02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 16 ARALIK 2013 PAZARTESİ 6 KÜLTÜR SÖYLEŞİLERİ Uzun yıllardır insan hakları ve ifade özgürlüğü için mücadele veren Sara Whyatt: ‘Hayatımız gözetleniyor’ gelen bir olayda 34 gazetecinin öldürülmesiyle Filipinler son yılların en korkunç toplu cinayetlerinden birini yaşadı. Bu, devlet tarafından işlenmiş bir suç değildi; son 30 yıldır devlete bağlı olmayan aktörler tarafından uygulanan ihlallerde hızlı bir yükselişe tanık oldum. Bu tür suçların pek çoğu dokunulmazlık içinde işleniyor ve cezasız kalıyor; o kadar ki, cinayetlerin işlendiği 23 Kasım, artık Dokunulmazlığa Karşı Gün olarak ilan edilmiş bulunuyor. Bildiğimiz gibi, Kuzey Kore hâlâ kapalı bir ülke ve kim bilir orada neler olup bitiyor. Japonya, Avustralya ve Yeni Zelanda üstüne de çalıştım. Japonya’da, hükümlülerin bazen 30 yıldan fazla bir süre idam edilmeyi bekledikleri ölüm hücrelerinden gelen hikâyeler dehşet vericiydi. 1980’lerin Avustralyası’nda, polisin baskıları sonucunda intihara sürüklenen Aborijin mahkumların yürekler acısı hikâyeleriyle karşılaştık. Avustralya’daki sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte Uluslararası Af Örgütü’nün müdahalesi, mahkumlar için bazı koruma önlemlerinin alınmasını sağladı. Çin ve İran değişim konusunda uzlaşmaz görünüyor, ama daha önce ödün vermeyen Burma gibi ülkelerde ve eski Sovyet devletlerinin birçoğunda genel af çıkarıldığını gördük. Rusya yeniden sorunlu bir ülke olarak ortaya çıktı; Amerikalarda ise devletin ölüm mangalarının yerini artık uyuşturucu suçluları aldı. O u Whyatt, internetin yüzden, son 30 büyük özgürlük getirdiği yıldır, ülkeler ve yapılarda bir kanısında. ‘Ama’ diyor, yer değiştirme ‘Gündelik hayatımızın gizlice görüyorum. gözetlenmesi ve hakkımızdaki Genel olarak özel bilgilerin yalnızca bakıldığında, düşüncelerinden hükümetler tarafından değil, mahkum ticari kuruluşlar tarafından da ötürü edilmiş çok toplanması tarifsiz sonuçlar fazla insan görmüyorsunuz, doğuruyor.’ devletin muhalifleri katletmesine daha az rastlanıyor ve daha önce insan hakları ihlalleriyle tanınan ülkelerde bu konuda bir değişim görülüyor. Ama antiterör yasalarının kötüye kullanımı, dijital denetim ya da gazetecileri öldüren suç çetelerine açıkça dokunulmazlık sağlanması gibi daha başka baskı yollarına başvuruluyor. Uluslararası PEN ve Uluslararası Af Örgütü’nün çalışmaları ir kişi bile hapiste olsa ve raporları, dünyadaki baskıcı yönetimleri etkiliyor mu ya da ne Bugün insan hakları ve ifade ölçüde etkiliyor? özgürlüğü ihlalleri ve yazarların hapse atılması konusunda sicili en Bu alanda bu kadar uzun süredir çalışıyor olmanın bozuk ülkelerin başında hangileri yararlarından biri de, zaman içinde meydana gelen değişimleri geliyor? görebilmeniz. Uluslararası Af Örgütü ve PEN gibi sivil toplum Bir ülkenin yazarlarına ne kadar kötü kuruluşları 1980’lerden bu yana hem yetkinlik, hem de etkililik davrandığının ölçütü olarak istatistikleri açısından geliştiler. 1980’lerle kıyaslandığında, bugün insan kullanmak istemem. Tek bir kişinin hakları küresel ve ulusal politika açısından büyük önem taşıyor. hapiste olması bile, kim bilir daha kaç Bugün hemen bütün ülkeler Uluslararası İnsan Hakları ve Siyasi kişinin hapiste olabileceğine dair bir Haklar Sözleşmesi’ni ve kadın haklarını koruyan, işkenceye karşı uyarı olabilir. Bazen, yazarların hapiste çıkan daha bir dizi sözleşmeyi imzalamış bulunuyor. Çoğu ülkede olmaması, o ülkenin ifade özgürlüğünü idam cezası kaldırıldı. koruma konusunda ne kadar harika Uluslararası Af Örgütü ve PEN, bu değişimleri ısrarla talep olduğunu göstermekten uzaktır; hatta o ederek, en şiddetli ihlalleri gözler önüne sererek ve en önemlisi ülkede ifade özgürlüğünün esamisi bile de, çözümler üreterek, değişimlerin sağlanması için ulusal okunmuyor olabilir. http://www.penhükümetlere, küresel standartların oluşturulması için de international.org/ uluslararası kuruluşlara tavsiyelerde bulunarak etkili oldu. Cephede Ağır Silahlar (Yerel Seçimler 1, AKP) Yerel seçimler için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ağır bombalarını, yarın eski diyeceğimiz bakanlarını cepheye sürdü. Neredeyse hiçbir bakan belediye başkanlığı yapmak istememesine rağmen... Bakanlardan bazıları Başbakan’a direnemedi ve kabul etti, bazıları ise siyaseti bırakmayı göze aldı... Örneğin Zafer Çağlayan, Ekonomi Bakanı, siyaseti bırakabileceğini söyledi... Babacan, hakeza... Ve başkaları. Fatma Şahin, Binali Yıldırım. Sadullah Ergin, son ana kadar direnmelerine rağmen, sonunda belediye başkanlığına soyundular. Olayın üç yönüne değineceğim. HHH İlki, parti tüzüğünün, dördüncü dönem milletvekilliğine adaylığı yasaklıyor olması... Bütün baskılara rağmen, Başbakan geri adım atmadı. Kimse de Başbakan’a şunu sormadı: “Siz de bir yerden belediye başkanlığına adaylığınızı koymaz mısınız”!? Aslında Başbakan tüzüğü değiştirme baskılarına direnip arkadaşlarını belediyelere gönderirken şunu diyordu: “Ben de milletvekilliğine adaylığımı koymayacağım”... Eğer önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar çok önemli bir değişim yaşanmazsa, RTE Cumhurbaşkanı adayı.. Tabii bazılarına belediye başkanlığı adaylığı, RTE’ye de Çankaya adaylığı... Genel seçimlerin de öne alınma, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hemen sonra, 2014 sonuna doğru veya 2015 başlarında yapılma olasılığı da var. İkincisi: Siyasal durumda değişiklikler olur ve RTE yeniden başbakanlığa soyunursa, en yakın arkadaşlarını harcamış olacak. Yoluna, partisine sonradan kattığı Numan Kurtulmuş gibilerle devam edecek. Harcanmış olanlar o zaman, Kayahan’ın “Sana sevdanın yolları / Bana kurşunlar” şarkısını çağırır dururlar artık! Başbakan, böylece, AKP’nin kuruluşunda beraber yola çıktığı arkadaşlarının önemli bir kısmından ayrılmış olacak. Çekirdek kadrodan Gül, Arınç ve birkaç kişi daha kalacak. Arınç, siyaseti noktalama yol ayrımında. Üçüncüsü, Başbakan, kadrosunu değiştirirken, eski arkadaşlarının bakan ağırlğını yerel seçimlerde seçmen üzerinde bir baskıya ve oya dönüştürme düşüncesinde. Bir taşla iki kuş vurmak istiyor. Yerel seçmene, vay canına Bakan başkanlık edecek, dedirtme peşinde... Seçmende bir yenilik duygusu yaratmak istiyor! CELÂL ÜSTER Otuz yıldan fazla bir süredir insan hakları ve ifade özgürlüğü alanında mücadele veren Sara Whyatt, geçenlerde KCK duruşmalarını gözlemlemek için İstanbul’daydı. 1980’lerde Uluslararası Af Örgütü’nün Londra merkezinde görev yapan, 1990’dan başlayarak Uluslararası PEN’in direktör yardımcılığını üstlenen, Hapisteki Yazarlar Komitesi’nde çalışmalar yürüten Whyatt, yıllar boyunca Filipinler, Güney Kore, Japonya, Avustralya gibi ülkelerdeki insan hakları ihlallerini gözlemleyerek bu alanda derin bir deneyim edinmişti. Son dönemde insan hakları ve ifade özgürlüğü alanında serbest danışmanlık yapan ve Türkiye’yle yakından ilgilenen Whyatt’a, yalnızca KCK duruşmalarında edindiği izlenimleri ve Apollinaire’in bir kitabının “müstehcenlik”ten yargılanmasına ilişkin düşüncelerini değil, 1980’lerden bu yana tüm dünyadaki ihlallerle ilgili gözlemlerini, Uluslararası Af Örgütü ile Uluslararası PEN’in verdiği mücadelenin etkilerini ve insanların dijital ortamdaki kişisel verilerinin gözetlenmesine ilişkin düşüncelerini de sorduk. in teciler ve akademisyenler ze ga r, rla za ya da rın la aştırılıp u Whyatt, KCK dava siz ve açık bir biçimde ar sik ek ın ın ar nl ru so deki rt Kü yargılanmasının, ‘Bu da’ diyor, ‘şu günler e. nd şü rü gö ğu du ol lik a yöne tartışılmasını kısıtlamay ldüğünde çok şaşırtıcı.’ barış görüşmeleri düşünü Gazeteci ve akademisyenler Kısa bir süre önce İstanbul’daki KCK duruşmalarını izlediniz. Bu davayı, özellikle yargılanmakta olan yazarlar, gazeteciler ve öğretim üyeleri açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Neler gözlemlediniz, ne gibi izlenimler edindiniz? PEN’in, KCK davalarına özel bir ilgi duymasının nedeni, tüm ülkede yargılanmakta olan binlerce sanıktan 120 kadarının yazar, gazeteci ve akademisyen olması. Baskı gören ve hapse atılan yazarlar için mücadele eden bir yazarlar örgütü olduğu için, PEN’in ilgi odağı bu grup. Dikkati çeken ve şaşırtıcı olan, onlara karşı ortaya konulan kanıtların, yazdıkları yazılara, politik bir akademi için konferanslar ve dersler vermelerine dayanıyor olması. Bu yazarların şiddete katıldıklarını ya da şiddete destek verdiklerini açık seçik gösteren kanıtlara rastlamış değilim. Pek çok örnekte, bu yazılar ve notlar, bırakın yayımlanmayı, makale ya da kitap olmak üzere yazılmış bile değil. Mülakatlar ve konuyla ilgili toplantılar sırasında, bir araştırmanın parçası olarak alelacele çiziktirilmiş notlar, “suç” örgütlerine destek vermenin kanıtı olmuş çıkmış. Aslında, cezalandırılmakta olan, düşünce ve kavram oluşturma süreci; demek, düşünceyi suç olarak nitelemeye ramak kalmış. Yargılanmakta olan gazeteciler, terörist olarak damgalanan grupların basın açıklamalarını ve diğer yayınlarını bulundurmakla suçlanıyorlar. Daha başka kaynakların (devlet kaynakları, yasal kaynaklar, kişisel beyan) yanı sıra bu tür bilgi kaynaklarını toplamak ve incelemek, resme bütün açılar ve perspektiflerden bakmayı amaçlayan gazetecilikle ilgili ve akademik her türlü araştırmanın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu türden araştırmaların mahkum edilmesi, kamuyu, günlük yaşamı derinden etkileyen can alıcı konuları anlama hakkından yoksun kılar. Ayrıca, bazıları da, yasal ve parlamentoda üyeleri bulunan bir parti olan BDP’ye üye olmakla suçlanıyor. Sonuç olarak, yazarlara, gazetecilere ve akademisyenlere açılan bu davaların birçoğu, Kürt sorunlarının eksiksiz ve açık bir biçimde araştırılıp tartışılmasını kısıtlamaya yöneliktir ki, bu da şu günlerdeki barış görüşmeleri düşünüldüğünde bir kez daha hayret vericidir. Af Örgütü ve PEN’in etkileri Gül Erdoğan B Apollinaire davası Şu sıralar ünlü Fransız şair ve yazar Guillaume Apollinaire’in “Genç Bir Don Juan’ın Maceraları” adlı kitabı, İstanbul’da “müstehcen” olduğu gerekçesiyle yargılanıyor. Kitabın yayıncısı ve çevirmeni hakkında hapis cezaları isteniyor. 21. yüzyılda Apollinaire’in bir kitabının yargılanması hakkında ne düşünüyorsunuz? Açıkçası, çok gülünç. Bu davayı ve diğerlerini izliyoruz. Geçen yıl, öleli çok olmuş, bütün dünyada okunan bir başka yabancı yazarın, William Burroughs’un bir kitabının yayımlanmasına karşı açılan bir davanın duruşmasına katılmıştım. uç dokunulmazlığı Apollinaire’in kitabını da 1980’den bu yana bir yayımlamış olan yayıncı, insan hakları aktivisti olarak Burroughs’un yapıtının “müstehcen” çalışıyorsunuz. 30 yılı aşan bu süre olmadığını belirten bir bilirkişi boyunca karşılaştığınız raporu almıştı ve en ağır insan hakları başka davalarda olduğu gibi bu u Whyatt’a göre, bugün ya da ifade özgürlüğü ihlallerinden çarpıcı bir davadan da aklanmayı Türkiye’de Apollinaire’in örnek verir misiniz? bekliyordu; oysa kitabının ‘müstehcenlikle’ dava, yasada yapılan Tek bir ülkeyi ya da son değişikliklere örneği vurgulamaktan yargılanması gülünç. dayanılarak, üç yana değilim. İlk Bu tür davalar, yaşam yıllığına “askıya başladığımda, tarzları kabullenilmiş alındı”. Yayıncı Filipinler’deki Marcos 2015 Haziranı’na rejiminde gerçekleşen normların dışında kadar benzer bir korkunç insan hakları olan insanlara, “suç” işlerse, yeni ihlalleri üzerine hoşgörülmeyeceklerine kitaptan yargılanmakla çalışmıştım. Uluslararası kalmayacak, eski dava dair çok daha geniş bir Af Örgütü’nde de, da yeniden açılabilecek. 1980’lerde binlerce mesaj gönderiyor. Bu tür davalar, yaşam insanın hapiste olduğu tarzları kabullenilmiş ve dehşet verici normların dışında olan işkencelerin uygulandığı insanlara, hoşgörülmeyeceklerine dair Güney Kore üstüne çalıştım. çok daha geniş bir mesaj gönderiyor. Güney Kore’nin bugün az çok O yüzden, bu tür yayınların serbest bir demokrasi olduğunu söylemek bırakılması önemli olduğu gibi, mümkün; Filipinler’de de olduğu bunların yasaklanmasının ardında gibi bu demokrasi insanların şiddete politik bir tutumun yattığının dayanmayan gücünden ortaya çıktı. kavranması da önemli. Ne var ki, 2009 Kasımı’nda meydana S Son zamanlarda internetin yaygınlaşması, yazarların düşüncelerini insanlara ulaştırmada daha özgür olmalarını sağlıyor mu? İnternet genel olarak daha fazla özgürlük getirdi. Bilgi alışverişini, alternatif görüşlere ulaşmayı ve bilginin hızlı yayılımını kolaylaştırdı. Yazarlar düşüncelerini daha önce hiç erişemedikleri kitlelere ulaştırabiliyorlar. Ama, Snowden Olayı’nda tüm çıplaklığıyla ortaya çıktığı gibi, gündelik hayatımızın gizlice gözetlenmesi ve hakkımızdaki özel bilgilerin yalnızca hükümetler tarafından değil, aynı zamanda ticari kuruluşlar tarafından da toplanması tarifsiz sonuçlar doğuruyor. İnternetin yaygın kullanımıyla birlikte, internetteki etkinlikleri, tweet’ler, Facebook hesapları, bloglar, vb’ye dayanılarak tutuklanan insanların sayısı da arttı. Daha önce, bir kamu alanında yapılan açıklama ve yorumları zaptetmek zordu. Oysa artık kamu alanları gözetleniyor, kaydediliyor ve gelecekte kullanılmak üzere depolanıyor. İnternetin sonuçları Aslında Başbakan’ın adamları Gül’ü de partiden yolcu etmek için, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği vb. gibi (dünyayı idare ediyorlar ya!) makamlar icat etmişler ve Gül’ü dışarıya göndermeye kalkışmışlardı! Ama Gül direndi, siyasetteki gücünü korudu, başbakanlığa ve parti başkanlığına aday olduğunu dolaylı yollarla vurguladı. Gelinen noktada, aralarında bir kesin anlaşma olduğunu hiç sanmıyorum, ama “sorunu kardeşçe çözeriz” gibi yüzeysel sözlerle farklı konumlarını ötelediklerini düşünüyorum. Olmaz olmaz demeyin, siyaset her şeye açıktır: Aralarında, RTE F.Gülen çatışması gibi bir olayın patlama olasılığı / potansiyeli vardır. Bu olasılık veya potansiyelin kinetik bir enerjiye dönüşmesi, a) RTE’nin tutumuna ve Gül’e ne kadar yol vereceğine, b) İçerideki siyasi gelişmelerin RTE’yi ne kadar zorlayacağına ve zayıflatacağına, c) İç ve dış olayların, güçlerin, gelişmelerin, bir süredir oluşan ABD (+Avrupa!) CemaatGülCHP eksenini ne kadar ön plana çıkaracağına bağlıdır. Siyasi gelişmelere göre, GülErdoğan geriliminin sıcaklığını koruyacağını varsaymalıyız. HHH Recep Tayyip Erdoğan seçimlere giriyor. En önem verdiği “sandık”, kendisine ne söyleyecek? Yerel seçimler şu açıdan önemli: RTE’nin gücü küçük bir testten geçecek! Burada, ağır bakan abilere, ablalara rağmen bir kırılma, yeni dönem siyasetini, yukarıda belirttiğimiz çizgiler doğrultusunda belirleyecek... 2009 yerel seçimleri sonuçları (%) şöyleydi: AKP: 40,11 CHP: 28.11 MHP: 14.66 DTP: 5,04 SP: 4,75 Diğer: 7,26 AKP, 2009 yerel seçimlerindeki yüzde 40.11 oyunu, 2007 genel seçimlerinde elde ettiği yüzde 46.66 oy oranının yüksek rüzgârıyla elde etmişti. 2011 genel seçimlerinde yüzde 49’u aşan oy aldığına göre, bunun rüzgârıyla da, aslında önümüzdeki martta yapılacak yerel seçimlerde, yüzde 40.11’i çok aşacak bir oy alması gerekir! Önümüzdeki yerel seçimlerde uğrayacağı kayıplar ise Recep Tayyip Erdoğan ile sandık arasındaki ilişki konusunda bize bir fikir verecektir. Bu çerçeveden, CHP’nin yerel seçimler politikasına da bakacağız...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear