02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
23 ARALIK 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 Sol Cephe Aralarında gazeteci, yazar ve aydınların bulunduğu bir grup “Sol Cephe” adıyla “emperyalist boyunduruk, kölece sömürü ve dinci karanlığa” karşı bir bildiri yayımladı. Sol Cephe Kurucu Yönetim Kurulu sözcüsü Ali Rıza Aydın’a girişimin amacını sorduk. “Sol Cephe” dedi, “işçilerin, emekçilerin, yoksul köylülerin, gençlerin, kadınların, aydınların, yaşamını başkalarının sırtından kazanmayanların, yurtseverlerin, ülkemizin geleceğine dair ortak kaygı ve özlemleri olanların temel ilkeler etrafında güçlerini birleştirerek yarattığı bir halk hareketi olarak doğdu.” Aydın, haziran ayında yaşanan halk direnişinin açtığı yolda örgütsüzlüğe son verme için yola çıktıklarını söylüyor: “Sol Cephe, karşıtlıkları ve ulaşılacak hedefleri bir arada ortaya koyan ilkelere sahip. Yani bir savunma ya da pazarlık mekanizması, ödünler örgütü değil, ödünsüz karşıtlık ve hedefe yürüme örgütü. Parti, dernek, vakıf değil, aşağıdan yukarıya organize olan, kararlı, yaratıcı, üretici halk hareketi… AKP önderliğinde yeniden yapılandırılan, gerici, işbirlikçi bir sermaye diktatörlüğü keyfince yoluna devam ederken, Sol Cephe’nin amacı çok açık ve net: gericiliğe karşı ‘aydınlanma’, emperyalizme karşı ‘yurtseverlik’ , sömürüye karşı ‘eşitlik’, AKP faşizmine karşı ‘özgürlük’… Çağrısı da açık ve net: Türkiye’nin aydınlık güçlerinin, yurtseverlerin, Barış Çağrısı Siyasi kanalizasyonun kapağı açılıp ortalığı leş kokusu sarınca, AKP’ye yakın çevreler, ABD’ye sığınmış Fethullah Gülen’in cemaatine “beyaz mendil” sallamaya başladı... Onlara göre, Gülen hareketi iki parçalıydı: Biri “Hizmet Hareketi”, diğeri de “Gülen hareketinin adını kullanan, ama devlet içinde bir cunta gibi davranan fitneci”ler... Son, hırsızlık operasyonunu düzenleyen, yani AKP’lilerin deyişiyle “Erdoğan’a yönelik darbe düzenleyen”ler fitneci örgütçülerdi. Yeni Şafak gazetesinin iktidara yakın yazarı Abdülkadir Selvi’nin ifadesiyle; AKP, Hizmet Hareketi ile fitnecileri birbirinden ayırıyordu: “Hizmete hürmet, örgüte operasyon...” Barış istediklerinin bir kanıtı da, Başbakan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan’ın, cemaate yaptığı “Mümin kardeşini sever ve sevmeli” çağrısıydı. Türkçe mealiyle: “Oldu bir kere. Gel aramızda anlaşalım, iktidarın nimetlerini kardeş kardeş paylaşalım.” ezilenlerin, bölgemize yönelik emperyalist tasarıları ve gerici karanlık güçlerin sermaye egemenliğini reddedenlerin, farklı siyasal örgütlenmelere ve aidiyetlere rağmen birlikte mücadelesi. Emperyalist boyunduruğu, kölece sömürüyü, dinci karanlığı reddeden, direnişin Türkiyesi’ni kurmak isteyen herkesin Sol Cephe’de yeri var.” Sol; gelecek, özgürlük, kardeşlik ve eşitliktir. Birilerinin anladığı gibi idare kandili değil, güneştir... Büyümeyen Çocuk Önce öne, sonra geriye doğru emekleyen çocuğunuzun ayakları üzerinde durmak için yaptığı mücadeleyi unutanınız var mıdır? Hatırlasanıza kaç defa ayakları üzerine doğrulmuş, bir yaprak gibi sallanmış ve bezinden dolayı şişmiş poposunun üzerine kaç defa düşmüştür. O düştükçe sizin de bir yanınız kaç defa acımıştır. Fakat korkutmamak adına asla renginizi belli etmemişsinizdir. Hatta hiç görmemiş, başka taraflarla ilgileniyor gibi davranmışsınızdır. Zaman zaman elinden tutmuş, zaman zaman tutunacağı bir yer göstermişsinizdir. Yürüdüğü ilk ana şahit olmak için evden ayrılmak istememişsinizdir. O küçük ayakları üzerine kalktığı andan itibaren de üzerinizden büyük bir yük kalkmıştır. Yalnızca çocuğumuzu büyütmekle mi ilk anlara şahit oluruz. Âşık olduğunuz ilk günü, iş hayatınızda kestiğiniz ilk faturayı, nikâh masasını, diplomanızı aldığınız anları unutanınız var mıdır? O anlar hafızanıza bir kez kazınır ve asla çıkmaz. Bu mutlu anılarımız içinde bir de hiç büyümeyen bir çocuğumuz vardır hepimizin. Bu çocuk hiç büyümez, tam ayaklanmaya başlar yürütmekten soğutulur. Tam konuşmaya başlar, ağzına laf tıkanır. Kendini ispatlamaya çalıştığında da çocuk muamelesi gösterir yerine oturttururuz. Sakın itiraz etmeyin benim böyle bir çocuğum yok diye. 72 milyona ait hiç büyütemediğimiz bir demokrasimiz var bizim. Çok partili hayata geçişten sonraki yaşadığımız olayları şöyle bir aklınıza getirsenize. Meclis içi tahkikat komisyonları, darbeler, muhtıralar, kardeş kanının döküldüğü sağ sol çatışmaları, postmodern darbeler, birbirinin içine girmiş devlet içinde küçük devletler, etnik kökenli çatışma ortamları, kendisinin bir türlü kabullenilmediğini söyleyen mezhepsel haykırışlar, siyasal idamlar, sürgünler, vatan hainliği ile suçlanan vatanseverler, içinden bir türlü çıkılamayan siyasallaşmış davalar, aydınlara yönelik hiç bitmeyen suikastlar, siyaseti dizayn eden kasetler, şaibeli olduğu söylenen seçim sonuçları. Bunlar benim kısaca özetleyebildiğim ve hatırlayabildiğim yol kazaları. Siz demokrasinin yerinde olsanız büyümeye, boy atmaya, serpilip güzelleşmeye, olgunlaşmaya fırsat bulabilir miydiniz? Bu soruya bir tane evet diyenin çıkacağını sanmıyorum. Aklıma gelenleri sıralamaya çalıştığım sorunların arasında, inanın nerdeyse boşluk yok gibi. Böyle bir cenderenin altında sizce kim büyüyebilirdi. Ama sanmayın ki sorun demokrasimizde sorun bizim içimizde, iliklerimize kadar sinmiş olan algılarımızda, kalplerimizdeki gönül kırgınlıklarında, güven duygumuzda. Bu çocuk büyümez dostlar. Hatta bu gidişle Allah korusun bakımsızlıktan ve ilgisizlikten ölebilir. Son bir haftadır yaşananlara bir baksanıza, neresinde demokratik bir hukuk devletini görüyorsunuz? Gözümüzün önünde hiç büyütemediğimiz, bakıma muhtaç demokrasimiz katlediliyor. Birileri üzerine çıkmış tepiniyor ve haykırıyor. Dostlar bu hepimizin çocuğu farkında değil misiniz? Bu çocuğun ölümünün vebalini üzerinize alabilecek misiniz? Açıkçası ben bunun sorumluluğunu taşıyabileceğimi sanmıyorum. Her anne babanın yapması gereken davranışı yaparak, “Ona gelecek bana gelsin, Allah’ım benim canımdan al ona ver” diyorum. Katiller ben buradayım. Beni çiğnemeden bu evlada dokunamazsınız. Sırlar... AKP’nin rüşvet ve yolsuzluk dağının üstünde oturduğunu biliyorduk. CHP’li Aykut Erdoğdu, bugün soruşturulan konuların benzerlerini araştırmış, gündeme taşımış; iktidar sahipleri ise “ticari sır, bankacılık sırrı, iftira” deyip üstünü örtmeye çabalamışlardı. Hatta Erdoğdu, TOKİ yolsuzluklarını gün deme getirince kendi partisi içinden “Bakan Erdoğan Bayraktar’ı tanırım. İyi insandır” gibisinden uyarılar yapan Aydın Ayaydın’ı karşısında bulmuştu. Zaman Aykut Erdoğdu’yu haklı çıkardı ve kirli çamaşırlar ipe dizildi. Bakıp bakıp öğürüyoruz. Sıkıntının Kaynağı Teyyüp, Emniyet’i hallaç pamuğu gibi atıyor. Bu büyük ürküntünün anlamını merak ediyor insan ister istemez. Bu sorunun yanıtı, arkadaşımız İlhan Taşcı’nın geçen hafta yazdığı bir haberde gizliydi: HSYK’nin bir genelgesi “devlet büyüklerinin ve bakanlarla ilgili soruşturmaların bizzat başsavcılar ya da başsavcı vekillerinin eşgüdümünde yürütüleceği”ni öngörüyormuş. Biliyorsunuz; büyük hırsızlık operasyonu başsavcı vekilinin eşgüdümünde, bakan oğulları ve bakanlardan başladı. Adli Kolluk Yönetmeliği değişikliğinin gerekçesi de aynı ürküntünün sonucu: Soruşturma ya daha yukarılara tırmanırsa... Asıl sıkıntı o işte. Mühendislik Üzerinden... Olumsuz her gelişme “mühendislik” nitelemesiyle tanımlanır oldu. Okurumuz Hayati Kılıç, “toplum mühendisliği, siyaset mühendisliği, algı mühendisliği, hatta İslam mühendisliği” gibi benzetmelerin ardında kötü niyet olduğu kanısında: “Bu yanlış tanımlamaların kökü dışarıdadır. Yapılan şey, yabancı düşünce derneklerinde sömürgeci zihniyetlerle üretilmiş zararlı bir tanımın düşüncesizce ithalidir. Bu şekilde, aslen üretken olan bir mesleği itibarsızlaştırmaya hizmet edilmektedir. Buna kimsenin hakkı yoktur. İtibarsızlaştırma, emperyalizmin bir ön adımıdır. Ulusal kimlik taşıyan ve üretken ya da yararlı olan alanlarda öncelikle o alanın lider mesleğinin mensupları itibarsızlaştırılır; böylece alanın değeri düşürülür, sonra da bezirgânlar ortaya çıkar. Sömürü ve çağdaş istila süreci böyle çalışıyor.” GÖRÜŞ YÜKSEL PAZARKAYA KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Büyük Koalisyon ve Demokrasi Batı demokrasisinde koalisyon ve azınlık hükümeti uygulaması doğaldır. Neredeyse, temsilci demokrasinin zorunlu bir sonucudur. Almanya’nın yakın tarihinde şimdi üçüncü kez oluşturulan büyük koalisyon için geçerli mi bu? Önce büyük koalisyon nedir? Seçimden birinci parti olarak çıkan Hıristiyan Demokrat ve Hıristiyan Sosyal Parti (CDU/CSU) ile ikinci sırada çıkan Sosyal Demokrat Parti, SPD, arasında Angela Merkel’i üçüncü dönem başbakan yapan koalisyon. Bu koalisyonun meclisteki koltuk sayısı yüzde seksen. Sol Parti ile Yeşiller Partisi birlikte yaklaşık yüzde yirmilik muhalefeti oluşturuyor. Bu oranın demokrasi için yararı ve zararı tartışma konusu. Özellikle de içtüzüğe göre, meclis araştırması istemek için en az yüzde yirmi beşe gereksinim olunca. İlginç dağılım, şimdi yüzde onluk Marksist Sol Parti’yi ana muhalefet yapıyor. Marksist olmak muhalefet için yeter de yüzde on yeterli mi? Yeşiller’den beklenen, şimdi Hessen eyaletinde ilk kez Merkel’in partisiyle koalisyon kurmaya karar verdikten sonra, biçimsel kalmaya yargılı. Büyük koalisyon ilk kez altmışlı yıllarda gerçekleşti. Sosyal Demokrat Parti’nin başında, 18 Aralık günü yüzüncü yaşında kapsamlı etkinliklerle anılan Willy Brandt gibi bir efsane isim vardı. Bu büyük koalisyondan sonra yapılan ilk genel seçimde Sosyal Demokratlar birinci parti çıktı. Brandt başbakan oldu. 2005 2009 arasındaki büyük koalisyondan Sosyal Demokratlar zayıflayarak çıktılar. Angela Merkel, koalisyon ortaklarını ve parti içi rakiplerini acımasız yutan bir imaja sahip. Son ortak olan liberaller, FDP, meclise bile giremediler. Dolayısıyla Sosyal Demokratlar bu kez büyük koalisyondan nasıl çıkarlar, merak konusu. SPD genel başkanı Sigmar Gabriel, sorumluluğu paylaşmak için, parti içi demokrasi uyguladı. Koalisyon anlaşmasını yaklaşık yarım milyon parti üyesine gönderip büyük koalisyonu oylattı. Ve büyük koalisyon için üyelerden yüzde 76 onay aldı. Bu koalisyon bir kez daha sosyal demokrasinin, Marksist kökenine karşın, sistem partisi olduğunu somutladı. Sermaye sisteminin ve pazar ekonomisinin, çalışan halk kitleleri aleyhine işleyen koşullarını bir ölçüde dengelemek anlamına geliyor sosyal demokrasi. Yani tamirci parti. Açılan toplumsal ve ekonomik yara bereye biraz merhem sürmek. Nitekim, şimdi koalisyon anlaşmasında 20142017 arasında bütün iş dallarında 8.50 Avro asgari saat ücreti uygulaması yer alıyor. 45 yıl sigortalı emekçi isterse, kayba uğramadan 63 yaşında emekli olacak. Buna benzer başka Sosyal Demokrat yara sarmalar. Özellikle Almanya’daki Türk azınlık açısından, 2000 yılında çıkarılan vatandaşlık yasasında bir düzeltme var, Sosyal Demokrat onarımlar arasında. Bu yasa çıktıktan sonra doğan Türk ailelerin çocukları iki vatandaşlığa sahip olabiliyorlar. Ama en geç 23 yaşına kadar birini seçmek zorundaydılar. Şimdi onlar için bu zorunluluk kalkıyor, çifte vatandaşlıklarını koruyabilecekler. Bir diğer Sosyal Demokrat getiri de Aydan Özoğuz’un göçmenlerden sorumlu devlet bakanı olarak atanması. Özoğuz’u Hamburg’da Körber Vakfı’ndaki görevi sırasında tanıdım. Yarım yüzyılı aşkın bir süre önce Hamburg’a yerleşmiş bir ailenin iyi yetişmiş kızı. Baba, Türkiye’den Almanya’ya fındık ithalatıyla uğraşıyordu. Aydan Özoğuz, 2009 yılında federal meclise seçilmeden önce, Hamburg eyalet meclisinde siyasi deneyim kazandı. Sosyal Demokrat Parti’de genel başkan yardımcısı. Bilgisi, kendini yetiştirmesi ve ciddi çalışmasıyla siyasette de başarılı. Bakan olarak da başarılı olacağından kuşku duymuyorum. SPD, özellikle genel başkan Sigmar Gabriel, Türkiye ilişkilerine olumlu yaklaşıyor. Ancak, bu ilişkilerin önündeki en büyük engel şimdi AKP iktidarının politikaları görünüyor. Korkarım, Sosyal Demokratların iktidar ortağı olmaları, AnkaraBrüksel yakınlaşmasına fazla bir katkı sağlayamayacak. HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] Bir çocuk daha okusun diye... 21. YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Tel : 0212.274 15 02213 74 02 Fax: 0212.275 52 44 www.yekuv.org • [email protected] Vakıflar Bankası: Osmanbey Şubesi 00158007287986476 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ İstanbul’da 1 Kâğıthane De 2 resi kıyısındaki gezinti ve eğlen 3 ce yerine Lale 4 Devri’nde veri 5 len ad. 2/ Dün6 ya... Eldiven ve giysi yapımın 7 da kullanılan bir 8 tür yumuşak de 9 ri. 3/ Küçük kareler biçiminde 1 2 3 4 5 6 7 8 9 kesilmiş hamur kat 1 R A S A T T E P E ları arasına kıyma ko 2 E R E Z O L U K nularak yapılan İtal 3 J E T İ M A L E yan yemeği. 4/ Sınır 4 İ N A Ş A R nişanı... Harman yeK A K A rindeki tahılın taş ve 5 M A S K I S K A E V toprakla karışık ka 6 A L E lıntısı. 5/ Lifleri do 7 Z İ V E R E T E N kumacılıkta kullanı 8 A Y A K lan bir bitki. 6/ Sat 9 Ç İ Ğ İ L T E P E rançta bir taş... Tabut... Berilyum elementinin simgesi. 7/ Fidan, taze sürgün... “ kafeste duran kuştur / Elbet uçar gider bir gün” (Karacaoğlan). 8/ Hayalperest. 9/ Kars ve yöresinde yaşayan Türkmen kökenli bir halk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Manisa’nın eski adı. 2/ Atılgan, gözü pek... İzmir’in bir ilçesi. 3/ Gelinin başını, kimi zaman da yüzünü kapayan ince örtü... Değersiz, önemsiz. 4/ Kars’ın doğusundaki ünlü eskiçağ kenti... Yeniçerilerin kayıtlı oldukları kütük defteri. 5/ İnme ya da sakatlık gibi bir nedenle yataktan kalkamayan kimse. 6/ Sıtma mikrobunu aşılayan sivrisinek... Bir soru sözü. 7/ Bir yapının giriş yeri... AleviBektaşi törenlerine verilen ad. 8/ Bir tarikat ya da sanatın kurucusu... Kısa bacaklı bir köpek cinsi. 9/ Tantal elementinin simgesi... “Üstad elinde serteser olur lisan” (Y. K. Beyatlı).
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear