22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 ARALIK 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 KamuÖzel Ortaklığı Vurgunu TBMM’deki Tamgün Yasası görüşmeleri, AKP’nin birilerini zengin etmek için uydurduğu “KamuÖzel Ortaklığı” ile hastane yapım yöntemini bir kez daha gündeme taşıdı. Türk Tabipleri Birliği’nin konuya ilişkin araştırmalarını bir kez daha inceledik. İşte onlardan birkaç örnek: Erzurum’da klasik ihale yöntemiyle 1200 yataklı hastane inşaatı 193 milyon liraya mal olmuş. Buna karşılık, “KamuÖzel Ortaklığı” yöntemi ile yapılması planlanan 1500 yataklı Kayseri entegre sağlık kampusunun yıllık kirası ise 137.73 milyon lira. Yani 1.5 yıllık kirayla 1200 yataklı hastane yapılabiliyormuş demek ki. TOKİ’nin GATA için Etlik’te yapacağı 800 yataklı hastane ve ek binalara dair ihalede verilen en yüksek bedel 130 milyon lira olmuş. KonyaKaratay’da kamuözel ortaklığı ihalesi de 800 yataklı hastane için yapılmış, ancak sadece yıllık kira bedeli 88.79 milyon lira olarak belirlenmiş. Üstelik bu kira 25 yıl boyunca ödenecek! AnkaraEtlik Hastanesi’nin de, toplam yatırım tutarı 1 milyar 97 milyon 491 bin 420 lira olarak hesaplanmış. İhale komisyonu ara kararında, yıllık kira bedeli ise 276 milyon lira olarak saptanmış. Bu rakama göre 25 yılda şirketlere ödenecek toplam kira 6 milyar 900 milyon lirayı buluyor. Yani şirketlere 5.8 milyar lira fazladan ödeme yapılacak. Bir de Ankara Bilkent Hastanesi’nden örnek verelim: İdarenin hazırladığı ön fizibilite raporunda, toplam yatırım tutarı 1 milyar 97 milyon 491 bin 420 lira. İhale komisyonu, yıllık kira bedelini 240 milyon lira olarak belirlenmiş. Bu rakama göre 25 yılda şirketlere ödenecek toplam kira tutarı 6 milyar lira. Yani şirketlere 4.9 milyar lira fazladan ödeme yapılacak. Ön fizibilite raporunda, 2042 yılındaki kira bedelinin 140.3 milyon liraya ulaşacağı öngörülüyor. İhale sonucunda oluşan kira ile, projeyi idare için makul kılan ön fizibilite raporundaki kira arasındaki fark 186 milyon 200 bin lira... Uydurulmuş para kazandırma yöntemleriyle yandaşlara ve de kandaşlara havadan milyonlar, milyarlar kazandırılırken Maliye Bakanlığı, üniversite öğrencilerine burs veren ÇYDD’nin alçakgönüllü bağışlarının peşinde! Zorbalık Yazar dostumuz Ümit Sarıaslan, zorbalık üzerine Aristo’dan bir alıntı gönderdi: “En önemli kişileri elden geldiğince alçaltmak ve işten en iyi anlayanları devletten uzaklaştırmak; halkın dernek kurmasını, şenlik yapmasını, okuyup öğrenmesini önlemek; ruhu yükselten ve insana güvenlik veren her şeyi engellemek; okula gitmelerini, toplanıp eğlenmelerini yasak etmek; insanlar arasındaki ilişkiler onlara güven verdiği için yurttaşların birbiriyle düşüp kalkmasını önlemek amacıyla her çareye başvurmak; gece gündüz Nefret ‘In’ Sevgi ‘Out’ Duygusalız. Duygusal. Toplum olarak birçok kararımızda aklımız yerine çoğunlukla duygularımızla hareket etmeyi çok ama çok seviyoruz. Hatta bu seçimlerimizin sonucunda kafamızı ve gözümüzü yarsak da, o çocukların yaramazlık yaptıklarındaki mutlu ışıltı gözlerimizde parıldıyor. Yahu kardeşim koca insan oldun, bunu nasıl yaptın dediğinde, eğer duygusal bir karar vermişse omzumuzu hafifçe yukarı kaldırarak “Olsun, yaptım işte” deyip geçebiliyoruz. Toplum olarak duygularımızla karar vermekten müthiş bir haz alıyoruz. Aşk için cesaret edemediğimiz duygusal kararları günlük hayat seçimlerinde bolca harcayabiliyoruz. Aşkta mantığı, mantığın olacağı yerde duygusal kararları seçebiliyoruz. Biz ama böyleyiz ve de bir o kadar mutluyuz. Biz böyle olunca “devlet aklı” yerine “duygusal devlet” olmayı da başarabiliyoruz. Açıkçası biz neysek bürokratımız da aynı devletimiz de aynı. Mantığıyla karar vereni, duygusal olmakla suçlayacak kadar mahalle baskımız da mevcut. Yerel seçimler, hep duygularımızla karar verdiğimiz bir seçim olmuştur. Parti dışında değerlendirilir bu seçim. Doğru adaylarla yenilmez partiler bile dize getirilmiştir. Yüzde birlerin altında kalan partiler çok sürpriz sonuçlarla büyük şehirlerde başkanlık çıkarabilmiştir. Bunu yaparken de hiç mantığını kullanmamıştır. Düşünsenize iktidar partisini seçip daha fazla kaynaktan yararlanmak varken insan neden Meclis’te yer almayan bir partiyi seçer ki? Yerel seçimlerde bugüne kadar hep sevdiğimiz adayların etrafında toplanmıştır seçmenimiz. Ama bu seçimlerde bir farklılık var ve bunu anket şirketleri “ıska” geçiyorlar. Bu seçimler sevilenin etrafında toplanmaktan çok, nefret edilenin karşısında toplanılarak geçecek. Bu nedenle de seçim anketlerinde kimin önde gittiğinden çok, kalanlar birleştiğinde hangi oyu alabilecekleri belirleyici olacak. Tek başına yüzde altmışların üzerinde bir oy alacağı kesin olmayan bütün seçim bölgeleri sürprizlere gebe gözüküyor. Türkiye’de son iki yıldan beri yaşanan olayların bir akıl tutulmasına yol açtığı artık net olarak ortada. Sevgi, toparlayıcı bir faktör olmaktan çok uzakta. Moda tabirle, “nefret etmek in, sevmek out”. Bu ortamda da benim soracağım tek bir soru var: “İyilerin suçu ne?” Nefretin birleştirdiği adaylar mı iyi olacak? Unutmayın ki, nefretin ekilip sonra da biçildiği bir yerde başka ürün ekemezsiniz. Bu sizin son hasadınız olacaktır. sokaklarda devriyeler gezdirip kapıları dinletmek, herkesin mahrem hayatını açığa vurmak. Her yerde casuslar bulundurulur; yapılan ve söylenen her şeyi öğrenmek için. İnsanlar böylece yavaş yavaş köleliğe alışırlar.” Sanki bugün... bugüne değin ne İnsan Hakları Kurumu Başkanı ile tanışmışlığı var, ne de kamuoyunda bir demecine rastlamışlığı. Dahası, İnsan Hakları Kurumu’nun bir çalışma yönetmeliğine de ulaşamamış. Zaten yönetmelik yokluğundan İnsan Hakları Kurumu, bir buçuk yıldan beri toplanamıyormuş. Ancak tam tamına 4 milyon 517 bin liralık bütçesi, 75 kadrosu, 9 hizmet birimi varmış... Kurumun ne işe yaradığına gelince... Levent Gök’ün nitelemesiyle “sırf dostlar alışverişte görsün” diye kurulmuş. Maaş ödüyor! Bu Neyin Kurumu? CHP’li Levent Gök, Paris ilkeleri çerçevesinde “bağımsız ve mali özerkliği” olması gereken İnsan Hakları Kurumu’nun 11 üyesinden 7 tanesinin Başbakan, 2 tanesinin Cumhurbaşkanı, 1 tanesinin de YÖK tarafından atandığını aktarıp “Yüzde 85’ini yürütmenin atadığı bir kurumun bağımsız olması söz konusu olabilir mi” diye soruyor. Levent Gök’ün, TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun çok etkin ve çalışkan başkanvekili olduğu bilinir. Ama Gök’ün geçmemiş bir Tükenmez Kin organizmanın elinde mi CHP Yönte perperişan oldu. CHP Genel Merkezi, yerel seçimlerde MHP’den, sağdan ya da cemaatten devşirme adaylar gösterdiği yerlerde, adayların yanına bir de göstermelik CHP üyesi bir isim koyacakmış. Eğer devşirme aday seçilirse, “Belediyeyi o CHP’li ile birlikte yönetecek” denecekmiş. Ne yöntem ama... Atatürk’ten uygarlık adına ne kadar kalıt varsa, sanki bir barbar sürüsü gibi üstünden bile isteye geçiliyor. Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) örneğin. Bataklıktan yaratılmış o sevimli doğal park; kaba saba ilkel kültürün, yıvış yıvış partizanlığın, zerre kadar güzel duyunun yanından Ağaçlar kesildi, nereden nereye gittiği belli olmayan yollar açıldı, şimdi de halife sultana yapılan saray yavrusu için AOÇ’nin son kalan yerleri altüst ediliyor. Tıpkı ODTÜ ormanındaki talan gibi. Bu ne bitmez tükenmez bir kindir, nasıl bir gözü dönmüşlüktür, anlamak olanaksız. GÖRÜŞ ERCAN YEŞİLYURT KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Yeniden Başlamak... Aklı başında herkes ülkenin iyi yönetilmediğini, yönetilemez duruma geldiğini görüyor ve ifade ediyor. Geçenlerde ülkenin bugünlere gelmesinin en büyük sorumlusu Demirel, Can Dündar’la yaptığı söyleşide, “Bu da geçer yahu...” demişti. Yine Demirel, sevgili arkadaşımız Mustafa Balbay yaklaşık 5 yıl sonra tahliye edildiğinde telefon edip “Sizden özür dilenmesi gerekiyor” demiş. Peki özrü kim dileyecekti? Siyasi iktidar mı, yargı mı ya da kim olduğu bilinmeyen devlet mi? Yani laf ve talep doğru da mevcut duruma göre muhatabı yok. Sistemin oturduğu yasama, yürütme ve yargı o kadar iç içe geçmiş ki, fiilen ülkeye özgü “tek adam yönetimi” hâkimiyeti var. Tayyip Erdoğan’ın söylediği her şey yapılıyor ve hiç kimse itiraz etmiyor, edemiyor. Herkes bu durumu fiilen kabullenmiş durumda. Toplumsal yapıyı ayakta tutan en önemli şey, adalet duygusu yok edildi. İşin garibi bu duyguyu yok edenin kim olduğu konusu da tartışmalı. Aynı hedefe koşan, AKP ve Fethullahçılar birbirlerini suçlamaya başladılar. Derin ittifakları bozulmuş gibi görüntü var. Demokratik ülkeler, kurumlarla ve kurallarla yönetilir. Demokrasinin dayandığı, onu ayakta tutan hiçbir kurum ve kural görünmüyor. Ne üniversiteler ne de sivil toplum kuruluşları hiçbir konuda, kendi sorunları dahil görüş belirtemiyor. Ülkede anayasa yapılmaya çalışılıyor ama hukuk fakülteleri çıkıp da bir açıklama yapamıyor. Görüş beyan edenler her konuda uzman televizyon gülleri. Hangi kanala baksanız bunları hemen her konuda görüş açıklarken görebilirsiniz. Bizim için durum hiç de belirsiz değil, biz zaten ülkemizin bu duruma geleceğini hep söyleyip yazdık. Marx “Başka türlü olamayacağı için öyle olduğunu” söylemişti. Artık biz de nihayet ülkemizi ve insanımızı tanıdık, onun için de olanları hiç ama hiç yadırgamıyoruz. Tamam durum kötü de düzeltmek için de bir yerlerden başlamak lazım. Geçmişe sünger çekmeden, yaşananları unutmadan ama kin de tutmadan başlamalıyız. Artık sağcılar solu düşman gibi görmekten vazgeçmelidir. Zaten bu ülkeye komünizm falan gelmez, bunu biliyor olmaları gerekir. Ki en iyi Demirel bilir. Bu ülkenin solcularının tek amacı daha iyi bir yönetime nasıl ulaşılır kavgasıdır. İçimizde uhde kaldı hep. Entelektüel düzeyi olan, dini imanı karıştırmadan tartışacağımız bir sağcı bulamadık. Hatırladığım tek şey 19651969 arası parlamentoda Demirel ve TİP’lilerin seviyeli tartışmaları. Başlık yeniden başlamak ya, onun için, solun siyasi hayata girmesi gerekiyor. Daha önce de yazdım. Önce Demirel’in sola karşı yanlış yaptıklarını söylemesi gerekiyor. İkinci olarak da askerlerin solcularla helalleşmesi gerekiyor. Herkesin kabul edeceği iki isim verebilirim: Karadayı ve Kıvrıkoğlu sola yanlış yaptıklarını söylesin yeter, özür dilemelerine bile gerek kalmaz. Demokrasi için AKP’yi destekleyen dönekler kapsam dışıdır. HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Yeniçeri 1 Ocağı’nın 2 kurulmasından ön 3 ce Osmanlı 4 ordusunda 5 atlı asker. 6 2/ Emirler, 7 beyler... “Tutii mu 8 9 cize gu yem ne de1 2 3 4 5 6 7 8 9 sem de1 S I Ç A N D İ Ş İ ğil” (Nefi). 3/ Endonezya’nın 2 A L I Ç O P A K 3 L I Ğ A L E N İ plaka imi... F R A K Afrika’da yaşa 4 A S MA A Ş yan ve çok hız 5 H U R İ E L MA N İ lı koşabilen bir 6 7 S Ö V E N Y E R antilop. 4/ Kor8 E R İ N MO L A kak, ürkek... 9 T Ü R K Y EME Z Kemiklerin iç boşluklarını dolduran yağlı madde. 5/ Uyanık, gözü açık... “Ağabey” sözcüğünün konuşmada aldığı biçim. 6/ “Çok önemli kişi” anlamında uluslararası kısaltma... “Maki” de denilen ve iri bir sincabı andıran memeli hayvan. 7/ Mayalı hamurdan yapılan ve sac üzerinde pişirilen bir tür yufka. 8/ İzmir’in bir ilçesi... Kaşındırıcı bir deri hastalığı. 9/ Danışıklı dövüş... Şöhret. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İyilikseverlik, cömertlik. 2/ 21 yaşın altındaki oyunculardan oluşan spor takımları için kullanılan sözcük... Türk tuluat tiyatrosunda baş komik görevindeki uşak tiplemesi. 3/ Tavlada “üç” sayısı... “Delice doğan” da denilen bir kuş. 4/ Süpürgeotu, funda... Arnavutluk’un para birimi. 5/ Mikroskop camı... Güreşte bir oyun. 6/ Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı... Avustralya’da yaşayan, devekuşuna benzer bir kuş. 7/ II. Dünya Savaşı sırasında Mısır’da İngiliz kuvvetleriyle Mihver devletleri arasında geçen iki çarpışmaya verilen ad. 8/ Kahve, hindistancevizi, süt ve alkolden oluşan bir içki... Ukrayna’nın plaka imi. 9/ Bedene eziyeti ruhun kurtuluşu ve mutluluğu için gerekli gören Hint çileciliği.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear