25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 25 ARALIK 2013 ÇARŞAMBA 2 AYIN Başbakan’ın sık S kullandığı sözlerden biriydi “bunlar” sözü. Tam kimleri kastettiği pek belli değildi. Ama kesinlikle belli olan tek bir yanı vardı: Beğenmediği, değer vermediği, sevmediği, neredeyse nefret ettiği kişilerdi o insanlar. Genellikle, başta ana muhalefet partisi üyeleri olmak üzere, bütün muhalifler için kullanıyordu bunu. Adlarını, kurumlarını, gruplarını söylemeyi zül sayar gibiydi. Böyle yapmazsa kendini de onların düzeyine, daha alt bir düzeye indirmiş olacaktı; dolayısıyla bu sözcüğü olabildiğince sık kullanmaya önem vermekteydi. Sanki başka bir yaratık kategorisinden söz etmekteydi. Bunlar Hint toplumunun paryalarından, dokunulmazlardan farksızdılar onun gözünde. Tuhaf olan, halka yakın olduğunu iddia eden, demokrasiden yana olduğunu OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Her şeyin açıkça konuşulmadığı, kimin ne zaman neyle suçlanacağının belli olmadığı bir değerler keşmekeşinde yaşamanın insanın başına neler getirebileceğini o da gördü ve yaşadı. Acaba “bunlar” diye bahsettiği insanların dünyasında kendisi gibiler için de “bunlar” mı deniyor? Yoksa bütün bu olanlardan sonra bunlara daha düşük bir kategori mi oluşturuldu? on olaylar, çoktandır adını ağzımıza bile almadığımız, ama ve artık öğrenip uygulamaya başlamamız gereken planlı ve disiplinli ekonomiksosyal gelişme kavramını yavaş yavaş gündeme getireceğe benziyor. Çünkü öyle bir politikayla topluma çekidüzen veremezsek başıboş bırakılmış bir halkta ortaya çıkacak değerler çöküntüsü, bin bir güçlükle kurduğumuz cumhuriyetin de başını yiyebilir. İsmet İnönü Gerçeği… 25 Aralık 1973 tarihinde aramızdan ayrılan İnönü, Atatürk’e saldıramayanların hedefidir. Onların yükselttikleri Cumhuriyet değerleri, karşıdevrimin alt etmeye çalıştığı amaçlardır. Ülke ve ulus olmanın onurunu yaşatan Kemal Atatürk’e ve “her büyük işin yetenekli yapıcısı” olarak nitelediği İsmet İnönü’ye saygılarımız vardır. Ertuğrul KAZANCI Eğitimci/Hukukçu Bunlar ve Onlar söyleyen, fakir fukara üşümesin diye kömür çuvalları, fasulye, nohut torbaları dağıtan bir parti liderinin ancak aristokratlara yakışacak acayip tutumlar sergilemesiydi. rtık böyle davranmıyordur inşallah. Düşmez kalkmaz bir Allah. Yolsuzluk suçlamalarının yanından geçmiş olmak, yakınlarının da öyle şeylere bulaşabileceğini uzaktan da olsa görmek, ister istemez daha temkinli olmaya çekmiştir onu. Zaten o da toplumun bütününü altüst eden keşmekeşin içindedir. S A 28 Eylül 1930 günlü “Cumhuriyet” gazetesinin Başbakanlık’tan istifa eden İnönü’ye ilişkin haberinde; “Başbakan, devlet yönetiminin başkaları tarafından üstlenilmesine fırsat vermek için yeniden görev istememiş, Atatürk’ün ısrarına karşın direndikten sonra kabul etmiştir” denilmektedir. İnönü’nün tavrını açıklayan Atatürk, “İktidar mevkiinin başka bir deneyime dayanıklılığı yoktur. Eğer İnönü, hükümet kurmaktan kesinlikle kaçınsaydı, Başbakanlığı bizzat üstlenmekten başka çare kalmazdı. Ya ben, ya o” demiştir. İnönü; 1925’te Atatürk’le olduğu gibi çok partili demokrasi için yola yeniden çıkar. “Bırakınız bütün ret ve inkârlar dönemi üzerimde yaşansın” der ve 14 Mayıs 1950 tarihinde, “En büyük zaferim, en büyük yenilgimdir” demesini de bilir. Tedavüldeki parasal miktarın karşılığı olan 127 ton altını DP hükümetine devreder. O iktidarsa 1953’te altınları sandıklarla İngiltere’ye rehin verir. “İnönü savaşlarının birincisi yok, ikincisi cılızdır” savı, yaman bir iftiradır. İnönü’nün esir aldığı Yunan Başkomutanı General Trikopis’e ait kaynaklar açıktır. Birincisinde 6 bin askere karşı 18 bin kişilik Yunan ordusu saf tutmuştur. Trikopis’e göre zayiat 2 bindir. İkincisinde İnönü’nün emrinde 15 bin kişilik bir güç varken karşı kuvvet 30 bindir. Toplam zayiat 8 bin kişiyi aşmıştır. Bu savaşlarla ilgili olarak; Nâzım Hikmet’in “Kuvayı Milliye Destanı” yapıtı ve Batı basınının; “Yeni bir devlet doğuyor” haberleri okunmalıdır. İsmet İnönü, “Mudanya Ateşkes Antlaşması”yla Anadolu, “Lozan Antlaşması”yla da Birinci Dünya Savaşı’nı bitiren imzaların sahibidir. Para ve pullarla ilgili düzenleme, 30 Aralık 1925 tarihli 701 sayılı yasa ve 16 Mart 1926 tarihli 3322 sayılı kararnameyledir. Atatürk’ün imzasıyla yürürlüğe girmiştir. Buna göre “Para ve pullarda Cumhurbaşkanı resmi olacaktır”. 1937 yılındaki 2. emisyon para basımında Atatürk ve İnönü’nün resimleri birliktedir. Cumhurbaşkanı İnönü, “yasanın gereğini” ifade etmiştir. “İnönü camileri ahır yaptı” yersiz bir suçlamadır. İkinci Dünya Savaşı’nda askerin, kışla yetmezliğinden camilerde barınması, İnönü’nün bilgisi ve Genelkurmay Başkanı Mareşal Çakmak’ın emriyledir. “Halka süpürge tohumu yedirdi” sözüne karşı İnönü, “Buğday ordu için silolardaydı. Çocukları da babasız bırakmadım” der. İkinci Dünya Savaşı sürüyor ve 120 kişilik bir bölük, günde 17 somun paylaşıyordu. Türkiye’nin 1939’daki 390 milyon liralık savunma gideri, 3 yılda 900 milyon liraya çıktı. 1942’de uygulanan “Varlık Vergisi” imtiyazsız bir mali disiplindi. Toplanan 314 milyon liranın 154 milyonu Müslüman yurttaşlardandı. Ekonomide yüzde 87 payı elde tutan ama vergi vermeyenlerden; yabancı uyruklular 130 milyon, azınlıklar da 30 milyon TL ödediler. Kaçınanlar, kısa süreli çalıştırıldılar. Köylülerimiz, 220 milyon hayvan, 227 milyon ürün ve 7 milyon TL yol vergi desteğini esirgemediler. İmeceyle de çalıştılar. Yüzde 10 ürün bedelsiz “tekalifi milliye” hükmündeydi. Ama CHP devri İstanbul Defterdarı Faik Ökten’in, 1951’de, DP iktidarına yarayan ve İnönü’yü karalayan “Varlık Vergisi Gerçeği” kitabı çıktı. İlginçtir ki Ökten’in “bir azınlığın hacizli evini ele geçirme” şaibesi kanıtlandı.(*) ‘İnönü, Köy Enstitülerini açtı, sonra kapattı” denir. 17 Nisan 1940 tarihinde açan İnönü’dür. 1946’da başta TBMM Başkanı Kazım Karabekir olmak üzere kamuoyunu etkileyenler, yönetimde tepki çeken değişikliklere neden olurlar. Sürdürülen Enstitüleri, 1954’te DP’nin Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri kapatır. DP döneminde İnönü’nün başına taşlar atılıp linç girişimlerinde bulunulur.“27 Mayıs 1960’ın tertipçisidir” diyenler, Org. Gürsel’in “İnönü’ye sorsaydık karşı çıkardı” dediğini bilmelidirler. Eski iktidarı sehpalardan kurtarmanın içten uğraşısı yine İnönü’ye aittir. Hukuk cinayeti olan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına verilen cezalara şiddetle karşı çıkan da İnönü’dür. Sahteciliklerle karşılaşan İnönü, Sovyetler’le ilişkilerde tuzağa düşürülür. Araştırmalar, üs ve toprak isteklerinin olmadığını gösterir. Aktör, 1945’te Moskova Elçisi olan Selim Sarper’dir. Ankara’yı telgrafla yanıltan Sarper’in düzmece savlarını, “has adamı” olduğu ABD’nin açıklanan belgeleri bile doğrulamaz. 27 Mayısçılara “NATO ve CENTO’ya” bağlılık sunduran Sarper, Elçi Warren’in önerisiyle Dışişleri Bakanı da olur. 1963 yılındaki Ankara Antlaşması’yla gündeme gelen ‘AET’nin bürüneceği ‘AB’ hedefli emperyalist amaç, Lozan yapıcısı Başbakan’a sezdirilmemiştir. F. Cemal Erkin Dışişleri Bakanı’dır. İnönü 1964’te “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye o dünya içinde yerini bulur” sözüyle çığır açar açmaz, ABD destekli iç yandaşlarca iktidardan düşürülür. Erkin de tutucu bir partiye geçiverir. İnönü’nün “Ortanın Solu” açılımı, toplumcu yanıdır. “Toprak işleyene aittir” ilkesini dile getirip 1945’te yasalaştırmaya girişmiştir. Bu arada; CHP Genel Başkanlığı’ndan ayrıldığı 1972 kurultayındaki divanın, iki kez ve işaretle yaptığı oylamalarda yarattığı hukuksal tartışmaların netleşmediğini de dile getirmek gerekmektedir. İftiralar dizisi Sonuç İnönü; “Bir devrim için ölüm darbesi, her şeyden emin ve her şeyin kazanıldığının sanıldığı andır” düşüncesindedir. İ. H. Tökin’in tanımıyla: “İnönü’nün, kişiliğine özgü üslup ve renkle devrime ses kattığını görmemek olanaksızdır.” (*) Bilgi: Varlık Vergisi, Kayra 2011
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear