol basıp gözaltına alınmış bir öğretmeni suçlamış: “Başbakan’a hakaret etti, ayakta dikin.” Hani bıraksalar, hemen orada cezasını verecek... Öğretmen ne yapmış? İddiaya göre, Recep Tayyip Erdoğan’a yumurta atmış. Karakol amiri ne yapmış? Öğretmeni oturtup ifadesini alıyormuş ki... Yeğenin gözü dönmüş, “Ayağa dikin” diye bas bas bağırıp karakoldakilere küfürle karışık “Öldürürüm” diye tehditler savurmuş. Sıradan bir yurttaş olsa, anında görevli memura hakaretten ve direnmekten içeri atarlar. Ama, adalet ve kayırma dönemindeyiz; yeğen amcayı, amca da yeğeni koruyor. Komploya Sığmayan Yolsuzluk ve Hukuksuzluklar SADIK ÇELİK Kirli oyunlar dendi; komplo, inlere saklanmış çeteler, iç güçler, dış güçler... Sanki ayakkabı kutularını dolduranlar bu güçlermiş gibi. 10 yıldır her nasılsa var olmayan paralel devlet sanki dün birdenbire ortaya çıkmış gibi. “Ne istedilerse verdikleri” sanki başkalarıymış gibi. Yetmedi. Polis teşkilatından yüzlerce polis müdürü ve memurunun görev yerleri değiştirildi ve bu şekilde rüşvet soruşturmasının önü kesilmeye çalışıldı. Adli kolluk yönetmelikleri, başı dertte olan iktidarı koruma içgüdüsü ve bundan sonraki olası yolsuzluk operasyonlarının engellenmesi niyeti doğrultusunda bir anda değiştirilerek kişilere ve olaylara özel “butik hukuk hizmeti” verilmeye çalışıldı. Neyse ki bu yanlış karar Danıştay’dan döndü ve yürütme durduruldu. Gerçi hemen arkasından Başbakan Erdoğan “bunun da gereğinin yapılacağını” söyledi. Gereğinin nasıl ve ne şekilde yapılacağına yine hep birlikte şahit olacağız… Bakanların, nasıl ve tam olarak hangi metinleri ezberleyip okuyarak istifa edeceklerine, okunan metinlerde kimin ne oranda “rahatlatılacağına” da parti yönetiminin karar vermesine; “Yolsuzluk” yaptıkları yolunda haklarında çok ciddi deliller bulunan banka müdürleri ve işadamlarının Başbakan tarafından “dürüst, saf, hayırsever işlere girmiş” gibi tanımlamalar üzerinden kucaklanmasına; bağımsız bir şekilde görev yapması gerektiği kanunlarda kesin olarak belirtilen yargı erkinin bir mensubu olan savcının, ikinci yolsuzluk soruşturması için 30 kişi hakkında gözaltı ve arama emri çıkarmasına karşın “yeni atanan” polislerin savcı talimatına karşı gelmesine, emirleri yerine getirmemesine ve dosya içeriğinin basına sızdırılmasına; bu sayede muhtemel suçluların delilleri karatıp ortalıktan kaybolmasına imkân tanınmasına ve dosyanın söz konusu savcıdan alınmasına; kuvvetler ayrılığının mevta oluşunun, hukukun ayaklar altına alınışının en kaba ve anlaşılır biçimde gözler önüne serilmesine rağmen yine de olmuyor. Açılan delik yama tutmuyor. Olan bitenler öylesine yolsuz, haksız, hukuksuz ve hadsiz ki üzeri bir türlü layığınca örtülemiyor. Soruşturma dosyasındaki imar planlarının Başbakan’ın bilgisi ve talimatı doğrultusunda yapıldığını ifade eden Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar önemli bir cesaret örneği göstererek hem bakanlıktan ve milletvekilliğinden istifa ettiğini hem de Başbakan’ın da görevinden istifa etmesi gerektiğini dile getirmişti. Ancak ertesi gün Bayraktar’ın aslında görevinden istifa etmediği, azledildiği ortaya çıkınca ve görevini devrederken yaptığı açıklamada 40 yıldır olduğu gibi bundan sonra da partisinin neferi olacağına dair söz verince tornistana girmiş ve bir önceki açıklamalarına gölge düşürmüş oldu. Ne olursa olsun ilk önce yapılması gerekenlerin ya hiç yapılmadığı ya da iş işten geçtikten sonra yapıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Dolayısıyla kırk yılda bir, hem siyasi hem toplumsal hem de vicdani ahlak doğrultusunda atılması gereken adımı atar gibi olanları bile şaşkınlık içinde seyrediyoruz. Hatta seyredemiyoruz. Medya belki korktuğundan belki de bu yönde talimat aldığından olsa gerek bu manşetlik açıklamaları sumen altı etmeye çalışıyor; akıllara zarar bir biçimde görmezden, duymazdan geliyor ve üç maymun, Türk medyasının, sindirilmiş bir karakter özelliği olma yolunda ilerliyor. Hiçbir özgür ülkede basının yasaklanması, susturulması, sindirilmesi kabul edilemezdi. Hiçbir medeni ülke iktidarı, yolsuzlukla bu kadar hemhal olmuşken somut varlığını sürdürmeye çalışmazdı. Hiçbir demokratik ülkede yargı ve güvenlik bürokrasisini elinde tutan gruplar sistemin içine bu derece yerleşemezdi. Sistem içi çete savaşı böylesine alenen ve vahşi bir biçimde yürütülmezdi. Ne kolluk kuvvetlerinin savcıdan gelen emirlere alenen karşı gelmesine ne de anayasanın göz göre göre un ufak edilmesine izin verilmezdi. Hukukla ve “ileri demokrasiyle” yönetildiği iddia edilen hiçbir ülkede bunca vatansever, aydın insanın, gazetecinin, askerin, öğrencinin, bilim adamının geleceği, kahraman ilan edilen savcıların, destan yazdığı söylenen polislerin elleriyle böylesine karartılmaz, Kuddusi Okkır’ların, Ali Tatar’ların, Teoman Koman’ların göz göre göre ölmelerine, intihar etmelerine ve Fatih Hilmioğlu gibi daha pek çok başka masum, hasta, yaşlı insanın içeride ölümü beklemelerine razı gelinmezdi. [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Medyada “ülkedeki gerilim krize dönüşüyor” türünden sözleri duymuyor muyum, bunlar bizim aklımızla alay ediyorlar sanısına kapılıyorum. Evler basılmış, ayakkabı kutularında, yatak odalarındaki çelik kasalarda milyonlar bulunmuş. Şüpheliler arasında üç bakan çocuğu! Bakanlar istifaya zorlanıyor, iktidar milletvekilleri birer ikişer partilerinden ve milletvekilliğinden ayrılıyor, hükümette on bakan değişiyor. Dolar 2.15 TL’yi zorluyor, Avro 2.96 olmuş; yedi büyük işadamının tüm mal ve paralarına tedbir konmuş. Bir hafta içinde yaklaşık 400 polis müdürünün yeri değiştirilmiş. Görevi kötüye kullanmak ithamları gırla gidiyor. Dünya kamuoyu Türkiye’de olan bitenleri ibretle izliyor. Rezalet tavan yapmış. HHH Bir yürekli savcı çıkıyor, devasa bir yolsuzluğun izini sürüyor; olay gözaltı noktasına kadar gelmiş, polise “gidin getirin” diyor. Polis savcının emrini yerine getirmek zorunda, ama hayır, emri dinlemiyor. Bu arada deliller karartılıyor. Savcı çaresiz, çıkıyor basının karşısına, kamuoyundan destek istiyor. Başsavcıya göre olacak iş değil bu, zehir zemberek bir açıklamayla soruşturma o savcının elinden alınıyor. Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) oyçokluğuyla aldığı bir kararla o savcıya arka çıkıyor. Vay, sen misin bunu yapan? Bir AKP milletvekili o kararı “korsan” olarak nitelerken, yandaş medya ağızbirliği etmiş, HSYK’ye ateş püskürüyor. Yeni işbaşına getirilen Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da HSYK’yi şiddetle kınıyor: “6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun 6. maddesinde, Kurulu yönetme ve temsil etme Kurul Başkanı’nın görevleri arasında sayılmıştır. Anılan kanunun 7. maddesinde Genel Kurulun görevleri belirlenmiş olup, bu görevler arasında kamuoyuna açıklama yapma yetkisi yer almamaktadır. Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasa ve kanundan almayan bir yetkiyi kullanamaz ilkesine aykırı olarak Genel Kurul, kanunda yer almayan bir konuda kendi kendine görev ihdas etmiştir.” Bekir Bozdağ, Adalet Bakanı olarak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun başkanı. Tanrı, söz konusu açıklamanın altında imzası bulunan 13 kurul üyesini korusun! HHH Türkiye’nin kendi başına kriz üretmediğini kafamıza vurula vurula ezberledik artık. Bu krizin ardında da ABD, Almanya, İsrail, Suriye, Mısır; Geziciler, Çarşı Grubu, RedHack, Nazlı Ilıcak, Bezmiâlem Valide Sultan Camisi müezzini, Mehmet Ali Alabora; faiz lobisi, büyük kent sermayesi, doktorlar, atanmayan öğretmenler, ODTÜ’lüler, barolar gibi iç ve dış kurumlar ile kişiler var. Bu düşman güçler olmasa “gerilim” ile falan idare edeceğiz. Ne var ki işin içine bunlar karışınca durum karışıyor. İktidar ve yandaşları hâlâ bu kafadalar! Krize “kriz” diyemeyecek kadar körleşmişler. İlk kez başımızda bu iktidar kadrosunun olduğuna şükrediyorum. Bizim aklımızla alay ettiklerini sanıyorlar, fakat aynı zamanda kendi akıllarını yitirdiklerinin farkına varamıyorlar. Aklıma Nâzım Hikmet’in dizeleri geliyor: “Güzel günler göreceğiz çocuklar,/ güneşli günler göreceğiz.../ Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,/ ışıklı maviliklere süreceğiz...” O güzel günler yaklaşıyor. Gerilim mi, Kriz mi? Halbuki: BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Bir akvar 1 yum balığı. 2 2/ İri bir hıyar cinsi... Buğ 3 day tanesi 4 nin olgunlaş 5 mış içi. 3/ Bü6 yük makamdaki kimsele 7 ri hoş sözler 8 le, fıkra ve öy 9 külerle eğlendiren kimse... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 İtici neden, güdü. 1 T U Z L A M A Ü 4/ Bıkkınlık. 5/ Eski 2 U R A K A L I N Anadolu halklarının 3 ay tanrısı... Bir no 4 Z A M K İ N O S L K E D İ L A ta... Öğütülmüş ta5 A K İ D E S A M hıl. 6/ Yüz metreka6 M A N İ L A M E re tutarında yüzey S A V A N ölçüsü birimi... Ül 7 A L O I S L AMA T kemizde de yetişti 8 rilen bir yağ bitkisi. 9 Ü N AME N T Ü 7/ İki bağlantı parçasını birbirine yakın olarak eklemekte kullanılan özel parça... “Şu karşıki yüce dağlar/ tutar bellerin senin” (Celali). 8/ Afrika’da bir ırmak... Sersem, ahmak. 9/ Çeçenlerin kendi ülkelerine verdikleri ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tanıtma, ortaya çıkarma, ileri sürme. 2/ Güzel kadın... Huzur. 3/ Kavim... İskambildeki maça rengine verilen bir başka ad. 4/ Yeşilırmak’ın antik dönemlerdeki adı... Sürülmemiş tarla. 5/ Dişi geyik. 6/ Tellür elementinin simgesi... Nesne, şey... Bir nota. 7/ Türk müziğinde bir makam.., 106 taşla oynanan bir oyun. 8/ Doğal ve tarihsel özelliklerinden dolayı koruma altına alınan alan... Ünsüzle biten bir sözcüğün, ünlüyle başlayan sözcüğe bağlanarak okunması. 9/ Balıkesir yöresine özgü bir halkoyunu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear